28 Şubat 2019 Perşembe

28/2 Kahve Falı

Şubat 28, 2019 5 Comments
Bu sabah tatilden döndükten sonraki ilk Hollandaca konuşma dersimiz vardı. Onlara lokum götürmeyi düşündüm ama gözüme çok yavan geldi. Daha önce Taylandlı arkadaş bir çay getirmişti termosta. Dedim ben de bari Türk kahvesi pişireyim ;)

Bir kutu kahve fincanımı, elektrikli cezveyi, kahveyi falan hazırlayıp götürdüm. İstanbul’da yaşarken hergün en az bir tane Türk kahvesi içmeme rağmen Hollanda’da çok seyrek içiyorum. Haliyle acaba köpüklü olacak mı diye meraktaydım. Paketi yeni açmıştım ama taptaze bir kahve değildi sonuçta. Bu arada bir parantez açayım, dayımın kızı Kurukahveci Mehmet Efendi’de çalışıyor ve orada üretilen kahvelerin tadımcısı. Kimya mezunu ama tam olarak neyine bakıyor bilmiyorum, meslek sırrı olmalı. Neyse efendim Türk kahvesi tiryakisi Ablam sordu, bazı paketler çok iyi köpürüyor bazıları köpürmüyor neden diye. Sahtedir dedi. Maalesef çok taklit varmış ve köpürmeyenleri hemen şikayet edin dedi. Ben de buradan yazayım aklınızda olsun.

Bugün Taylandlı iki arkadaş gelememişti ama Hollandalı hoca ve Peru’lu arkadaş hayatlarında ilk kez tattılar. İki Türk olarak biz zaten biliyorduk. Arnavutluk doğumlu Yunanistan büyümeli arkadaş çok iyi biliyor (annesi evde hergün 3-4 fincan içiyor) ve Bulgar türkü arkadaş da zaten biliyordu.

Hollandalı hoca aşırı sert buldu, zor bitirdi. Perulu arkadaş bayıldı, bitince kokusunu içine çekti Harika dedi. Ve tabi en sonunda fala kapadık fincanları. Gelenekten bahsettik, nasıl yapılacağını anlattık (onlar çevirdiler) ve biz 4 bilen (bu arada Arnavutluk’ta da fal bakıyorlarmış) gördüklerimizden itibaren ata tuta fal baktık.

Bilmeyenler olayı çok enteresan buldular, resmen fincanın içine düştüler.  Dersin amacı konuşmaksa bol bol da konuşmaya vesile oldu tabi. Yetmedi Faladdin’den bahsettim ve hocanın fotolarını gönderdim (Ablam aracılığı ile), falı geldi ama şimdi onca yazıyı nasıl çevireceğimi kara kara düşünüyorum 🤣

Hiç hesap etmediğim kadar verimli bir ders oldu :))



27 Şubat 2019 Çarşamba

27/2 Yirmi Derece Fark

Şubat 27, 2019 6 Comments
Sok sok sok! Hayatimizda ilk defa guneyden kuzeye gelince 20 derece farki gorduk.

Gectigimiz hafta Istanbul'da oldugumuz icin pek yazamadim. Cumartesi gunu baslayan ve tum gun devam eden kar yagisi, pazar gecesi de hic durmayinca endiselendim. Pazar sabahi erkenden havaalanina gitmemiz gerekiyordu ve yollar acik miydi? Ucus ertelenecek miydi vs vs. Cok sukur ki yollar acikti ve ucus da klasik 'yolcularin bir turlu yerlesememesi problemi' nedeniyle on dakika gecikti. O kadar. Harika bir yolculuk ardindan harika bir havaya geldik.

Hollanda'ya ilk inenlerin ucaktan ciktiklari anda duyduklari bir koku vardir. Hele bahar aylari ise daha keskindir bu koku. Kibarca inek kokusu diyebilirim ama anladiniz siz onu. Her yer buram buram gubre kokar ama sonra alisilir. Iste Pazar gunu inince bu koku daha keskindi cunku hava 20 dereceydi. Inanilmaz.

O gun eve geldik camlari kapilari actik, mis gibi bahar havasi. Bu gun gunlerden carsamba ve hava hala ayni. Dun cocuklar kisa kollu ve ciplak ayakli kumda oynadilar. Elbette anormal bir durum ama oyle ozlemisiz ki cok iyi geldi valla. Zira burada kisi cok yogun yasadigimiz icin, Istanbul'daki yakinlarim oradaki ilk kara sevinirken benim ilgimi cekmemisti bile.

Velhasil buraya bahar gelince benim enerjim yerine geldi, evi bastan asagi temizleme arzusuyla dolup tastim. Yillar sonra artik bu temizlik hevesini eskisi gibi yanlis bulmuyor ve karsi koymaya calismiyorum. Cunku biliyorum ki kis aylarinda kabuguna cekilme gudusu gibi, bu aylarda gelen bu gudunun de bir sebebi var. Dinledim gitti. Iki gundur cocuklarin okulda oldugu sabahlari temizlikle degerlendirdim. Bastan asagi tum camlari, dip kose (dolap ustleri dahil) tozlari sildim, evin her kosesini dikkatlice supurdum, ustuste yigilmis esyalarin oldugu bolumleri ayiklamaya basladim (daha bir kac yer var, herseyi ayiklamak azaltmak istiyorum) ve simdi eve dolan gunesle parlayan camlari, ferahlamis evi gordukce icim cosuyor.

Yine de yapilacaklar bitmedi tabi. Kafamda birkac detay daha var
-Banyonun bazi yerlerinde ve bazi cam kenarlarinda olusan siyah kufler temizlenecek
-Banyo ve tuvaletin tum fayanslari (sadece dus bolumu duzenli yapiliyor) silinecek
- Cati kati elden gecirilip ayiklanacak
- Bahcedeki kiler elden gecirilece
- Bahce toprak temizleme, budama, ekme isleri yapilacak
- Mutfak dolaplari ic dis komple temizlenecek
- Bahara uyan dekorlar yerlestirilecek
- Kiyaferlerden kuculenler, kisliklar, giyilenler giyilmeyenler ayiklanip ilgili yerlere verilecek.


Simdilik aklima gelenler boyle. Bir iki gun bos vaktim olsa biter ama o olmadigi icin azar azar bakalim ne kadar surecek. Deli miyim neyim bunlari yapacagim icin bile heyecanlaniyorum.

Bir de bu haftasonu Amsterdam coffee festivali varmis. Gitsek ne guzel olur.

19 Şubat 2019 Salı

19/2 Hayat Kimine Yavaş Kimine Hızlı

Şubat 19, 2019 5 Comments
İstanbuldayız. Doğduğum, büyüdüğüm şehirde. Bu sefer çok uzun kalamayacağız ama yine de burda olmak çok güzel. Hepimiz özlemişiz.

Her gelişimizde her iki yakada da zaman geçiriyoruz ve bir sürü kişiyi ziyaret ettiğimizden oldukça farklı yerlere gidiyoruz. Öyle ki İstanbul’da zaten yaşayan bazı kişiler bile, bizim gittiğimiz yerlere hiç gitmemiş oluyorlar veya bir yakadan diğerine geçmeleri yıllar öncesinde kalmış.

Bu akşam iki yeğenim “teyze bizi gezmeye götür” deyince (😅) bir hevesle onlar ve ablalarımla kız kıza çıktık, yedik içtik geldik. Çok güzeldi. Yeğenim dedi ki, sanki uzaktan gelmiş gibi değilsin de, daha dün burdaymışsın gibi... Çok sevindim tabi... Fakat bunun iki anlamı vardı, bizim yakınlığımız bir yana, onun aylardır farklı birşey yapmamış olmasıydı sebep (henüz taze anne).

Tuhaf. Oysa en son geldiğimiz geçen yazdan beri geçen 5,5 aylık sürede, şöyle telefondaki fotoğraf galerime bir baktığımda öyle dolu öyle dolu ki, sanki aylar değil yıllar geçmiş gibi bizim için. Hayat Hollanda’da daha yoğun. Bunun bence en önemli sebebi trafik sorununun olmaması. İstanbul’da bir gün içim en fazla bir etkinlik yapabilirken (ki onu da dışarı çıkmaya gözün yerse), biz öğleden önce, öğleden sonra ve akşam diye üç farklı etkinliğe günümüzü sorunsuzca ayırabiliyoruz. Fakat şunu da farkediyorum , İstanbul’da sadece toplu taşıma kullanmama rağmen benim dışarı çıkmaktaki rahatlığım, burada yaşayanlardan daha fazla. Nitekim hiç üşenmeden birden fazla yere gidiyorum. Biraz da işin içinde alışkanlıklar söz sahibi oluyor.

Yine bugün, eskiden evimin olduğu Üsküdar’ın meydanından geçerken (Marmaray inşaatından önce ayrılmıştık), Marmaray’dan sonra meydandaki değişiklik gözümü çok tırmalarken, Eminönü vapur iskelesinin aynılığı, hatta önünde her sabah tost aldığım büfelerin bile değişmemesi çok tuhaf hissettirdi. Ne kadar yabancı ve ne kadar tanıdık. Çok garip. Yine geçtiğim birkaç yolda da benzer hislere büründüm. Her durağını sırayla adım gibi biliyorum, bazı binalar çok tanıdık, bazıları yepyeni ama hepsi de çirkin. Eski halleri daha mı güzeldi, yoksa onu güzel kılan anılarım mıydı?

Hayat bazıları için hızlı, bazıları için yavaş geçiyorken; şehirler hem çok dinamik hem de hep aynı kalıyorken; ben iki dünya arası bir yerdeyim sanki. Hem uzağım hem yakın, hem aynıyım hem farklı.












15 Şubat 2019 Cuma

14/2 Nasıl Gidiyor?

Şubat 15, 2019 3 Comments
Çocuklarımın okul arkadaşlarının bazılarının anne ve babalarıyla okul bahçesinde ve okul dışında neredeyse her gün görüşüp sohbet ediyoruz ama son 15 gündür falan hiç görülmememiştik. Kimimiz hastalıklarla uğraştı, kimimiz soğuk hava dolayısıyla okuldan çocukları kapar kapmaz eve kaçtı. Dün uzun zamandan sonra ilk defa hava yüzünü bahara dönünce, ardarda üç kişi sordu, eee nasıl gidiyor?

Kastettikleri, hepimiz için dört gözle beklenen ana kavuşmuş olmamdı. Oğlum, 4 yaşını doldurup okula başlayınca birden bire elime geçen o imrenilesi, göz kamaştırıcı fazladan 3x4=12 saatte napıyordum. Çocuksuz bu kadar boş kalmak nasıldı? Üçünün de oğlumdan 9-10 ay küçük çocukları var ve onlar da önümüzdeki sonbahara okula başlayacaklar. Resmen gün sayıyorlar benim gibi. Ben de öyleydim çok iyi anlıyorum. Yanlış anlaşılmasın çocukları çok seviyoruz hepimiz ancak hepimiz expatız, hiç destekçimiz yok ve hepimiz iki çocukluyuz. Ufaklar oyun okulundayken günde sadece 2,5 saat boş zamanımız var(dı).

Bugün oğlum okula başlayalı tam bir ay oldu. İlk hafta ve ikinci haftanın yarısı zaten erken aldım hatta yemek saati öncesinde diye, bu oyun okulundan bile erkendi. Geriye kalan 2,5 haftanın bir haftası doğumgünü hazırlıklarıyla, bir haftası arkadaşımın babyshower hazırlıklarıyla geçti zaten. Bu hafta da tatil hazırlıklarıyla. Önümüzdeki hafta okullar yarıyıl tatiline giriyor ve biz de yarın İstanbul’a uçuyoruz inşallah.

Eee yani daha hiç birşey anlamadım. Eskisinden daha yoğun koşturduğum için on gün içinde iki kere hasta olup iyileştim. Bu gece bacaklarımın sızısından nasıl uyuyacağımı bilemiyorum. Umarım tatil dönüşü şu ekstra boş zamanımın farkına varabilir ve etkin işlere dönüştürebilirim. Onlara da öyle dedim. Tatilden sonra umuyorum ki farkedeceğim çocuksuz hayat nasıl gidiyormuş :))

Tabi bu gün tatil telaşından sevgililer gününü layıkıyla kutlayamadık ama meğer kocacım hani ona çok kızdığım haftasonu bana hediye bile almış 😭 Kızgınlığım ertesi gün geçmişti tabi fakat başını epey şişirdim biliyorum. Neyse ki beni artık iyi biliyor ❤️

Şimdi bu satırları yazarken, bana değer veren insanlarla kuşatıldığım ve tüm sahip olduklarım için, içim Şükran’la doluyor. Sevgililer gününde olabilecek en iyi şeye sahibim şuan. Kalbimi sevgiyle dolduran bir aile. Oğlumun dediği gibi sonsuz kere sonsuz seviyorum.




11 Şubat 2019 Pazartesi

11/2 Nihayet Müze

Şubat 11, 2019 3 Comments
Hatırlarsanız bu yıl için bir müze kart edindiğimi ve çocukların okulda olduğu saatlerde tek başıma gezmeyi hedeflediğimi yazmıştım. Yılbaşından beri bir buçuk ay geçti bile ama ben hiç gidememiştim. Haftasonunun stresini atmak için bu sabah kendi kendine, sessiz, dingin bir kaç saat vermeyi kafama koymuştum. Evde kalsam, bu tabi ki mümkün olamayacaktı ve müze kartımı değerlendirmenin tam zamanıydı.

Akşam hemen hızlı bir program yaptım. Amsterdam müzelerinin bir çoğu Pazartesi günleri kapalıyken en büyük ve meşhur olanlarından Rijksmuseum açıktı.

Sabah çocukları okula bırakıp, evi hızlıca toparladıktan sonra çıktım. Bizim evden otobüsle yarım saat sürüyor. Saat 10,5 tan 1’e kadar hiç ara vermeden, çok da acele etmeden gezdim. Ancak 4 katlı binanın sadece 1 katı bitti. Bu demek oluyor ki aynı müzeyi 4 seferde bitirebileceğim.

Özlemişim fakat biraz da unutmuşum. Konsantrasyonum zaman zaman kayboluyor, ilgimi canlı tutmak kolay olmuyordu. Yine de eğer bu gezileri düzenli yaparsam sonrasında, bu yönde oluşabilecek değişimleri görmek bile güzel olur. Annelikten normal hayata dönüş programında, çocuk dışı konulardaki konsantrasyon süremi arttırma arzusundayım.

Gerçi diğer insanları gördüğüm kadarıyla çoğu kişi de aşırı ilgili gözükmüyordu. Acaba müzeye gidenlerin yüzde kaçı, gerçekten merakla ve istekle gidiyor diye düşünmeden edemedim. Bugün içinde bulunduğum kitlenin yüzde doksanının benim gibi az ilgililer olduğunu söyleyebilirim.

Yine de bir çok detaydan büyülendim, keşke resim konusundaki becerilerimi geliştirecek şeyler yapsaydım diye hayıflandım. Elbette bir sanat eseriyle aynı değerde olamaz ama o eserlerin yüzyıllar boyunca olan kalıcılığı, bana iyi ki blog yazıyorum diye düşündürttü. Belki yıllar sonra bile bloglar hala okunur olacak, eklediğim fotoğraflar kişisel tarihime ışık tutacak. Nasıl güzel bir duygu anlatamam ❤️













10 Şubat 2019 Pazar

10/2 Bad Hair Day

Şubat 10, 2019 13 Comments
Dünkü Happy day yazısından sonra bugün yazacağım olay resmen trajikomik. Olay Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece, gece yarısından sonrasını da içeren saatlerde oldu. Önceki yazılarımda bahsettiğim üzere, gündüz arkadaşımın baby shower partisini yaptık, akşamında da kız arkadaşlarla restoranda buluştuk. Biz restorandayken üç baba da, birinin evinde 2x3= 6 çocuğu, saat 8 den 11’e kadar üç saat (aslında erken uyuyorlar normalde, herşey yolunda gitseydi belki sadece bir saat)  oyalayacaklardı. Normalde çok iyi idare ediyorlar aslında, önceden tecrübeliyiz fakat işte olacağı varmış birazdan anlatacaklarımın, resmen unutulmayacak bir gece yaşadık. Üstelik kızım bir arkadaşında ilk defa yatıya kalacaktı, şimdi travmatik bir ilk kalış anısı oldu 😢


Bunchems isimli oyuncakları biliyorsanız kesinlikle uzak durun. Çok değil bir iki hafta önce bizim eve de alındı ve kızım bir süre güzel oynadı. Bir keresinde anne bunu halıya yapıştırsam ne olur dedi, sakın ha diye carladım ama benden gizli saçaklı halıya yapıştırıp, çok ama çok zor şekilde çıkarmayı başarıp, ne menem birşey olduğunu anlamıştı.

Dün gece arkadaşın evinde bu oyuncaktan oynamaya başlamışlar, bir diğer çocuk saça yapmayı önermiş ve olanlar olmuş. Saçlar dolmuş, yetmemiş bir baba oyuna ortak olmuş (ki onunda saçları uzun ve bunu saç tokası gibi birşey zannetmiş) ve bunlar saçların içine gömülüp aşağıdaki fotoğraftan (internetten aldım) çok daha beter ne hale gelmiş. Anlatmak mümkün değil, öyle ki oyuncakların rengi görünmüyor. Biz döndüğümüzde (saat 11,5) iki saattir falan çıkarmaya uğraşıyorlardı, kızımın saçı saat 1’de bitti ama bir bölümü keçeleşmişöyle bıraktık. Çok yorulmuştu sabaha olsun dedik. Arkadaşımın eşi gece 2den sonra iki saat kendikilerini temizlemiş ve öğlen kızımı aldıktan sonra keçeleşmiş bölümü büyük oranda keserek (şimdi kafasının sol yanındaki saçlar yarı uzunlukta) problemi çözdük sayılır. Fakat tabi çocuklar çok korktu ve özellikle her şeyden nem kapan kızım bir nevi travma yaşadı.

Çok çok kızdım, çok üzüldüm. Eşimle maalesef aramız açık. Bunu öngörmüş olamamalarına inanamıyorum. Ve üç beş taneden değil her kafada 50-60 taneden bahsediyorum.

Aslında çok da önemli bir problem sayılmaz, saç dediğin uzar gider, bu tip çocukluk travmaları unutulur gider ama kırılan kalpler unutulsa bile geçmez :(

"Bad hair day" de yıllar sonra çocuklar için kahkahayla anneler için ise sızıyla hatırlanacak bir hatıra olarak kalır.


9 Şubat 2019 Cumartesi

9/2 Happy Ocaliptus Day 

Şubat 09, 2019 4 Comments
Bu gün arkadaşıma babyshower partisi yapacağız. Dekorasyonda olmasını düşündüğüm bir demet okaliptüsun alınması işini, taze olsun diye son ana bırakmıştım. Dün için çıkıp alırım diye planlamıştım.

Fakat çocuklar okuldayken bir türlü yetişemedim gitmeye. Sonra, oranizasyon grubundaki diğer arkadaşlara sordum, kim dışardaysa bir demet alsın ben çıkamayacağım diye. Biri dışardaydı tamam ben alırım dedi.

Aradan saatler geçti, arkadaştan cevap geldi. Kaç tane çiçekçi gezmiş okaliptüs bulamamış. Bizimkinde kesin vardır ama aksilik. Fakat şansa bak ki, kızım okuldan çıkınca bir arkadaşının evine oynamaya gitti (önceden planlanmamıştı, okuldan sonra da çocukları evden çıkarmak işkence diye gidemezdim), onların evi de çiçekçiye yakın, kızı alırken onu da alırım yaşasın. Her şey bir anda yoluna girdi.

Fakat tabi işler bu kadar basit değildi. Çiçekçi 4’te kapanıyordu. Kızı 4,5-5 arası alacaktım. Artık 4.15 civarı giderim şansıma açıksa alırım değilse ertesi sabah bakarız. Ertesi sabah da program çok yoğun araya sıkıştırmak pek kolay olmayacaktı. Ve bingo ! Çiçekçi açık (toplanıyorlar), mis gibi okaliptüslar beni bekliyor. Ordan da kıza geçtim 4.25 gibi onu alıp eve geldim.

Yani dün o kadar çok okaliptüs ile haşır neşir oldu ki beynim, bulunca ve rahatlayınca, "Happy ocaliptus day" ilan etmesem olmazdı.

Yani bazen fotoğraftaki tek karenin ardındaki hikaye göründüğünden çok daha fazlası olabilirmiş :))

8 Şubat 2019 Cuma

8/2 Aşırı Sosyal

Şubat 08, 2019 6 Comments
Günlük yazılarım iki günde bire düştü farkındayım. Son zamanlarda öyle yoğun ki günler, bir sonraki plana odaklanmış beynim, günlük yazılarım hakkında düşünecek zaman bulamıyor.

Geçen hafta Perşembe akşamı yogayı ekip aylık girls night out’ımızı yapmıştık. Pek iyi geldi doğrusu. Özellikle benim gibi bir ev hanımı için azıcık süslenip püslenmek, kızsal mevzularda çene çalmak bir lüks. Eskiden (mesela yirmili yaşlarımın başlarında) bu kızsal muhabbetleri çok banal bulup kendimi entellektüel ortamlara sokma gayretlerim vardı itiraf edeyim. Fakat her kadının özünde böyle bir açlığı olduğunu anlamam uzun sürmedi. Güzellik, magazin, dedikodu, ilişkiler, cinsellik gibi sohbetler yapmak öyle iyi geliyor ki. Bu kızlar buluşmasında resmen hepimiz rahatlayıp dönüyoruz. Yanlış anlaşılmasın hepimiz gayet eğitimli aklı başında kızlarız ve ciddi konuşmaları sık sık özellikle whatsapp üzerinden yaparız. Ama bu akşamların hafifliği, çocuk dışındaki muhabbetler öyle güzel ki.

Ardından Cumartesi günü yine kızımın jimnastik turnuvası vardı. Bir bronz madalya daha aldı eve geldik. Sonraki gün ise oğlumun doğumgünü partisi. Yine arkadaşlarla hoş vakitler.
Salı sabahı belki bir yıldır görmediğim bir arkadaşımıza kahvaltıya gittik birkaç kişi. Bu sefer gayet entellektüel konular konuştuk :))
Salı akşamı, haftalardır ertelemek zorunda kaldığımız aylık spa gecemizi yaptık. Bu üçüncü oldu ama son olmayacak. Spa ile bedenimizi rahatlatırken, sohbet ederek de ruhumuzu rahatlatıyoruz. Resmen bağımlısı olduk, her seferinde iple çekiyoruz.

O geceden sonra birkaç gün evdeydim ama Cumartesi günü hamile arkadaşımın babyshowerını yapacağız. Organizasyon grubundayım ve dün alışverişe gittim. Hazır sunulan dekorlardan ziyade kendim bir tasarım ortaya çıkaracağım için biraz uzun sürdü. Farklı mağazalardan farklı parçalar topladım. Kafamda belli ama son halini ben de merak ediyorum doğrusu.

Yine Cumartesi akşamı night out grubumla yemek yiyeceğiz. Normalde yemekten sonra içecek için çıkıyoruz fakat uzun zamandır gitmek istediğimiz bir yer vardı. Ne zaman olsun derken hepimize uyan günü bulmak (7kişi) pek kolay olmadığından,  o da aynı gün oldu.

Sosyal olmayı çok seviyorum ama evde vakit geçirmeye zaman kalmadığından rutinler aksadı, ödevlerim ucu ucuna yetişti ve ben biraz yoruldum. Öyle ki on günde iki kez hasta olup iyileştim. Pazar gününü sakince geçirebilirsem, sonraki Cuma İstanbul uçağından önce, yapmam gereken alışverişler ve valiz hazırlıkları için enerji bulabilirim 🙈

Bilmiyorum ne zaman durulacağım ☺️

6 Şubat 2019 Çarşamba

6/2 Anlamak Degil Kabul Etmek

Şubat 06, 2019 4 Comments
Hayat cok karmasik. Ozellikle insan iliskilerinde olay daha karmasik bir hal aliyor. Her gun gordugumuz, hayatinin cogunda yaninda oldugumuz kisileri bile anlamakta zorluk cekiyoruz bazen. Evren her an akista, dolayisiyla icindeki bizler de akistayiz. Degisiyoruz, donusuyoruz, buyuyoruz, cogaliyoruz, artiyoruz. Her saniye bedenimize etki eden binlerce uyarana maruz kaliyoruz. Yetmiyor akilli beynimiz durmadan calisiyor. Noronlarin hizinda milyonlarca dusunce uretiyor. Kendi kendimize bile tum bu uyaranlari takip etmekte bile basarili degiliz. Kaldi ki insanlari anlamaktan bahsediyoruz. Anlamak mumkun degil. Tum acik yurekliligi ile anlatsa bile aynisini anlamak mumkun degil.

Hal boyle olunca, beni kimse anlamiyor ile baslayan, neden benim gibi duyarli degil seklinde gelisen dusunceler, baskasinin tepkisine neden boyle yapti diye baglanan karalar eksik olmuyor. Hepsi anlamsiz. Bence bize verilen akil bunlari anlamaya calismak icin verilmedi. Ne bileyim bilim icin sanat icin falan verildi. Baskalariyla olan iliskimiz icin de kalp verildi. Kalp en degerli organim benim. Beyin mi kalp mi deseler kalbi secerim. 

Kalp inancin, duygunun yuvasi. Ayni beynin dusuncenin yuvasi oldugu gibi. Insan iliskilerinde kafa yormak degil, inanmayi secmek ve birakmak gerek. Genelde iyi hisler aldiginiz biri mi karsinizdaki, o zaman buna guven, iyi niyetine inan ve birak. Arada olan ufak arizalar butunun parcasi degil. Hepimize olur, az uyumustur veya bir seye cani sikilmistir. Gecer. O anlarda cikan arizalar butunu bozmasin.

Eger karsinizdaki hep olumsuz hisler aldigin biri ise, biraz uzaklas. Mecbursun diyelim iliskiyi azalt ve oyle kabullen. Neden boyle diye sorma. O oyle sen boyle. O zaman is daha basit. Karmasiklastirmaya gerek yok.

Kabullenme basladiginda insan daha huzurlu oluyor. Bazen tatsiz bir olay yasanmis oluyor, keske olmasaydi dedigin. Ama olmus. Gerekeni yaptiysan kabullen ve birak. Olan ile olene care yok. Yasanan yasandi biten bitti.

Bunlari niye yazdim. Sahsen kimseyle bir problemim yok. Sadece ozellikle esimin bazi anlarindaki laflari (ki genelde cani sikkin oldugunda) bana batiyor. Bir an gozlerim bugulaniyor ama diyorum hayir dur. Iyi niyetinden emin oldugun kisiden suphe etme. 


Eskiden aralari iyi olan ama sonradan biraz uzaklasmis iki arkadasim var. Dun gece ruyalarimda onlarla ugrastim ve cok az uyudum. Ikisini de cok seviyorum ama cok mudahale etmedim bu zamana kadar. Cunku sadece ikisinin arasinda benim bilmedigim konular vardir diye dusundum. Var ya da yok bilemiyorum hala ama surasi bir gercek ki, bazen kisi kendi yasamis olsa bile kendine bile itiraf edemedigi gercekler olabiliyor. Degil ki bunlari bana anlatsin. Iste o zaman asil mesele kustugun kisiyle yuzlesmek degil, kendi icinle yuzlesmek oluyor. Oyle zor bir sey ki...

Tabi onlarin durumu icin olay bu mu degil mi bilmiyorum. Sadece tahmin. Cunku genel olarak biliyorum ki kirilganliklarin cogu sebebi yanlis anlasilmalar. Yanlis anlasilmalarin nedeni de kisisel suzgeclerimiz (buna koruma kalkanimiz da diyebiliriz). Bu suzgecleri sekillendirenler ise bizim inanclarimiz, gecmisimiz, karakterimiz, aliskanliklarimiz....vs Bu durumda yanlis anlasilmayi cozmek demek, suzgecleri gozden gecirmek demek (bir nevi iki kisinin koruma kalkanlarini carpistirmasi anlamina geliyor). 

Fakat kolaylastirmanin yolu ise cok basit. Kabul etmek. O oyle ben boyle. O zaman bitiyor.

4 Şubat 2019 Pazartesi

4/2 Fizik Öğretici Oyunlar

Şubat 04, 2019 0 Comments
Temel fizik kanunlarını çocuklara öğreten çok sevdiğim bir oyun keşfetmiştik geçtiğimiz yıllarda. Kızım yaşı uymamasınarağme (5 yaşındaydı) defalarca oynadı, epey ilerledi. Bazı seviyeleri tek başına, bazılarını da bizim yardımımızla geçti. Oyunun adı Love Balls. Birbirine aşık iki topu parmakla çizgiler çizerek bir araya getirmeye çalışıyorsunuz. Bu oyun oldukça popüler, görselini almak için aradığımda benzer özellikte ama farklı isimde birçok oyun olduğunu da gördüm. Fakat bence en güzeli bu.


Geçtiğimiz günlerde ise Love Balls mantığında ama biraz daha geliştirilmiş (çünkü akışkanlar mekaniğini de öğretiyor) Happy Glass isimli bir oyun yükledik. Kızım yine bayıldı ve bu sefer beni hiç oynatmadan seviyeleri ilerledi :( Onu izlerken oyunu çok beğendim ve biraz önce kendime de yükledim.



Şimdi bu yazıyı yamak için araştırma yaparken, ilgili oyunlar içinde iki tanesini daha sizlerle paylaşmaya değer buldum. Bunlar da sıvıları ilgilendiriyor. Biri susamış kediye su ulaştırmayı amaçlayan, diğeri de labirentlerle birbirine bağlanmış bardaklardan hangisinin önce dolacağını (basınç ve bir nevi havuz problemi) öğreten bir oyun.


Çocukların ilgisine göre değişir ama bence 5-6 yaştan itibaren tüm çocuklar için uygun. Şiddetle tavsiyedir.

Ve tabi hepsi de ücretsiz.

3 Şubat 2019 Pazar

2/2 Tatlı Hatıralar

Şubat 03, 2019 0 Comments
Dile kolay çocuklar doğduklarından beri her yıl doğumgünü pastalarını kendim yaptım. İlk başta hiç bilmiyordum, asıl doğumgünü pastasından önce deneme pastaları bile yaptım, öyle böyle derken idare edecek kadar öğrendim.

Yarın oğlumun doğumgününü kutlayacağız arkadaşlarıyla. Bu sefer son haftaların yorgunluğundan hazır bir pasta almaya karar vermiştim aslında. Bir hafta önce fikrim değişti ve yine yaptım. Bu akşam onlarla birlikte son süslemelerini yaparken yine düşündüm. Neden kendime iş çıkarıyorum diye.


Aslında çok yoğun bir iş yükü yok, karar verdiğim zaman, programımı düzenliyorum ve hiç sıkışmadan, telaş olmadan yapabiliyorum. İlk başlarda böyle evde şeker hamur pasta yapanların fiyatları beni teşvik ediyor sanıyordum. Hem ucuz değil, hem de bu güne kadar katıldığım tüm partilerde pastasını beğendiklerim bir elin parmaklarını geçmez. Bu sefer daha uygun fiyata bir pastaneden pasta üstü resimli oyuncaklı falan gayet de hoş bir pasta yaptırabilecek iken yeniden vazgeçince daha iyi anladım. Ben çocuklarıma tatlı anılar vermek istiyorum. Neredeyse her pastada onlar da katkıda bulundu. Kimi zaman karıştırırken, kimi zaman süslerken, kimi zaman şeker hamuruyla, oyun hamuru gibi oynarken. Büyüdüklerinde beraber pasta yapışlarımızı hatırlasınlar, aaa bu yaşımda arabalı, şu yaşımda flamingolu, tavus kuşulu, penguenli pasta yapmıştık diye ansınlar istiyorum. Beni bu histen daha fazla motive eden hiç bir sebep yok.

İnşallah başarıyorumdur.