31 Ocak 2019 Perşembe

30/1019 Hollanda'da Alisveris

Ocak 31, 2019 6 Comments

Yeni bir ulkeye tasindiginizda resmen damdan dusmuse donersiniz. Kendi ulkende gozun kapali yaptigin en basit ihtiyaclarin alisverisinde bile buyuk caba harcaman gerekir. Eger ayrica ulkenin dili bilmedigin bir dil ise, oncesinde o dildeki karsiligini, sonra hangi marka olmali, sonra da nereden almali sorularinin yanitlarini bulmak gerekiyor. Biz de vakti zamaninda bolca cebellestik bu sorularla. Simdi nispeten oturdu fakat ozellikle de cocuklar buyudukce, degisen ihtiyaclarindan oturu, yuz yuze kaldigimiz yenilikler hala mevcut. Ancak simdi en azindan artik nasil yapacagimizi biliyoruz.


Bu yazida bir ornek uzerinden gidecegim. Tum alisverisler icin bu yollari kullanabilirsiniz.


Yakinda oglum judo derslerine başlayacak insallah. Ona bir judo kiyafeti almamiz lazim. Yapacagim ilk is hollandaca karsiligini bulup ikinci el sitelerinde aratmak. En populeri ve en cok kullandigimiz marktplaats.nl  https://www.marktplaats.nl/

Ikinci el alisveris Hollanda'da cok yaygin. Ustelik bunu eski yipranmis urunlerin satilmasi gibi dusunmeyin. Hollanda'da cop atma sistemi epey karisik. Aklina gelen herseyi cope atamiyorsun. Oysa degistirmek istedigin, kucuk kalan veya artik ihtiyacin olmayan seyler olabiliyor ve onları oylece cope atamiyorsun. Ilgili yerlere ulastirmak ise cok zaman, emek ve hatta para istiyor. Bu yüzden cuzi miktara satmak daha kolay, sonucta kapindan gelinip aliniyor. Diğer yandan al bunu sen kullan diye birine veremiyorsun. Boyle bir aliskanlik, yaklasim yok insanlarda. Dolayisiyla ikinci el sitelerinde oyle seyler oluyor ki, agzim acik kaliyor bazen. Ozellikle ev esyalarini yok pahasina bulabiliyorsun. Bebek yataklari, dolaplar, bebek arabalari, buyuk bas diyebilecegimiz tum bebek ve cocuk esyalari bu sitelerden cok ucuza saglanabilir. Cunku ozellikle buyuk boy esyalari tasimak icin alicinin ayrica bir arac kiralamasi gerekiyor. O aracin masrafi, yola parasi da gozonune alınınca, satıcının onu elden cıkarabilmesi icin cok ucuz olmasi gerekiyor.

Diyelim ki orada bulamadim ve sifir alacagim. Yine markplaats bana sonuclari verirken, kullanilmamis yeni urunler satan magazalari da reklam olarak sunar. Bunlar genelde en hesapli satan yerlerdir. Onlara goz atmakta fayda var.

Ikinci bakmam gereken site bol.com https://www.bol.com/nl/
Ayni aramayi orada yaparim. Bu site farkli markaların urunlerini satan cok cok zengin bir site. Ayni urunun fiyat kalite karsilastirmasini buradan yapiyorum. Mesela gecenlerde bir arkadasim, esine hediye olarak iyi bir eldiven almak istedigini soylemisti (bisiklet surerken cok soguk oluyor) fakat ne cesitler var, eldivenlerde ne tur yenilikler var (isiticili olanlar bile var mesela) bunlari arastirmak cok zor. Dedim bol.com a yaz tum opsiyonlar cikacak. Sonra sectigin markayi ozellikle ara.

Ucuncu adim sectigim marka/ model/ ozellik uzerinden en hesaplisini bulmak. Bunun icin de beslist.nl en ideali. Aradığım urunun satildigi siteleri listeliyor ve ucuz veya kampanyali olani bulabiliyorsun. Doğrudan link bağlantısı da var ilgili siteye. Kolayca satın alınabilir. Diğer yandan diyelim ki online alışveriş yapmak istemiyorum ve mağazaya gideceğim. Ama hangi mağazada var? Buradan yönlendirildiğim sitede ürün satış mağazaları da listelenir, artık ne aradığımı bildiğim için o mağazaya gidip almak kolay.

Bu siteler gıda hariç, aklınıza gelen herşey için kullanılabilir.


Bunlardan başka fırsat siteleri de var biliyorsunuz. Hollanda için en yaygın olanı socialdeal.nl ve groupon.nl Çok fazla kullanmıyorum ama ayda bir kız arkadaşlarımla gittiğimiz spa paketlerini oradan alıyoruz ve ara sıra restoran kampanyalarını kullanıyoruz.

Bir başka yazıda da çocuk etkinliklerini nasıl buluyor ve planlıyoruz konusuna değineceğim.

28 Ocak 2019 Pazartesi

28/2019 Pop Kek

Ocak 28, 2019 5 Comments

Haftasonundan beri çok hastayım. Kafam saman gibi olunca, günlük yazılarım aksadı. Bu yüzden bugün yazı listemden nispeten kolay bir tanesini seçtim.

Bunu instagramda paylaşmıştım, belki bir çok kişi de zaten biliyordur ama bloğumda da yer alsın.

Zira özellikle tadı ıslak kek gibi olduğu için, ben normal kekten daha fazla seviyorum.

Kek yaptınız ama kabarmadı mı? Veya şekeri az geldi, veya üstü yandı, yarısı pişti yarısı hamur kaldı, ya da kalıptan çıkarken parçalandı... Her ne olduysa oldu diyelim ki olmadı. İşte o kekin iyi durumda olan kısmını rondodan geçir, istersen içine öğütülmüş ceviz / fındık kat. İster sütle, ister krem şanti, tadı az ise bal veya reçelle veya erimiş çikolata ile, ister elma rendele ister havuç ekle bu karışımı elinle güzelce yoğur. Minik toplar yap, çikolataya veya Hindistan cevizine bula, süsle püsle. Karşınızda nefis mi nefis CAKEPOP ❤️

Not: hazır kekleri de kullanarak yapabilirsiniz. Hep bahsettiğim Taylandlı arkadaşlarımdan biri görsel olarak şahane kek poplar yapıyor. İç malzemesini nasıl yaptığını sorduk marketten alıyormuş. E dedik evde de yapılıyor biliyor musun? Hayır hiç bilmiyormuş, ona workshopta öyle öğretmemişler 😅

Neyse efendim özellikle çocuk partilerine çok iyi oluyor, çocuklar bayılıyor.




25 Ocak 2019 Cuma

25/2019 Beyin

Ocak 25, 2019 9 Comments
Beyinle ilgili anlaması güç pek çok olay var ama her yoga dersinde bunu yazmalıyım dediğim fakat sonrasında unuttuğum konuyu yazmak istiyorum bugün.

Aslında beynin yapabildiği her şey hayret verici elbette ancak yaş aldıkça, gördükçe sıradanlaşıyor bizim için. Arada sırada böyle çok kullanmadığımız işlevleriyle yüzleşince şaşırıyorum ben de. Bunların ilki, hiç unutmam yıllaaar yıllar önce Uludağ’da ilk kayak dersi aldığımda olmuştu. Hoca demişti ki, kayarken tam hangi noktaya gitmek istiyorsan gözlerini oraya odakla. Beynin vücudunun geri kalanını halledecek. Ve bingo!! Gözümü diktiğim yere hiç nasıl yapacağımı düşünmeden kayardım. Özellikle kalabalıkta çarpmamak için bile işe yarıyordu.

Sanırım bunu bilen de fazla kişi yok, ondan sonra kimseden duymadım çünkü. Ta ki geçen bahara dek. Biliyorsunuz ehliyet için bir sürü ders almıştım iki farklı hocadan. İlk hocam şeridimi taşmadan sürmem için uyarırdı ama illa ki kayardım. Onla hiç düzeltemedim. Sonradan değiştirdiğim diğer hoca, kayak hocasıyla benzer şeyler söyledi. Arabanın burnuna değil, karşıya bak. Beynin ellerini komuta edecek ve seni oraya götürecek. Park ederken bile park alanına değil uzaklara bakıyordum ve zınk diye doğru yerde duruyordum.

Diyelim kıvrımlı bir otobandasınız ama gözünüzün gördüğü en uzak noktaya odaklanınca, o kıvrımları el kendiliğinden direksiyonu döndürüp geçirtiyor. Çok çok hayret bişey. Yine diyelim uzaklara bakıyorsun ve önündeki araba duracak, frene basıyor, kırmızı ışıkları yanıyor. Gözün öndeki arabaya odaklanmadığı halde onu beyin görüyor ve eyleme döküyormuş. Her seferinde gerçekten de öyle oldu.

Kendisi de göstermişti. Kağıda iki nokta koymuş ve kalemle birleştirmeye çalışmıştı. Eğer kalemin ucuna bakarak çizerseniz çizgi düz olmuyor ve noktaya ulaşamıyor. Fakat elinize bakmadan gideceği noktaya bakarak çizerseniz çizgi mükemmel oluyor. Araba da böyle demişti.

Neyse bu bilgileri hayatıma katıp zenginleştirdim ama tabi ki öğrenecek bilgiler hiç bitmiyor. Geçen akşam yoga dersinde (ki genelde çok yorgun oluyorum tüm vücudum kasılmış oluyor öncesinde), bir pozu yaparken hoca yanıma gelip düzeltmeye çalıştı. Kollar havada olan bir pozdu ve omuzlarımı tutup onları gevşek bırakmamı söyledi. Kollarım havada iken nasıl omuz kasılmasın, hayret birşey dedim içimden tabi ama ona olmuyor dedim. Şimdi dedi omuzların için derin bir nefes al ve hoop omuzlar indi. Ben şok.

Sonra bunu vücudumun başka yerleri için kullandım. Bacağım mı ağrıyor, nefes alıp içimden bu sizin için diyorum, bir yerim mi kasıldı, al bu nefes sana geliyor diyorum ve canım vücudum çok söz dinliyor.

Sizin de var mı benzer deneyimleriniz? Öğrenmeyi çok isterim.

23 Ocak 2019 Çarşamba

23/2019 Yılın İlk Karı

Ocak 23, 2019 1 Comments
Dün sabah saatlerinde kar yağışı başladı ve tüm gün yağdı. Öğlen oğlumu okula almaya gittiğimde (bu hafta da biraz erken alıyorum) diğer çocukların bahçede oynama saatiydi. Kar soğuk demeden bahçede oynuyorlardı. Eyvah dedi içimdeki anne acaba bizimkiler de çıktı mı? Belki çıkmamıştır zira çok aşırı yağmurlu havada çıkarmıyorlar. Sınıfa bir girdim kafa ıpıslak, evet oynamışlar.

Doğrusu soğuktur üşür oynamasın annelerinden değilim ancak 4 yaşındaki çocuk doğru düzgün eldivenini takamıyor, şapkasını boşveriyor, bazen fermuarını çekemiyor. Nitekim bahçeye girdiğimde diğer sınıftan bir ufak kız eldivenlerini takmamı istedi. Taktım ama zaten ilk çıkışları değil diye o eldivenler ıpıslak. Öyle ıslak ıslak giydi napsın. Bir kere hiç unutmuyorum kızımın sınıfında bir arkadaşı çok üşüyorum diye yanıma gelmişti. O zaman öğle saatinde öğretmen yemek yerken bahçede çocuklara göz kulak olma sırası bendeydi (her gün bir veli duruyor). Bir baktım ki ne göreyim sırılsıklam çoraplar, muhtemelen sabahtan beri öyle ıslak dolaşıyor. Hemen çıkardım, yedek dolabından aldım değiştirdim falan.

Ay ne yazacaktım konu nereye geldi. Fotoğrafta görüldüğü gibi (köprünün altı ve arkası) büyük bir göl. Tamamen buz tutmuş durumda, hatta dün benim çocuklar üstünde biraz yürüdüler. Ve tabi onları tutan ve cesaretlendiren ben oldum. İçimde her daim yaramaz bir çocuk var.

Okuldan sonra biraz dinlendiler ve dışarı çıktık. Tabi güzelce giydirdim. Ufacık bir yapay tepemiz var evin yakınında (malum tüm ülke dümdüz) iki poşet alıp oraya götürdüm. Birkaç çocuk kızakla kayıyor şu ahşap klasik kızaklardan ama poşetle kayan yok. Şaşkın bakışlar eşliğinde önce kendim kayıp bir güzel yol yaptım, sonra da çocukları saldım. Anacım benimkiler de bilmiyor hiç görmemiş, anne bu poşeti napıcaz, kar mı toplucaz diyorlar. Bir iki denemeden sonra öğrendiler, kıkır kıkır güldüler. Kızaklı çocuklar bile o kadar iyi kayamıyorlardı.

Kat kat giyin soyun olmasa, evin içi şapkalar bereler dolmasa kış güzel şey aslında. Kurut kaldır topla iflahım kesildi vallahi. Kar bugün de  hala var, dolayısıyla mesaim devam edecek. Tek eksiğimiz soba   Ve yanında oturmak için minderi. Sobamız yok ama dün çocuklar okuldan geldiğinde ısınsınlar diye kaloriferin önüne bebek yatağını koyup minderlerle bir alan yaptım. Öyle sevdiler ki bugün yine istediler (akşam kaldırmıştım). Sonuç :)




22 Ocak 2019 Salı

21/2019 Diyet Listem

Ocak 22, 2019 4 Comments

Daha önce bu yazımda diyetimden bahsettiğimde, beslenme şeklimi merak eden yorumlar almıştım. Bu yazıda ne yedim nasıl yedim topluca anlatmak istiyorum.

Saatler: 
O yazıda söylediğim gibi sık yediğim zaman metabolizmam çalışmaya başlamış ve açlığımı yeniden duyumsar olmuştum. Diyet listemde üç ana üç ara öğün var ve bunların saatlerini belirleyen yine açlık hissim. Fakat düzene girdikten sonra 2-3 saatte bir sinyal geliyor zaten midemden ve ben o uyarı gelince yiyorum. Bu yüzden diyetimin birinci rahat kısmı saatlerinin esnekliği. Tek dikkat etmem gereken son ara öğünüm uyumadan 2 saat önce olmalı.

Su: Günde en az 2,5 litre su. Bunun 1 litresi bazı haftalarda detoks suyu şeklindeydi. Bol bol tuvalete gitmek anlamına geliyor ama benim vücudumun su içmeyince, su tuttuğunu defalarca test ettik. Vücuttaki ödemi atmak için en iyi yöntem su içmek. Su içmediğimizde vücut su depolamaya başlıyormuş.



Detoks suları değişik şekillerde hazırladık. Hepsinin ortak noktası 1 bardak yeşil çayı, üzerine su ilave edip 1 litreye tamamlamak ve mevsim meyveleriyle tatlandırmak. Zencefil, taze nane, biberiye yaprakları, bazen elma, bazen portakal bazen ananas dilimleri. Yeşil çayı sevmediğim için bu sular yerine normal suyu içmeyi tercih ettim ve detoks sularını çok düzenli tüketemedim.

Ama geçtiğimiz hafta yeni gelen bir detoks suyu tarifini çok beğendim ve onu içiyorum. Ananas kabuklarını soyup bir litreden biraz fazla su içinde kaynatıyoruz ve soğuyunca o süzüp bir litre suyu gün içinde tüketiyoruz. Gerçekten çok iyi bir ödem atıcı.

Her gün değişik menü içeren haftalık liste. Çocuklarla çok yoğun bir günlük rutinimiz var. Bu yoğunlukta kendime diyet yemekleri nasıl pişiririm endişesini ben de yaşamadım değil. Fakat listem haftalık olunca günleri yer değiştirebiliyor, öğle ve akşam öğünlerini evdeki diğer yemeklere uygun olacak şekilde değiştiriyorum. Bundan başka nispeten kolay seçenekler verdi diyetisyenim. Bu da benim için diyeti sürdürmeme yardımcı oldu.

Her gün değişik olması çok önemliymiş. Vücudu şaşırtmak amacıyla, özellikle kahvaltılarda (ki Türk kahvaltıları klasiktir neredeyse her sabah aynıdır) hep değişik şeyler yedim.

Kahvaltılar: Kahvaltıyı birkaç farklı grup olarak özetleyebilirim.
- süt veya yoğurt ile hazırlanmış yulaf, tatlandırıcı olarak meyve (elma, kivi) tarçın
- 2 adet wasa, üzerine lor peyniri, dereotu salatalık (veya avokado)
- kahvaltı salatası (maydanoz, dereotu, domates, salatalık, kapya biber), biraz peynir, bir dilim tam buğday ekmeği.
- omlet (bazen 1 bazen 2 yumurtadan), mantarlı, peynirli veya domates/biber ile menemen gibi.
- smothie. Ispanak, elma (bazen muz, armut) kivi, limon (bazen taze zencefil), bir bardak süt ile blenderdan geçirilip içiliyor.



Ara öğünler: Ara öğünlerin en önemli özelliği 150 kaloriyi geçmemesi gerektiği ve diyetin her öğününde olduğu gibi mümkün olduğunca sağlıklı yiyeceklerden oluşması. Paketli krakerler, bisküviler veya barlar yoktu listemde. Klasik meyve ve kuruyemişe alternatif yeni alışkanlıklar da edindim diyet sayesinde. Ara öğünlerim genelde şunlardan oluşuyor
- kuru kayısı +ceviz
- kuru incir +ceviz
-10 adet çiğ badem
- 2 adet kivi/ 2 dilim ananas/ 1 elma / 1 muz / 2 mandalina .... gibi meyveler
- içine bir tatlı kaşığı toz zerdeçal eklenmiş bir bardak kefir
- 1 bardak süt / badem sütü
- üzerine keten tohumu serpilmiş sınırsız salatalık
- bunlardan başka eğer dışarıdaysam ve uygun birşey yoksa, kurabiye, kek, hatta 1-2 dilim baklava bile yedim. Ama abartmadım.

Öğle ve akşam yemekleri:
Aslında diyette neredeyse her şeyi yiyorum ama miktarlarına dikkat etmek gerekiyor. Zaten bir süre sonra vücut bu miktara alışıyor. Sadece birkaç dikkat edilecek konu var. Diyete ilk başlandığında genelde ilk hafta ödem atıcı bir liste uygulanır. Sonra da yap yakıcı listeler. Ve bu ödem atıcı liste her adet döneminden sonraki ilk hafta uygulanıyor, çünkü adet döneminde vücut su tutuyor. Ödem atıcı haftada ağırlıklı olarak ödem atan yiyecekler ve bunlardan yapılmış yemekler oluyor. Bunlar nedir derseniz
- maydanoz / dereotu / biberiye/ bol salata
- salatalık
- kefir/ ayran / activia veya normal yoğurt
- sebzelerden kabak / lahana / brokoli / ıspanak (bunlardan yemekler ve çorbalar)
- ananas/ kivi/ greyfurt / mandalina portakal
- yulaf
- bol bol su.
Ödem atıcı haftada yine ekmek ve protein olur öğünlerde ama miktarı az tutulur.  Genelde kolay olması için kabak yemeği yerine kabakları küçük küçük doğrayıp az yağda kavuruyorum ve sarımsaklı yoğurt ile bir dilim ekmekle beraber yiyorum. Veya kapuska yapmak yerine Brüksel lahanalarını ortadan ikiye bölüp fırınlıyorum (ince olunca daha kısa sürüyor pişmesi) üzerine balsamik sirke (sarımsak sirke de olur) döküp yine ekmekle yiyorum. Yine aşağıya yazacağım gibi birkaç ödem sökücü çorba tarifi var, onları yapınca zaten çok fazla oluyor. Buzluğa atıp gerektiğinde yiyorum. Böylece nispeten pratik oluyor. Yine kahvaltıda olduğu gibi iki öğün ve iki gün üst üste aynı yiyecekler olmayacak.

Yağ yakıcı listelerde ise ağırlıklı olarak protein var. Protein aldığımızda vücut yağ yakmaya başlıyormuş. Bu yüzden her gün bir öğün et/balık/ tavuk olmak zorunda. Diğer öğünler diğer protein kaynakları ile destekleniyor. Protein içeren bakliyatları yemek olarak veya salataların içine katılarak tüketmek gerekiyor. Kinoalı, yeşil mercimekli, nohutlu salatalar çok hoşuma gidiyor. Yine fırında mantar kolayca yaptığım bir protein içeren yemek. Bir öğünde et olunca diğer öğünde bir sebze yemeği veya salata oluyor genelde. Bir dilim ekmekle yiyorum.




Klasik bir günlük listem. Buradan miktarları anlayabilirsiniz.
Sabah
2 kasik yulaf,
Yarim muz
Yarim bardak sut
Ara: 2 tam ceviz
Oglen: 3 corba kasigi hutte peynir
2 avuc ispanak bol domates salatalikli salata , 1 dilim tam bugday ekmegi
Ara: 2 dilim ananas
Aksam:150 gr izgara balik sinirsiz salata
Ara: 1 kivi, 10 badem

Ekmek: Benim listelerimde günde iki dilim ekmeğe eşdeğer karbonhidrat oldu. Bu bazı kişiler için 3 dilim de olabilir. Kahvaltıda ekmek yoksa yulaf veya wasa oluyor. Yine diğer öğünlerde ekmek yerine bulgur pilavı veya makarna olabiliyor.  Yine kolay bulduğum hem yemek hem salata olan tarif kısır. Diyetimde bolca kısır yedim, hem bulgurlusu hem kinoalısı.

Bir çorba tarifi ile veda edeyim. Daha detay isteyen olursa özelden sorabilirsiniz

ÖDEM SÖKÜCÜ ÇORBA
1 sogan, 1 sarmısak
1 corba kasıgı zeytinyagı
1 adet dilimlenmiş pırasa
3 parca kereviz sapı
3 yemek kasıgı arpa
Bol maydanoz, dereotu, 1 tatlı kasıgı kimyon
1 adet kabak
1 kase tüketilecek.

21 Ocak 2019 Pazartesi

20/2019 XLdenXSye

Ocak 21, 2019 2 Comments
Yıllar önce başlıktaki isimle bir blog açmıştım. İlk doğumumun ardından kilo verme çabalarımı anlatıyor, tarifler paylaşıyordum. Tabi ki öyle kaldı, ben xs hiç olamadım.

Dün arkadaşım çocukları bize bırakıp siz başbaşa çıkın kocanla dedi ve bize böyle bir gün hediye etti. Ne yapsak ne etsek diye düşündükten sonra çocuklarla hiç yapamadığımız bir şey yapmaya karar verdik; alışveriş. Onlarla alışverişe çıktığımızda sadece onların ihtiyaçlarına bakabiliyoruz veya oyuncakçıda sırf oyuncakları incelemek için bir saat harcıyoruz. E Hollanda’da zaten 6 da kapanıyor mağazalar (sadece haftada bir gün geç saate kadar açık ve o da haftaiçi bir gün) biz gittiğimiz zaman öğleden sonra gidiyoruz ve 2-3 saat hiç yetmiyor.

Ben öyle mağaza mağaza gezmeyi seven biri değilim, kalabalıkta kargaşada fenalık geliyor. Alışverişimi de mümkün olduğunca hızlı yaparım zaten fakat bu sefer kıyafet alışverişi yapmam lazımdı çünkü giyecek hiç bir şeyim kalmamış, hepsi üzerimden dökülüyor. Kocam da isteyince, beraber eski günlerdeki gibi dolaşıp, rahat rahat seçip alışveriş yaptık. Bir de tam indirim zamanı tabi gayet hesaplı oldu.

İndirim zamanlarının tek dezavantajı beden sorunu. Çok komik, Slovakya’da yaşarken orada geriye kalan bedenler L ve XL olurdu (genelde zayıf ve minyonlar), bana uyanları çok komik fiyata bulurdum. Hollanda’da böyle olamıyordu (ayakkabı reyonu hariç) maşallah kadınlar deve gibi olunca geriye kalanlar hep small. Önceden tabi onlar da bana uymuyordu.

Fakaaat dün neredeyse aldıklarımın hepsi s ve xs bedenler oldu. Şoklardayım M bile büyük geliyor. Elbette modele göre değişiyor ama iki farklı mont sadece xs bedenleri kaldığı için acayip indirimliydi ve onlar da bana cuk diye oldu. Nasıl mutluyum tahmin edersiniz.






19 Ocak 2019 Cumartesi

18/2019 41

Ocak 19, 2019 4 Comments
19 yaşındayken elini tuttuğum adamı, bugün 41 yaşına getirdim 😊 Yıllar bizi kovaladı, biz onu, nasıl geçti hiç anlamadım.

Çok şey yaptık birlikte, çok dolu yaşadık. Bir çok şeyi de sıfırdan kendimiz yaptık. Hala da öyle... Çocuklardan önceki zamanlar oldukça silik hafızamda nedense, hatta mesela dün akşam bir görüşmesi vardı merak ettiğim tüm gün onu sormayı bile unuttum. Ama hiç unutmadığım birşey var ki o da onu ilk gördüğüm an. Şimdi gibi aklımda. Ve “o kişi” olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım. Belki de yıllar önce daha lisedeyken onu rüyamda gördüğüm için hatırladım.

İki cihanda yanımda ol sevgilim 🙏🏼



16 Ocak 2019 Çarşamba

16/2019 Fizik neden zor?

Ocak 16, 2019 9 Comments
Bugün karşıma bir çocukla bir ebeveynin birlikte hazırlayıp sunduğu bir deney videosu çıktı. Fiziksel bir olayı gözlemlemişler. Deney hoşuma gitti, basit eğitici. Fakat hem altında yazan açıklamada hem de videodaki sözel açıklamada bilgi yetersizdi. Zaten çocuk da anlamamış görünüyordu. Sadece olayı görmüş ve aklına yazmış oldu belki.

Fizikle ilgili deneylerde açıklamaları okuyunca, şu şunla orantılıdır, bu böyledir, şu değişirse bu olur, formülde şunu arttırırsan bu artar, şu azalır gibi yorumları görüyorum. Kitaplarda bile böyle. Bunları okuyunca ilk sorulması gereken soru es geçiliyor genelde. Ki neredeyse her fizik olayı için en temel sorudur; "neden"? Eğer cevabını söyleyebilirseniz olayı anlarsınız.

Neden öyle oldu, oluyor? Bütün yorumları unutun, bildiğiniz tüm kitap bilgilerini. Kafanızda düşünün ve nedeni bulmaya çalışın. Fizikle ilgili deneylerin çok büyük bir kısmında tanecikleri düşünürseniz sonuca varıyorsunuz zaten. Çünkü o minik tanecikler birçok olayı üstleniyor.

O videoyu seyrettiğimden beri karnıma ağrılar giriyor. Onları suçlamıyorum çünkü etraftaki tüm bilgiler neredeyse anlaşılmaz şekilde sunulmuş. Bu kadar zorlaştırmanın nedeni ne? Neden sorgulamayı değil, sadece bilgiyi sunmayı seçiyor eğitim sistemi? Hele hele kuantum fiziğinin kuantum düşünce, şifa, evrenden gelen egzotik mesajlar gibi bir çok metafizik olayda kullanılması ve onca insanın gözlerinin bunlarla boyanması. Kuantum fiziğini, kuantum fizikçiler bile çözememişken mediatif tayfa maşallah çözdü bitirdi.

Bundan birkaç ay önce yeni birşeyler yapma hevesi ile yeni bir instagram hesabı ve blog açtım. Physics for kids isminde. Daha ön hazırlıkları bitmedi (boş zamanımın artmasını bekliyorum) ama herkesin kolayca anlayabileceği açıklamalarla, günlük hayatta gördüğümüz olaylar, deneyler yer alacak bu hesaplarda. Olur da başarabilirsem belki videolar bile olacak. Çocuklarım artık bebekliği bitirip, dünyayı anlama dönemine geçtikleri için onlar öğrenirken herkes faydalansın istiyorum. Tek merakım, eğer böyle bir çalışma yaparsam bunu takip etmek isteyen olur mu? Hadi yap şeklinde biraz gaza ihtiyacım var da. Biliyorsunuz bütün bu içeriklerin hazırlanması, sunumu vs epey bir iş yükü demek oluyor. Değer mi değmez mi öngörebilmek iyi olurdu.

Sevgiler

15 Ocak 2019 Salı

15/2019 Duygusal Yaşlılık

Ocak 15, 2019 8 Comments
Haftasonu hem oğlumun doğumgünü hem de kızımın jimnastiğinin ardından, son bir haftadır devam eden okul heyecanı, alışacak mı kaygıları, ne çabuk büyüdü şeklinde gelişen duygusallıklar vs derken dün pazartesi günü kendimi çok yorgun ve bitkin hissettim. Öyle ki kalp atışlarım hızlandığında kendimi sakinleştiremiyordum ve böyle gün içinde birkaç kere çarpıntım oldu, beni epey korkuttu. Yine günlük telaşlarımız oldu her zamanki gibi (işte okula geç kalmayalım, şunu bunu kaçırmayalım gibi) çok sakin bir gün değildi ama bunlar tüm diğer günlerde de oluyordu zaten ve ben bu değişikliği son bir haftadır içinde bulunduğum "aşırı duygusal yoğunluğa" verdim. Bugün özellikle kendimi nötrlemeye çalıştım ve daha iyiyim.

Şurası bir gerçek ki, ergenlikte ve yirmili yaşlarda aradığımız heyecanlar, aksiyonlar artık bu yaşlarda azalıyor. Kendimize, rutinlere sadık günler vermek istiyoruz. Gün içinde ortaya çıkan beklenmedik haller eskisinden biraz daha fazla yorucu gelebiliyor. Ve sanırım ben de böyle hissediyorum.

Mesela eşim oğlumla inatlaşıyor ve onu çığlık çığlığa bağırtıyor. Lütfen diyorum nolur inatlaşma artık kaldıramıyorum (gün içinde zaten en az on kere yaşamışım) veya çocukların tablet veya şeker taleplerine karşı daha dirençsizim. Böyle azar azar kendime duygusal olarak stabil bir ortam yaratmaya çalıştığımı farkediyorum.

Bu konuda yazmayı düşünürken biraz önce instagramda perihangürer’in 30 ve 40 yaş fotoğraflarını koyduğu bir gönderisini gördüm. Hangisi daha iyi diye sormuş ve kendisi, 30  yaşındaki kaygılı yüz ifadesine rağmen 40 yaşının iç huzuru yüze yansımış olgunluğunu tercih ettiğini söylemiş.

Bence yaş aldıkça kazanılan şeyler çok güzel (olgunluk, kişisel gelişim, sakinlik, dinginlik gibi) ama yukarıda belirttiğim gibi kayıp giden şeyler de var. İşte gençlikteki kıpır kıpırlık, heyecan arayışı, aklına ettiğini yapma cesareti gibi. Bunlar yaş aldıkça azalıyor ve daha durağan bir hayata eğilimli olunuyor (elbette istisnalar vardır). Yine de o yaş daha iyi bu yaş daha iyi diyemezdim sanırım. Şimdiki yaşa ait vasıflar ne kadar özelse (bizim için şu anda bunlar gerekli), geçmişimizdeki yaşa ait vasıflar da o zaman gerekliydi. Bu hayat oyununun bir parçası. Doya doya her bir duyguyu tecrübe etmek ise, elzem olanı. Bu yüzden ergenlikteki yeğenlerime hep derim git, gez, dolaş, şunu dene, bunu yap vs gibi. Tabi bakalım kendi çocuklarımın ergenliğinde böyle diyebilecek miyim. Ama yok bence derim ya, derim değil mi? 😏

14 Ocak 2019 Pazartesi

13/2019 Üçlü Mutluluk

Ocak 14, 2019 8 Comments
1) Çok uzun ve duygusal olarak çok yoğun bir günün ardından uykuma yenik düşmeden önce yazmalıyım. Bugün oğlumun doğumgünü. Canımın içi, hiç bebekliğine doyamadan büyüyen oğluşum. Ama bugün sen 4 yaşındasın artık büyüdün dediğimde, hayır anne büyümedim ben ufağım dedin. Hay hay buna can kurban, gel buraya minik bebeğim deyip bolca sarıldım.

4 yaşında Novadünya, merhametli, yumuşacık yanaklı (öyke ki uyurken yanağını yanağımın üstüne koyar kollarını boynuma dolar), gün içinde sık sık sarılıp seni çok seviyorum diyen, ruhunun bir yanı bir balet gibi naif ve nazik iken bir yanı da dövüş sporlarına meraklı, yeni bilgileri sünger gibi emen, önce bir düşüneyim lafını bolca kullanan ve bununla beni çok şaşırtan, sebzeye düşkün, anne ben mübver istiyordum neden yapmadın diyen, bensiz hiiiiç bir yere gitme beni hiç bırakma sözleriyle boynuma yapışan ama ben de spor yapayım sağlıklı olayım diye gitmeme izin veren, saç topuzuma düşkün, onu tutmaktan zevk alan, şarkı söylemeyi dans etmeyi çok seven, mutfak işlerine bayılan, müthiş güzel kekler yapan, dağıtsa da sonra toplayan, legoları çok seven, ablasına düşkün, arkadaş canlısı, uyumlu, mutlu, kibar bir çocuk.

Bu sabah kendi aramızda minik bir parti ile kutladık yeni yaşını ve çok mutlu oldu bebeğim. Dostlarımızla yapacağımız parti de daha plan aşamasında.


2) Bugün bizim için ayrıca başka bir konuda önemli bir gündü. 2 yıl gittiği ritmik jimnastik derslerinin ardından geçtiğimiz eylül ayında sıradan derslerden hariç, turnuvalara hazırlanan bir başka grubun çalışmalarına katılıyordu Helodünya. Ve bu gün aylardır hazırlandıktan sonra ilk kez turnuvaya katıldı. Hollanda içinde bölgesel bir yarışma idi ancak çok sayıda okul katılmış ve çok sayıda jüri karşısında yarışacaklardı.

Son bir aydır haftalık derslerinden hariç her gün evde çalıştı. Hem kareografiyi unutmadan yapmak, hem de müzikle uyumlu ve estetik açıdan iyi yapmak pek kolay değil bu yaş grubu için. Fakat hepsi çok güzel öğrendiler ve başarıyla performanslarını sergilediler. Helo’cum bir yerde biraz duraksadı ama puanı hiç de fena değildi. Olimpiyatlardaki gibi gayet ciddi bir jüri (20 kadar kişiden oluşuyordu) gayet ciddi değerlendirmeler yaptılar.

Hiç ödül almasa da zaten gurur duyuyorduk ama minikler grubunun ödül töreni başladığında ilk onun adı söylenip sahneye çıkınca hem şaşırdık hem sevindik. İlk yarışmasında bronz madalya kazandı canım kızım ❤️


Sanırım bundan sonra bu tip turnuvalarda bulunmaya alışmamız gerecek zira önümüzde daha iki turnuva varmış yakın zamanda. Bakalım orada neler olacak.

3) Gün içinde hem doğumgünü fotoğraflarımızı hem de kızımın gösterisini sosyal medyada paylaştım. O kadar çok tebrik mesajı aldım ki, çok duygulandım. Hepsine tek tek cevap yazdım, dualarını aldım, dualarımı verdim böyle 200’e yakın şifalı söz okuyup yazdım. Öyle güzel bir enerji doldu ki içim, sebep olana,  vesile olana, üşenmeyip selam edene, dua gönderene sonsuz teşekkür. Çok şükür 🤲🏻

12 Ocak 2019 Cumartesi

11/2019 Elmalı Kurabiye 

Ocak 12, 2019 6 Comments


Perşembe günü oğlumun oyun okulunda son günü idi. Doğumgünü ile karışık bir nevi veda partisi yapılıyor. Bu partide de çocuklara birşey ikram ediliyor. Kimi evde yaptığı cupcake, kurabiye gibi şeyleri;  kimi basitçe bisküvi, kuru meyve falan gibi şeyleri dağıtıyor. Bizim okulda açıkça bir yasak olmasa da (bazı okullar sadece meyveye izin veriyor mesela) yine de Hollanda genelinde, çocuklar söz konusu olunca şeker ve nut (fındık fıstık) içeren şeylerde rahat olamıyorsunuz. Çocukların alerjileri olabilir veya anneleri şeker vermiyor olabilir.


Kızımdan dolayı bu etkinliklere yıllar önce başladığım için tecrübeliyim. Çocuklar bazı şeyleri de beğenmeyebiliyor. Genelde tatlıyı seviyorlar ama meyveyi orijinal bulmuyorlar (zaten okulda meyve saati var). Bir diğer dikkat edilmese gereken şey ise çocukların bunu döküp saçmadan, öğretmenlere iş çıkarmadan, kendi başlarına kolayca yiyebilecek şekilde olması.


Günlerce ne yapsam diye düşünmenin ardından Elmalı kurabiyeye karar verdim. İçinde çok az şeker var ve Hollanda’nın Elmalı tartı meşhurdur. Herhalde çocuklar sever dedim.


Yaşıtlarım hatırlayacaktır biz çocukken piyasaya çıkmıştı bu tarif. Büyük ablam evde hep yapardı. Bu tarif onun çok yıllık defterinden. Mutlaka internette daha farklıları da vardır ama ben hem bu hamuru hem bu şekil kurabiye için hem de turta için kullanıyorum.


Hamuru için malzemeler:
-125 gr oda sıcaklığında tereyağ veya margarin (yarım paket)
- yarım su bardağı sıvıyağ
- yarım su bardağı yoğurt
- 1 çorba kaşığı pudra şekeri
- 1 paket vanilya, 1 paket kabartma tozu
- yarım kiloya yakın un ( dikkat: unu birden değil yavaş yavaş ekliyoruz. Eğer kurabiye yapılacaksa hamur merdane ile açılacak ve şekil verecek yumuşaklıkta olmalı, kulak memesi kıvamı. Eğer turta yapılacaksa biraz daha sert olabilir.)
Bu malzemelerle bir tepsi çıkıyor, malzemeleri iki katına çıkarıp çoğaltabilirsiniz.


İç harcı için malzemeler:
- rendelenmiş veya minik doğranmış elma ( elmanın büyüklüğüne göre değişir ama 4 orta boy yeterli bu hamur miktarı için)
-tarçın
- eğer elmalar ekşi ise biraz şeker (ben genelde kullanmıyorum)
Hepsini bir tencereye alıp elmalar eriyip püre kıvamına gelinceye kadar pişiriyoruz.
İç harcını evde hazırlamak yerine markette kavanozda satılan elma pürelerinden de kullanılabilirsiniz. Bu kurabiye için ben öyle yaptım.

Hazırlanışı
Önce elmaları pişirip soğumaya bırakmakta fayda var. Hamuru hazırlarken onlar yeterince soğuyacaktır. Hamuru yoğurduktan sonra sıra şekil vermeye geliyor. Elde inceltip de yapılabilir ama her zaman merdane ile açıyorum ben. Çünkü elle yapıldığında bazı yerler kalın oluyor ve içindeki elma da her yere eşit yayılmadığından kalın ve kuru gelebiliyor.

Ben çocukların tek kurabiye ile doyabilmesi için çaydanlığın üst parçasının kapağını kullanarak yuvarlak hamurlar elde ettim. Hamuru açabildiğim kadar büyük açıp kapakla aynı anda bir sürü yuvarlak çıkardım. Açarken hamurun altına üstüne biraz un serpmekte fayda var.  İçlerine harcı koyup yağlı kağıda diziyoruz ve 200 derece fırında 15-20 dakka rengi dönünceye kadar pişiriyoruz.

Sadece bu kurabiyeler için değil fırında her ne pişirirsem pişireyim kokuyu takip ediyorum ben. Kurabiyenin kokusunu ilk duyduktan sonra fırından fazla uzaklaşmayın. Kısa bir süre daha geçince hazır olacak çünkü.

Çıkarınca soğumaya bırakıyoruz ve pudra şekerini soğuduktan sonra döküyoruz. Sıcakken dökülürse hepsi içine çekiliyor.

Farklı şekil olarak açılan hamur üçgen şeklinde kesilip rulo da yapılabilir. Fakat ben onu, hamur çok ince açılmadığı takdirde kalın buluyorum. Hamuru az iç malzemesi çok kurabiyeler daha hoşuma gidiyor. Bir de dikkat,  eğer iç harcınız çok yumuşak ise (püre mesela) rulonun açık yanlarından akıp gidebiliyor.  Benim yaptığım gibi kapalı daha iyi olacaktır.

11 Ocak 2019 Cuma

#10/2019 Her Anne Aynı

Ocak 11, 2019 5 Comments

Dün yaşadığım ve yazmak istediğim olay akşam yoga sonrası uyuya kalınca bu güne kaldı. Yine de tarihi değiştirmeyeceğim çünkü bugün için ayrıca yazacağım.

Sabah Hollandaca konuşma dersimiz vardı. Çok keyifli geçiyor, işaret dilini bolca kullandığımız için de oldukça komik. Dersten önce oğlumun okulunda parti yaptığımız için konu tabi ki çocukların yaşlarına geldi. Herkes çocuklarını ve yaşlarını anlattı.

Sıra Aranya’ya geldi. Kısaca Ya diyorlarmış ona ama ben Aranya’yı daha melodik buluyorum. Kendisi Tayland’lı. İki çocuğunun yaş farkı 8 olunca hoca meraklandı. Neden bu kadar uzun diye. Hollanda’da 4 yaştan fazlasına pek rastlanmaz. Kız uzun hikaye derken gözleri dolmaya başlamıştı bile. Ben aslında merak etmiyordum, sonuçta Türkiye için oldukça normal ama hoca ısrar edince anlattı.

İki çocuğunun arasında bir bebeği daha varmış aslında. Hamileyken bazı terslikler farkedilmiş, iğneyle testler yapılmış. Onun da Hollandacası tam iyi olmadığı için çok detaylı anlatamadı ama galiba down sendromu olabilir. Sonra testlerde birşey çıkmamış mı ne olduysa, hamilelik normal devam etmiş ve çocuk doğmuş. Sanırım 2,5 aylık kadarken yeniden sorun farkedilmiş ve tam nedenini anlayamasam da bebeğini kaybetmiş. Ağlamamak için çok zor durdu. Sonra biraz zamana ihtiyaç duymuş vs.

Hepimiz anneyiz ve çok üzüldük tabi. Bir anne için yaşanabilecek en acı şey evlat acısı. Allah güç kuvvet versin. Hayatta olanlara da sağlık. Konuşma sona erdikten sonra, farklı şeyler daha konuştuk ve bitmeden önce ise, bir sonraki toplantıyı başka bir mekanda kahvaltı eşliğinde falan yapsak mı diye öneri geldi. Fakat bir türlü günleri ayarlayamıyorduk çünkü orada bulunan 6 kişi hepsinin çocuklarının programına uyan bir gün bulmak çok zordu. Hoca dedi kaç çocuk var sayalım (sayılar bize tekrar ettirmek için tabi), biz diyoruz 13 hayır diyor 14 yanlış saydınız. Sayıyoruz 13 çıkıyor, baya bir tartışma yaşandıktan sonra dedi ki

- Aranya’nın iki değil üç çocuğu var onu saymadınız."

Hoca Aranya’ya sarıldı ve hepimizin gözler şelale...

10 Ocak 2019 Perşembe

#9/2019 Oryantasyon

Ocak 10, 2019 2 Comments
Bu Pazar oğlum 4 yaşını dolduruyor. Hemen ertesi günü Pazartesi, ilkokula (basisschool) başlayacak. Bu zamana kadar 4 sabah üç saat için gittiği oyun okulu yerine, ablası gibi haftanın 5 günü 6 saat okulda olacak. Bu hafta oryantasyon için 2 farklı güne randevu almıştık. Biri dündü.

Tabi ben öncesinde müthiş gergindim. Aylardır yeni okula geçeceğini biliyor ve hevesli de sayılır. Ama mevcut okulunda son zamanlarda adını ağzından düşürmediği Jin’den de ayrılacak. O, Mart’ta 4 yaşında olacakmış ve başka okula gidecekmiş. Kış tatili boyunca neredeyse her gün okulun açılmasını sabırsızlıkla bekledi Jin için. Fakat o, okula sadece 2 gün geliyor ve onlar da Salı ve Perşembe.

Pazartesi okula gitmeden önce soruyor Jin gelecek mi? Gelmeyecek desek okula bile gitmez, bir bakalım belki gelir diyoruz. Dolayısıyla tatilden sonraki ilk gün olan geçtiğimiz Pazartesi de göremedi oğlum arkadaşını. Salı sabahı ise Jin okula gelecek ama , oğlum da yeni sınıfında kalacak iki saat, olmadı alır hemen diğerine götürürüm, biraz Jin’le oynar diyordum ki beni çok şaşırttı.

Almaya gittim, çok mutlu. Bir arkadaş edinmiş hemen bana onu gösterdi. Birlikte neler oynamışlar onları anlattı, sınıfını gezdirdi. Eski okuluna gidelim mi dedim, hayır eve gidelimmiş. Yarın yine yeni okula gelsinmiş, hep yeni arkadaşla oynasınmış. Dedim iki gün daha küçük okul, sonra hep büyük okul, hiiii dedi heyecanlandı.

Birisinin surat ifademi çekmesini isterdim. Oğlum sen değil miydin Jin Jin diye zırlayan. Jin olmazsa okula gitmek istemeyen, Jin saçına jöle sürüyor diye hergün sürmek isteyen, sürünce de ben Jin oldum diye evde gezinen. Resmen içimi yemişti, eyvah nasıl bırakacak diye karalar bağlamıştım.

Elbette okul bitince de görüşmeyi sürdürebiliriz ama Jin’in tavırlarından hoşlanmıyordum, yani zaten görüşmesini istemiyordum. Şimdi birkaç saatlik yeni okul macerasında Jin’le ilgili her şeyin yoluna girdiğine inanamıyorum.

Ve tabi inanamadığım daha bir sürü şey var. Benim minik oğlum, sen ne ara okullu oldun 😢



8 Ocak 2019 Salı

#8/2019 Bilişsel Kol

Ocak 08, 2019 10 Comments
Klinik psikolog blog arkadaşım Öğrenen Anne’yi takip ediyorsanız, onun yazılarında bolca bahsettiği dört kollu teraziden haberiniz olmuştur. Her insanın psikolojik olarak dengede olması için bu dört kollu terazinin dengede olmasından bahseder. Bunlar, duygusal denge, fiziksel denge, sosyal denge ve bilişsel dengedir. Her bir kola olan ihtiyaç miktarı kişiden kişiye değişse de, hepsinin doyurulması gerekir.

Fiziksel kol; bedenimizin ihtiyacı olan fiziksel hareketleri, sosyal kol; insan sosyal bir varlık olduğu için diğer insanlarla sosyalleşmeyi, duygusal kol; kendimize, ailemize zaman ayırıp duygusal olarak tatmin olmayı, bilişsel kol da bize verilmiş aklı kullanarak birşeyler üretmeyi ifade eder.

Dünkü yazımda açıkça bahsetmediğim ihtiyaç, anne olduktan sonra dengesi bozulmuş olan bilişsel kolumun, artık yana yakıla tedavi istemesi anlamını taşıyor. Kişisel tarihime baktığımda, çocukluğumdan beri belki diğer insanlardan biraz daha fazla olarak üretmeye yatkın olduğumu görüyorum (ve bunu çevremdekiler de dile getirir). İş hayatını bırakmam, ülke değiştirme ve anneliğimle eş zamanlı olarak başladı. İlk başlarda bilinçli olarak farkında olmadığım ama içten içe beni dürten bilişsel kolu, evde yaptığım hobilerle nispeten gidermeye çalıştım. Yetmedi kızım bebekken tamamen kendi kendime öğrendiğim blog/Web ve logo tasarımcılığına başladım ve hiç de az sayılmayacak (yüzden fazla) iş yaptım. Kızım uyuduktan sonra başlıyor ve gece 2-3 lere kadar çalışıp sabah 7 de uyanıyordum. Herkes deli misin 4 saat uyunur mu uyusana diyordu (eşim de dahil) ama bu bilişsel kolum öyle açtı ki, onu tatmin etmek uykudan daha ağır basıyordu benim için. İkinci çocuktan sonra tasarımı bıraktım (biraz da sıkıldım çünkü kendini tekrarlayan işler beni sıkıyor) ama bu bilişsel kolumu hep ufak ufak beslemeye devam ettim.

Bugün geldiğim nokta ise, artık mevcut potansiyelimi kullanarak bu ihtiyacımı gidermek. Konu para kazanmanın ötesinde benim için. Bazen arkadaşlarla konuşuyoruz, istesem para kazanma yolları bulurum. Bir iki ay sıkı çalışıp 5-10 tema yapar bir tema satış sitesine koyarım, insanlar indirdikçe otomatik para kazanırım. Veya Web tasarımı ile ilgili maaşlı bir işe girebilirim. Veya mevcut IT bilgimi bir sertifika ile taçlandırıp iş bulabilirim. Olmadı bazı sitelere içerik üretecek işler bulabilirim veya sıfırdan bir Web sitesi açıp (Bir Yastıkta sitesini hatırlayanlar vardır) onu zengin bir içerikle donatıp reklamlardan kazanabilirim. Ve ya bana ara sıra tavsiye edildiği gibi vlogger olabilirim ve para kazanabilirim. Bunlar hep cepte ama asıl yapmak istediğim şeyler değil. Asıl istediğim, fizikle ilgili mevcut bilgilerimi gençlere aktarmak ve mevcut bilgilerimin devamı niteliğindeki bilgileri öğrenmek. Diyelim ki apartmanın 5. katına kadar inşa etmiş durumdayım, o ilk beş katı diğer nasıl çıkacağını, oraya gelmek isteyenlere gösterebilirim ama daha inşaat bitmedi tabi, kendim için diğer 5 katı da eklemeliyim. Uzun lafın kısası kanayan bilişsel kolumu tedavi etmeliyim.

Tabi bunu tedavi ederken hayatımın merkezine alıp diğer kolları ihmal etmeyeceğim. Şimdiki hedefim sadece çocuklar okuldayken bunu yapmak, diğer kollar şu anda mükemmel işliyor, aynen devam edecek. Dünkü yazıma bir yorum gelmişti: “hayat ne tuhaf ben işten çıkmak istiyorum siz çalışmak” diyordu. Eminim bu isteğinde çok haklı çünkü Türkiye’de ne çalışan anne için ne de evde çocuk bakan anne içim bu dört kollu terazi dengede değil.

Hollanda’da doğum izni sanıyorum tüm ülkeler içinde en kısa olanlardan biri. Doğum öncesi ve sonrası toplam 3 ay. İlk başlarda yadırgadığım bu durum şimdi beni hayran bırakıyor. Çalıştığı halde çok sayıda çocuk yapıyorlar ve mutlular. Yalnız şu var çocuklu anneler 2,3 gün çalışma hakkına sahip ve çoğu da öyle yapıyor. Bu bilişsel kolu beslemek için harika bir fırsat. Hatta çocuklu olup da haftanın 5 günü 8 saat çalışıyorsan bu biraz anormal karşılanır. Çocuklarına zaman ayırmayan anne olursun. Anne üç gün çalıştığında bebeğe bir gün anane, bir gün babaanne, bir gün de baba (o da 4 gün çalışır) bakar genelde. Bunlardan biri ikisi olmadığında 1 yada 2 gün kreşe gider bebek (ama asla 5 full gün olmaz). Hatta istatistiklere göre Hollandalılar kendilerine haftada 6 saat kişisel zaman ayırırlarmış. Ve annenin 4 kollu terazisi hep dengededir, belki bu yüzden aileler ve çocuklar çok mutludur.

Türkiye’ye bakacak olursak, işveren resmen çalışanı sömürüyor. Bir patronun 5 tam gün çalışmamalısın çocuğuna vakit ayırmalısın dediğini düşünebiliyor musunuz? Haliyle çalışan anne için diğer kolların beslenmesi duruyor. Sonuç depresyona girmiş çalışan anneler.

Diğer taraftan 7/24 çocuk bakmak da insanın diğer kollarının dengesini bozuyor. Çalışmayan bir annenin, çocuğu bir gün büyükanneye bırakıp (tabi düzenli olarak, mesela haftada bir) , diğer kollarını dengelemesine izin vermesi (sosyslleşmek, spor -yürüyüş, veya üretmek) mümkün müdür? Resmen toplum tarafından linç edilir. Ne münasebet hem çalışmıyor hem de çocuğa bakmıyor. Sonuç depresyona girmiş çalışmayan anne.

Fakat dikkat ederseniz, özellikle evdeki kadınlar boş durmuyor. Hatta günümüzde  instagram fenomenlerinin bir çoğu bu tipte kadınlar. Bilişsel kolun açlığını doyurmak için kendilerine yemek, temizlik,sunum hesapları açan kadınlar. Hiç yadırgamıyorum, bilakis destekliyorum. Kendini ve takipçilerini bu şekilde şifalandırıyor. Sosyal medya öncesi döneme bakarsak, yine çalışmayan kadın hiç boş durmamış. Evde üretip satmış, onca yorgunluğa rağmen gecenin karanlığında bazen mum ışığında,  zor modelli danteller örüp, nakış işleyip evinin baş köşesine sermiş. Baktıkça ürettiği şeyi görmüş tatmin olmuş, bilişsel kolunu beslemiş. Köylerde sabahın köründe kalkıp tarlada çalışan, ekmek pişiren, ev işleri yapan kadınlar onca fiziksel yorgunluğa rağmen(fiziksel), öğleden sonraları bahçelerde toplaşıp (sosyal) konuşup şakalaşarak (duygusal) örgülerini örmüşler (bilişsel). Basit bir köy hayatında bile bu denge korunuyormuş çünkü bu içten gelen en doğal dürtümüz.

Eğer ruhunuzu daraltan bir sıkıntı varsa, kendi hayatınızı bu dört kol açısı dan bir inceleyin bakalım ne çıkacak. Belki de eksik kalan kola ağırlık vererek kendinizi şifalandırabilirsiniz.








7 Ocak 2019 Pazartesi

#7/2019 Denemeye İhtiyacım Var

Ocak 07, 2019 8 Comments
Geçen gün tatile gittiğimiz arkadaşımın eşi ile sohbet ederken konu iş hayatına geldi. Fiziğe geri dönmek istediğimi söyledim ve gerekçe olarak içimde kaldığını. O da benzer şeyler yaşamış. Hayat onu yapmak istediği şeylerden farklı bir yola sürüklemiş ve yıllar sonra o içinde kalan ukdeyi gerçekleştirmek amacıyla harekete geçmiş. Ve başarmaya çok yakın bir noktada şu an. Dedi ki sadece bir sınava gireceğim ve olacak ama şimdi istediğimden emin değilim. Hayatın gerçekleri daha ağır basıyor. Para kazanma gerekliliği. Sen de o içinde kalmışlığa fazla bel bağlama anlamına gelen bir şeyler söyledi.

Dedim evet, belki de öyle olur sonuçta. Denemelerim boşa gider ve belki başka rüzgarlarla savrulurum. Ama bunu deneyip görmeye ihtiyacım var. Kendi kendime bunun olup olamayacağını görmeye ihtiyacım var. Hem ne kaybederim ki. Vardığım nokta da bir kazanç olur. Denemem lazım...

Bu gece bir an geldi, hüngür hüngür ağladım. Onunla konuşurken takındığım güçlü duygularımın yerini korku almıştı. Ya olmazsa, ya olmazsa... Allahım ne olur yardım et. Çok istiyorum çünkü o konuşma sırasında dillendirmediğim çok güçlü başka bir gerekçe daha var:

Babam şu an 85 yaşında ve sağlıklı. Ve ben ona kariyerimi bırakmayacağıma dair söz verdim!


6 Ocak 2019 Pazar

#6/2019 Sosyal Deney

Ocak 06, 2019 4 Comments

Bir hafta kadar önce, kızımın çok sevdiği bir kitabın tüm sayfalarını çekip instagram hikayede paylaşmıştım. Konusu benim için de çok özel. İlk paylaştığımda amacım, yılbaşı öncesi görenlere hoş bir tebessüm hediye etmek ve biraz da düşündürmekti. Fakat sonradan olay birdenbire bir sosyal deneye dönüştü.   Hikayede paylaştıktan sonra zaman geçtikçe görüntülenme sayıları çok ilginçti (ki normal günlük hikaye paylaşımlarımda sayı aşağı yukarı aynı çizgide devam eder). Fakat bu kitap görsellerinde, ilk paylaştığım andan son ana kadar (24 saat görüntüleniyor) ilk sayfadan itibaren görüntülenme sayısı giderek azalıyor ve oranı üçte bire düşüyordu.

Süre sonlanıp bittiğinde fark yarı yarıya olmuştu ama (yukarıdaki görsel) bunda kitap sayfalarından sonra normal hikaye koymamın etkisi olduğunu düşünüyorum. Diğer görseli görmek için hızlıca atlanmış olmalı. Yine de yarı yarıya fark oldukça düşündürücü.

Tahminime göre bu görüntülenme sayısı okunma sayısını da göstermiyor. İlk sayfadan sonra bunun uzun bir iş olduğu anlaşılınca bir kısım kişi hızlı hızlı atlamış, bir kısım da bakmaktan bile vazgeçmişti.

Yine de okuyan ve beğenen bir çok kişiden yorum aldım, sanıyorum onlar da bu kitabı gönüllerine yazdılar. Ve bu da bana yetti. Okumak da okumamak da insanın kendi bileceği iş. Bazen şeytan dürtüp de “ay okumadılar kendileri kaybettiler” şeklinde bir düşünce zihnimi yoklasa da hayır aslında öyle değil. Hangi bilgiyi hangi kanaldan, ne zaman aldığımız kişiden kişiye değişiyor ve şimdi olan, benim hikayemi izleyen kişiler içinde bazıları o bilgiyi o anda ve benim kanalımdan almaya yöneltilmiş kişiler oldular. Belki diğer kişiler için doğru zaman değildi veya gerekli bilgi değildi. O kadar geniş bir çerçeve ki bu, sınırlı aklımız bunu anlamaya muktedir değil.

5 Ocak 2019 Cumartesi

#4/2019 Vakantiepark

Ocak 05, 2019 5 Comments

Hollanda’ya taşındıktan sonra tanıştığımız vakantiepark olayına hayranız. Tatil köyü olarak çevirebiliriz ama bizdeki tatil köyleri biraz daha otel havasında. Burada ise genelllikle orman içinde çok geniş bir alana yayılmış farklı özellikte evler, bungalowlar, çadır kampı ve karavan için alanlar gibi çok çeşitli konaklama seçenekleri içeriyor. Mesela aşağıdaki harita bir vakantipark haritası ve küçük kareler evleri gösteriyor. Ne kadar büyük olduğunu tahmin edersiniz.


Bu tip tatil köyleri Avrupa’nın birçok ülkesine yayılmış. Hollanda sınırları içinde de bolca var. Bu güne kadar sayamayacağım kadar çok gittik. Genelde uzun haftasonu tatili şeklinde planlıyoruz, iki üç gece kalıp dönüyoruz.



Şimdi bu yazıyı yukarıdaki şirin evden yazıyorum. Kış tatilinin son üç gününü değerlendirmek üzere bir vakantieparka geldik yine. Bizimkilere yaşıt bir kız bir erkek çocuğu olan çok sevdiğimiz arkadaşlarımızla beraber... Aynı evde kalıyoruz ve evimiz yeteri kadar çok sayıda yatak odası, çifte tuvalet, banyo, bulaşık makinası da olan bir mutfak içeriyor.

Genelde vakantiepark evlerinin oda sayısı değişse de hepsinde salon ve mutfak var. Mutfak olması bizim için çok iyi oluyor. Ayrıca restoranlar da var ama Hollanda restoranlarının hizmeti hem çok yavaştır hem de hep aynı menülerden oluşur. Bizim çocukları uzun süre restoranda oyalamak zor olduğundan evde çabucak pişirilen yemekleri tercih ediyoruz. Zaten market de oluyor illa ki. Genelde arabayla geldiğimizden evden de yiyecek getiriyoruz.

Bu güne kadar her gittiğimiz evden ayrılırken çocuklar gitmeyelim, hep burada kalalım diye ağladılar. Evden çıkıp ormana dalmak çok keyifli onlar için. İç dekorasyonları da öyle güzel ki, evimize almaya bütçe yetiremediğimiz mobilyalar, masalar, sehpalar oluyor. Bak ya biz alamıyoruz onlar almış tatil evine koymuş diyoruz hep. Aslında kazanıyorlar ki alıyorlar denebilir ama Türkiye’deki orta kalitede konaklamalarda hep en ucuz malzemelere kaçılır. Üstelik bu vakantiparkların ücretleri o kadar hesaplı ki. Bir gecelik kişi başı otel fiyatına bir ev kiralanıyor ve içinde bir sürü kişi kalıyor.



Bu sefer arkadaşımın eşinin doğumgününe denk geldi tatilimiz. Benim eşimin de doğumgünü 15 gün sonra olunca, onları bir iş için dışarı yolladık ve çoluk çocuk evi süsleyip sürpriz hazırladık. Yemek için de evden getirdiğimiz mercimek çorbası (arkadaşımdan) ve biber dolması (benden) yanına hemen bir kıymalı makarna, salata ve mezeler, patates kroket ve pirzola yaptık. İki kadın öyle hızlı hazırlıyoruz ki, hem yorucu olmuyor hem de sohbet ederken çok keyifli oluyor. Sofraların bereketi de her nasılsa her zaman planladığımızdan daha fazla oluyor.

Çocuklar için değişik evlerde kalmak tam bir macera. Bazen ranzalı yataklar, bazen değişik oda bölümleri çok cezbediyor. Bir çoğu içinde oyuncak bile barındırıyor. Kış ayında imkanlar kısıtlı ama, açık kapalı havuzlar, bisiklet sürme, macera parklar, göl kenarındaysa Deniz bisikleti, kano gibi aktiviteler, at binme gibi çeşit çeşit imkanlar oluyor. Tabi bizim şimdi yaptığımız gibi civardaki yerleri gezmek için de kullanılabiliyor. Yarın tüm günü büyük bir attractie parkta geçireceğiz ve buraya sadece 15 dakika uzaklıkta.






3 Ocak 2019 Perşembe

#3/2019 Kültür Sanat

Ocak 03, 2019 7 Comments

Hollanda’ya taşınmamız üzerinden 5,5 yıl geçti ama malesef ben hala sıradan bir turistin Amsterdam’a geldiğinde ilk gezdiği müzeleri gezemedim. Hiç gitmedik diyemem, çocukların sıkılmayacağı yerlere gittik veya ciddi yerlere gittiysek de fazla kalamadık. En nihayetinde henüz ülkenin kültür sanat nimetlerinden tam anlamıyla faydalandığımı hissetmiyorum.

Hala devam eden kış tatili sebebiyle bugün gitmek üzere bir müze aktivitesi bulmuştum. Fakat eşimden yılbaşı hediyesi olarak açık açık istediğim müze kartım henüz gelmemişti. Biz de yukarıya görselini eklediğim çocuk tiyatrosuna gittik. Zaten Hollandacam henüz yetişkin tiyatrosuna yetmiyor. Fakat bu bile beni hayran bırakıyor. Bir tiyatro oyuncusunun mimikleri, duruşu, sesini kullanışı, hal ve edası sıradan bir insandan ne kadar farklı. Oyundan çok bu ayrıntıları izliyorum.

Eve geldiğimizde posta kutusunda müze kartım duruyordu. Nasıl sevindim anlatamam. Yıllarca beklediğim an geldi çattı sanki. Çocuklar büyüdü, oğlum 10 gün sonra ilk okula başlayacak ve ben onlar okuldan çıkana kadar haftada bir yada iki gün müze gezeceğim. Bir yarım günde bitmezse ertesi gün devam edeceğim diye hayaller kuruyorum. Tüm müzeleri çekiştiren olmadan, çocukların peşinde koşmadan, bir yere dokunmasınlar, kırmasınlar diye evhamlanmadan, kalabalıkta kaybolacaklar diye korkmadan, üzerinde düşüne düşüne, doya doya inceleyeceğim. Allahım hayali bile güzel.

Aslında geçtiğimiz yıllarda çocukları ara sıra bırakıp da gidebilirdim. Ancak ne sıklıkta gidebileceğimi kestiremediğimden müze kart alsam yanar mı, almadan parasını ödesem (ki bence tek tek müthiş pahalı) değer mi gibi tereddütlerimden ötürü gerçekleştiremedim. Hem şimdi çocuklarla da daha rahat gidebilirim. Genelde giriş ücretleri, çocuklara indirimli yetişkinlere ise epey tuzlu oluyor. Kartım olunca ben bedavayım zaten, onlara da indirimli bilet alırım ara sıra. Böylece hepimiz daha sık müzeye gidebiliriz.

Oyh yazdıkça heyecanlanıyorum. Hele tek gittiğim zamanlarda, bir başıma olacağım düşüncesi... Arada güzel kafelerde oturup kahve de içerim ve belki denk gelirsem sizlere de hoş fotoğraf kareleri çekerim.

Bana iyi şanslar dileyin :)




#2/2019 Diyet

Ocak 03, 2019 9 Comments



2019 Nisan 1’de 40 yaşımı doldurup 41’e basacağım. 20 li yaşlarım 50 li kilolarda, 30 lu yaşlarım 60 lı kilolarda geçmiş doğumlar hamilelikler vs ardından 70 den aşağı zinhar inemez olmuştum. Bir kaç kere indiğim oldu tabi ama kalıcı olmadı.

Ekim ayı başlarında, biraz da tesadüfen bir diyetisyen ile tanıştım ve denemeye karar verdim. O sıradaki kilom 69.4 idi ve ideal kilom 62 çıktı. Sadece 7,5 kilo pek de çok değildi ama insan uzun zaman aynı kiloda olup da boş çabalarla boğuştuğunda inancı kalmıyor. İlk hafta ödem atıcı diyetle hop 1,8 kg verince devam ettim, ilk ayda çoğu gitmişti. Şimdi 2,5 ay bitti ve 7 kilo vermiş durumdayım. (6 haftalık iki paket almıştım, son iki haftam kaldı) Tabi hal böyle olunca hedefi arttırdık 58-59 a çektim varmak istediğim kiloyu ve artık çok rahat inanıyorum ki yapabilirim.

Diyetim aslında bir çok standart diyete benziyor, az kalorili sık beslenme şeklinde. Üç ana üç ara öğünüm var. Saatleri birebir takip etmiyorum çünkü midem kazınmaya başlayınca anlıyorum ki yeme saatim gelmiş. Diyetten önceki durumuma bakınca bana IF iyi gelir sanıyordum ama öyle değilmiş (biraz denemiştim) benim vücudumun ihtiyacı buymuş.

Şöyle ki benim öğünlerim abartılı değildi, paketli gıda ve tatlı neredeyse sıfıra yakındı. Hatta kimi zaman yemek yiyecek fırsatım olamazdı. Çoğunlukla öğün atlar, acıkınca çok yer (çoktan kastım şimdiki diyet porsiyonuma göre çok) ertesi gün öğlene kadar acıkmazdım. Hatta çoğu zaman hiç açlık duymadan yemek saati diye yerdim.

Açlık hissetmek önemliymiş. Metabolizmanın çalıştığının işareti... Benimki çalışmıyormuş. Diyete başladığımdan beri maşallah öyle güzel çalışmaya başladı ki, hiç uygulayamadığım zamanlarda bile kilo vermeye devam ettim. Her öğünümde acıkıyorum. Yeteri kadar yiyiyorum. Şimdi vücudumun bu ritmini hiç bozmamak arzusundayım.

Diyete başlamadan önce mental olarak da hazır hissediyordum. Gözümün arkada kaldığı hiç olmadı. Zaten diyorum soranlara, 40 yıldır her şeyi yedim çok şükür. Bu göz açlığının sonu yok frenlemezsek. Ben doydum, sağlığım için dikkat edeceğim. O yemeği yemezsem kaybedeceğim şey, o yemeği mideme sokmadığımda kazanacağım şeyden daha önemli değil.

Diyet başında tabi ki bir de tahlil yaptırmıştım. Her değerim olmadı gereken aralıktaydı çok şükür. Bazen düşünürüm, 40 yaşında bu kadar enerjik olmamın sırrını. Diyetisyenime göre yüzde 99 ev yemeği yememiz. Bana göre geç anne olmam. İnsanların ikinci bahara geçtiği dönemde sabah akşam koşturmak, onları sağlıklı besleyelim diye mutfağı hep sağlıklı şeylerle doldurmak, örnek olalım diye paketli gıda almamak, spor yapmak, neşeni hep korumaya çalışmak, koyvermemek gibi bir sürü  nedeni var.

Şimdi şöyle hayal ediyorum. 20 li yaşlarda 50’li 30’lu yaşlarda 60’lı kilolardaydım ama artık 40’lı yaşlarda yine 50 li kilolarda olacağım. Bunu söylemek bile öyle mutlu ediyor ki... Darısı tüm isteyenlere...


1 Ocak 2019 Salı

#1/2019 Outside

Ocak 01, 2019 8 Comments


Kış tatilinin ikinci haftasına girerken çocuklar evde can sıkıntısından yapacak şey bulmakta zorlanıyor diye dışarıya çıkıp yürüyüş yapmayı teklif ettim. Hava soğuk ama bu kısa gezinti 1-1,5 saatimizi aldı. Evimizin yakında eskiden içinden çıkmadığımız küçük orman, iki yaz önce yıkılmış, bir kısmı yeni yapılacak olan evlere ayrılmış, gölün etrafı da bir yürüyüş yolu ile yeniden düzenlenmişti. Yine yeşil yine güzel ams eski cangıl havası kalmadı tabi. Geçtiğimiz haftalarda, ilk başta çakıl olan yürüyüş parkuru asfaltlanmıştı ama hiç deneme şansımız olamamıştı. Şimdi bisikletler üzerinde yağ gibi kayıyor. Gerçi beş metrede bir bisiklet üzerinden inip, kah çamura giriyorlar, kah sopa topluyorlar... Yine de günler sonra azıcık parlayan güneş hepimize iyi geldi. Hatta Nova oğlum anne hava çok güzel değil mi, bizi serinletiyor dedi. Üşüten hava ne kadar moral bozucu bir ifade iken, serinleten hava nasıl da pozitif bir ifade diye geçirdim içimden.

Bugün hala lohusa depresyonunda olan yeğenime dedim, daha iyi hissetmek için dışarı çık. O da dedi tabi ki, teyze burda sizin gibi yerler yok. Biliyorum yok ama anneme gidip 1-2 ay kaldığım zamanlarda (aynı yerde oturuyorlar) çocuk(lar)la ben de hergün dışarı çıkardım. Dışarda insan hayatın sadece ev ve bebekten ibaret olmadığını görüyor.

Sonra lohusa depresyonunu yenmek için neler yapılmalı diye konuştuk biraz. Ve aklıma geldi... Son yıllarda sosyal medya, uzman bloglar vs bolca içerik üretiyor doğum sonrası periyodu hakkında. Mutlaka vardır ama orda burda karşımıza çıkan şeyler bunu nasıl atlatacağından ziyade, lohusalık böyledir/şöyledir şeklinde yazılar, anneyi anlayın destek olun minvalindeki quote’lar, merak etme bu geçecek şeklinde teselliler. Geçecek ama nasıl geçecek diyen yok.

Şimdi tavsiyeler yazmayacağım, zaten isteyen arar bulur bu konudaki bilgileri. Ama hem yeni doğum yapanlar için hem de bütün gün evde çocuk bakan anneler için; "dışarıda hayat var" 😉