23 Mart 2012 Cuma

22 Mart 2012 Perşembe

Blogger'da Kota Aşımı

Mart 22, 2012 20 Comments
İki gün önce Tatestal'ın yorumu üzerine bu yazıyı yazmayı düşünmüştüm ama ekran görüntüsü almak ve yazıyı düzenlemek zor geldi o sıra. Sonra başka kişilerin de bu problemi yaşayabileceğini düşünerek ihmal etmemeye karar verdim. Daha önce bu konularda çeşitli yazılarım olmuştu ama o zamandan bu zamana bloggerda birçok değişiklik oldu. Yeniden ele almakta fayda var.

Blogger'da eklediğimiz resimlerin bir kotası olduğunu ve bir süre sonra alarm vermeye başlayacağını yeni bloggerlar bilmiyor olabilir. Bunun için, tüm yüklediğiniz resimleri önceden en boy oranlarını küçülterek yüklemekte fayda var. Yani fotoğraf makinenizden çıkan yüksek megabayta sahip resimleri değil, işlemden geçirilmiş resimleri blogunuza yükleyin. Fotoğraf düzenlemesi için herkesin çok rahat kullanabileceği bir editor olarak Photoscape'i önermiştim yıllar önce.


Yukarıdaki resimde benim kumanda panelimi görüyorsunuz. Okla belirttiğim gibi hesabımda 26 tane blog görünüyor, bu sadece bu mail hesabıma ait blog sayısı başka hesaplarıma ait daha da var :)

Ben bunların hepsini kota amaçlı açmadım ama, diyeceğim o ki, aynı mail hesabınızla sınırsız sayıda blog açabilirsiniz. E peki ne işe yarayacak derseniz, resimleri url ile eklmek için aslında ne flickr'a ne picnic'e ne de başka bir platforma ihtiyacınız var. Resimleri depolamak için yeni bir blog açın; bu blogun temasının içeriğinin nasıl olduğu önemli değil; sadece resimlerinizi yükleyin ve depolayın. Bu blogu(ları) gizle seçeneği ile görünmez kılmak da mümkün böylece sadece siz görürsünüz. Resimlerinizi depo blogunuza yükleyip yayınladıktan sonra, url ile asıl blogunuza alırsınız. Bu kadar basit.

Url ile resim almak ise şöyle oluyor. Bu depo olarak açtığınız blogdaki resimleri yayınladıktan sonra yeni sekmede açarak, mouse ile resme sağ tıkladığınızda "RESMİN URLSINI KOPYALA" seçeneği çıkacak. Bunu yaptıktan sonra, asıl yazı yazdığınız blogda resim ekleme kısmını url ile ekle diyerek aşağıdaki panelden yapabilirsiniz.


Dipnot: Flickr'dan url ile resim eklemek de mümkün ama ben üye olduğum halde pek kullanışlı bulmuyorum. İngilizce olduğu için herkese hitap etmeyebilir ve resimlerin boyutlarını ayarlama konusunda biraz sıkıntı veriyor. Önce küçük gösteriyor, tıklıyorsun büyütüyor, tam boyutta görmek için bir daha tıklıyorsun, sonra onun urlsini alacaksın, bloga koyacaksın bana biraz oyalayıcı geliyor.

Wordpress'de Sevdiğim Uygulamalar: Tabber Tab Eklentisi

Mart 22, 2012 4 Comments
Wordpress temalarının bazılarında, kendiliğinden yüklenmiş olan sekmeli sidebar eklentisi, temanızda olsun olmasın her temaya yüklenebiliyor aslında. Tab widgeti, sidebarda daha az yer kapladığı için blogun aşırı uzamasını engellerken, daha ferah olmasını sağlıyor ve erişimi de kolaylaştırıyor.

Bu uygulamaya sahip olmak için wp blogunuza bir eklenti yüklemek yetiyor. Tabi aynı işi yapan birkaç farklı eklenti (plugin) mevcut fakat denemelerimden sonra, kullanım kolaylığı açısından ben Tabber Tabs Widget'i önereceğim.

Eklenti yükleme bölümünden Tabber Tabs Widgeti buluyor ve yüklüyoruz. Aktivasyondan sonra bileşenler bölümüne otamatik olarak bir gadget ekleniyor.
 

Aşağıdaki resimde göreceğiniz gibi, sidebar içine sürüklemek üzere bir widget oluşuyor sol tarafta. Sidebarda istediğini konuma taşıdıktan sonra, bu sefer tablarda hangi başlıkların görüntüleneceğini seçmek kalıyor. Arşiv-kategori-etiket gibi başlıca gadgetleri yada isterseniz diğer gadgetlerden herhangi birini (son yazılar, arama, yorumlar, mail ... ne isterseniz) koyabiliyorsunuz. Maksimum 3 tane oluyor genelde, eğer daha fazla olursa görünüm bozulabiliyor.


Hangi gadgetin tabda yer almasını istiyorsanız, yine yukardaki resimde görüleceği gibi, sidebar, footer kısımlarının olduğu yerde hemen altta "tabber tabs widget area" diye bir bölüm çıkıyor. Oraya tabda görünmesini istediğiniz gadgetleri sürüklüyorsunuz, bu kadar. Burdaki sıralama, görüntülenme sırasıyla aynı olmalı.

Bu widget yüklendiğinde standart bir görünüme sahip olacak, eğer renklerini ve diğer özelliklerini değiştirmek isterseniz, eklentilerin olduğu kısımdan düzenlemeye gelerek, ilgili css dosyası ile değişiklik yapabilirsiniz.

21 Mart 2012 Çarşamba

27 Mart ♥

Mart 21, 2012 20 Comments
olacak Helo'nun doğum tarihi, tabi eğer kendisi yeter artık çıkacağım demezse daha önce.

Hangi gün olacağı önemli değil ama eğer bu tarihte olursa çok hoş bir sürpriz olacak bana. Daha önce yazılarımda belirttiğim, aynı burçtan olup birbirimizi kolayca anladığımızdan bahsettiğim ve hatta Helo'nun isim teyzesi olan arkadaşım Aytül'ümün doğum günü o gün. 

Şimdi heyecanla beklemedeyiz.

Dün doktora bazı sorularımı sorma şansı buldum. Burada her bebeğin doğumdan sonra hastanede mutlaka 96 saat (4 gün) tutulduğunu söyledi. Eğer sarılık vs olursa süre uzuyormuş. Ben üç gün için hastane çantası derken  dört günlük hazırlamam gerekirmiş meğerse. Şimdi biraz daha ilaveler yapsam iyi olur.

Not:
Güzel dileklerinize motive edici yorumlarınıza çok teşekkür ederim. Ben de hamile arkadaşlarımı çok merak ettiğim için, bizi merak edenler olursa diye, acil olsun yada olmasın tüm gelişmeleri cep telefonundan twittera yazıp bildirmeyi umuyorum. Twitter hesabınız olsa da olmasa da, blogun hemen yanında görülen "Follow me on Twitter" kısmına tıkladığınızda benim gönderdiğim yazı ve resimler çıkacaktır.

19 Mart 2012 Pazartesi

38. Hafta, Belki de Sonuncu Rapor Bu?

Mart 19, 2012 47 Comments
Geçen çarşamba günü Janka'nın muaynehanesinde beklerken
Bir hafta daha bitti ve sona yaklaştık sanıyorum artık. Geçen hafta çarşamba günü Dr. Janka ile son randevumuz vardı. Bu gidişimde Helo'nun yüzünü hiç görmediğim için, biraz da olsa görmeyi umuyordum, ya da en azından bilgisayarında kayıtlı görselleri almayı. Ama yoğunluğundan hızlı bir muayne oldu ve dosyaları da alamadık. (eşim sonra alırım dedi) Göremedim yani kızımı. Hala neye benziyor hiç bilmiyorum ve bu hafta en çok bunu merak eder oldum.

Bu kontrolde (37+2 de) kilosunun 2988gr olduğunu ve hala dönmediğini öğrendik. Malesef bundan sonra dönmez dedi doktor ve kendi ilk doğumunun da böyle olduğunu söyleyip beni teselli etti. (İkinci doğumu ise normalmiş galiba tam anlamadım). Neyse bu yüzden sezeryan olması kesinleşti gibi. Zaten kontrolden sonraki günlerde de Helo'da döndüğüne dair bir işaret yok, hala aynı yerde tekmeler ve hareketler hissediyorum.

Janka sezeryan öncesi buna vücudumun hazır olup olmadığını gösteren testler yaptırmamızı istedi. Bu sebeple ertesi gün bir polikliniğe gidip EKG çektirip kan örneği verdim. Kan testi oldukça geniş bir tarama (3 farklı açıdan değerlendirildi ve 3 tüp kan verdim) ve herhalde bazı ilaçlara alerjim olup olmadığına da bakıldı kan değerlerimin yanı sıra. Tam bilmiyorum ama sonuç kağıdında ameliyata engel olabilecek bir şey bulunmadığı yazıyor.

Kan verdiğimde gördüm ki, kanım resmen siyaha yakın bir renk almış. Oysa önceleri gayet kırmızıydı. Herhalde demir haplarının etkisi olsa gerek. Zaten vücudum da kırmızı duruyor dışardan çok kanım var herhalde :)

Doğum konusunda hep hayırlısı neyse o olsun diye dua ediyordum ve buraya da yazıyordum. Fakat kendimi doğum yaparken düşündüğümde gözümde hep normal doğum canlanıyordu. Anladım ki aslında buraya yazarken bir yandan da kendimi ikna etmeye çalışıyorum aslında. İçimde öyle olamayacağı için hala bir burukluk hissediyorum ama kısmet böyleymiş ne yapalım. Bu hafta içinde acaba sezeryanda amnios sıvısı nereden çıkıyor diye merak edince, birkaç video izledim ve normal doğuma göre daha korkunç buldum nedense. Keşke seyretmeseymişim, ah şu merak.

Şuan ne zaman sezeryan olacağım belli değil. Yarın Peter ile randevumuz var ve muhtemelen hangi gün olacağı konuşulacak. Umarım hadi şimdi hemen demez, daha birkaç güne ihtiyacım var sanki. Belki yarından sonra 3-4 gün geçince olabilir, içimde öyle bir his var. Tarih belli olduğunda buraya da yazarım zaten.

Geçen hafta Janka ile randevudan dönerken eşimle dışarıda öğle yemeği yedik. Burada bir Türk kebapçı var, kebap deyince ise tavuk döner anlaşılıyor burda sadece. Orada bir de mercimek çorbası satıyorlar ki, kırmızı mercimek burada bulunmayan birşey. Neyse sordum nerden alıyorsun mercimeği falan diye, almanya tarafından getirtiyormuş ama burda satan bir yer varmış. Sahibi suriyeli imiş ve bulgur mercimek, çeşitli peynirler falan bizim yörelere ait şeyler satıyormuş. Ben bulgur arıyordum aslında, İstanbuldan getiriyordum gidiş gelişlerde bitmişti. Bulgur da süt yapan ürünlerden ya hani o yüzden.

Cuma günü dükkanı aramaya çıktık eşimin iş çıkışında. Dükkanı bulduk ama sahibini bulamadık henüz alamadık yani. Ama aynı caddede bir tatlıcıda baklava satıldığını duymuş eşim daha önce. Meğer sahibi Makedonyalıymış ve türkçe de biliyormuş. Neyse ordan baklava ve pasta aldık. Hamileliğimin başından beri yediğim en tatlı şey, sütlü tatlılar, birkaç parça çikolata yada meyve oldu. Ne pasta ne hamur işi tatlılar yedim, canım da istememişti zaten. O akşam bir baklava bir dilim pasta yedim (baklava biraz değişik, kalın hamurlu ve kare şeklindeydi ama tadı tam baklavaydı). Bu aralar canım tatlı istiyor nedense, herhalde enerjiye ihtiyacım olacak yakında. O kadar tatlı şey yediğim için olmalı, Helo o akşam resmen kudurdu. Nasıl hareket ediyor nasıl yamultuyor, tamam dedim bu akşam hastaneye gidicez biz herhalde. Sonra durdu ve uyumuşum o gece. Sabah düşündüm, anası bu kızı beslemedi hiç galiba. Belki de dönmeye müsait olduğu zamanlarda böyle yeseydim dönerdi kim bilir. O akşam da belki dönmeye çalıştı ama dönemedi yavrucum :(

Kontrollü yiyişim kilo almaktan kaçınmak değil, canım istemiyor ve hele son zamanlardaki mide yanmalarımı çekmemek için hiç yemeden bile durabilirim. Tabiki yemem gerektiği için yiyorum da pek keyif almıyorum. Malesef hala yanmalar devam ediyor ve karbonatlı su içince geçiyor ama sık sık da içmek istemiyorum.

Bu haftanın en dikkat çekici farklılığı ise ayaklarımdaki şişlikler. Daha önce de ellerim ayaklarım ve yüzümde bir miktar şişlik vardı (resimde de görülüyor zaten) ama diğer yerlerdeki şişmeler aynı kalırken ayaklarımdaki şişkinlik bariz bir şekilde arttı. Plastik eldiveni hava ile şişirince parmaklar dik dik olur ya, aynen öyle oldu çok komik duruyor. Sanki sünger üstünde yürüyormuş gibi hissediyorum ve eklem yerlerinden oynatınca ağrıyor. Fakat hala aynı ayakkabılarımı giyiyorum, numarası büyümedi, sadece bağcıklarını gevşettim.

Vücudumda bu değişiklikler dışında pek bir şikayetim yok, hiç sancım yok, hiç bir ağrım yok. Kasıklarım yatarken ağrıyor ama çok fazla etkileyecek şekilde değil. Ayakta iken çok iyi hissediyorum ama o zaman da ayaklar şişiyor işte, uzanınca iniyor biraz.

Buraya bahar geldi nihayet, hava çok güzeldi bu hafta. Cumartesi günü göl kenarına pikniğe gittik kocacımla. Yanımıza termosta çay ve kurabiye aldık, bir saat kadar D vitamini alıp döndük. Kızımız doğunca yeniden gelmenin hayallerini kurduk.

Pazar günü de evi temizledik biraz daha. Sürekli temizleniyor tabi de batıyor elbet. Son günlerde bir iş varsa aklımda hemen yapmak gereği hissediyorum, sonrası olmayabilir çünkü. Bir de uzman tv den yenidoğan bebek bakımı ile ilgili videolar seyrettik kocacımla. Ben az çok aşinayım ama bazı püf noktalar da öğrendim iyi oldu. Videoları seyrederken ben de eşimi seyretmeyi çok seviyorum, yüzü öyle yumuşuyor ki. Zaten bu hamileliğim süresince yeniden aşık oldum ona, hele son zamanlarda öyle yoğun hissediyorum ki. İkimiz de değiştik biliyorum, onun bu yeni duygularla bezenmiş hali bana çok romantik geliyor :)

Doğumdan sonra eşim yanımda olması için izin alacaktı ama evden çalışıp çalışamayacağını sormasını istemiştim ben, çünkü işi evden çalışmaya müsait ve izinleri yansın istemiyordum. Normalde böyle bir uygulama hiç olmuyormuş ama eşime iki hafta kadar evden çalışması için izin verdiler, çok sevindik. Kızım kısmetini kendi yaratıyor galiba :)

Şu an ev pırıl pırıl, Helo'nun herşeyi hazır, biz merakla bekliyoruz  onu, hava çok güzel, güneş parlıyor ve kızımın bir bahar çiçeği gibi evimize açması için gün sayıyoruz.

16 Mart 2012 Cuma

Dizi Tavsiyesi: Drop Dead Diva

Mart 16, 2012 10 Comments

Dizi 2009 yılından beri oynuyormuş ama biz yeni keşfettik ve gerçekten çok beğendim. Bir diziyi seyrettikten sonra ertesi gün aklıma onunla ilgili sahneler geliyorsa, beni etkilemiş demektir.

Drop Dead Diva'nın konusu şöyle. Resimde görülen sarışın model (Deb) makyaj, süslenme,güzellik ve moda dışında pek bilgisi olmayan cahil bir bayan, kilolu bayan ise (Jane) çok başarılı, akıllı bir avukattır. Fakat işlerinin yoğunluğundan kendine ve eğlenceye zamanı yoktur. Bu iki kişi birbirini hiç tanımıyorlar ve ilk bölüm bunların kaza geçirip aynı gün ölmeleri ile başlıyor. Aptal sarışın olan Deb, öldükten sonra melekle pazarlığa girişip, yanlışlıkla dönüş tuşuna basıyor ve dünyaya geri dönüyor. Fakat o sırada ameliyatla kurtarılmaya çalışılan Jane'in vücuduna.

Ruhu ve anıları Deb iken, vücudu ve aklı Jane olduğu için, avukat olarak yaşamına devam ediyor. Bu arada yeni hayatına alışmakta çok zorlanıyor ama eskiden olmadığı kadar zeki oluşu da çok hoşuna gidiyor. Beni asıl etkileyen tarafı ise dizinin bakış açısı. İki zıt karakter de ne yeriliyor ne övülüyor, asıl güzel olan bunların birleşiminden çıkan yeni kişiliğin gücü. Jane, Deb'in saf ama duygusal hayatından ilham alarak davalarında oldukça iyi performans gösteriyor, Deb ise, Jane'in vücuduna sıkıştığı için, kilolu olanları anlıyor, daha önceki bencilliklerinin farkına varıyor ve hiç tadını bilmediği lezzetlerin keyfini sürüyor.

Diziyi izledikten sonra eşime dedim ki, işte kadın dediğin böyle olmalı. Hem akıllı çalışkan hem de süslenmeyi, güzel olmayı, modayı bilen biri. Ben de böyle olucam bundan sonra :) 

15 Mart 2012 Perşembe

Şu Köşe Yaz Köşesi, Bu Köşe Kız Köşesi

Mart 15, 2012 53 Comments
Burdaki evimizde ekstra odamız olmadığını, bebeğimiz için yatak odasının bir köşesini ayırdığımızı biliyorsunuz.  Resimlere bakınca gözüme çok renkli ve uyumsuz gibi gözüktü bir an ama çok da umursamıyorum. Hamileliğin başlarında insan bebeği için en güzel en şahane şeyleri hazırlamak istiyor, geceleri kafamda süsleme fikirleri dolaşıyordu. Fakat nedense bu son aylarda, aldığım üzücü bebek haberlerinin de etkisiyle tüm hazırlıklar önemini yitirdi. Şimdilerde bebek hayırlısıyla sağlıcakla doğsun diğer şeylerin önemi yok düşüncesindeyim. Bu sebeple, aslında daha da başka ilaveler düşünürken, bunları yapmak için hevesim kalmadı.

Duvarlara raflar ve alt değiştirme ünitesi de alacaktım ama vazgeçtim. Zaten bu evde ne kadar kalacağımız da belli değil. Ben de çeşitli basit ilavelerle ihtiyaçlarımızı gidermeye çalıştım. Yukardaki dolabın yanlarına yapışkanlı askılardan astım. Buraya bebeğin havlusu, tülbenti gibi sürekli el altında bulunması gereken şeyleri asarım.


Aşağıdaki resimde görüldüğü gibi kalpli minik bir paspas aldık. Dolabın diğer yanına ise, ikea kutularından raf yaptım. Bunun için yine iki yapışkanlı askı taktım, kutunun etrafına gergin şekilde bağladığım kurdeleler ile astım kutuyu. Böyle kutulardan daha var, belki bir kat daha yaparım ilerde. Bezlerini falan koymak için yeterli oldu.


Beşik setini, beşikle birlikte almıştık aynı mağazadan. Mağazada örnek olarak sergilenen setteki cibinlik, tül değil komple kumaştı. Cibinliği asmak için metal aparatlar satılıyordu ayrıca, adam onu da ister misiniz diye sordu, ben istemedim. Çünkü komple kumaş olduğu için çok kapalı ve karanlık duruyordu, kullanmayacaktım.

Eve gelince bir baktık ki, bizimki kumaş değil tülmüş. Daha güzeldi tabi. Asma aparatını almadığımız için biz de başka çözüm bulduk (sonradan alabilirdik tabi ama bence ederine göre çok pahalıydı), bir vileda sopasını bu iş için kullandım. Tabi sopa da kalpli falan çok şeker.


Dolabın üstünde oyuncaklarımız, gelen olursa vereceğimiz bebek şekerlerimiz, saat (dereceli olmasını tercih ettim), kozmetiklerimiz, gece lambamız duruyor. İlk etapta en acil ihtiyaçlarımız bitti gibi. Bir tek kızımız eksik inşallah o da yakında aramıza katılacak.


Beyaz ve ferah odalar benim de çok hoşuma gidiyor. Kızımın buradaki ilk yaşam alanı, böyle rengarenk cıvıl cıvıl oldu. Bakalım ilerde başka mekanlarda nasıl olacak. Helo doğduktan sonra onun tercihlerini, eğilimlerini de dikkate alarak, daha çok sayıda alışveriş yapma imkanımızın olacağını söylüyor eşim. Zaten artık ömür boyu artık ona çalışacağız herhalde :)

Buraya kadar yazdıklarımı sanki memnun ve mutlu değilmişim gibi yazmışım. Bazı açılardan düşündüğüm gibi olmasa da elimden geldiğince sevimlilik katmaya çalıştım, çok da seviyorum köşemizi. Bunlara sahip olduğumuz için binlerce şükür, hiç bir şeye sahip olamayan bebekler, özense de imkanı olamayan anneler var. Zaten en önemli ihtiyaç bir bebek için annesinin koynu, anne için de bebeğinin kokusu, geri kalan her şey ayrıntı.

14 Mart 2012 Çarşamba

Son Tema Tatlı Serüven ve Temalarım Üzerine

Mart 14, 2012 9 Comments

Doğuma sayılı günler kaldığı için, bekleyen işlerin yetişmesi konusunda çalışmaya devam ediyorum. Tabi asıl işim blog tasarımı olmadığı için bu konuda çok disiplinli olamıyorum. Zira akademik işlerim de var ki, asıl paniğim onlara. Geçen hafta çözdüğüm ve bitti dediğim çalışmaya bir iki kontrol yapmam lazım ve doğumdan önce macar hocama bir rapor sunmam lazım ki ona daha başlamadım bile :(

Neyse bu arada beni uzun zamandır bekleyen blogları da yapmaya çalışıyorum ama malesef o konuda da işler hiç umduğum gibi gitmiyor. Güya çırak almıştım ama bu slovaklar öyle rahat çalışıyorlar ki bir türlü anlaşamadık zamanlama konusunda, dolayısıyla onun katkısı olamadı hiç.

Mesela dün akşam internet faturası ödeyeceğiz, yarım saat belki bekliyorsunuz sıra. Bir müşteri varken diğerine geçmiyorlar ve resmen sohbet ediyorlar. Dükkana birkaç kere gidip geldik. Neyse.

Kendime aldığım web sitesini bile düzenleyemedim ama lohusalık döneminde her gün bir saat kaçamak yapıp düzenlemeyi umuyorum, bakalım artık yapabilirsem, en azından o dönemin kârı olsun :)

Son yaptığım tema ise Tatlı Serüven oldu. Artık headerda çok yoğun görsellerin olduğu temaları sevmiyorum. Meltem hanım da benimle aynı fikirde olunca, anlaşmakta zorlanmadık. Şimdi sırada birkaç tema daha var bitirmem gereken ve Simlacım okuyorsan senin siteni mutlaka bitireceğim :)

Yeni tema talepleri de gelmeye devam ediyor ancak geri çevirmek zorunda kalıyorum. Bir iki ay yeni sipariş alamayacağımı, var olanları bitirdikten sonra (tabi hala beklerlerse) yeni sipariş kabul edeceğimi buradan bildirmek isterim. 

13 Mart 2012 Salı

Ücretsiz Mamografi Şansı

Mart 13, 2012 1 Comments
Blogger anneler babalar topluluğunun düzenledikleri etkinlikleri katılamasam da takip ediyorum. Geçenlerde yapılan toplantılarında, Kansersiz Yaşam Derneği tarafından bilgilendirme toplantısı yapılmış ve 50 kadına da ücretsiz mamografi fırsatı verecek bir çalışma başlatılmıştı. Çekilişle yapılacak bu fırsat, birkaç tane blogger tarafından yürütülüyor ve her birine bırakılacak yorumlardan talihliler belirlenecek. Şahsen tanıştığım Soran Anne'de bunlardan biri.

Soran Anne'nin bu yazısına yorum bırakan 5 kişi çekilişle bu hakka sahip olacak. Ben de yorum bırakıp, öncelikle annem için şansımı deneyeceğim.

Mamografi göğüs kanserinin erken teşhisinde çok önemli bir yere sahip. Her kadının özellikle 40 lı yaşlardan sonra düzenli olarak bu kontrolü yaptırması gerekiyor. Malesef benim akrabalarım içinde göğüs kanseri ve diğer kanser türleriyle savaşmakta olanlar ve savaşı kaybedenler var :( Bu açıdan genetik yatkınlık sebebiyle asla ihmal edilmemesi gereken bir husus benim için.

Kontrolleri yapmak, sağlıklı beslenmek gibi dikkat edilecek konulardan başka, gözlemlediğim o ki kanser, aşırı stres, üzüntü ve sıkıntı ile tetikleniyor. Elbette hayat her zaman güllük gülüstanlık değil ama sağlıktan önemli hiç birşey yok ve sağlıklı bir yaşam için stres kontrolü şart artık.

12 Mart 2012 Pazartesi

37. Hafta, Kızım Seni Çok Özledim

Mart 12, 2012 12 Comments
Aslında hala neye benzediğini bilmiyorum, hiç bir ultrason görüntüsü yok malesef yüz hatlarını gösteren. Fakat nasıl oluyor da ben sürekli seni düşlüyor, kucağımıza almak için sabırsızlanıyorum şaşırıyorum. Hem sadece ben mi, baban da aynı şekilde. Bu hafta hiç olmadığı kadar seni düşler, konuşur olduk. Zaman geçsin istiyoruz artık.

Tabi işlerim hala bitmedi, bitirmeyi de istiyorum ama bir yandan da nasıl desem Helo'dan başka dünya umrumda değil hislerine bürünüyorum. Duygularım tavan yapmış durumda. Tabi bu halde iken melankolik hallere düşmem de an meselesi oluyor. Öyle ki geçen hafta bir iki gün kafaya takıp kendimi üzecek şeyler bulmakta hiç zorlanmadım. Neyse ki şimdi iyiyim.

Geçen Pazar gittiğimiz gibi bu pazar da Dr. Peter'a gittik. Yine NST, ulrtason, vajinal kontrol yapıldı. Bizim bıdık hala dönmedi, dönecek mi bilmiyorum :/ Çünkü artık doğum kanalına girmeye başlamış ama açılma yokmuş henüz. Zaten bu hafta kasıklarımda sürekli bir ağrı var, özellikle yattığımda daha çok hissediyorum, ayaktayken pek değil. Bu ağrı aşağı doğru inmesinden kaynaklanıyormuş. Böyle aşağı indiği için dönmeye yeri, imkanı olur mu bilmiyorum. Bir sonraki randevuyu ayın 20'sine verdi. Dr. Janka ile de bir ay önceden belirlenmiş randevumuz 14'ünde olacak. Bakalım Janka neler diyecek.

Artık dışardan elimle kafasını poposunu ayırt edebiliyorum. Bazen öyle geriniyor ki içimdeki deriler yırtılacak gibime geliyor. Bazen de Helo yapmadığı halde aynı ona benzer gerginlik hissediyorum. Herhalde bunlar rahim kasılmaları olmalı, ama daha önce yaşadığım Braxton Hicks tecrübeme hiç benzemiyor. Onun kadar acılı değil ve hissi daha farklı.

Artık zaman azaldığı için bu hafta her gece tetikteydim, sanki doğum işareti her an başlayacak diye. Halbuki neden geceleri o hisse kapılıyorum ilginç, sonuçta gündüz de olabilir. Herhalde böyle şeyler hep gece olur diye zihnimde yer etmiş. Eğer hala dönmezse sezeryan olacak ama burdaki doktorların son ana kadar bekleyeceklerini, sezeryanı en son çare olarak düşüneceklerini biliyorum. Çünkü bahsederken öyle bir izlenim veriyorlar ve söylerken daha farklı bir ifadeye bürünüyorlar, hani sanki seni telkin etmeye çalışır gibi.

Hamilelik boyunca Helo bizi hiç üzmedi ama artık kendine has bir yöntemi, karakteri olduğunu hissediyorum. Herkes 16. haftalarda cinsiyetini gösterirken bizimki 24'e kadar bekledi, her bebeğin baş aşağı durduğu zamanlar bizimki dik, dik durduğu zamanlar baş aşağı durdu. Ve şimdi de bebeklerin %95 inin baş aşağı olduğu bu zamanlarda bizimki dik duruyor. İnatçılık mı farklılık mı desem ne desem bilmiyorum, böyle aykırı bir uslübu var. Sağlıklı olmasından önemli değil elbette ama bazen bir şeyleri yanlış mı yaptım acaba diyorum kendi kendime. Tabi hala döneceğine dair umudum var :)


Geceleri beraber yatıp beraber uyanıyoruz kızımla. Birkaç saat uyuyoruz, uyanınca tekmeliyor, biraz dolaşıyoruz falan sonra yine uyuyoruz. Bu hafta yatarken özellikle karnımdaki gerilmelerin sebep olduğu acı sağa sola dönmemi, yataktan kalkmamı aşırı zorlaştırmaya başladı. Eskiden de yavaş döndüğümü sanıyordum ama değilmiş, şimdi öyle yavaş ki, kesinlikle videoya almalıyım bu halimi çok komik. Dönüşün ortalarında falan durup dinleniyorum o derece. Yatarken yaşadığım onca zahmete rağmen ayakta iken hiç sıkıntım yok, ne acıyan bir yer oluyor ne de yavaşlama.

Normalde beklenen doğum tarihimiz 2 Nisan, annesinin doğum günü ise 1 Nisan. İkimiz de acaba aynı burç olacak mıyız diye düşünüyorum. Eğer acele ederse Balık burcu da olabilir fakat yukarda yazdığım özellikleri sanki daha çok koç burcuna yakın gibi. Cem burçlara inanmadığı için bu konudan sözetmemden hoşlanmıyor pek ama ben nedense inanıyorum. Mesela aynı burçtan olduğum bir arkadaşım var, düşüncelerimiz karakterimiz öyle benzeşiyor ki, birbirimizi leb demeden anlıyoruz. Helo ile de benzer bir bağ kurmak isterim ama anne-çocuk ilişkisinde bu bağ burçlar aynı olmasa da oluyordur herhalde.

Hazırlıklarımız neredeyse bitti artık. Hafta içi beşiğin nevresimlerini falan da serdim, cibinliğini astım, bir ara resimlerim. Bazen bakıyorum da aslında fazla bir hazırlık yapmamışım, pek birşey almamışım gibime geliyor. Neyse doğduktan sonra beraber alırız kızımla. Önce hayırlısı ile kavuşalım da. Hep kafamda buna öncelik veriyorum, o yeter ki iyi olsun, tüm ihtiyaçlar eksikler sonra giderilir, bunlar önemsiz geliyor artık.

Biraz lohusalık dönemi için hazırlık yapmam lazım. Öncesinde kolay yapılabilen bazı yemekler düşünüp listelemem, gerekirse hazırlayıp dondurucuya koymam lazım. Bir de süt yapan yiyecekler listesi oluşturup, tedarik etmem ve buzdolabına listeyi asmam gerek. Doğum sonrası dönemden çok korkmuyorum ama kendimi de kasmayacağım, akışına bırakırım herhalde. Eşimle beraber umuyorum ki üstesinden gelebileceğiz. Sevdiklerimin dualarının bizimle olduğunu bildiğim için buna inancım artıyor. İnşallah herşey yoluna girecek. Helo'nun aramıza katılacağını öğrendiğimiz günün ertesinde Ramazan başlıyordu ve bu bana manevi bir huzur vermişti. Şimdi ise, doğumdan önceki dönemde annemin, ablamın ve eniştemin umrede olması (dün gittiler) , onların bize göndereceği dualar içimi rahatlatıyor. Allahın izniyle hem doğum hem sonrası iyi geçecek inşallah.

9 Mart 2012 Cuma

Kağıttan Basit Kutu Yapımı

Mart 09, 2012 22 Comments
Bu şekilde kutu yapmayı gösteren bir resme aylar önce yabancı bir sitede rastlamıştım ve hemen öğrendim. Ardından da bir çok kutu yaptım, özellikle çalışma masamda ıvır zıvırları koymak için ideal. Malesef o siteyi hatırlayamıyorum ve bu yüzden kendim aşama aşama fotoğrafladım. Fotoğraflar çok iyi olmadı fakat yine de fikir verecektir.

Kutu, en basit defter yaprağında bile oldukça sağlam oluyor ve iş görüyor. Kırtasiyelerde satılan kartonlarla yapıldığında daha kalın ve sert olabilir ama ufak ebatlarda katlamak zor olabilir. Yine mesela gazete kağıdından bile yapabilirsiniz bu kutulardan. Vintage görünümlü olur, gazeteyi iki kat yaparsanız daha da sağlam olur.

Kutuyu yaptıktan sonra çok az daha büyüğünü yaparak kapak şeklinde kapatabilirsiniz. Hiç bir yapıştırma işlemine ihtiyaç duymuyor ama daha sağlam olsun derseniz, en son resimde görülen kulaklarını biraz yapıştırıcı ile yapıştırabilirsiniz.




Kutuda tek hoşuma gitmeyen taraf, bolca katlandığı için en sonunda kat izlerinin belli olması. Mesela şık bir hediye sunmak isterseniz bu kat izlerinin olmaması daha iyi olur. Bunun için ben önce bir gazete kağıdından taslak kutu yapıyorum. Ardından onu çözüp, güzel kırışmamış kağıda şablon olarak kullanıyorum. Üst üstte koyarak kesilecek yerleri kesip, sadece kenarlardan katlanacak yerleri ayarlayıp katladığımızda hiç kırışmadan harika kutular oluyor. Bir kere denediğinizde neyi nereden katlamanız gerektiğini hemen çözeceksiniz.

Takvim kağıtlarından, paketlerden, çeşit çeşit kutular yapıp daha düzenli masalar, raflar çekmeceler elde etmek mümkün. Takılarınız için, çocukların boyaları, kalemleri vs için çeşit çeşit yapılabilir.

* Resimde sayıları ve kesmek için gösterilen yerleri resimde kolay anlaşılsın diye işaretledim, normalde sizin yapmanıza gerek yok :)
** Bu katlama şeklinde bir tarafı desenli kağıt kullanıyorsanız, tüm işlem sonucunda kutunun içi de dışı da muntazam şekilde desenli oluyor.

Sonradan güncelleme: Bu fikri aldığım siteyi meğerse pinterest hesabıma kaydetmişim, benim yukardaki belirsiz resimlerimden anlamayanlar için bu resimleri aşağıya ekledim. Çok çok güzel şeyler yapmak mümkün bu kutularla, fikrin kaynağı ve resimler burada.   Resimler daha da büyütülebilir.

7 Mart 2012 Çarşamba

Bebek Şekerleri Bitti

Mart 07, 2012 33 Comments

Bir önceki yazımda bebek şekerleri için hazırlık yapmaya başladığımı yazmıştım. İstanbul'da kalan birkaç eşyamı gönderirken, hafif olmasını tercih ettiğim malzemelerden göndermelerini istemiştim annemlerden. Onlar da Boxcity'den kutu falan almışlar. Geçen yıl Egehan için yaptığım kutuların aynısından almayı tercih etmişler. Ben özel bir seçim yapmamıştım ama zaten Egehan'ın kutularını da kendim beğenerek aldığım için bunlara da bayıldım.


Farklı olarak iki çeşit kurdele göndermişler. Birisi üzerinde it's a girl yazan beyaz klasik kurdele, diğeri ise resimdeki ince pembe kurdele. Bu kurdeleyi hiç görmemiştim daha önce. Üzerinde bulunan ipi çekiyorsunuz ve fiyonk/çiçek haline getiriyorsunuz. Diğer kurdele çok kalın ve sert olduğu için ben kutularımda incesini kullandım.


Bilgisayarda "welcome Dila" yazan etiketlerden hazırlayıp bunları da kurdeleden geçirerek bağladım. Eğer özel bir font kullanıyorsanız ve çıktı alacağınız yazıcı kendi bilgisayarınıza bağlı değilse, öncesinde dökümanı pdf yapmanızda fayda var. Office programlarının son sürümlerinde pdf'e dönüştürme eklentisi yüklü oluyor galiba ama emin değilim. Benimki eski sürüm ve yıllardır pdf dönüştürücüsü olarak, ücretsiz bir program olan "Primo pdf" kullanıyorum. Bir çok programın aksine dökümana imzasını atmıyor ve kaliteli bir baskı yapıyor.


Kutuların içine koymak için çikolata olarak  resimde görülenleri aldım. Açık olan badem çikolataları öncesinde aliminyum folyo ile sardım. Çünkü içine koyacağım tül oldukça pullu idi ve sarmadan konduğunda tüm çikolata pul içinde kalıyordu :)


Çikolataları koyunca kurdeleyi deliklerden geçirip değil de kenarına bağladım. Kurdele çözmeye uğraşılmasın diye. Doğrudan tülü çekince çikolatalar çıkıyor. İçine bolca koyduğumdan oldukça sıkı oldu ve dökülme gibi bir riski yok.

Çok fazla resim çektiğim için şimdi de bol bol resimler :)




Farklı zeminlerde görünümleri


5 Mart 2012 Pazartesi

36. Hafta, Yılmadan Dimdik Ayaktayız

Mart 05, 2012 19 Comments
Bir kavanozun üzerine, cd kalemi ile yazı yazdığım koli bantı yapıştırdım. Cd kalemleri kalıcı olduğundan çıkmıyor. Bir çok baharat ve bakliyat kavanozuna da aynı uygulamayı yaptım çok sevimli oldu.

Bu hafta kızım da ben de tüm engellere rağmen ayaktayız. Annesi azalan zamanın paniğinden, kocaman karnına rağmen harıl harı çalışmaya devam ediyor. Kızı da, annesi Gravitasyon Teorileri çalışırken herhalde birşeyler kapmış olacak ki, gravitasyona karşı durmayı öğrenmiş, inatla direniyor ve dimdik duruyor. Yani hala yerçekimine yenilip de baş aşağı gelmedi, bekliyoruz. Fakat benimle aynı şekilde duruyor olması bana çok hoş geliyor. Mesela yattığım zaman onun da benimle aynı yönde karnımda yattığı, gezerken benim gibi durduğunu falan düşünüyorum. Sanki kucağımda gibi.

Salı günü Dr. Janka ile randevumuz vardı. Fakat her zamankinden farklı olarak kartımda randevu zamanının altında bir not gözüküyordu. Tabi ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Gittiğimizde gördüm ki, bu sefer doktor yokmuş, yaşlı bir ebe baktı. O kadar hızlı oldu ki, bir vajinal kontrol yaptı, pamuklu çubukla örnek sıvı aldı ve kulağıyla bebeği dinledi o kadar. Neredeyse hiç konuşma olmadı ve hiç birşey anlamadan çıktım. Bu ziyarette bebek hakkında bir bilgi edinememenin de getirdiği endişe olabilir tam bilmiyorum, bu hafta boyunca Helo'nun hareketlerini daha az hisseder olmuştum. Yine periyotları düzenliydi fakat daha sakindi, geceleri bolca uyuyordum, sonra büyük bir korkuyla uyanıyordum. Bir de karnım sanki eski haftalara göre daha da ufalmıştı.(Bkz. yukardaki resim 12 şubatta çekilmişti, devasa bir karın, şu an daha ufak sanki)  Aklıma tek gelen acaba amnios sıvısı azaldı da bebek için risk mi olmaya başladı sorusuydu. Araştırmalarıma göre sıvının illa ki birden bire tamamen boşalması gerekmiyormuş. Eğer zarda incelme varsa, vajinal akıntı şeklinde uzun vadede azar azar da boşalabilirmiş. Zaten var olan akıntılarıma şüpheyle yaklaşır oldum, içime bir sıkıntı düştü.

Cem de doktoru arayıp yeniden gitmek istediğimizi söyledi ama fakat Dr. Janka hanım tatildeymiş. Bize hamileliğimin en başında gittiğim (hatta 28. haftadan sonra bana gelin diyen) Dr. Peter'a arayabileceğimizi söyledi. Meğer o da beni soruyormuş Janka'ya. Pazar günü için Peter bize randevu verdi. Hastaneye gittik, ilk defa ve nihayet NST'ye bağlandım. Vajinal muayne yaptı herşey normaldi. Ultrasonda amnios sıvısı da normal göründü, yalnız hala baş yukarı pozisyondaydı. Doktor bir iki hafta daha dönme ihtimalinin olduğunu, ama dönmezse sezeryan olacağını söyledi. Herşey yolunda görünüyor şimdilik ve eğer acil bir durum olursa ne yapacağımızı konuştuk. Bundan bir hafta sonra yine gideceğiz ve muhtemelen doğumu bu adam ile yapacağım. Benim için kim olduğu çok farketmiyordu yeter ki tecrübeli olsundu ve biz daha hamileliğin başında doktor araştırırken eşime Peter tavsiye edildiği için, onun üstlenmesinin daha iyi olacağına karar verdik. Böylece nihayet dün, bir haftadır süren endişelerim geçti ve rahatladım.

Gerçi bizim Helo cumartesi günü gezmeye gittiğimizde yeniden eski hareketlerine dönmüştü. Herhalde gezmeyi çok sevecek, o gün babası bizi alışverişe götürdü, eksik olan banyo küvetimizi aldık. Bir ara avm de otururken (bir bölümde kocaman deri koltuklar var, onlara oturup taze sıkılmış meyve suyu içme rutini oluşturduk her gidişimizde), öyle çok hareket etti ki. Genelde hep karnımın sağ tarafında duruyordu, o gün neredeyse kaya kaya sağ kolumun altına kadar geldi. O kadar tuhaf oldu ki kızım sen nasıl girdin oralara diye şaşırdık. Vücudumun içinde o kadar serbestlik olabileceğini hiç ummazdım. Cem de diyor ki temizle kızım annenin içini dip bucak kalmasın :) O akşam da yine anormal hareketleri devam etti. Alttan öyle tekmeler vurdu ki sanki ha çıktı ha çıkacak gibi hissettim çok yakındı. Hiç böyle olmamıştı ama tabi ertesi günkü doktor kontrolünde aşağı inme gibi bir problem çıkmadı.

Geçen hafta yalancı kasılma hissetmiştim ya bir kere, bu hafta bir daha hiiç olmadı. Başka sancı da olmadı kendimi iyi, enerjik hissediyorum. Hamileliğimin başlarında hayatımdaki en büyük kiloda (70kg) hamile kaldığımı yazmıştım. Fakat kilolarım fazla olmasına rağmen vücudum sıkıydı ve herkes o kadar kiloyu neremde sakladığımı söylerdi (muhtemelen kas yoğunluğum daha fazlaydı). Hamile kalmadan önce de sportif bir yaşama başlamıştım ve kaslarım kemiklerim iyi durumdaydı sanıyorum. Çünkü sonlara yaklaştığım bu günlerde çoook şükür ki, ne bir bel ağrısı, ne de başka bir ağrı hissetmiyorum. Vücudum aldığı kiloları taşıyabiliyor, bel kaslarım iyi durumda demek ki. Tabi birkaç saat ayakta kalınca yorgunluk ağrıları oluyor ancak onu saymıyorum çünkü hamile değilken de çok gezince yoruluyor insan. Başlarda düzenli pilates yapayım diyordum ama onu da yapmadım. Günlük hareketlerim sadece. Tabi bütün hamileliğim boyunca yatan biri olmadım, tüm ev işlerimi kendi başıma yaptım, hala da yapıyorum, genelde pıtır pıtır geziniyorum evin içinde, hareketli sayılırım yani.

Başlangıçtan beri düzenli kilo takibi yapmadım. Bazen doktora gittiğimizde ordaki tartıda tartılıyordum ama onun yönlendirmesi ile değil, kendim için. Böyle bir kayıt tutmuyorlar nedense. Neyse en son 29. haftada tartıldığımda 7,5 kg almıştım, dün eve baskül aldık ve tartıldığımda gördüm ki sadece 9 kilo olmuş toplamda. Ben 11'i geçmişimdir diye tahmin ediyordum ama değilmiş. Evdeki tartı eşim tarafından test edilip doğrulandığı için, bu değere güveniyorum. Şimdi düşünüyorum da, yüksek kiloda hamile kalmayı ceza olarak görüyorken, aslında her işte bir hayır varmış diyorum. Böyle ağrısız ve enerjik bir süre geçirdiğim için çok memnunum (maşallah diyeyim kendime).

Bu haftaki yazım çok uzadı biliyorum ama çok şey oldu napıyım. Hafta içi bir gün akademik çalışmalarımla uğraşırken, daha önce yaptığım hesaplardan birinde hata yaptığımı farkettim. Hatalı hesaplarda sonuçlar hiç de umulduğu gibi çıkmıyordu, kısmi türevli denklem ayrışmıyor, terimler sadeleşmiyor, çok komplike trigonometrik bağıntılar kalıyordu. İşte hatayı farkedip de düzelttiğimde bir anda hepsi çözülüverdi, şak diye tüm sonuçlar çıktı ve limit durumunda olması gereken değerleri elde ettim. Fakaaat bu durum beni sevindireceği yerde o kadar canım sıkıldı ki anlatamam. Böyle basit bir hatayı nasıl yapmıştım, sırf bu yüzden o kadar çok zaman kaybetmiştim ki kendimi bir süre affedemedim. Şimdi neredeyse tüm hesaplarım bitti, latexde yazıyordum zaten bir yandan, az bişey kaldı bitirip göndersem çok iyi olacak. Yalnız sonradan anımsadım. O günün öncesindeki gecede bir ara uyanıp, Allah'a öyle içten dua etmiştim ki, nolur zihnimi aç bir anda çözeyim problemi diye ve hemen akabinde olunca, nasıl şükretsem bilemedim.

Tombik ellerim ;)
Bir diğer hazırlık da araba koltuğunun montajı oldu. Deneyip öğrenmek için koltuğu taktık şimdi öyle hazır bekliyor. Tabi ben hayallere daldım, Helocum yanımda gezmeye gidiyoruz vs.

Bir deeee bebek şekerlerimizi hazırlamaya başladık. Burda böyle adetler yoktur muhtemelen ancak annemden gönderdikleri pakete hafif olacak şekilde bebek şekeri yapabileceğim malzeme koymalarını istemiştim. Onlar da eminönünden kutu, kurdele, tül falan almışlardı. İçine çikolatalar aldık ve hazırlamaya başladım. Çok değil şimdilik 20 tane, burda eşimin arkadaşlarına, doktor ve hemşirelere falan vermeyi düşünüyorum.


Bir tane de ürün tavsiyesi yapıp yazımı bitireyim. Hafta sonu dolaşırken New Yorker mağazasından bir sütyen aldım. Hamileler için değil elbet, normal zamanlar için tasarlanmış. Farklı olarak açma kapama düğmesi arkada değil önde (çok şık taşlı bir kancası var) ve sırtı X şeklinde yapılmış. Tabi burda neredeyse bütün ürünler gibi çok kokoş ve taşlı pullu dantelli olduğunu da söyleyeyim. Neyse ilk defa böyle bir çamaşır giydim ama öyle hoşuma gitti, öyle rahatmış ki aynısından bir- iki tane daha almalıyım. Sırt detayı hem hoş duruyor hem de askıların düşmesi gibi bir problem olmuyor (bende hep olurdu), çok rahat. Önden açılıp kapanmasının da emzirme sırasında kullanışlı olacağını düşünüyorum (bakalım göreceğiz). Gerçi yukardaki resimde görüldüğü üzere üst yapım pek sağlam değil, onlar büyümüş hali bir de :)

2 Mart 2012 Cuma

Ben Demiştim Diyebilir miyim?

Mart 02, 2012 5 Comments
Bu aralar herkesin Pinterest bağımlısı olmaya başladığını okuyorum. Elbette ki bu ilgiyi hakedecek kadar harika bir uygulama. Hatta ben de en eski üyelerden biriyim sanırım bir çok kişiye göre.

2010 yılının Kasım ayında (neredeyse 1,5 yıl önce) Pinteresti keşfetmiştim. Bir süre gezindim, hatta Bir Yastıkta için ordan çok sayıda yazı ve fikir aldım. Hala ara sıra geziyorum ama eskisi kadar değil. O zamanlar daha az üye olduğundan yayınlanan resimler hep çok kaliteli olanlardı. Şimdi biraz içerik değişti. Bir de eski resimler yeniden repin edilir oldu. Bu süre içinde Pinterest 3 kere logo değiştirdi, davetiye istediğimde ise bana gönderen kişi, kuruculardan bir adamdı.

Bu siteyi o zaman birkaç kişiyle paylaşmıştım. Fakat benim kadar ilgilerini çekmemişti. Şimdi onlar da akışa kapıldılar. Bazen düşünüyorum da ben mi zamana ayak uyduramıyorum acaba, böyle önden gidip duruyorum. Neyse ben demiştim demek istiyorum ama amacım övünmek değil. Bazen başka şeyler de söylüyorum belki dikkate alınır :)  Burada da pinterest hesabım http://pinterest.com/gecedesign/

Blogger Anneler Röportajım :)

Mart 02, 2012 3 Comments

Hamileliğimin sonlarına yaklaştığım bu günlerde, kendimi tam anne olarak hissetmiyorum henüz. Bu yüzden acaba bu gruba dahil miyim değil miyim diye düşünmedim değil. Fakat diğer yandan da 4 kez teyze olduğum için belki de şu ana kadar 2 kez anne olmuşumdur değil mi :p

Sevgili Ülkü'nün talebi üzerine soruları cevapladım, sonradan okuduğumda kendimi pek soğuk buldum aslında. Mantıklı bilim adamı yanım ağır basmış cevaplarken. İlerleyen zamanlarda, diğer annelerde gördüğüm o sıcak samimi havaya acaba ben de sahip olacak mıyım diye merakla bekliyorum :)

Buradan okuyabilirsiniz.