26 Şubat 2016 Cuma

Benimki Daha Berbat

Şubat 26, 2016 6 Comments

Bugün ablamın TEOG'a hazırlık aşamasında olan oğlunun sınıf arkadaşı ve annesi ile beraberdim. Hep birlikte oturup sohbet ettik. Tabi ki onların gündeminde sınav ve çocuklar vardı. Daha doğrusu çocuklarının ne kadar tembel oldukları. Tabi ki annelerin gözünde.

Kız olan gayet iyi zaten, okulda en iyilerden biri. Ablamın oğlu da evet çalışma konusunda gayretli değil ama ite kaka gidiyor. Ablamın sürekli kontrol etmesi, iteklemesi sayesinde teşekkür, takdir vs alarak geçiyor. TEOG'un birinci sınavında ablamın kafasındakinden daha fazla yanlış yapmış ama neyse...

Tartışma bir ara öyle bir noktaya geldi ki. Ay benimki hiç çalışmıyor, yok benimki daha beter. 400 tane testi var bir ayda yapması gereken zor bitirdi. Ay o iyi bitirmiş benim ki 4 gün kaldı daha dokunmadı (bunu diyen tabi ki ablam). Yok bizim kızın deneme sınavlarında düşüş var çalışmıyor ki hiç. Ay bizimkine kalsa dersaneye gitmeyecek.... Bunun gibi uzar gider. Bir ara kendilerini öyle kaptırdılar ki seslerin volümü yükseldi. Benimki daha kötü / yok değil benimki daha kötü tartışması ateşlendi. O sırada uyardım. Farkında mısınız şimdi kimin  çocuğu daha kötü tartışması yapıyorsunuz, bi durun dedim.

Onları suçlamıyorum elbette, değer verdikleri evlatları için ellerindeki şartların en iyisini istiyorlar. Çocuklar biraz çaba gösterse daha iyisini yapabilecekleri halde, yeteneklerini boşa harcadıkları için üzülüyorlar. Çok da haklılar, belki ben de vakti gelince öyle davranacağım bilemiyorum şimdiden. Şu an olayın dışında biri olarak, gördüklerimi yazıyorum.

Düşününce genel olarak toplumumuzda bu türde bir yarış oldukça yaygın. Çalışanlar, kimin işi daha yorucu; yaşlılar, kimin ağrıları daha fazla; anneler, kimin çocuğu daha yaramaz tartışmasındalar sürekli. Oysa hatırlayın belki iki yaşına kadar neredeyse tüm anneler, ay benimki şu ayda emekledi/yürüdü/konuştu ya da bizimki ingilizce ona kadar saymayı öğrendi gibi konularda yarış halindeydi. Daha düne kadar en iyisi benim çocuğum iken ne oldu da en kötüsü/ yaramazı / söz dinlemeyeni benim çocuğum oldu? Anneler neden böyle 180 derece döndü?

Bugün o tartışmada sözkonusu olan çocuklar da vardı. Tamam oldukça şen kahkahalı bir ortamdı ama, anneleri asla ikna edemedi çocuklar. Diğer yandan, ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, anneler bir tık üstünü hedefleyecekler yine çocuklarının eksik yönlerinden dem vuracaklardı kesin. Sonuçta ne kadar gayret ederlerse etsinler, çocuklar yine de memnun edemeyeceklerdi annelerini.

Oysa (sadece hayal ediyorum tabi) negatife değil pozitife odaklansak, eksiklerini değil artılarını öne çıkarsak çocuklar daha iyi motive olacaklardır. Tamamen aynı konu olmasa da bir hafta kadar önce benzer konuda bir deneyim yaşadım kızımla çünkü.

Bir süredir ne yazık ki Helo'ya daha çok direktifler veriyor ve emir kiplerindeki cümlelerimin arttığını farkedip rahatsız oluyordum. Ama ne yazık ki yorgunluktan ve yoğunluktan bu konuda bir adım atamıyor, kızımla dertleşecek ve davranışımı tolere edecek zaman bulamıyordum. Çözümü yine çok şükür ki kendiliğinden gelişti. 

İstanbul'a gelmeden önce, buradaki herkese boyama yapıştırma işleri yaparak hediyeler hazırladı. Yetmedi arkadaşlarına da yaptı, özenle paketledi, bir yere koydu ve onları hergün öptü. 

Ben de onun ne kadar düşünceli ve iyi kalpli olduğunu, kalbinin kocaman olduğunu söyledim. Çok sevindi başka dedi. Ve ben de, bir bir iyi özelliklerini saydım. O kadar tatmin oldu ki ertesi sabah anne bir daha söyler misin dedi. Yine söyledim ve ondan sonra gün içinde de olumlu özelliklerini daha sık vurgulamaya başladım. İstediğim değişim süreci böylelikle tesadüfen (belki de değil) başlamıştı.

Ben böyle yaptım siz de böyle yapın demek değil amacım. Sadece farkındalık sağlamak için söylüyorum. Belki farketmeden hitaplarımız çocuklarımızı negatif etkiliyordur ve sadece konuşma şeklimizi olumluya çevirerek durumu düzeltmek mümkündür.

Ayrılırken ablamın arkadaşına da dedim. Çocuklarımızı ne emeklerle büyütüyoruz, onlar bizim canımız. Senin istediğin yeri kazanmış ama psikolojisi bozulmuş bir çocuğun olsun ister miydin? Varsın daha azı olsun ama onlar iyi olsun, mutlu olsun...

Tüm çocuklar iyi olsun...




23 Şubat 2016 Salı

Kısa Bir Mola

Şubat 23, 2016 1 Comments

Yazacaklarım her geçen gün artarken, yoğunluktan bir türlü yazamadım. Gerçi son bir haftadır heyecanımız dorukta. Yarın İstanbul'a gidiyoruz ve üç hafta kadar orada olacağız. Bu yüzden bize birkaç gün müsade, ilk hasreti giderince gene geleceğim.

Sevgiler...

22 Şubat 2016 Pazartesi

Yunus, Bir Hayalperestin Öyküsü -Sergio Bambaren

Şubat 22, 2016 2 Comments
Okuduğum kitaplar içinde çocuk kitapları çok fazla yer tutmuyor. Ama bu konuda bir önyargım yok elbette, kitaplarımı o anki ruh halime göre seçtiğimden, hangisi denk gelirse, hangisi sararsa o şekilde ilerliyorum. Bu kitap da böyle bir anda karşıma çıktı ve içimi sıcacık yaptı. Unutmak istemeyeceğim cümlelerle dolu. Bu yüzden bir kısmının burada kalmasını istedim. 

İyi bir hayalperestim aslında, sadece bazen hayat gerçekten çok yoğun oluyor ve hızı başımı döndürüyor. Ara sıra hatırlamak iyi olacak.

İyi haftalar.

19 Şubat 2016 Cuma

Tarihe Not Helo'dan Hollandaca Dersi

Şubat 19, 2016 0 Comments
Helo Hollandaca'sını epey ilerletti, teknik bilgim pek yok ben bilmediğim için elbette ama bir ay sonra başlayacağı okul öncesi, şimdiki öğretmenlerin yaptığı onlarca sayfadan oluşan değerlendirme raporunda çok iyi olduğu ve okula tamamen hazır olduğu yazıyor(muş), bize söyledikleri ve oyun ablasının çevirisi böyle.

Bir süredir kendi kendine ingilizce anlamaya başladığını da söylemiştim, arada ben de destekliyorum azar azar. Bu sabah kahvaltı masasında sohbet ederken ingilizce "i love... " kalıbıyla basit cümleler söylüyordum ve o da anlamını söylüyordu.

I love horses - atları seviyorum
I love shopping - alışverişi seviyorum
I love toys - oyuncakları seviyorum
I love Ege- egeyi seviyorum
I love milk- milk ne anne?
-milk hollandacadaki melk (yazdığım gibi okuyunuz ben öyle okudum) ile aynı şey.
-??? (Cevap yok)
- yatmadan önce içiyon hani
- hee mieülk mi?
- eeeem o öyle mi okunuyordu?
- evet anne melk değil mieülk diyeceksin.
- tamam o zaman, milk ile mieülk aynı şey işte. Söyle bakalım i love milk neymiş?

Facebook Sayfamız

Şubat 19, 2016 3 Comments
Yıllarca Facebook'a direndim, nedeni ise pek sevemedim kendisini. Sonra birkaç ay önce Amsterdam'daki bazı gruplara üye olunca daha çok kullanmaya başladım ve gördüm ki bazı özellikleri gerçekten çok pratik. Diğer hesaplarda olmayan artıları da var. Bu yüzden artık bizim de bir sayfamız olsun istedim.

Tabi ki Gece ismi alınmıştı, ben de hem çocuklarımı hem de blogumda yıldız olarak ifade ettiğim takipçilerimi temsilen GeCe'nin Yıldızları dedim sayfamıza. Facebook arama butonunda "GeCe'nin Yıldızları" yazınca çıkacaktır. Bulamazsanız aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. Türkçe karakterler olduğundan ( ingilizce karakterli de denedim ama içime sinmedi nedense, böyle kalsın istedim) sayfa linki biraz karışık

Gelmek isterseniz beklerim, daha pek birşey yok ama olacak yavaş yavaş.



Sevgiler

17 Şubat 2016 Çarşamba

Nova'ya Mektuplar: 13. Ay

Şubat 17, 2016 0 Comments

Canım oğlum, 
Artık aylık gelişim değil de ablana yaptığım gibi mektuplar yazacağım sana da. Fakat tabi ki önemli notları eklemem lazım, sonra unutuyorum. Mesela yaş gününden 3-4 gün aonra çıkan ilk azıların gibi. Birer gün arayla üst azıları patlattın. Ve son iki gündür de alttakiler çıktı çıkacak. Gerçi ben bu mektubu 4 gün gecikmeli yazdığım için, bunlar diğer ayın konusu olmuş oluyor.

Bu mektupta sevdiğin şeylerden bahsetmek istiyorum. En çok tabi ki yürğmek, koşmak ve karıştırmak. Tv ünitesinin en tepesinde bulunan müzikçaları kurcalamak istiyorsun ve ben seni sık sık yukarda tutuyorum bunun için. Düğmelerini açmayı kapamayı, cd sürücüsünü çıkarıp kapamayı falan çoktan öğrendin :)

Bu ay kitaplara düşkünlüğün arttı. Ablanla daha erken aylarda kitap okumaya başlamıştık ama senin önce yürümen gerekiyordu. Yürümeyi iyice geliştirip, tüm hevesini ve merakını giderdikten sonra artık oturmalı oyunlara daha çok katılır oldun. Ha sahi bir de bir türlü beceremediğin emeklemeyi söktün bu ay. Yürüyen çocuğun ihtiyacı yok dite düşünülebilir ama hayır, masa altına giremiyordun mesela. Şimdi o da oldu ;)) Ayrıca kendi etrafında dönme, arkana bakmadan geri geri yürüme, merdivenleri tırmanma çalışmaları yaptın bol bol.

Tatlı yiyecekleri seviyorsun, bir de salatayı. Neredeyse hiç salata yemeyen ablandan sonra buna çok şaşırdığımı itiraf ediyorum. Çok ama çok memnun oldum. Fakat galiba bir yaşından sonra senin de yiyecek seçme dönemin başladı. Önceden yediklerinin bazılarını yemez oldun. Gerçi sebebini anlamak zor, sevmediğin için mi, o sırada canın istemediği için mi yoksa dişlerin acıdığı için mi? Zamanla anlarız.

Kuşlar, ördekler, köpekler en sevdiğin hayvanlar. Ah bir de kediler tabi. Gerçi burda kedi göremiyoruz pek ama bu sabah kitaptaki kediye sarıldın.

Bir de inadın başladı artık. Daha doğrusu inadına eşlik eden fiziksel gücün arttı. Bir konuda engellemek için kucağıma aldığımda öyle bir sallanıyorsun ki kucağımda zaptedemiyorum, bir keresinde de bisiklete oturttuğumda neredeyse bisikleti devirecektin sallanmaktan. Markette yürüyor isen öyle bir kaçıyorsun ki seni yakalamaktan alacağım şeye bakamıyorum. Ayrıca bizim evin en hızlı dağıtıcısı ünvanı sende. Kaşla göz arasında kalemler, oyuncaklar saçılıyor, bazı oyuncaklar çöpe atılıyor ve ben yetişemiyorum. Dağınıklık neyse de, paldır küldür koşarken önüne bakmayıp takılıyorsun. Sonra da gelsin patlak dudaklar gitsin ciyaklamaklar, oh ne ala :/

Yalnız bütün yorgunluğumu alan birşey var ki bu ay yapmaya başladın, boynuma sımsıkı dolayıp kollarını sarılıyorsun. Ve ben de seni kokluyor öpüyor sevmelere doyamıyorum. 

Annen
Amsterdam


16 Şubat 2016 Salı

Instagram'da Çoklu Kullanıcı Dönemi Başladı

Şubat 16, 2016 4 Comments
Birden fazla instagram hesabınız varsa, bunlar arasında geçiş yapmak için (tabi aynı cihazı kullanıyorsanız) oturumu kapamak, diğer hesaba yeniden giriş yapmak gerekiyordu ve her seferinde bunu yapmak ne yazık ki çok yorucuydu.

Yakın zamanda, twitter da uzun zamandır var olan çoklu hesap kullanma özelliği instagrama da geldi ve benim gibi çok hesaba sahip olanları rahatlattı. Yapmanız gereken çok basit instagramın ayarlar bölümünden aşağılarda yer alan hesap ekle bölümüne geliyosunuz ve diğer hesaplarınızı ekliyorsunuz. 


Hesapları ekledikten sonra gelen bildirimler hepsi için ayrı ayrı belirtiliyor ve hesaplar aradında geçiş yapmak için anasayfanın en üstünde kullanıcı adının yazdığı yeri kullanıyoruz. Oraya minik bir ok gelmiş, oku tıklayınca hesaplar çıkıyor. (Aşağıdaki fotoğrafta üstte)


Güle güle kullanalım :))

12 Şubat 2016 Cuma

Günün Özeti-12 Şubat 2016

Şubat 12, 2016 9 Comments
Önceki gece çok çok az uyumanın ardından dün gece erken yatıp uykumu aldığım için sabah iyi başlamıştım güne. 7.30 da oğlumla uyandığımızda, kızım ve  babası çoktan aşağıya inmişlerdi. Kızım tv izlerken babası da uykunun son demlerini yapıyor böylelikle.

Ben kalkınca kahvaltı faslına geçecektik ama geçen gün kütüphaneden aldığımız çok beğendiği kitabı okumamı istedi kızım, oğlum da acıkmış beni mutfağa doğru çekiştiriyordu (karnı acıkınca öyle yapıyor), iki arada yumurtalarını pişirdim, oğlum babasıyla masada yerken, ben de koltukta kitap okuyup kızımı besledim ( bu ara kendisi yeme konusunda çok tembel, yoksa okula geç kalacaktık ki nitekim kaldık da ). Onlar darmadağınık oyuncaklar arasında takılırken hızlıca kahvaltımı ettim ve üst kata çıkıp giyindim, çocukların kıyafetlerini aldım. Saat 830 olmuştu ve 15 dak içinde çıkmamız gerekiyordu ama ne mümkün. Oğlanı giydirdim, kızı zorla giydirdim çünkü yok o oyuncağı alcakmış, yok onu yapacakmış, kolunu geçirmez, bacağını sokmaz en sonunda carladım. 15 dakka bitmiş ama hala çıkamamıştık, tam kapıda saçını iki kuyruk yaptırmaya karar verdi, hadi onu da yaptık paltolar şapkalar dokuza 5 kala çıkabildik nihayet. Oğlum bebek arabasında kızım yürüyerek okula gittik (allahtan yakın) saat 9 daki müzik başlamıştı ve kapıdan vedalaşıp ayrıldık.

Oğlumla eve döndüğümüzde eşim de gitmişti ve evdeki işlere giriştim. Bazen Nova kendi kendine yarım saat kadar oynuyor bu arada mutfağı ve masayı topladım, biraz dağınık oyuncakları yerleştirdim, sonra sabah az yediği için acıkan oğlumu besledim. Biraz oyun oynadık ve evi süpürme vakti geldi, tabi o da koşa koşa eşlik etti. Elektrik süpürgesini çok seviyor ve kendisi yapmak istiyor. Biraz ona verip zar zor salonu süpürüp bitirdiğimde saat 10 olmuş ve güneş salonun camından göz açtırmayacak kadar parlamaya başlamıştı. (Yalnız saat ona kadar bu kadar yazdıysam akşamı tamamlamak ne kadar sürecek korktum şimdi bak )

Günlerdir aklımda camları silmek var çünkü berbat durumdalar. Bugün güneş de tüm gerçeği gözüme gözüme sokunca dedim en azından bir camı dahi olsa sileyim ve işe koyuldum. Gerçi çok çabuk siliyorum cam sileceği kullandığım için. Dışarıdan silmek için bahçeye çıkmadan önce tabi ki oğlumu da giydirip hazırladım ve bahçeye saldım. O da silecekle oynarken işi bitirdik. Saat 1030 da yukarı çıkıp uyutmayı denedim, biraz direndi, biraz dolaştı birkaç oyuncağa dadandı sonra 1045 de nihayet uyudu ama 1130 da ablasını almak için çıkmamız lazımdı, uyanmazsa ne olacaktı...

Uyur uyumaz aşağı koştum ocağa pirinç çorbası olsun diye pirinçleri koydum. Sonra üst kata koştum bir makine çamaşır attım (bu hafta rekor kırdık hergün bir makine bugün de 5. makine). Sonra yatakları topladım, kızımın ve oğlumun odasının camlarını sildim, cam bezlerini yıkarken lavaboyu ve banyoda birkaç yeri sildim, bu arada whatsup a mesaj yetiştirdim, aşağı indim pirinçlerin dibi tutmuş ama neyse ki yanmamış, başka tencereye aktardım. Yukarı oğlanın yenına geldim, okul için çıkmaya beş dakika vardı ki biraz oturayım dedim, oturdum anında oğlum uyandı. Aslında biraz daha uğraşsam yeniden uyuyacaktı ama vakit yok. Hemen sardım sarmaladım bebek arabasına attım. Pek bozuldu ama ağlamadı neyse ki. Okula gittik, aldık geldik. 

Gelince kıyafetlerini değiştirme, ellerini yıkama faslından sonra biraz video seyretme hakkı oluyor Helo'nun. Oğlum kucağımda çorbayı tamamladım (uykusunu alamadı diye yapışık), kızı besledim (yine ne yazık ki), oğlum acıkmamış çorbayı püskürtüp oyun yaptı yemedi, eyvallah sonra yer. Helo doyduktan sonra kendimi besledim on kere ara vererek bir tabak yemeği zor bitirdim. Bugün oyun abladı gelmeyecek başbaşayız, dışarda da işimiz yok evde olacağız.

Ardından video süresi dolduğu için oyun oynamaya başladık. Saat 1300 olmuştu bu arada. Birkaç gün önce oynamaya başladığı barbilerle biraz evcilik, ardından yakala kovala boğuşma oyunları. Bir süre sonra Nova'yı besledim. Ama kızım az yedi diye açtı dün haşladığım mısırları verdim. Fakat onları da dışarda unuttuğum için ekşimiş çöpe attım ancak tutturdu mısır isterim diye. Patlamış mısır yapalım mı dedim evet dedi, pişirip koltukta oturup kitap okurken (yine sabahki kitap) yemeye başladık. Tabaktaki mısırları saçmaktan keyif alan oğlum mısırları tüm koltuğa ve yerlere döktü, bir ara mısır savaşı yapıyorlardı. Koltuktaki mısırları bitirince yere indik. Helo yerlerdeki mısırlar ağzıyla alıp yerken ona özenen Nova ayarını tutturamadı ve ağzını çarptı dudağını patlattı. Kanları yıkayıp durmasını sağladım, dudağı şişti. Sonra elektrik süpürgesini çıkardık, kızım çekmek istedi bu sefer. Mısırlar süpürdük, ben de biraz onları süpürdüm. Kikir kikir kaçıştılar. 

O saate kadar birsürü şey yapmıştık ama zamanı ilerletememiştik henüz. Sadece 1430 olmuştu ve hadi banyo yaptırayım da zaman geçsin dedim. İkisini de küvete koydum (büyük bir bebek küvetimiz var) biraz oynadılar. Nova'yı yıkadım çıkardım, onu giydirip uyutmaktı niyetim, uyumadı tabi. Bu arada kızım oynamaya devam ediyordu birden çığlıkları geldi. Kendini sabunlarken gözü yanmış. Hemen koşup kurtardım, saçlarını sabunlayıp duruladım. Bu arada oğlan da yanımda suya dalmaya çalışıyor yine. Neyse kızımı aldım kuruladım giydirdim binbir zahmetle. Yatakta zıplayıp kaçıyorlar çünkü. Oğlum büyüdükçe ikisi bir olup beni kızdırmaya çalışıyorlar :))

Giyinme faslından sonra madem uyumuyorsun hadi aşağı dedim indik, meğer kakadı varmış Nova'nın. Yaptı temizledim, sonra uyutmayı denedim. Kızımı aşağıda yalnız bırakıp yukarda uyuttum oğlumu. Neyse ki uyudu, saat tam 1600 olmuştu. Hemen yine aşağı koş ve yemek hazırlığı. Köfte hazırlayıp fırına attım, biten bulaşık makinesini boşalttım, kirlileri koydum, biraz kızımla oynadım derken oğlum uyandı 45 dak sonra. Uyutmayı denedim uyumadı. 1700 de tekrar oyuna başlamıştık.

Balonlar şişirdik, dans ettik, kovalamaca, kudurmaca oynadık, müzik aletlerini döktük topladık... Sonra kızımın acıktığını anlayınca (1745 gibi) masaya oturduk (normalde daha geç eşimle yeriz ama bugün değişik oldu), kızım boya yaparken yemeğini yedi, oğlum tüm boya kalemlerini yere saçtı (yemedi). Kalemleri topladım, tabakları kaldırdım. Sonra eşim geldi, oğlanı besledi (yedi), ben bu arada yemeğimi yedim. Eşim bir akşam yemeğine davetliydi yemedi, biraz yine oyun derken saat 1900 da eşim çıktı. Biz de sütleri ısıttık, yatmaya hazırlandık. Önce pijamalar, ardından dişler ve kitap okuma. Bu arada yatakta savrula savrula yürüyen oğlan kafasını çarpacak diye panik olma halleri derken, neyse ışıkları söndürdük. Kızımı da bu geceye mahsus bizim yatağa alarak çocuklarla yanyana yattık. Tabi ki biraz kudurma faslı yine yaşandı ama önce kızım sonra oğlum uykuya daldı, benim de saat 20 den itibaren dinlenme zamanım başladı :)

Çok yoğundu ama çok keyifli bir gündü benim için.

Çok şükür.

Pratik Anne Fikirleri 1

Şubat 12, 2016 7 Comments
Anne olunca eski hayatımızda yayıla yayıla yaptığımız işleri düşününce, "ay ne kadar da boş vaktim varmış" diye düşünüyor musunuz siz de benim gibi? Şimdi ise herşey hızlı ve pratik olmak zorunda. Yoksa ya hiçbir iş yapamayacaksın, ya da iş yaparken çocukların anlarını kaçıracaksın demek oluyor bu. Bir de tabi zaten yorucu geçen bir gününe ekstra yorgunluklar ilave edeceksin demek...

Çocuklarımı büyütürken sık sık yaptığım ve bence pratiklik sağlayan şeyleri yazmak istiyorum. Biliyorum ki her annenin böyle kendine has çözümleri var, onlar da paylaşırsa ve yeni fikirler edinirsem memnun olacağım.

Gece bez sızıntısı durumunu siz de yaşıyor musunuz? Çok sık olarak özellikle bel kısmında bir ıslaklık oluyor oğlumda. Bezini, pijama altını değiştiriyorum ama badiyi ve üstünü çıkarmak istemiyorum gece gece. Yoksa uykusu daha da açılacak. Bunun için imdadıma ufakken kullandığım ağız mendilleri yetişiyor. Islak yer vücuduna temas etmesin diye bu mendillerden koyuyorum içerden. Islak yerler de sabaha kurumuş oluyor zaten. Sabah uyanınca komple değiştiriyorum.

Yine gece bez sızıntısını önlemenin çaresini bir numara büyük bez bağlamakta buldum. Bel ve alt kısmı çok sıkı olmasın. Genelde oğlumun bezlerinin ön yarısı dolar, arka yarısı kupkuru olurdu. Büyük bez bağlayınca hem öne hem arkaya eşit dağılıyor çişler. Gündüzleri büyük bez bağlamıyorum çünkü yürümesini zorlaştırıyor.

Bezi bırakmış çocuğun dışarda tuvaleti gelirse ve gidebileceğiniz en yakın tuvalet çocuğun dayanamayacağı kadar uzaktaysa (kızım son ana kadar söylemediğinden başımıza çok gelir bu durum) çare çantanızda yedek taşıdığınız bebek bezi. Hemen bir kuytuya çekilip bezi takıyorum, işeyince bezi çıkarıp atıyorum. Doğrusu bunu o kadar çok yaptık ki, mağazalarda, marketlerde... Benim çantamda oğlumdan dolayı hep bez var ama, bu iş için en ucuz bezleri dahi kullanmak mümkün. Sonuçta hemen takıp çıkarıyorsun, tem teması minumum.

Eğer çocuk kabız olduysa, çok fazla beklemiyorum ben. Düşünceme göre vücuda giren-çıkan dengesi bozulmamalı, yoksa sıkıntılar başlar. Her gün düzenliolarak  kaka yapmaları için sıvı tüketimine dikkat ediyorum ama bazen oluyor işte, kaka bir gün sekteye uğruyor veya çıkışı zorluyor. Kabızlığa çare olarak tavsiye edilen meyve kuruları, kayısı suyu... gibi şeyler (yani içerden müdahaleler) bence kabız olduktan sonra kolay kolay etki etmiyor. Bu içerden gelen yumuşatıcı faktörlerin en dış sınırdaki sert kakaya ulaşması zor olduğu için böyle. Onun yerine bu sert bölümü yumuşatacak bir dış etki lazım. Ben bu durumda gliserinden yapılmış bir fitil olan Kansuk kullanıyorum. Bu yağ kakayı yumuşatıyor ve popoyu acıtmadan dışarı çıkmasını sağlıyor. Fitil alışkanlık yapar vs yorumlar var, bizde hiç öyle olmadı. Zaten her gün değil belki ayda yılda bir kullanılıyor. Oysa kabızlığın sebep olduğu acı bir yana, çocuğun psikolojisine de olumsuz etkisi var.

Bu yazı hep kaka/çiş üzerine pratik fikirlerden olmuş oldu, beslenme ve diğer konulardakileri de ayrı post yapacağım. Yani devam edecek :))


8 Şubat 2016 Pazartesi

Temizlik Yapmayı Özlemek :)

Şubat 08, 2016 14 Comments
Dün arkadaşlarla buluştuğumuzda temizlik hakkında konuştuktan sonra ve akşamında da Handan'ın yazısını okuyunca, temizlik yapma hevesimin depreştiğini hissettim. Tabi bunda yaklaşan baharın, açan güneşin de etkisi var. Ayrıca hep acele acele ve yarım yamalak yaptığım için evde gözüme çarpan temizliğe ihtiyaç duyan yerlerin :)

Dünden beri temizlik hayalleri kurar oldum, deli miyim ne :) Şöyle dolapları döküp düzenlesem, halıları yıkasam, camları parlatsam. Evim mis gibi koksa parlasa, etrafta tozlar uçmasa... Aslında hafta sonları gezmekten biraz vazgeçip birkaç saat evde kalınca yapıyorum da bu  haftasonu mümkün olamadı :) Tabi gezmekten asla şikayetçi değilim ama pazartesi olup da darmadağın ve kirli bir evle başbaşa kalınca böyle oluyorum işte.

Gerçi şu an oğlum uyurken işlere başlamak yerine yazı yazıyor olmam da komik ama birşey diyecektim. Farklı zamanlarda farklı heveslerle açtığım bloglardan biri olan Şimdi Ev Hanımı Oldum blogumu ne kadar özlediğimi farkettim ve ona iki yazı ekledim. Okumak isterseniz buradan okuyabilirsiniz. http://simdievhanimioldum.blogspot.com

Ha bir de bu bloga yazmak istiyorum ama aklıma konu gelmiyor. Şunu da yaz derseniz ne güzel olur.

İyi haftalar...

3 Şubat 2016 Çarşamba

Tatlı Sert Annelik

Şubat 03, 2016 17 Comments
Mutlaka denk gelmişsinizdir, özellikle iki yaşından itibaren, çocukların sınırlarını bilmeye ihtiyaç duydukları, böylelikle kendilerini güvende hissettikleri söylenir. Onlar kendilerini yerlere atarak istediklerini yaptırmaya çalışsalar da asla taviz vermemeliymişiz. Bu duruma her ne kadar sinir olsalar da bir yandan memnun olurlarmış. Çünkü bir bakıma annem beni önemsiyor mesajı içeriyormuş.

İlk annelik tecrübemde ben bu sınırlar konusunda pek başarılı değildim. Genelde güvenlik tehlikesi arz etmeyen herşeye izin veriyordum kızıma. Fakat bu kendimi aşırı yıpratmam, bir insan olarak önceliklerimi ihmal etmem (wcye gitmek de dahil) anlamına geliyordu. O zamanlar ikinci çocuğunu yetiştiren ve şimdi benim aydınlandığım gibi aymış olan ablam, bana aşırı taviz verdiğimi, biraz sert çıkmam gerektiğini söylüyordu. Ancak öyle çocuğu korkutan cinsten değil "tatlı sert" olacaksın derdi. Üstelik o zamana kadar çok hassas yetiştirdiğim kızıma bile böyle tatlı sert çıkışlar yapıyor, ancak hayretler içinde görüyordum ki, kızım yine teyzesini çok seviyor, hatta ona benim annem ol diyordu.

Tabi zamanla ben de o kıvama geldim :) Kızımla olan ilişkimizde de bence buna bağlı olarak olumlu bir değişim oldu. Bana daha düşkün olmaya başladı ve kızdığım zamanlarda ise dibimden ayrılmıyor. Oysa öncesinde daha başına buyruktu ve durmadan yapmamı istediği yeni anormal isteklerini yapsam da tatmin olamıyordu. 

Tatlı sert annelik nasıl birşey diye soracak olursanız aslında muhtemelen hepiniz biliyorsunuz kendi annenizden. Hani annelerimiz biz ufakken bize kızıp bağırırlar, terlik fırlatırlar veya çimdik atarlardı (tabi siz de çimdik atın demiyorum) fakat aslında onların bize kızmadıklarını yine sevdiklerini bilirdik. Kızdıkları o sırada yaptığımız şeydi, şahsımız değil. O tepkiyi verdiklerinde kikirdeyerek oradan kaçardık, başka zaman yine korkmaz yapardık o kabahati ama terlik gelince yine bırakırdık. Yani annemizin otoritesini hisseder ama kendimizi aciz, köşeye sıkışmış, psikolojisi altüst olmuş hissetmezdik.

İşte tatlı sert annelik bu benim lügatımda. Çocuğa sesini yükseltebilirsin ama onu korkutup köşeye sindirecek kadar değil. Daha çok oyun havasında, "şiiişt napıyorsun bakayım dökme demedim mi sana onları, şimdi yakalarsam yerim seni" gibi bir ikaz oluyor benimkisi. Çocuk yaptığı hatayı farkediyor, kızdığımı anlıyor ve kikirdeyerek işlediği suçu bırakıyor ve kaçıyor.

Genelde olay biraz sakinleşince ardından normal ses tonumla, o olaydan neden hoşlanmadığımı, beni yorduğunu, ekstra iş çıkardığını falan anlatıyorum. Eğer bunları toplamakla zaman kaybetmezsem seninle şunları bunları yapabiliriz diye açıklıyorum. Kızım için konuşacak olursam, gerçekten işe yarıyor. Oğluma da benzer tavrı takınıyorum ama daha sonuçları konusunda tam fikrim yok. Zamanla onun üzerindeki etkisini anlayacağız. Onun için bu şiddetteki bir sertlik yeterli olur mu, yoksa daha ciddi bir otoriteye ihtiyaç duyar mı şimdiden bilemem. 

Uzun lafın kısası çocuk yetiştirirken kontrolün sizde olduğunu hissettirmek şart. Tek söyleyebileceğim ipler elinizde olsun ama o ipler çocuğu boğmasın.

Sevgiler


1 Şubat 2016 Pazartesi

Kardeşler Arası İlişkiye Dair Notlar

Şubat 01, 2016 3 Comments
Oğlum her geçen gün büyürken, çocuklarımın arasındaki ilişki de günden güne zenginleşiyor. Bu zenginliğin içinde pek  tabi ki kavgalar, paylaşamamazlıklar da var. Ancak çok şükür ki son bir kaç aydır belli bir ritm tutturdular ve birbirlerine karşı çok nazikler. Elbette bu ilişkiyi çocukların karakterleri de etkileyecektir ama anne baba olarak yapabileceğimiz bazı şeyler var. Bu yazıda bu güne kadar yaptıklarımızı yazayım, büyüyüp yeni şeyler icat ettiklerinde ise yeni çözümlerimizi. Tabi ki sizin aile dinamikleriniz farklıdır, farklı uygulamalara ihtiyaç duyulabilir, benimkiler sadece fikir sunacaktır :)

Hayır'ı öğretmek. Sanırım yaptığım en iyi şey bu. Daha 5-6 aylıktan itibaren oğlum kızımın oyuncaklarını almak oyununu bozmak istiyordu. Tabi ki asıl amacı bu değil, sadece merak ediyor ama gel de bunu ablasına anlat. Ben genelde bebeklikten itibaren (her ikisine de yaptım) yasaklı olan şeyler için gözlerine bakarak kararlı bir tonda hayır dediğim için, ablasına da bunu öğrettim. Normalde kardeşi oyununu bozacak diye panikleyip çığlık atıyordu. Sonra çığlıktan korkan bir bebek ve ağlamalar eşliğinde kaos. Kızıma kardeşi istemediği birşey yaparsa hayır demesini öğrettim. Şimdi kardeşi daha yaklaşırken o da aynı benim tonlamamda hayır diyor üstüne basa basa. Genelde yine de yaklaşıyor oğlum ama en azından temkinli yaklaşıyor. Kızım da ne yapacağını bildiği için daha sakin ve huzurlu.

Saçını çekerse kurtar.  Saç çekmeler illa ki olacak ama aslında bebeğin niyeti saçı çekmek değil, dokunup öğrenmek. Kızımın saçını tuttuğunda, o da genelde hareket halinde olduğu için saçı çekiliyor ve canı yanıyordu. Birkaç defa kardeşine karşılık verdi tabi. Fakat ona anlattım, kardeşin çekmeye çalışmıyor sana dokunup seni sevmek istiyor. Bu durumda kıpırdamadan yavaşça kardeşinin elini tutup saçını kurtar. Evet bundan sonra artık saç çekmeler bitti :)

Şiddetli oyunlar yok. Mutlaka farketmişsinizdir aslında bebekler doğduklarında onlar için şiddet kavramı yok. Başka bebeklerle karşılaştıklarında çok nazik dokunurlar veya kedilerin kuyruğunu asla çekmezler. Oyuncakları attıklarında veya fırlattıklarında ise amaçları zarar vermek değildir, ne ses çıkaracaklarını, ne tepki vereceklerini öğrenmeye çalışırlar. Daha ilerleyen zamanlarda şiddet uygulamaya başlamaları genelde çevreden veya diğer çocuklardan görerek oluyor bence. Kızım genelde hırçın biri değil, fakat bazen düşüncesiz davranışları oluyor tabi. Oyununa yaklaşmasın diye ittirmek, kolundan tutup ters yöne döndürmek gibi denemeleri oldu. Tabi daha doğru düzgün dengede duramayan bebek düşüyor bu durumda. Bu tip hareketler kesinlikle yasak, itmek, oyuncak fırlatmak, zarar vermek yok. Aynı şey sana yapılsa hoşuna gider mi? O daha dengede duramıyor, düşer, yaralanır. İstemediğin zaman sen ondan uzaklaş. Bu tip telkinlerin sonucunda, artık şiddetli davranışlar yaşamıyoruz pek fazla. Ve abla yapmayınca kardeş de yapmıyor, en iyi rol modeli o çünkü. Kardeş nazik ve naif olunca çok daha iyi anlaşıyorlar.

Bol bol sarılmak. Belki abartıyorum ama sık sık kucaklayıp sarılıyorum çocuklara. Tek çift nasıl yakalarsam. Sarılma bizim evde çokça yaşandığı için normal bir olay artık. Son zamanlarda iki kardeş oynarlarken birbirlerine sarıldıkları oluyor sık sık. Kızım okuldan gelince koşup sarılıyor illa ki. Ya da bazen oyun arasında durup dururken. Tabi her zaman diğeri sarmalanmaktan memnun olmuyor ama temas her zaman iyidir. Yalnız bir önceki madde gereği sarılırken fazla sıkmak, düşürmek yok. Tabi zaman zaman kazalar oluyor olmuyor değil o zaman da anne devreye girip hepsini kocaman sarıyor :)

Oğlum oyun oynarken ablası gelip sarılmıştı..


Devam edecek...