28 Ağustos 2014 Perşembe

2.gebelik günlüğüm 18.hafta

Ağustos 28, 2014 4 Comments
Bu haftanın başlarında cinsiyetini öğrenme merakım öyle depreşmişti ki kaç kere doktora gitme isteğimi bastırmak zorunda kaldım. Fakat kendimi frenledim ve gitmedim. Aslında ulltrason kontrolünün zararlarından kaçınmak bahanesini öne sürsem de, bu o kadar kafama taktığım bir konu değil. Sonuçta allah göstermesin acil bir rahatsızlığım olsa ve misal her gün ultrasona girmem gerekse girerim.

Bu hafta yine benzer seyirde geçti. Fazla katkı yapamasam da yeğenimin çeyizi serildi, hazırlıklar gerçekten tatlı bir telaş, onlara ortak olduk. Hala kıyafet alamadım düğün için, teşebbüs ettiğim iki seferde de Helo'nun terör estirmesi yüzünden elim boş döndüm. Yarın eşim gelince daha rahat edeceğimi umuyorum.

Bu haftanın en önemli gelişmesi artık kızıma kardeşi olacağını söylemem oldu. Karnımın üzerinde ısrarla zıplayıp beni kaydırak yapmak isteyince anlatmak zorunda kaldım. Çok şaşırdı ve şimdilik gayet olumlu tepki verdi. Aaa nerden aklına geldi diyor. Sık sık büyüdü mü diye soruyor (büyüyünce çıkacak demiştim). Artık en sonunda mevsimleri anlatarak ne zaman geleceğini açıkladım, sormayı bıraktı :)

Dün akşam bazı blog arkadaşlarımla buluştum. Hayata Dair Herşey (Tüten) ile bir kere bizim evde görüşmüş, geldiğimde onları ziyaret edeceğime söz vermiştim. Kaç sefer geldim döndüm, görüşemedik. Nihayet dün akşam onlara gittim, blogu olmayan twitter ve ig den yazıştığımız iki anne ve Bal Yanağın Hikayesi (merve) de katıldılar, çok keyifli bir akşam geçirdik. Bana çok iyi gelmişti ta ki bu sabah aldığım üzücü habere kadar.

En yakın arkadaşlarımdan birinin annesi 4 yıldır kanserle mücadele ediyordu. Son zamanlarda çok ağırdı durumu ama insan umudunu hiç yitirmiyor, ben de konduramıyordum hiç ölümü. Daha elli yaşında bile yoktu, arkadaşım tek çocuk olarak ve ne yazık ki çevresinde pek akraba/eş-dost desteği olmadan çok didindi annesini hayata bağlamak için. Elbette takdiri ilahinin önüne geçilmez ama içim acıyor. İşin içinde çocuklar ve bebekler olduğunda bu kadar güzel olan hayatın ; işin içinde ölümler olduğunda ise bu kadar acımasız olması ne büyük bir çelişki ya rabbim.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Happy Sweet Gifts

Ağustos 25, 2014 3 Comments

Mayıs ayında Happy Sweet Gifts'i açmıştık hatırlarsanız. Daha çok geniş kitlelere ulaşmış değiliz ama beğenenler ve talep edenler oluyor. Bu yaz boyunca birkaç çalışmamız daha oldu, önümüzdeki günlerde yenileri de olacak, hepsi Instagram hesabında ve blogda yayınlanıyor.


Geçtiğimiz aylarda yaptığımız yüzük yastığı ve lavanta keseleri, düğünde kullanıldı ve sonradan öğrendim ki fotoğrafçısı Aylin Çiftçi imiş. Nasıl memnun oldum anlatamam. Aylin'i daha kendi blogumu açmadan evvel annesi Sünter Anne'nin blogundan biliyor ve her ikisini de takip ediyordum. Aylin'in Fotoğraf Çekmecesi'nde paylaştığı çalışmalarını çok özgün buluyorum ve bu alanda en iyi bulduğum birkaç fotoğrafçıdan biridir. 


Keşke diğer fotoğrafları da paylaşabilseydim, gelinimiz gerçekten rüya gibiydi. Tüm diğer düğün detaylarını kendisi planladı ve konsept "la vie en rose" ve lavanta idi. Dolayısıyla düğün mekanının içinden keselerin ve yastığın fotoğrafları daha bir güzel.


Ben de ne zamandır güzel görselli bir yazı yazmıyordum, çok iyi geldi. 


LA VIE EN ROSE:

(Fransızca orjinali)

des yeux qui font baisser les miens, 
un rire qui se perd sur sa bouche,
voilà le portrait sans retouches 
de l'homme auquel j'appartiens. 
quand il me prend dans ses bras 
il me parle tout bas, 
je vois la vie en rose. 
il me dit des mots d'amour, 
des mots de tous les jours,
et ça me fait quelque chose. 
il est entré dans mon coeur 
une part de bonheur
dont je connais la cause. 
c'est lui pour moi. 
moi pour lui 
dans la vie,
il me l'a dit, l'a juré pour la vie. 
et dès que je l'aperçois
alors je sens en moi 
mon coeur qui bat 
des nuits d'amour à ne plus en finir
un grand bonheur qui prend sa place 
des ennuis, des chagrins, des phases
heureux, heureux à en mourir. 
quand il me prend dans ses bras
il me parle tout bas, je vois la vie en rose. il me dit des mots d'amour,
des mots de tous les jours, 
et ça me fait quelque chose. 
il est entré dans mon coeur 
une part de bonheur 
dont je connais la cause. 
c'est toi pour moi. 
moi pour toi 
dans la vie,
il me l'a dit, l'a juré pour la vie. 
et dès que je l'aperçois
alors je sens en moi 
mon coeur qui bat

(İngilizce versiyonu)

hold me close and hold me fast 
the magic spell you cast 
this is la vie en rose
when you kiss me, 
heaven sighs 
and though i close my eyes 
i see la vie en rose
when you press me to your heart 
i'm in a world apart 
a world where roses bloom
and when you speak 
angels sing from above 
every day words 
seem to turn into love songs 
give your heart and soul to me
and life will always be 
la vie en rose 
i thought that love was just a word
they sang about in songs 
i heard it took your kisses to reveal 
that i was wrong, and love is real 
hold me close and hold me fast
the magic spell you cast 
this is la vie en rose 
when you kiss me, heaven sighs
and though i close my eyes 
i see la vie en rose 
when you press me to your heart
i'm in a world apart 
a world where roses bloom 
and when you speak
angels sing from above 
every day words 
seem to turn into love songs
give your heart and soul to me 
and life will always be 
la vie en rose 

Oto Koltuğunu Ana Kucağı Olarak Kullanırken Dikkat Etmeli

Ağustos 25, 2014 8 Comments
Hafta sonu henüz 2,5 aylık bir bebek sevdim. Kucağa alışmaması için çoğunlukla oto koltuğunda bırakıyorlardı. Çocuk mızırdanmaya başladığı halde bile pek kucağa almak istemediler. Ben de uzun süre oto koltuğunda yatırmanın bebeğin fizyolojisi için çok sağlıklı olmadığını söyledim. Bu koltuğun aynı zamanda ana kucağı olduğunu ve sakıncası olmadığını söylediler.

Yurt dışında her bebeğin/çocuğun oto koltuğu olması gerektiğini, hastaneden çıkarken bile oto koltuksuz çıkamadığını biliyoruz. Ülkemizde bu kadar yaygın kullanılmıyor ama artık günden güne anneler bilinçleniyor. Bir de satın alınırken, evde de ana kucağı olarak kullanırım fikri ağır basıyor. Ama aslında ana kucağı ile oto koltuğu aynı şeyler değil.

Yukarıdaki resimdeki gibi, bebeğe fazla esneklik tanımayan (araçta güvenli olması için) modeller ana kucağı değil oto koltuğudur. Fakat aynen böyle yapıda olup da ana kucağı diye satılan modeller (bunların araca sabitleme kısımları yok) görmüştüm. Bir de oto koltuğunu satarken ana kucağı+oto koltuğu adıyla satanlar var. İki amaçlı kullanılabilir diye.

Bu şekilde satılıyor olmaları insanları yanlış yönlendirebilir. Bebeğin hareket edemediği, hep belli pozisyonda yatması gereken bu koltuklarda uzun süre bebeği bırakmayınız. Ne kadar bırakabileceğimiz kullanma talimatlarında mutlaka yazar. Benim kızımda kullandığım modelde bu süre 1 saatti, internette 2 ve 3 saat yazanlar gördüm.

Yenidoğan bir bebek 2-3 saatte bir zaten kucağa gelmek zorunda kalacaktır, ya emmek için ya bez değiştirmek için. Fakat ara verilmiş olsa dahi tüm gün bu tip koltuklarda uyuması bana pek sağlıklı görünmüyor. Zira anne karnında bebeğin nasıl hareketli olduğunu hatırlayın. Sık sık tekme atıyor, geriniyor, esniyor. Oysa bu koltuklarda bunu yapamıyor. Zaten eminim bebeğin kendisi mutlaka orada yatmaktan memnun değilse bunu ifade ediyordur.

Yukarıdaki görseldeki oyuncaklı modeller de asıl ana kucağı denilen eşyalar. Bunlarda bebeğin kol ve bacak esnekliği daha fazla. İlla bir ana kucağı kullanılacaksa evde kullanım için bunlar daha uygun.

Oto koltuğunu kullanmanın gerekliliği kadar, doğru kullanmak da önemli. Bizim koltuk 1 saat limit verdiğinden, bundan uzun süren yolculuklarda yolda durup kucağa alıp masaj yapıyorduk. Lütfen oto koltuklarının talimatlarını dikkatlice okuyun ve bebeğinizin işaretlerini ciddiye alın.




24 Ağustos 2014 Pazar

29. Ay Mektubu: En İyi Arkadaşım

Ağustos 24, 2014 0 Comments

Minik prensesim;

Artık son aylarda mektuplarını yazmakta zorlandığımı farkediyorum. O kadar çok şey yaşıyoruz ki birlikte, hangisi baskın seçmek zor oluyor.

Bu ay genel olarak tavırlarından bahsedeyim istedim. Artık dil bilginin epey gelişmesinden olsa gerek iletişimimiz çoğunlukla konuşmaya dayalı oluyor. Ağlamalı, çığlıklı süreçleri geride bıraktık. Elbette böyle anların da oluyor fakat o zamanlarda ya uykun gelmiştir ya karnın acıkmıştır. Tahammülün azalıyor olmalı. 

Genelde sana nedenleriyle açıkladığımda kabul ediyorsun. Böyle olunca çok uslu anne sözü dinleyen bir çocuk gibi görünüyorsun ancak elbette burda bir denge var. Yani sadece benim taleplerimi değil seninkileri de yapıyoruz gün içinde. Senin tercihlerine saygı duyulduğu için sen de uyumlu davranmayı öğreniyor olmalısın. Benden ve başkalarından bir şey isterken tutar mısın/ verir misin şeklinde konuşuyorsun. Çoğunlukla nazik ve sakinsin.

Yani artık seninle ana - kız arkadaşça takılma dönemimiz başladı. Beraber dışarı çıkıp sohbet ede ede alışveriş yapıyoruz, dondurmacıda oturup dondurma yiyoruz, restoranda yemek yiyoruz vs. Evde bazı basit işleri talimatlarımla düzgün şekilde yapabiliyorsun.

Bundan başka not etmem gereken şey de şarkıların. Uzun zamandır şarkı söylüyorsun ama galiba bu ay kadar yoğun değildi. Tüm gün boyunca durmadan şarkı söylüyorsun. Belli başlı şarkılar var söylediğin bir de kendi uydurdukların. Mesela bu sabah bugün hava çok güzel, akşam üstü de çocuklar hopluyor diye bir şarkı söylüyordun kendin uydurarak. Herhangi bir kelime için şarkı yazabiliyorsun. Bazen ben sana bir kelime veriyorum onunla uyduruyorsun. Bilinen şarkılardan ise wheels on the bus favorin. Bir de row row row your boat. Gerçekten oldukça düzgün ve herhangi bir hızda (bazen motor gibi bazen yavaş) söyleyebiliyorsun. İstanbul'a gelince burdakiler senin ingilizce şarkılarını yadırgadılar ilk başta ama şimdi alıştılar :) Ayrıca onlar da senin çok fazla konuştuğun konusunda hem fikir. Hiç susmuyor bu diyorlar :)

Şimdi olduğun gibi hep cıvıl cıvıl kal bitanem...

Annen
İstanbul

21 Ağustos 2014 Perşembe

2.gebelik günlüğüm 17.hafta

Ağustos 21, 2014 21 Comments
Tamamının istanbulda geçtiği bu ilk haftamızda hayallerim suya düştü dostlar. Ben ki anamın evinde yan gelip yatacak, göbeğimi kaşıya kaşıya büyütecektim ama nerdeee. 7,5 ta başlayan mesaim 8- 9,5'a kadar aralıksız (gündüz uykusu yok malum) sürüyor. Üstelik bir yaş büyük kuzeniyle her an patlak veren anlaşmazlaklarını ayırmaya çalışmak, hadi evde tıkılıp kalmasınlar diye parklara gezmelere götürmek gibi haller yüzünden daha daha yorgunum. Sıcaklar da ayrı dert ama birbirlerine doysunlar yeter ki, buna şükür. 

Bu koşuşturma içinde gün içinde tekmelerini hiç duymuyorum neredeyse ama akşam yatar yatmaz başlıyor orkestrası Nova'nın. Geceleri de kimi zaman iyi kimi zaman bol uyanmalı geçiyor, öyle ya da böyle sabahı ediyoruz. Bu hafta içinde cinsiyetini öğrenme amacıyla kontrole gitmek istiyordum ama randevu alabilmek için bile fırsat bulamadım. Bu gün ise annemin evinin yakınlarındaki, daha önce gittiğim hastaneden ileri düzey ultrason için fiyat aldım. 20. haftada yapılan bu test, yurt dışında çok önem taşıyor. Burada ise galiba her gebeye yapılmıyor zira hem ablam hem arkadaşım yaptırmamışlar.

Aylık olarak düzenli ultrasona girdiklerinden mi yoksa başka bir nedenden mi bilmiyorum ablam böyle biraz daha yüksek miktar ödeyerek bir test yaptırmadığını söyledi. Dedim bayağı detaylı sonuçları oluyor, 4-5 sayfa çıktı veriyor doktor, grafikler görüntüler falan. Yok dedi. Benim dosyamda böyle bir test sonucu yok.

Diğer arkadaşıma sorduğumda ise biraz daha savunmacıydı, bizim doktor herşeyi yaptı, detaylı baktı hiç aksatmadı diyor ama sanırım o da yaptırmadı. Bahsettiğim ayrıntıları hatırlamıyor ki onunki daha yakın bir hamilelik. Üstelik o da normal muayne ücretinden hariç ekstra ücretler ödememişti. Sanırım aylık kontrollerde doktor anomali olup olmadığını da takip ediyor bilemiyorum. Bizde ise her ay ultrason kontrolü olmadığından bunu yaptırmamız şart.

Merak ediyorum gerçekten yaptırmayanlar var mı aranızda. Yaklaşık bir saat süren detaylı bir tarama bu, tüm organlar, vücut uzuvları iyice inceleniyor, kalple ilgili ileri düzeyde tetkikler yapılıyor. Biraz önce türkçe sitelere baktım da bu taramayı iki kısma ayırmışlar, aynı haftalara tekabül ediyor ama birinci ve ikinci düzey diye ayrılmış.

Helo'ya hamileliğimde yine o dönemde istanbulda'ydım ve okuldan profesor hocamın doçent olan kadın doğumcu oğluna baktırmıştım. O zaman tam 20. haftamdaydım ama özellikle kalple ilgili taramada net sonuçlar için 22-23. haftaları beklemenin daha iyi olduğunu söylemişti. 20. haftada kalp gelişimini tamamlamayabiliyormuş ve kalpte delik gibi algılanabilen siyah leke görülebiliyormuş. Gerçekten takip ettiğim birkaç gebelik günlüğünde bu tip teşhis konulmuş ve birkaç hafta sonra kaybolmuştu. Bu yüzden acele etmemekte fayda var.

Hollandada 19-20. haftalarda yapıldığı için eşim istanbulda yaptırabiliriz dedi. Bu durumda cinsiyet için tekrar kontrole girip de boşu boşuna ultrasona maruz kalmasın diye düşünüyoruz, fakat bu durumda cinsiyet için biraz daha beklemem gerekecek :( 

Son olarak bir türlü çekemediğim göbüş fotosunu ekleyerek yazıma son vereyim. Her gezmeye çıkışımda açağıdaki fotoğrafa göre biraz daha süslü oluyorum ama gel gör ki bir türlü çekemedim. Bu sabah kahvaltı için poğça almaya giderken aklıma geldi, uykulu taranmamış saçlarım var ama olsun. En kötü foto hiç fotodan iyidir :) İşte Novadünya göbüşü :))




19 Ağustos 2014 Salı

Bebeğin Cinsiyetini Belirlemek İçin Özel Bir Diyet Var mıdır?

Ağustos 19, 2014 16 Comments
Uzun zaman önce bu bilgiden haberdar olduğumda aklıma ilk gelen, "yoksa eski kocakarılar doğru mu söylüyormuş" olmuştu. Bilirsiniz işte, genelde toplumumuzda erkek doğuran kadınlar makbuldür ve erkek doğuramıyor diye boşanılan, üstüne kuma alınan kadınların hikayesini duyarız. Modern bilimden haberdar olanlar hemen itiraz eder, ne münasebet, kadında XX, erkekte XY kromozomu vardır. Yani erkek kromozomu, erkekten gelir ve bebeğin cinsiyetinde kadın söz sahibi değildir. 

Artık bilim dünyası bir bebeğin oluşum aşamasını çok iyi bildiği için, bu süreçte olan olaylarda etkili olabilecek bazı yöntemler konusunda teorilerde bulunabiliyor. Bu teoriler bilimsel olarak kanıtlanmamakla birlikte, mantıksal olarak tutarlı olabiliyor ve genele uyabiliyor. Yani kısaca bebeğin cinsiyeti için önceden söz sahibi olabilmek mümkün olabiliyor. Çok çeşitli teoriler var, şöyle yaparsan erkek böyle yaparsan kız olur diye ancak benim içlerinden mantıksal olarak en sağlam bulduğum beslenme-cinsiyet ilişkisi.

Yukarıda cinsiyette kadın söz sahibi değil derken aslında tam anlamıyla doğru söylemiş olmuyordum. Bebeğin döllenmesi, kadının vücudunda olmaktadır ve rahim ortamının nasıl olduğu pekâlâ kadının kontrolündedir. Rahmin genel yapısı gereği, rahim içi mukozası oldukça asidiktir. Böyle olmasında mutlaka bir fayda var elbette, asidik ortamda bakteriler (ve tabi spermler) yaşayamaz, kadının hem sağlığını korumasına yardım eder hem de çok sık hamile kalmasını önler.

Elimizde bu bilgiden hariç spermlerin karakterleri ile ilgili bilgiler var. Dişi spermler asit ortamına karşı daha dayanıklı ve uzun ömürlü iken, erkek spermler asit ortamında hemen ölüyormuş. Dolayısıyla spermlerin yumurtaya doğru olan yolculuklarında, başarıya ulaşacak olan sperm türünün hangisi olacağını, kadının rahim ortamı birinci dereceden etkiliyor. Ve o cinsiyetin olma olasılığı artıyor.

Bu durumda teori şu: eğer asidik olan rahim ortamını biraz daha asidik yaparsanız erkeklerin yaşama şansını bırakmayacak ve kız olma olasılığını arttıracaksınız veya tam tersi, eğer asidik olan rahim ortamının asit derecesini azaltırsanız erkeklerin hayatta kalmasını sağlayacaksınız. Tabi bu arada kız spermler de yaşıyor olacak ama sorun değil. Çünkü erkek spermler daha hareketli ve hızlı olduğundan, kızlardan önce yumurtaya onlar ulaşacak :)

Bu durumda kadının elinde olan şey ise, hamile kalmadan önce nasıl beslendiği ve rahim ortamını ne derece asidik yapacağı olacak. 

Yediğimiz yiyeceklerin çeşidine göre vücudumuzda biriken asit/alkali oranı farklıdır. Kız bebeği olmasını isteyenler hamilelik öncesinde ve hamile kalma çalışmaları süresince asit-yoğun yiyecekler tüketirse rahim asidik, alkali-yoğun yiyecekler tüketirse rahim daha az asidik (alkalik olamıyor muhtemelen sadece biraz daha nötrlüyor) olacak. Pek tabi ki ne derece asitliyim, kız için yeter mi yetmez mi gibi konular kesin değil. Belki çok ciddi testler vardır bu konuda ama ben bilmiyorum, araştırmadım.

Hangi besinler asidik hangi besinler alkalik özelliktedir diye merak ediyorsanız bunu daha önce alkali diyet yazımda yazmıştım (http://ge-ce.blogspot.com.tr/2013/07/ben-nasl-zayflayacagm.html) internette de bu konuda bolca bilgi mevcut.

Çevremde çocuk sahibi olanların beslenmeleri ve çocukların cinsiyetlerini karşılaştırınca gerçekten bu ilişkiye uyduğunu görüyorum. Üstelik genelde üstüste aynı cinsiyette çocuk sahibi olanların da beslenme alışkanlıklarını pek değiştirmediğini. Kendimin de Helo'ya hamileliğim öncesinde ve aslında genel olarak tüm hayatım boyunca asidik yiyeceklere yatkın olduğumu görüyorum. Şimdiki bebeğin cinsiyetini henüz öğrenemedim ama bakalım nasıl olacak meraktayım çünkü hemen öncesinde beslenme alışkanlığımda kendiliğinden gelişen bir değişiklik olmuştu fakat bu cinsiyete etki edecek kadar mı bilmiyorum, yakında öğreneceğiz :)

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Lego Duplo Oyunları

Ağustos 18, 2014 1 Comments

Akıllı telefonlar ve tabletlerde çocuklar için kullanabilinecek binlerce uygulama var. Daha önce hoşuma giden bir tanesini paylaşmıştım ( http://ge-ce.blogspot.com.tr/2013/10/dr-panda-oyunlar.html) . Uzun zamandan beri kullandığımız bir diğer oyun serisi de Lego Duplo'nun oyunları. Evde de Duplo legoları ve ona ait karakterlerin bir çoğu olduğu için telefonda oyun versiyonunu görmek çok hoşuna gitmişti. Hatta bir çok ücretsiz oyunun aksine her yerinden reklam fışkırmadığı için çok güzel. Bu seriye ait 4 oyun var. Bunlar şöyle

Lego Duplo Trains: Legolardan bir tren oluşturuluyor ve vagonun türüne göre içine farklı şeyler yükleniyor. Yüklerin çeşidine göre değişen yol boyunca yapılması gereken birkaç iş var. Ama her oyunda mutlaka çıkan köprüyü inşa etmek, bozuk tren yolunu tamamlamak ve sonuçta treni hedefe ulaştırmak gerekiyor.






Treni hızlandırıp durdurmak, sirenini öttürmek için işaretler var. Bunları kullanmak da oldukça eğlence katıyor.

LEGO DUPLO: bu oyuna ayrıca özel bir ad verilmemiş ama oyun şöyle. Tavşan ve zürafa tenis oynarlarken oradan geçen bir uçaktan paket düşüyor. Paketin üzerinde aslan resmi var, iki arkadaş paketi aslana ulaştırmak için göreve çıkıyor. Önce hayvanat bahçesine gidiyorlar ama aslan orada değilmiş. Uçakla çölleri aşıp ormana varmaları lazım. Bu yolculukta bazı maceralar onları bekliyor.








Lego Duplo Food: bu oyunda bir dükkanınız oluyor ve önce onu hazırlıyorsunuz. Sonra müşterilerin istediği  yiyecekleri oluşturmak gerekiyor. Her müşteri farklı renklerde lego katmanlarından oluşan bir yiyecek istiyor. Amaç birebir aynısını hazırlamak. Ancak aynısı olmasa dahi müşteri memnun oluyor. Bu açıdan dikkat geliştirici bir oyun.





Lego Duplo Circus: bu oyun diğerlerinin içinde en basit olanı. Sirke gelen üç müşterinin parasını alıp bilet veriyorsunuz, sonra sirk gösterilerinden birini seçip izliyorsunuz. Bu kadar. Yine de bilet verme aşamasını kızım seviyor.





Bütün bu oyunları Lego Duplo yazarak arayabilirsiniz.

14 Ağustos 2014 Perşembe

2.gebelik günlüğüm 16. Hafta

Ağustos 14, 2014 4 Comments
Yarısı Amsterdam'da yarısı İstanbul'da geçtiğinden olsa gerek bu hafta nasıl geçti anlamadım. Sık sık acıkmasam (porsiyonlarım daha küçüldüğü için 3-4 saatte bir acıkıyorum) hamile olduğumu unutacağım neredeyse. Çok şükür keyfim ve enerjim yerinde.

Yine sürekli hareket halinde olmamdan dolayı, daha önce gayet belirgin hissettiğim hareketlerini bu hafta neredeyse hiç duymadım. Birazcık endişelenmeye başlamıştım ki dün gece yine tık tık larla yokladı Novacım. Onun iyi olduğunu bilmek çok rahatlatıyor.

İstanbul'a gelince yakınlarım karnımı çok büyümüş buldu. İki haftadır fotoğraf ekleyeceğim ama bir türlü çekemedim bak. Haftaya unutmadan eklemeli. Şimdi böyleyse son aylarda nasıl olacak diye şaşırıyorlar. Ancak ben dert etmiyorum, hoş yapabileceğim bir şey de yok çünkü kilo almadım, sadece karnım büyüdü.

İstanbul'un sıcakları ilk gün beni şapşala döndürse de sonrasında kendimce yöntemler buldum ve şimdi daha iyiyim. Bir de Hollanda'dayken gözümde uçuşan yiyecekleri (özellikle baklava, orda var ama has baklavanın yanına yaklaşamaz bence) yiyebilmek isterdim ama yiyemiyorum. Canım hep hafif yiyecekler istiyor veya karnım doymuş oluyor. Bu iyi birşey tabi ki fakat dönünce şunu da yiyemedim diye aklıma düşünce aklım kalıyor :)

8 Ağustos 2014 Cuma

2. gebelik gunlugum 15. hafta

Ağustos 08, 2014 6 Comments
Gecen haftaki kadar buhranli gecmedi bu hafta cok sukur. Bunda cuma sabahi cumhurbaskanligi secimi icin Rotterdam'a gitmemizn ardindan yaptigimiz 3 gunluk tatilin de etkisi var. Nihayet bu yazin ilk tatilini yapmis olduk. Hollanda'nin guneyinde Hallevoetsluis isimli bir sehre gittik. Okyanus kenarinda gayet derin koylardan birinde yer aldigi icin deniz sutliman ve gercekten cok sicakti. Sanirim ilk defa okyanus suyunda yuzmus oldum. Cok cok farkliydi, neredeyse hic tuzlu degildi :)

Pazartesi gunu de midwife kontrolumuz oldugu icin esim evden calismisti. Boyle 4 gun koca destegi olunca Helo ile daha kolay basedebiliyorum :) Kontrolde tansiyonuma bakildi, daha once yapilmis olan kan testlerinin ve ikili test sonucunun iyi oldugunu ogrendik. Sonsuz sukur. Burada aylik kontrollerde her seferinde ultrason muaynesi olmuyor. Bunun yerine sadece sesi disari veren bir aletle karnimdaki sesleri dinledi ve kalp atislarini duyduk yeniden. Ancak ilk kontrole 11. haftada gittigim icin ilk kontrolde ve ardindan 13. haftada ikili testte ultrasonda gormustuk. Bir de bu gune kadar 2 kez midwife kontrolu olunca toplamda 4 haftada 4 kontrol olmus oldu :) Simdi uzun bir sure kontrol olmayacak zira onumuzdeki pazartesi gunu Helo ile istanbul'a gidiyoruz ve Eylul'un 20 sine kadar Tr' de olacagiz yuppi.

20. haftada yapilacak randevu icin dondugumuz tarih 22. haftaya tekabul ettigi icin o zamana kalmis oldu fakat istersem Istanbul'da da yaptirabilirmisim. Henuz karar vermedim ama cinsiyetini ogrenmek icin rutin bir muayne olabilirim. 16. haftadan sonra cinsiyet belli oluyordu tabi bebek gosterirse :)

Bunlarin disinda genel olarak iyiyim, bulanti hic olmamisti ikinci trimestera girdigimiz icin bundan sonra olmaz herhalde ama gobegim gayet farkedilir bir bicimde buyudu ozellikle son bir haftada. Artik hamile oldugum disaridan gayet belli gobekli kadin havasindan cikmis oldum. Gun icinde yine cok yoruluyorum ama esimin hep hatirlattigi gibi enerjimi tasaruuflu kullanma konusuna dikkat etmeye basladim. Zaten Istanbul'da olunca da biraz daha rahat dinlenebilecegimi umuyorum cunku ev icinde Helonun pesinden kosturacak baska insanlar da olacak

Bir sonraki hafta Istanbul'dan gorusmek uzere

7 Ağustos 2014 Perşembe

En Son Yeniliklerle Blogger İçin SEO Ayarları -3

Ağustos 07, 2014 9 Comments
Dünkü yazıda kalan diğer maddelerle devam edelim. Demiştik ki google botları önce meta etiketleri, sonra blogdaki başlık ve yazıları tarar. Bu yüzden blog yazılarını oluştururken bazı püf noktalara dikkat etmekte fayda var.

Başlıklar: başlıklar konusunda iki ayrıntı var, birincisi yazı başlıkları, ikincisi blogun tamamında yer alan tüm başlıklar

A) Yazı Başlıkları: Her bir blog yazısı bir sayfa anlamına gelir. Yazının başlığına tıkladığımızda o yazının tamamının ve yorumların görüldüğü sayfa bir çıkar çünkü. Blogger bu sayfaya otomatik olarak olarak bir link veriyor. Mesela ilk  yazımın linki 


şeklinde. Önce blog adı/ yıl/ ay/ yazı başlığı. html formunda yani. Örnekte görüldüğü üzere, eğer başlık daha uzun ise kesiyor. Çok eskiden bu başlıkta türkçe karakterler var ise onları yutuyor ve linki o karakterler olmadan veriyordu. Mesela başlığım şeker çocuk olsun. Bunu  linklendirirken ...../eker-ocuk.html haline getiriyordu ki bu çok fena bir durum. İndeksleme amacıyla başlıklar taranırken bu eker ve ocuk kelimeleri bir anlam ifade etmediği için (veya başka anlama geliyorsa) o konulara yönlendirecektir. Bunun için tavsiye edilen, başlığınızı ilk önce ingilizce karakterlerle yazın, bir kez kaydedin (o zaman linki düzgün atıyor) sonra isterseniz türkçeye çevirin şeklinde bir çözümdü. Ama artık buna gerek kalmadı. Çünkü blogger otomatik olarak tüm kelimelerdeki türkçe karakterleri ingilizceye dönüştürüyor yani ...../seker-cocuk.html olarak link atıyor. Bu wordpresse göre bir artı çünkü malesef onda böyle bir otomatik ayarlama yok.

Bundan başka bir fonksiyon daha ekledi ki bu da oldukça avantaj sağlayabilir. Mesela başlık çok uzun olduğunda linkin bir yerde kesildiğini söylemiştim. Oysa siz başka bir link vermek istiyor olabilirsiniz. Mesela yukarda verdiğim örnekte " en-son-yeniliklerle-blogger-icin-seo" şeklindeki bağlantıda benim için önemli olan blogger için seo ayarları kelimeleri olsun. Yani en son yenilik kelimesinin önemi bence diğerine göre daha az. Bu otomatik atanmış olan linki değil de sizin istediğiniz kelimelerin yer aldığı linki kullanmak isteyebilirsiniz. O zaman yine yazı yazma panelinde sağda yayın ayarları kısmında yer alan kalıcı bağlantı kısmına gelip (bknz aşağıdaki resim) bu yazıya atamak istediğiniz linki özel olarak belirtebilirsiniz. Bu yazacağınız link başlıkla bire bir aynı olmak zorunda değil.

Böylece yazı başlıklarını etkin ve seo dostu şeklinde düzenlemek mümkün.

B) tüm başlıklar: bir web sitesi veya blogda yer alan tüm başlıklar (headings) h1, h2, h3, h4, h5, h6 sembolleri ile blogun stil şablonu dosyalarında tanımlanır. Genelde boyutları büyükten küçüğe doğru gider, fontlar ve renkleri değişebilir ancak bu başlıkların stilden başka seo açısından önemi vardır. Google botsları, sitenizi indekslemek için tararken önce h1, sonra h2, h3 başlıklarına bakar ve onları indeksler. Dolayısıyla bu başlıkların site içinde doğru kullanımı etkin bir seo için önemlidir.

Blogger'da ve diğer tüm sitelerde h1, blog adıdır. Yani her sitede bir tane h1 vardır. Yazı düzenleme panelinden yazının içine eklenen bazı sözcükleri h1,h2... lerden biri olarak seçebiliriz. Ancak Google sadece 1 tane h1 olmasını beklediğinden (ki o da blog başlığı) yazının içinde başka yerde h1 tanımlamak risklidir. Neyse ki blogger yazı panelinde h1 için seçenek yok ama wordpressde var aman dikkat.

Bloga yazdığımız yazıların başlıkları da h2 ile tanımlıdır. Yani blog adından sonra yazı başlıklarımız taranıyor. Bu yüzden başlıksız yazı kullanmaktan kaçınmalı ve başlıkları dikkatli seçmeliyiz. Yazının içeriği ile bağlantılı en çok aranabilecek kelimeler olmalı. Yine yazı düzenleme bölümünde, yazının içinde vurgu yapmak istenilen yerleri başlık1, başlık 2 gibi seçeneklerden seçebilirsiniz. Yani yazının içine de başlık özelliğinde kelimeler eklenebilir. Mesela insanın aklına geliyor, tüm yazıyı başlık seçeneği ile formatlasam  ne olur diye düşünebilirsiniz, o zaman yazıdaki tüm kelimeler öncelikli taranırdı. Ancak google akıllı, tabi ki bunu yemiyor. Dahası sitenizi kara listeye alabilir. Uzmanlar bir sayfada ( yazının başlığına tıklayınca çıkan sayfa, anasayfa gibi) maksimum 4 adet h2 ve h3 başlığı tavsiye ediyor. Bu yüzden anasayfada onlarca yazı (ki onlarca başlık demek) sakıncalı. Yazının içinde vurgu yapacağınız yerlere bir kaç tane h2 ve h3 koyabilirsiniz. Bunu yazı yazma panelinde normal yazan yere tıkladığınızda göreceksiniz. Dikkat ederseniz haber sitelerinde ilk paragraf koyu ve daha büyük yazılır, ardından aynı paragraf normal yazıyla tekrar eder. Genelde bu koyu kısım h3 başlığındadır.

h4,h5,h6 seçenekleri her blogger blogunda olmayabilir. Kullandığınız blog şablonunda yer alıp almadığına bağlı. Ancak h2 ve h3 çoğunlukla yeterlidir, olmasa da olur.

---

Başlıklardan sonra yazılar, etiketler ve yorumlar taranıyor demiştik. Yine blogun şablon yapısına bağlı olmakla birlikte etiketlerin yer aldığı post footer denen kısım, yorumlardaki yazar başlıkları gibi kısımlar h4,h5,h6 başlıklarından biriyle tanımlanmış olabilir. Dolayısıyla özellikle etiketler seo için katkı yapan unsurlardır.

Gelelim son olarak yazı içine eklenen görsellere. Google görsel aramalarında etkili olması için fotoğraf isimlerini önceden değiştirip yüklemek (mesela IMG001.jpg yerine amsterdam.jpg gibi fotoğrafla ilgili bir isim yazmak) ve fotoğrafı yazı içine dahil ederken çıkan sol-sağ, büyük-küçük kısımlarında yer alan, fotoğrafa bir alt yazı ekleme seçeneğini kullanmak çok faydalıdır. Buraya fotoğrafla ilgili birkaç kelimelik bir tanımlama yapabilirsiniz.

Böylece seo için belli başlı püf noktalarını listelemiş oldum. Çok daha detaylı incelemeler yapılabilir ama standart bir blog yazarı için bu ayrıntılar fazlasıyla yeterli olacaktır. Keyifli ve etkin bloglamalar...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

En Son Yenilikler İle Blogger Icın SEO Ayarları -2

Ağustos 06, 2014 6 Comments
Bir önceki yazıya kaldığım yerden devam etmeye çalışayım. Önceki yazıya eklenecek daha ince ayrıntılar da var ancak en önemlilerine değindim. Zira seo konusu başlı başına bir site oluşturacak kadar zengin.

Kabaca ifade etmek gerekirse, Google'a bir arama yazdığımızda, karşımıza getirdiği sonuçlar, aramaya en yakın konuların yer aldığı sonuçlardır. Tabi bunu sitelerin popülerlik sırasına göre dizer. Google hangi siteyi sonuç olarak sunacağına karar verirken bir dizi işlem yapar ve sitenin içinde yer alan bazı bilgileri tarar. Bu tarama sonuçlarına göre blogunuzu/sitenizi indeksler. Bunlar öncelik sırasına göre şu şekildedir; 
- meta tags (meta etiketler) denilen anahtar kelimeler
- blogdaki başlıklar
- blog yazıları ve etiketleri
- resimler
- yorumlar

Şimdi bunları etkin kullanmak için sırayla açıklayayım.

1-Meta tags düzenleme: 

Meta tags'ler sitenizi tanımlayan anahtar kelimelerdir. Google arama sonuçlarında üstte blog adı ve tanımı, sonra da meta tags'de yazacağınız tanımlayıcı cümle ya da kelimeler çıkar. Aşağıda benim blogumun arama sonucu görülüyor, altta yazan açıklama benim meta tags olarak yazdığım yazı.


İlk yazıda bahsettiğim yenilik olana kadar, bloggerda (ve hatta hala wordpressde) otomatik bir meta tags düzenleme işlevi yoktu. Daha önce bu yazıda belirttiğim gibi şablon kodları içerisine bir kod ekleyerek bu işi yapıyorduk. Wordpress'de de aynı şekilde kodla yapmak mümkün ama bu işi basitleştirmeye yönelik bazı eklentiler var. Bu eklentiyi yükleyince çıkan bazı kısımlara, meta tags yazıları yazılıyor ve kodlarla uğraşmak zorunda kalınmıyordu.

Bu güne kadar wordpress kullanıcılarının daha iyi olduğunu iddia ettikleri fark buydu: SEO ayarları için eklenti sayesinde pratik bir yönteme sahip olmak. Ancak orada yapılanların bloggerda yapılmayacağı anlamına gelmiyordu ki nitekim bunu dikkatli inceleyip araştırıp, yapanlar da vardı. Sadece biraz daha emek ve bilgi gerektiriyordu.

Şimdi ise blogger kumanda paneline aynen Wordpress'teki eklentiler gibi (hatta daha basit) bir uygulama ekledi. Kumanda panelini kullanabilen herkes kolayca yapabilir. Şimdi bloglarımdan birini düzenlerken, adım adım bunun nasıl yapılacağından bahsedeyim.

Kumanda panelinizin ayarlar bölümünden arama tercihleri kısmına gelin.



Bu sayfada artık yenilikler var. Meta etiketler kısmını düzenle diyerek etkinleştirin. Bu kısma blogunuzu tanımlayan sözcükler yazmalısınız. Aşırı uzun olması google'ın çok hoşlanmadığı bir durum. Zaten maksimum 150 karakter olması gerektiğini söylüyor. Seçtiğiniz kelimeler önemli, sizi en iyi ifade eden kelimeler olmali. Arama motorları ilk önce blog adınız ve meta etiketlerinize bakacak çünkü.

Bu kısmı etkinleştirdiğiniz anda blogda yazı yazdığınız panele bir ilave kutucuk geliyor. Wordpress seo eklentilerinde, blog tanımı olarak yazılan bu meta etiketlerine ilaveten, her yazı ve sayfa için de meta etiketi yazmak için bir seçenek çıkar. Yani iki tür meta etiketleme işi var, biri blogun genel tanıtımı için, diğeri yazılara ayrı ayrı verebileceğimiz meta etiketler. İşte wordpressdeki bu işlevin aynısı, blogger yazılarınız için de böylece sağlanmış oluyor.

Yazdığınız yazı ve sayfalarda, yazı yazma panelinin sağ tarafında yer alan yayın ayarları bölümünde etiketler, seçenekler... kısımlarının altında "arama açıklaması" bölümü göreceksiniz. İşte buraya da etiket yazar gibi anahtar sözcükleri yazıyoruz. Bu sefer yazdığımız anahtar sözcükler, yazıyla ilişkili olan şeyler olmalı. Böylece yazdıklarınız, o yazınızı indekslemeye yardımcı olacaktır.



Eski yazılarımızda bu ayar yapılmamış oldu, isterseniz her yazıyı yeniden düzenleyerek bu ilaveleri yapabilirsiniz.

Şimdi 2. görseldeki (ayarlar--->arama tercihleri bölümündeki)  diğer ayarlara bakalım. Hatalar ve yönlendirmeler kısmında, sayfa bulunamadı bölümünde düzenleme yaptığınızda, blogger'ın bu güne kadar kullandığı ingilizce hata mesajı yerine sizin özel mesajınız çıkacaktır. Ben şöyle birşey yazdım.

"Aradığınız sayfa bulunamadı, arama butonundan veya arşivden yeniden arayabilirsiniz."

Özel yönlendirmeler kısmında, eğer sildiğiniz bir sayfa varsa onu başka bir sayfaya yönlendirmek istiyorsanız, eski ve yeni linkleri yazarak ilişki kurulabiliyor. Böylece silinen sayfanın bulunamama sorunu kalkmış oluyor.

Gezginler ve dizin oluşturma kısmı da, uyarı olarak da belirtildiği gibi, dikkatli olunması gereken bölüm. Bu kısım, google tarafından bulunmasını istemediğiniz özel yazılar veya sayfaları ayarlamak için kullanılıyor. Yani anti-seo bölümü. Bu kısımla ilgili detaylı bilgi Google'ın ilgili yardım sayfalarından edinilebilir. Gizlemek istediğiniz yazılar yoksa bu kısmı atlıyoruz.

Ozel robots.txt için yardım dosyası
Özel robots başlık etiketleri için yardım dosyası


Yazının başında belirttiğim maddelerden ilkini tamamlamış olduk. Diğer maddeleri de (blogdaki başlıklar, blog yazıları ve etiketleri, resimler, yorumlar) bir sonraki yazıda toparlayıp bitirmeye çalışacağım.

Yazı dizisinin 1. si burada
Yazı dizisinin 3. sü burada

5 Ağustos 2014 Salı

En Son Yeniliklerle Blogger Icin SEO Ayarlari - 1

Ağustos 05, 2014 6 Comments
SEO (search engine optimization - arama motorlari duzenlemesi), gunumuzde her blog yazarinin duydugu ama belki de tam olarak islevini bilmedigi bir sey. Bir sitenin seo ayarlarinin dogru yapilandirilmasi, arama motorlarinda ust siralarda cikmasina yardimci olur, daha cok ziyaretci saglar ve bu sitelerinden kazanc saglayan kisiler icin daha cok gelir anlamina gelir. Bu yazida, bu konuda genel bir bilgi vermeye calisacagim ancak yazi dizisi haline gelecek cunku oldukca kapsamli bir konu.

2008 yilinin basindan beri blogger ve wordpress kullanan biri olarak bana en cok sorulan sorulardan biri: seo konusunda wordpress daha iyiymis dogru mu? Wordpress'de seo ayarlarini kolayca yapilandirmaya imkan veren eklentiler var ve bu eklentiler kullanildiginda avantajli imis gibi gorunuyor ancak gercekci degil. Daha doğrusu blogger da doğru kullanıldığında ona göre dezavantajlı değil, gayet yeterli. Ustelik yazinin ilerleyen kisimlarinda bahsedecegim gibi, bu eklentilerin yaptigi isi yapacak sekilde bir yenilik yapti blogger. Bu yenilik kumanda panelini kurcalayanlarin farkettigi birsey ancak saniyorum ki daha kimse haberdar degil, cunku kabaca baktigim kadariyla blog dersleri veren bloglarda bu konuda yazilar yazilmadi. Belki de ilk benden duyacaksiniz ;)

Önce bir blogun (veya sitenin) arama motorlarında üst sıralarda yer almasının şartlarına değineyim. Bazı yeni açılmış bloglar, hemen üst sıralara çıkmak istiyor ve bunu birilerine yaptırabileceğini düşünüyor. Hayır böyle bir şey söz konusu değil. Gerekli ayarları uzman kişi yapabilir ama öyle bir kaç ayda üst sıraya çıkamazsınız. Geçenlerde böyle iddialar gördüm, X blogunu Google'da şu aramalarda birinci sıraya çıkarttık diyor. Hımmm gerçekten çok etkileyici ancak dikkatsiz birinin hemen kanabileceği bu iddiada şu ayrıntı gözden kaçıyor. Bahsettikleri arama kelimesi bir yada iki tane değil, 8-10 kelimeli bir cümle. Elbette ki o kelimelerin bir arada bulunduğu başka bir sitenin bulunma olasılığı çok düşük. Üstelik gayet spesifik kelimeler, yani o bloga ait tanımlar. Asıl başarı, blog içeriğinde yer alan konularda maksimum 2-3 kelimelik aramalarda üst sırada yer almak.

  • Bir blogun üst sırada çıkmasının en büyük etkeni, o güne kadar yapılmış toplam ziyaret sayısıdır. Mesela yemek bloglarını örnek verecek olursam, on yıllık bloglarda o tarif varsa, muhtemelen bu güne kadar daha çok ziyaret edildiği için sizin blogunuzda o tarif olsa bile, önce o çıkar. Kısa sürede (ki bence ciddi bir çalışma ile bile 7-8 ay sürebilir) sayfanıza bol bol ziyaretçi akışı sağlamanız gerekiyor. Bunun için çeşitli yöntemler deneyebilirsiniz, facebook, twitter ve instagram gibi sosyal medyadan blogunuzdaki yazılara yönlendirme yapmak bunlardan birisi. Ancak dikkat etmek gerekir ki siz çalışırken diğer bloglar da boş durmuyor.
  • Geri bağlantılar oluşturma. Bir blogun internet üzerinde ne kadar çok sayıda linki varsa o kadar iyi. Peki buunu nasıl sağlarsınız? Başka blog/sitelerde sizin blogunuza yazılar içinde link verilmesi, sizin başka bloglarda yazdığınız yorumlar (yorumcu adınız aynı zamanda blogunuzun linki demektir), hatta başka blogların sidebarında yer alan blog listesinde ekli olmak.  Hepsi size verilmiş link anlamına gelir. Bir örnek vermek açısından kendi blogumdan rakamlar vereyim. Ilk açtığım yıllarda, tabi ki bu işlevini bilmeden yorum yazar dururduk. Günde 50-100 bloga yorum yazardım. An itibariyle blogumda 12121 bana yazılmış yorum bulunuyor. Benim de karşılık verdiğim düşünülürse en az bu kadar hatta daha fazla yorum bıraktığım doğrudur. 
  • Konu çeşitliliği. Bir blogdaki konu çeşitliliği ne kadar fazla ise arama yelpazesi daha geniş olacaktır. Mesela yemek bloglarında 100 farklı tarif var diyelim. Pasta bloglarında ise X pastası Y pastası gibi düşünürsek çeşitlilik sayısı 20-30 u geçmez ve hep benzer döngüde kalır. Diğer yandan konu çeşitliliği bir dezavantaji da beraberinde getirir çünkü ziyaretçi profili dağınıktır ve ulaştığı tek yazıyla ilgili başka yazılar yoksa kaçar. Bir örnek verecek olursam 2009 yılında arap sabunu ile ilgili bir yazı yazmıştım. Hala tek başına o kadar çok ziyaret aliyor ki, şu an sadece o sayfanın görüntülenme sayısı 64616 olmuş. Oysa o yazıyı okumaya gelen ziyaretçi muhtemelen kaçip gidiyor çünkü bu konuda başka yazı yok. Dolayısıyla aynı temada kalmak şartı ile konu çeşitliliği faydalıdır, aksi kuru gürültüdür. Yemek blogları bu açıdan avantajlı, çok sayıda tarif yazma imkanı var, bloga x tarifine bakmaya gelen, diğer tariflere de göz atabilir, çünkü ilgisi yemeklerdir ancak onların dezavantaji da gerçekten çok sayıda rakiplerinin olması.
  • Içerik. Siz de denk gelmişsinizdir, bir arama yapıp bir siteye gidiyorum. Yazıda bir sürü anahtar kelime var ancak yazı yok, daha doğrusu içi boş. Bunlar arama motorlarını yanıltıcı etiketlemeler ancak etkili değil. Çünkü bunu farkettiği an ziyaretçi kaçıyor. Tamam belki ziyaretçi geliyor ama bir üst maddede de bahsettiğim gibi ziyaret süresi de önemli.  Çeşitli analitik inceleme uygulamalarına bakarsanız, sadece ziyaretçi sayısının değil, sitede kalınan ortalama sürenin de önemli olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla, içeriğin zengin olması, ilgili yazılarla ziyaretçinin  site içinde dolaşmasının sağlanması önemlidir.
Buraya kadar yazdıklarım sadece blogger için değil tüm siteler için geçerli. Bir sonraki yazıda, blogger için yapılabilecek ayarlardan bahsedeceğim.

Yazı dizisinin 2. si burada
Yazı dizisinin 3. sü burada

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Bebekleri Korkuyla Büyütmek

Ağustos 02, 2014 9 Comments
Anne olunca öğrendiğim en önemli şeylerden biri, her bebeğin ve ailenin dinamiklerinin kişiye özel olduğu ve eleştriye açık olmadığıdır. Bu yüzden blogumda eleştiren yazılar yazmamaya çalışıyorum ve sadece kendim tecrübe ettiğim, başkalarının da işe yarayabileceğini düşündüğüm yöntemleri paylaşıyorum. Bu yazıda yazacaklarım da hiç bir eleştri amacını taşımıyor.

Toplum içinde yaşayınca diğer anne-bebek/ aile-bebek ilişkilerini ister istemez gözlemliyor, bazen eşimle gözlemlediklerimizden itibaren bizim hangi noktada olduğumuzu tartışıyoruz. Genelde eşim çözümleyici bakış açısıyla beni etkiler. Aynı zamanda genelde akademik makalelerden ebeveynlik ve çocuk yetiştirme konusunda sıklıkla okur. Çoğu konuda ne yapmamız gerektiğine dair basit fikirleri vardır.

Geçenlerde yaptığımız bir konuşma, bebeğin sürekli organik beslenmesi için didinen anneler hakkındaydı. Doğrusu bu tip kişilerin yanında iken beni huzursuz hissettiren birşey var. İlk başta, çok fazla takıntılı olmadığım için sanki tamamen yanlış davranıyormuşum gibi algılanacak olmam beni geriyor sanıyordum. Sonradan farkettim ki o annenin takıntılarının yarattığı bir negatif enerji beni rahatsız eden. Bu konuyu öyle kanıksamıştır ki biraz farklı bir yaklaşım onun için intihar gibidir. Nitekşm bunu da laflarına, bakışlarına ve imalarına yansıtır. Burada biraz Helo'nun beslenme şeklinden bahsetmem lazım.

1 yaşına kadar slovakya'da yaşadığımız için orada markette bulabileceğimiz ürünleri organik seçiyordum ancak şimdi farkediyorum ki hollanda marketleri kadar geniş bir yelpazesi yoktu bu ürünlerin.  Yine de AB standartları sebebiyle organik olmasa da her ürünün kaliteli olduğunu umuyordum. Diğer yandan açık süt/ peynir gibi ürünlere pek güvenmiyordum. Dillerini tam anlayamadığımız için açık gıdalar konusunda çok da rahat olamadım. Hollanda'da yaşadığımızdan itibaren organik ürünler aldım ama aşırı takıntılı olmadım hiç. Organik olmayan yiyecekler, zaman zaman şeker, kraker, cips gibi şeyler de yedi ve yiyiyor. Dışarıda yemek yerken organik mi değil mi diye ayrıca bir araştırmaya girmiyoruz (zaten burada dışarda yemek alternatifleri türkiyedeki kadar çok ve kışkırtıcı değil, ayrıca orada yaşayan normal bir ailenin dışarıda yemek yeme sıklığına göre çok seyrek bizimkisi). Ancak eşim de ben de bu konuda çok takıntılı değiliz ve tabi aksi yönde de abartılı değiliz. Evimizde hepimiz için sağlıklı yiyecekler pişirmeye gayret ediyorum, abur cuburları fazla satın almıyoruz ve zararlı yiyecekleri yediğimiz zaman asla aşırıya kaçmıyoruz. 

Organik olmadığı gerekçesiyle bazı yiyeceklerden kaçınmadık ama vur deyip öldürmedik tabi ki. Eşim yaptığı araştırmalar sonucunda organik olan ve olmayan aynı yiyecekler arasındaki besin değerlerinin (vitamin mineral protein vs) aynı olduğunu, tek farkın içindeki muhtemel kimyasal katkı maddeleri olduğunu ve bu kimyasalların uzun vadedeki etkilerinin ne olacağına dair kesin bir araştırmanın bulunmadığını söylüyor. Elbette ki ufacık bebeğe kimyasal katkı malzemeleri vermek doğru değil ama eğer bir besindeki vitamin ve minerallerin başka yiyeceklerden alınma imkanı yoksa (ki doğadaki her besinin faydası var) o yiyecekten kaçınmıyoruz. Böylece mümkün olduğunca doğal ve sağlıklı ama aşırı takıntılı olmayan bir beslenme düzeni oturttuk. Bir düzen kurmak bizim için biraz zor oldu diyebilirim çünkü kızım iki yaşına kadar hiç yemeyen bir çocuk sayılırdı. Yemek yemeyen çocukların anneleri beni daha iyi anlayacaklardır. 

Neyse asıl demek istediğim şu ki, sadece beslenme değil, bebeklerin dahil olduğu bir çok konuda; anneler koruma içgüdüsü ile aşırı hassas olabiliyorlar. Yadiği-içtiği, uykusu, tv ve bilgisayarlarla olan ilişkileri... gibi çeşitli konularda ortaya çıkan ve dikkatli olunmazsa gittikçe büyüyen bu takıntıların bazı olumsuz sonuçları olabilir. İşte bu yazıda vurgulamak istediğim bu.

Bebeğinin yemeğine aşırı titizlenen bir anne, zamanla içinde, muhtemelen farkında olmadan bir korku yeşertiyor. Öyle ki onun kontrolü altında olmayan yiyecekler yediğinde hasta olacakmış, çocuğunun başına kötü şeyler gelecekmiş gibi. Bu korkunun annenin kendisine vereceği zararı geçtim, çocuklar da algılayacaktır. Üstelik yasaklı şeylere karşı bir istek de doğurabilir.

Eşim diyor ki, mesela bir bahçen vardır, ekip biçersin, çocuğunla toplarsın yersin bu yapıcı bir durumdur. Hem doğal beslenilir hem de çocuk bu süreçte bir sürü şey öğrenir. Oysa çocuğu böyle korkular içinde büyütmek yıkıcı bir durumdur ve belki de tüm sağlıklı beslenme avantajlarını sıfırlıyordur.

Biliyoruz ki sağlıklı bir insan sadece sağlıklı beden ile olmuyor. Sağlıklı bir psikoloji de gerekli. Bu ikisi bizim keskin çizgilerle birbirinden ayıramayacağımuz kadar içiçe geçmiş durumda. Sağlıklı çocuk için doğal beslenme alışkanlıklarının, huzurlu ve mutlu bir anne, huzurlu bir aile ortamı ile desteklenmesi şarttır ve bu yüzden anneler olarak takıntı - korku - evham - tutuculuk gibi davranışlar sergilerken, bu davranışın hangi noktasında olduğumuza dikkat etmeliyiz.