31 Ekim 2011 Pazartesi

Anne-Baba Olmaya Manevi Hazırlık

Ekim 31, 2011 6 Comments
Evlenirken yapılan hazırlıklar dahilinde eşimle hemfikir olduğumuz bir konu vardı, çiftler evliliğe hazırlığın ev eşyaları almak ve düğün hazırlıklarını tamamlamaktan ibaret olduğunu sanarlar ancak en önemli hazırlık aslında manevi yönden yapılmalıdır. İki kişiyle yaşam, ailelerle dengeli ilişki kurmak, fedakarlık vs gibi konular üzerine. Buna kendini hazırlamayan ya da konuşmayan çiftler için büyük değişime uyum sağlamak daha zor olabiliyor.

Anne-baba olurken de durum buna benziyor. Çift bebeği ne kadar çok istiyor olursa olsun, istemek buna hazır olduğunuz anlamına gelmiyor. Yine bebeğin sevinciyle, giysiler eşyalar alınıyor, çocuk yetiştirme ile ilgili kitaplar hatmediliyor ama anne ve baba iç dünyalarına yolculuk yapıp manevi olarak hayatlarını tamamen değiştirecek olan yeni duruma hazırlanmayı ihmal ediyor ya da yeteri kadar önem vermiyor. Tabi bunu yapanlar da olabilir, benim amacım biraz bu hususa dikkat çekmek.

Hamile kalmadan önceleri dışardan baktığımda bu dokuz aylık dönemi çoook uzun bulurdum. Keşke daha kısa olsa bebek hemen doğsa derdim, ama şimdi bu sürecin hazırlanmak için gerekli olduğuna inanıyorum. Birçok gebelik günlüğünü okuduğumda genelde annelerin, bebeğin fiziksel gelişimlerinden, hamilelikte kendilerinde oluşan fiziksel değişimlerden, aldıklarından yaptıklarından bahsettiğine şahit oluyorum. Elbette bunlar harika değişimler, ben de yaşıyorum ve yazıyorum. Ancak duygusal dünyasını paylaşan pek olmuyor. Bunların olmadığını söylemek imkansız, belki de toplum olarak iç dünyamızı fazla konuşan kişiler olmadığımızdan. Düşünsenize birkaç kişi bir araya geldiğinde ne konuşuyoruz, duygusal yönlerimizi ancak ve ancak depresif durumlarımızda bir arkadaşımızla paylaşıyoruz. Demek istediğim duygularımızdan kaçtığımız için belki, bloglara da pek fazla yansımıyor bu dönemdeki duygusal gelişmeler. Fakat her anne ilk hamile kaldığı andan itibaren böyle bir sürece de giriyor. Sanırım bazı kişiler bu sese kulak kabartırken, bazıları da çevresindeki oyalayıcı faktörler yüzünden pek fark edemiyor.

Anneler için bu hazırlık hormonlarla da destekleniyor, karnındaki minik bebek bunu tetikliyor ama babalar için durum daha zor. Onlar da ne kadar sürece dahil olursa olsun, anne kadar farkında olamıyorlar. Bu yüzden bana kalırsa babayı manevi olarak hazırlamak anneye düşüyor, konuşarak, sürece dahil ederek, veya kendisine has yöntemler ile.

Bu konuda hamileliğimin başlarında Dr. Hakan Çoker'in sitesinde Anneliğe Doğmak isimli bir makale okumuştum. Bu yazı tamamen benim düşündüklerimi yansıtıyordu. Şu satırlar bana o kadar çok şey ifade ediyor ki;
Doğuma kadar geçen sürenin, bebeğinin büyüyerek dışarıda yaşayacak gelişimi göstermesi için gerekli olduğunu bildiği halde, zihnindeki saat hep çalışır ve bir an önce bebeğinin doğmasını ister. Ama bu arada unuttuğu bir şey vardır. İçindeki annenin de kendini doğumuna hazırlaması gerekir. Bebek doğumda, dünyaya mucizevi bir adım atarken, kadın da artık bir anne olacaktır.

Bunun farkında olmayan kadınlar doğuma kadar geçen bu hazırlanma sürecinde hep bebeklerine odaklanırlar. Onun için yaşamlarına dikkat ederler, onun için para harcarlar, onun için doğum hazırlığı yaparlar. Onun doğumunda her şeyin en iyisi mümkün olduğunca hazır olmalıdır.

Ancak bu arada kendilerini unuturlar ve içlerinde filizlenen anneye de yatırım yapmazlar. Bebek için yapılan hazırlıklara harcanan emeğin bir bölümü, belki de daha fazlası içlerindeki anneye harcanmalıdır.

Bazı Afrika kabilelerinde daha bebek dünyaya gelmeden annelik için hazırlık yapılır. Orada bebeklerin annelerini seçtiklerine inanılır ve bebek isteyen kadın daha doğmamış bebeğine "Beni annen olarak kabul ediyor musun?"diye sorar. Bu dönemde kadın kendini de sorgular ve "İyi bir anne olmak için uygun muyum? Geçmişimden gelen ve bebeğime aktaracağım negatif duygularım var mı?" sorularının yanıtını aramak için kendi içine döner.

Doğrusu benim için hamilelik sürecinin en hoşuma giden yanı bu, içimde hissettiğim bu değişim beni öyle memnun ediyor ki, sürekli pozitif olmayı, duraksamayı, davranışlarımı gözden geçirmeyi, nasıl davranmam gerektiğini hayal etmeyi, şükretmeyi yeniden keşfediyorum. Dönüştüğüm bu yeni insan beni büyülüyor. Ve evet yazıdaki gibi bu dönüşümde bebeğimin yönlendirmesi büyük, benim hareketlerimi duruşumu tepkilerimi o kontrol ediyor sanki ve bana diyor "anne böyle olmanı istiyorum".

Tabi ben de bebek için diğer hazırlıkları yapıyorum, nasıl tutacağım, nasıl emzireceğim, nasıl doğum olacağı gibi konular kafamı meşgul ediyor. Bu konularda da bolca okuyup araştırıyorum ama kendimde yıllardır çalıştığını bildiğim bir yöntem var. Genelde okuyarak, görerek ve yaşayarak edindiğim tecrübeleri & bilgileri kolay hatırlamam, bilinç altıma atarım. Vakti zamanı geldiğinde o bilinçaltımdaki tüm bilgiler harmanlanarak kendime has bir hale gelir ve zihnim onu tam gerektiği anda çağırır. Bu bilinçaltı & güdü karışımı davranışım (yada tepkim) tam benim ihtiyacım olan, bana özgü sonuçtur. Bu yüzden neyi nasıl yapacağımla ilgili şüphe duymuyorum ve zamanı geldiğinde gereğini yapabileceğime inanıyorum. Dolayısıyla bu tip şeyler için endişelenmekten çoktan vazgeçtim.

Maddi hazırlıklara gelince, gerektiği kadar, abartmadan bir alışveriş yapacağım. Öyle her şeyi alayım hissi nedense beni sarmıyor. Çünkü bebek doğduktan sonra onun da karakterine göre olması gerektiğini düşündüğüm şeyleri her an alabiliriz zaten, ıssız adada yaşamıyoruz sonuçta. Dolayısıyla, alacaklar konusunda da oldukça rahatım.

Hamilelikte pozitif düşünceyi destekleyen en önemli davranışlardan biri de şükretmek. Şükrettiğin zaman için huzur doluyor ve olumlu düşünce olumluyu çeker inanışına göre olumlu sonuçlar alınıyor. Ben şükretmeyi unutmamak sık sık yapabilmek için kendime bir hatırlatma objesi aldım. Bu bir emzik, oyuncak yada benim yaptığım gibi giysi olabilir (aşağıda resimde görülüyor, üsttekileri ilk öğrendiğimde almıştım, alttakiler daha sonra alındı ama onu da yanına astım, bunlar sürekli bulunduğumuz odada salonun orta yerinde asılı, gördükçe şükrediyorum). Bence böyle bir obje seçip, onu bir davranışla ilişkilendirmek, tetikleyici bir unsur olarak çok etkili oluyor.


Kısaca özetlersem;

  • Hem anne hem baba bebeğin doğumuyla tamamen değişecek olan yeni hayata hazırlanmalı, ne gibi değişiklikler olacağını düşünüp, bu değişikliklerde birbirine destek olmayı, sakin kalmayı, kavramları karıştırmamayı, sevgi ve ilgiyi çocuğa hissettirmeyi, duraksamayı... nasıl yapabileceğini düşünmeli.
  • Hem anne hem baba olaylar karşısındaki alışılagelmiş tepkilerinin (sinirlenme, endişelenme, panik .. vs), bebek doğduktan sonra ona iyi mi kötü mü örnek olacağını düşünmeli, hangi davranışlarının değişmesi gerektiğine karar vermeli. Davranış değiştirmek uzun süren bir süreç olduğu için bence dokuz ay bunun için gayet uygun.
  • Anne ve baba ev içinde birbirlerine karşı olan tavırlarının bebeğe etkilerini düşünmeli, yeteri kadar ilgileniyorlar mı, birbirlerine sık sık sinirleniyorlar mı, biri tüm işi üstlenmişken diğer oturuyor mu... gibi. Yani bebeğin doğacağı ev onun ihtiyacı olan huzuru ve sevgiyi içeriyor mu?, örnek olmak istediği anne baba modelini yansıtıyor mu?
  • Ev içindeki huzur sadece anne babaya bağlı değil elbette, ananeler, babanneler, diğer akrabalar gibi unsurlar da göz önüne alınmalı, onların müdahalelerini kontrol altına almak için önceden düşünülmeli, konuşulmalı. 

Bu liste böyle uzar gider, neyi nasıl yapmak gerektiğini anneler içseslerini dinleyerek bulacaklardır, çünkü her bebek isteklerini daha doğmadan dile getiriyor.

29 Ekim 2011 Cumartesi

13. Hafta ve Maceralı Ikili Test

Ekim 29, 2011 7 Comments
Yazı tarihi:25 Eylül

Bu haftalık günlükleri uzun zamandır tutmak istiyordum, ancak henüz blogumdan ilan etmediğim için yazmamın anlamsız olacağına karar vermiştim. Ancak sonradan aydınlandım, ben yazar kaydederim daha sonra da yayınlarım diye. Bu kadar basit birşeyi önceden akıl etmemem hamilelik şaşkınlığından olsa gerek. Gerçi bazı yazılar yazdım ama düzenli değildi. Bundan sonra düzenli olarak yazacağım.

Bu hafta genelde sakin ve mutlu geçti benim için. Geçen hafta Szeged'e gittikten sonra geldiğimde braz dinlendim, yarım kalan işlerimden bazılarını bitirdim, tezini bitirmek üzere çalışan arkadaşıma yardım ettim, e tabi bu arada kendi araştırmalarıma çalışamadım ama olsun. Yine de mutluydum.

Bir süredir bu konuda kendimi daha kontrol altında tutabiliyorum. Moralimi yüksek tutarsam mutlu bir bebek olacağını düşünüyorum. Yine eskiden kendime ayırmadığım kadar çok zaman ayırıyorum. Biraz yorulunca hemen dinleniyorum, keyif alacağım şeyler yapıyorum vs. Mesela en sık yaptığım şeylerden biri, yatarken cep telefonumdan mahjong oynamak. Bu oyunu yıllardır oynarım ama bu aralar yoğunlaştı. Oynarken illaki kendimi şarkı söyler halde buluyorum, türkçe şarkıları sevmeyen eşim bile alıştı. Repertuarım ise genelde 90 lı yılların şarkıları çünkü daha sonralardaki Türkçe şarkıları takip etmedim bilmiyorum. Bebeğin anne sesine alışması için konuşması, şarkı söylemesi lazım ya, ben bunu şarkıyla yapıyorum. Zira aman da annecim benim miniğim gibi konuşmaları yapamıyorum. Normal hayatta da böyle samimi konuşmalar yapamayan biriyim malesef. Dolayısıyla bebeğe de daha başlayamadım. Gerçi çok konuşkan biri değilim o da var. Ben de bol bol şarkı söylüyorum işte.

Yavaş yavaş eşimle çocuğun ağzından konuşmaya başladım. Hadi hayatım bebeğin seni sofraya çağırıyo, ya da bebeğimin babası gelmiş gibi laflar. Geçenlerde eşim yine beni kızdırıyordu sataşarak, oğlum babana söyle anneni rahatsız etmesin dedim. Cinsiyetimiz belli olmamasına rağmen ağzımdan "oğlum" lafı kaçıverdi. Bakalım cinsiyeti ne olacak. Bu hafta aldığımız 3-boyutlu ultrason resminde onu erkeğe daha çok benzettiğim için oldu sanırım.

Bu hafta çarşamba günü ikili testimiz vardı. Teste kadar, rüyalar, dualar endişeler beni yedi bitirdi. Sabah erkenden kliniğe gittiğimizde çok komik anlar yaşadık. Bakın anlatayım.

Gittiğimiz klinik özel bir yer, Kosice de bu testler sadece burda yapılıyormuş. daha önce doktorun önerisiyle gidip randevu almıştık. Kliniğin doktorları arasında ingilizce bilen olduğunu biliyorduk ama şansımıza hangisi gelir bilmiyorduk tabi. İki tane sekreter var biri hiç ingilizce bilmiyor, diğeri de anlar gibi oluyor ama tek kelimelik cevaplar veriyor. Neyse bekleme salonunda beklerken, ing bilmeyen bayan birşeyler söylüyor slovakça. Eşim az buçuk bilgisiyle tuvaleti anladı. Bana tuvalete git diyor ama neden bilmiyorum.

Tuvalete gittim acaba test mi yapıcam baktım bardak falan yok. Çişim de az var, yapmadan çıktım. Şimdi biz anlamadık ya bir de bardak verirse naparım sonra. Sonra hiç bişey olmamış gibi beklemeye devam ettik. Sıra bize geldi kadın yine tuvaleti sordu, allahtan bekleyenlerden biri biraz ing biliyormuş, biz de test için mi falan dedik yok öylesineymiş. Anlamadım neden illa tuvaletimi yaptırdı bana. Neyse az da olsa yaptım.

Sonra doktorun odasına girdik ikimiz. Ultrasondan bakılacak bebeğe ve kafa, ense ölçümleri vs yapılacak. Bu sefer ilk defa monitöre doğru yattım (öyle ayarlamışlar) ve bolca bebeği gördüm. Daha önce eşim hep görüyordu ben monitor bana çevrilince bir anlığına. Ay nasıl güzel birşeymiş bebeği görmek. Kıpır kıpırdı elleri kolları, bayıldım mıncıklamak istedim. Bu ultrason cihazı biraz daha gelişmiş olanlardan olmalı. Ayn zamanda büyük bir LCD tv ye çıkış vermişler, eşim de ordan seyretti. Baya uzun süre ayrıntılı şekilde inceledi. Üç boyutlu görüntülerini de verdi, ilk 3 boyutlu resmini aldık bebeğimizin. Boyu 9.9cm olmuş şaşırdım en son gördüğümüzde 3cm.di çünkü.

Ancak burda da komik birşey yaşandı, kadın doktor  slovakça durmadan anlatıyor bebeği, şurası bu falan diye herhalde, biz de öyle aptallaşmış şekilde bakıyoruz ama hiç birşey anlamadan tabi. Sonlara doğru eşim sonuçlar normal mi diye sordu. O da slovakça bilmiyor musunuz dedi şok oldu, zira boşu boşuna anlatmıştı. Sonra eşim slovakça biraz biliyorum dedi, ona sordu ingilizce biliyor mu diye o da biraz dedi. Ama kadının yüzünü görmeliydiniz.

Neyse ultrason sonuçlarının normal gözüktüğünü ama tam bilginin kan testi ile anlaşılacağını söyledi. Resmimizi alıp çıktık.

Eşim ödemelerle uğraşırken sekreter kızlar bana belgeleri verdiler imzalattılar falan, ama anlaşamıyoruz bir türlü. Kız meğer forma yazacak diye kilomu soruyor ama ben anlamıyorum. Sonra gitti bir yerden tartı getirdi gösterdi. Ben de iyi oldu deyip çıkıp tartıldım :) Sonra kilomu yazdı ve bana bir kağıt verdi. (Kilo ve beslenme düzenim ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım) Birkaç oda ötedeki laboratuvara kanımı verdim, pazartesi alacağız sonucu. Umarım normaldir her şey.

Sonra asıl doktoruma gidip raporu verdik o da dosyama koydu. Bundan sonraki gelişler üzerinde konuştuk. Geçen sefer doktorum usb getirirsek bebeğin filmini alabileceğimizi söylemişti, biz de bir heyecan ile götürdük ama malesef ultrasondan bakmadı, vajinal muayne yaptı ama neye baktı inanın bilmiyorum. Gerçi günde iki ultrason da zarar verirdi belki bebeğe, böylesi daha iyi. O günden sonra haftanın geri kalanında da mutlu ve huzurluydum. Gerçi biraz kuyruksokumu kemiğim ağrıyor arada. Normal yaşamımda çok oturursam yada yorulursam ağrırdı, ben de şimdi sürekli pozisyon değiştiriyorum, umarım ilerde daha fazla sorun olmaz.

28 Ekim 2011 Cuma

Efla Pasta ve İlker'in Mutfağı Temaları

Ekim 28, 2011 3 Comments

Bu çalışmaya ne zaman başladığımızı artık hatırlamıyorum bile, çok uzun sürdü ama çok da güzel oldu. Gerçi uzun sürmesinin nedeni ikimizin de tatil molaları, bayram araları gibi sebeplerdi. Neyse ki en sonunda bitti. Efla Pasta'nn sitesinde açılışta slayt ve temel linklerden oluşan bir anasayfa kullandık. Bu site içinde bir blog değil de mevcut blogunu muhafaza etmek istedi İlker. Bu yüzden İlker'in Mutfağı blogunu da sitenin genel tasarımına uydurduk.

Çok zarif, çok içime sinen bir çalışma oldu. Umarım ziyaretçileri de keyifle gezinirler.

27 Ekim 2011 Perşembe

Doktorsuz GeBe ve İlk Kontroller

Ekim 27, 2011 5 Comments
Slovakya'da geçirdiğim hamilelik bugünlerde düzenli bir kontrol altına alınmış olsa da ilk başlarda oldukça belirsizdi. O zamanlar o kadar çok panik yaptım ki Avrupanın ortasında ıssız adada kalmış gibi hissediyordum kendimi. Yine de sonradan "amaan eskiden doktor mu vardı annelerimiz nasıl doğurdu" demeye başladım ve kendimi rahatlattım. Hala da Türkiye'deki ve diğer ülkelerdeki farklılıkları hissettikçe önemli olanın doktorların yaklaşımı değil annenin huzuru olduğunu söylüyorum kendime. Diğer yandan burada çok sayıda hamile ve bıcır bıcır çocukları görünce içime bir ferahlık doğuyor, çünkü burada hamilelik ve doğum çok sıradan şeyler olarak görülüyor. Herhalde doktorlar da yeteri kadar tecrübelidir diyorum.

Şöyle ki hamile olduğumuzu öğrendiğim 5. haftadan itibaren doktor bulmaya çalıştık. Eşim kurstan ve iş yerinden arkadaşlarından doktor sordu. Ancak burda her doktor ingilizce bilmiyor, bilenlerden bazıları ise tatildeydi. Böylece malesef öğrenir öğrenmez doktora gidemedik. En sonunda Pastourova üniversite hastanesinden birini bulduk, Dr. Peter. Burada meğersem PhD ünvanı olan doktorlar ingilizce biliyormuş (sonradan öğreniyoruz). Neyse Peter bize bir randevu tarihi verdi. Bebeğimizin varlığını ilk olarak 7. haftanın sonlarına doğru ultrasonda görebildik. Bize kesenin var olduğunu gösterdi ve 3 gün sonrasına yine çağırdı. Bu sefer bebeğin canlı olup olmadığını söyleyecekmiş. İlk başta bu lafına sinir oldum, üstelik o haftalarda kalp atışı bile duyulabilirken neden kalbini dinlemedi de böyle demişti. Sonra gittiğimizde bebeğin büyüdüğünü teyit etmiş olduk tabi. Sadece kalp atışı değil gelişmesi de önemliydi elbette. Bu sefer kalp atışını da dinlettirdi. Bu iki muaynede de ne bir hamilelik kartım oluşmuş, ne bir öneri sohbetleri gelişmiş ne de bir hap önerilmişti. Sanki sahipsiz gibi hissediyordum. Türkiyedeki hamile arkadaşım 4. haftadan itibaren doktorunun özel ilgisine maruz kalmıştı bense...

Neyse Peter aslında gebelik takip doktoru değil, doğum uzmanıymış. Bize başka birini bulmuş, onun adres ve ismini verdi. 28. haftaya kadar beni onun takip edeceğini, sonrasında ona tekrar gelmemizi istedi. Ben de adamın günahını almışım boşu boşuna, onun işi olmamasına rağmen adamcık benim için diğer işlerinden zaman ayırmıştı.

Ertesi gün verilen adrese gittik. Burası özel bir klinikti. Bir orta yaşlı bayan tansiyonumu ölçtü bir kartı doldurdu ve kan örneği aldı. Ancak kadın tek kelime inglizce bilmiyor, başımdan aşağı kaynar sular indi ben napıcam diye. Yaptığı işleri de orada bekleyen diğer bir hastanın yardımıyla az buçuk yaptık. Sonra elimize 3 hafta sonrasına almak üzere bir sonuç kağıdı aldık, hepsi o kadar.

Nasıl şok olduğumu anlatamam. Bu kadın doktor mu, neden bişey demedi, muayne etmedi, bana kart vermediler, ne yapıcam ne edicem kimse bişey demedi.

Biz de kendimiz eczaneden hamilelik için haplardan istedik, tavsiye ettikleri bir multivitamin hapına başladım, sorularımı da internet araştırmalarımla gidermeye çalıştım. Meğersem ilk hamilelik ortaya çıktığında bir kan bir de idrar tahlili yapılırmış. Benim kanım bu ziyarette alınmıştı ancak idrar tahlilim sonraki randevumuz olan 3 hafta sonra olacağını görecektim. Bu tarihler yine Türkiyeye göre oldukça geç, orda daha ilk doktor kontrolünde yapılıyor.

Bir sonraki randevu 11. haftaların ortalarına geliyordu. Ancak bundan önce Dr. Peter' ı yine ziyaret ettik. Zira tam 10. haftanın bitip 11. e başladığımız zaman bir miktar kan buldum çamaşırımda. Günlerden Pazardı ve çok korkmuştuk. Hemen Peter'ı arayıp durumu anlattı eşim, o da eğer kan koyu renkse ertesi gün (Pazt) gelmemizi, açık renk ise vakit kaybetmeden acile gitmemizi söyledi.

Bu kısma biraz değinmek istiyorum. Çünkü bu konuda hiç bilgim yokmuş daha önceden ve bu yüzden çok stres olmuştum. 10-12 haftalarda bebeğin bulunduğu kese yer değiştiriyormuş. Başlarda kese rahmin alt kısımlarında bulunuyormuş (bu rahmin vücudumuzdaki yeri, yani mesanenin arkası, bu durum idrara sık çıkma eğilimi doğuruyor), daha sonra rahim yukarıya doğru büyüyor ve tam bu haftalarda kese de yukarı doğru yer değiştiriyormuş. İşte bu yer değiştirme sırasında rahim duvarlarından kan ve pıhtıları gelebiliyormuş. Bu kanamaların %90 ı normal iken %10 u düşük riski olabiliyormuş ve normali düşükten ayıran fark, kanamanın bir süre sonra durması ve sancısız olmasıymış. Sancı varsa hemen doktora gidilmeliymiş. Benim çok şükür sancım olmamıştı ve birkaç saat sonra tamamen durmuştu. (Birkaç saat boyunca da sürekli değil, aralıklı olarak 3-4 sefer gibi bozuk para büyüklüğündeki spotlardan oluşuyordu).

Neyse biz de pazartesi günü tekrar Peter'a gittik, bebeğin iyi olduğunu öğrenip rahatladık. Ancak o zamana kadar beklemek ölüm gibiydi, sürekli dua ediyordum. Muayne sonrasında Peter'a bize verdiği doktoru sorduk, dedik gittik ingilizce bilmeyen biri vardı doğru kişiyi mi önerdiniz bize diye? Yoo dedi o ingilizce biliyor, acaba konuştuğumuz kişi asistanı mıydı?

Ertesi gün de tahlil sonucu için bize verilen gündü. Ne olacağını hiç bilmiyorduk, sadece sonuçları alacağımızı sanıyorduk. Meğer başka bir bayan daha varmış ve evet o ingilizce bilen doktormuş (ismi Janka, Yanka diye okunuyor). Bu arada her iki doktorun da ingilizceyi şakır şakır konuştuklarını sanmayın, yeteri kadar biliyorlar ama öyle uzun uzun anlatacak kadar değil. Öncesinde idrar örneğimi de aldılar. Sonra doktorun muayne odasına girdik eşimle. Kan değerlerimin excellent olduğunu söyledi ve bana nihayet 11. haftada bir hamilelik takip kartı hazırladı ve verdi, bebeğimizi muayne etti ve yaklaşan ikili tarama testi için Kosice'de tek yer olan kliniğe gidip randevu almamızı, ardından sonuçları ona getirmemizi söyledi.

Bu zamana kadar kimse kilomu ölçmemişti o da ölçmedi bana sordu, ben de emin değildim ama kabaca bir değer verdik ve mutlu mesut ayrıldık. Evet sonunda benim de gebelik takip doktorum olmuştu, 11. haftada ama olsundu :)

26 Ekim 2011 Çarşamba

Varlığını Öğrendiğimiz An

Ekim 26, 2011 4 Comments
Van depremi sebebiyle canım bir şey yazmak istemiyor ama bebeğin gelişimlerini anlattığım önceden yazdığım yazıları sırayla yayınlamak istiyorum. Zira bu günlüğü bire bir aynı tarihlerde yayınlanmış olarak hatıra kalması için tutuyorum. Ancak geçenlerde yaptığım Türkiye ziyareti ve işler sebebiyle zaten günümüze yetişmem için yazılmış ama yayınlanmamış bir sürü yazı birikti. Bu yüzden hazır taslaklarımda yer alan yazıları her gün yayınlayıp, şimdiki zamana yetişsem iyi olacak.

Yazılma tarih:31 Temmuz 2011

****
Evet bugün yaklasık bir saat once hamile oldugumu ogrendik. Evde yapılan çabuk testlerden yaptık ve kusursuz bir iki çizgi çıktı.

Bu ay içinde Türkiye'de tatildeydik. Bol bol yedim, yüzdum ve gezdim. Tatilde bir gün twitter mesajlarında takip ettiklerimden 5-6 kişi aynı anda hamile olduğunu açıklamıştı. O gün içimden oyle bir kiskanclik dalgasi gecmisti ki yuzum asilmisti. Kiskancliktan yorum yapmaya elim varmamisti ama sonra mantikli olana kara verdim ve tebrik ettim. O geceydi yada ertesi gece tam hatirlamiyorum (ikinci kaldigimiz otelde iken olmustu bu olaylar) birden bire gece uyandim ve icime bir his dogdu. Yuzde yuz emin hissediyordum hamileyim diye. Normalde geceleri pek uyanmam o an bana hala saskinlik veriyor. Iste o andan sonra hamile olduguma emindim ama mantikli dusununce suphe duyuyordum tabi. Iste test yapmak lazim emin olmak lazim vs. O gunden sonra hafif yorgunluk hissetmeye baslamistim, havuzda yada denizde yuzmek zor geliyordu ama bazen de hic olmadigim kadar enerjik oluyordum. Arada bir icime bir bayginlik da cokuyordu. Kosice'ye geldikten sonra da cok bir farklilik hissetmesem de daha cabuk yorulmam ve goguslerimin acimasi gibi farkliliklar da vardi. Normalde ay sonunda adet olmam gerekiyordu ve bir hafta oncesinden baslayan gogus siskinligim acaba hamile degilmiyim hastalanacak miyim diye dusunduruyordu beni. Gerci acisi biraz daha farkliydi. Birkac gun gecikti ama mevsimsel degisiklikler olur diye onemsemedim. Lakin yarin ramazan baslayacagi icin oruc tutup tutmama konusunda emin olmam gerekiyordu. Cuma aksami tescodan test aldik. hemen yapmak istemedim, cunku net cikmasi icin de zaman gerekiyordu ve biraz once yani pazar gunu testi yaptim hemen sonuc verdi ve cok belirgin sekilde cikti iki cizgi.

Bana kalirsa oruc tutabilirim cunku baslarda pek sorun olmuyormus. Ama ce istemiyor. Kesin kararli. Sonucu ilk gordugumde buyuk bir saskinlik yasamadim dogrusu cunku rüyadan sonra hissediyordum ama bir endise aldi beni birden bire , kafamdan bir suru sey gecti, korktum ve bir sure ne dusunecegimi bilemedim. Seviniyordum, korkuyordum, saskindim, ustesinden gelebilecek miydim vs. Birkac goz yasi da doktum bu duygu karmasasi arasinda. Ce de sevindi ama duygularini fazla gostermez o. Benden daha sakindi. bana sadece anı dusunmemi aylar sonrasini dusunmememi soyledi. Hakliydi cunku hemen onlari dusunmeye baslamistim.

Bir diger tereddutum ise fizikle ilgili. Birkac ay icinde yapmam gereken seyler var, acaba engel olur mu hamileligim, cok kilo alir miyim, halsizlesir miyim, sanki toplum beni dislayacak gibi hissettim bir an. Ama daha onumde cok uzun zaman var, ne olursa olsun ( bir sure ara vermem gerekse de) tembellesmeyecegime elimden geleni yapacagima soz verdim kendime. Hem her iste bir hayir vardir ve bebek kismetiyle gelir demiyorlar mi, belki hayatim eskisinden de guzel olacak, sihrini bize getirecek bebegimiz. Aslinda buna oyle cok inaniyorum ki, bundan sonra islerimle ilgili herseyin cok yolunda gidecegine inaniyorum.

Bu satirlari yazarken yine gozlerimden yaslar akti. Hala bir bebegim olacagina inanamiyorum, ce ye de demistim biraz once, kendimi anne gibi dusunemiyorum sanki hep teyze gibiyim.(Şu ana kadar 4 kez teyze olmanın güzelliğini tattım). Hani anneler 24 saat ilgilidir teyzeler daha az ya, o da dedi ki hayatimiz cok degismeyecek, biz nasil simdi birbirimizi dusunuyorsak, sonra bir de onu dusunecegiz, bizim aliskin olmadigimiz bisey degil. Hatta espri bile yapti ogretiriz ona nasil gaz cikaracagini uyuyacagini falan kendi kendine yapar diye :)

Simdi dusunulecek yapilacak cok sey var. Oncelikle bir dokora gitmek lazim. Tabi sigortami yenilemem gerkecek bundan once. Bir de o doktorlarla nasil anlasacagim ingilizce falan, durumum herkesten biraz daha farkli olacak sanirsam.

Umarim saglikli ve hersey normal sekilde gelisir. Gerci onumuz ramazan oldugu icin bol bol da dua edecegim. Simdilik hersey cok uygun gozukuyor, mesela tatilde o kadar iyi beslendim ki, istesem olmazdi. Sonra ardindan hemen ramazan geliyor sanki dualarimin daha da etkili olacagina inaniyorum. Allahim insallah hersey yolunda gider.

Olumsuzluklari dusunmeyecegim ve kendimi bundan sakinacagim. Dunyada milyarlarca kadin bu sureci yasiyor. Kendimi cok anormal bulmayacagim ve anormal seyler dusunmeyecegim. Gereken ozen gosterildiginde olmasi gerektiginin olacagina inancimi koruyacagim.

Sanirim zamanla anne olacagim, aile olacagimiz fikrine alisacagim. Birkac gun once eger ikiz olursa ve kiz ve erkek ise adlari selim ve selin olsa ne hos olur diye birden bire aklima gelmisti. Gerci sonra seslenirken karisiklik olacagini da dusundum ama ... Neyse daha minik bir test disinda hic birsey bilmiyoruz tabi. Cinsiyeti ne olursa olsun saglikli olmasi cok onemli

Bakalim bu surecte neler ogrenecegiz ve nasil degisecegiz.

25 Ekim 2011 Salı

Acı Günler

Ekim 25, 2011 1 Comments
Son günlerde ülkemizdeki acılar bitmek bilmedi, herkes gibi etkileniyor ve uzaktan ne yapabileceğimi düşünüyorum. Burada tv izleyemediğimden haberleri en hızlı şekilde Twitter'dan öğreniyorum desem yeridir. Sonrasında internet gazetelerini okuyorum. Bu yıl belki de ilk defa sosyal medyanın gücü böylesine ortaya çıktı. Herkes koşturuyor, yardımlar gönderiliyor, kayıplar bulunuyor...

Türk milleti aslında nasıl birlik olduğunu böyle anlarda gösteriyor, ne mezhep ne soy ayrımı kalıyor bu anlarda. Şu an tek önemli şey hayatlar ve geride kalanların sağlıkları. Ülkemizde yıllardır deprem vergisi altında milyarlarca para toplanmışken, bu paraların depremle mücadele adına hiç kullanılmamış olması da içler acısı doğrusu. İnsanımız yardım etmeden duramaz elbet ama normalde olması gereken, devletin hemen olaya el koyup tüm ihtiyaçları karşılamasıydı. Tabi bundan önce depreme karşı hazırlıkların yapılması, bu kadar kaybın olmaması için binaların güçlendirilmesi gerekiyordu ya.

Bir çok blog arkadaşım bu konuda ellerinden geldiğince birşeyler yapmaya çalışıyorlar. Bunlardan sevgili Decaf Latte de bir fikir bulmuş. Blogumu takip edenler genelde hamarat bayanlardan oluşuyor. Bu projeye destek vermek isteyenler olur diye haber vermek istedim. Ben de neler yapabileceğimi düşünüp katkıda bulunmaya çalışacağım.

Bundan başka eşya ve para yardımı yapmak isteyenler için güzel bir yazı Blogcu Anne tarafından yazılmış. Özellikle doğru ve yerinde malzeme gönderilmesi çok önemli. Yoksa yığınla şey çürüyebiliyor ya da atılıyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise, onların yardıma sadece ilk günlerde değil, daha sonraki dönemlerde de ihtiyaçları olacağı.

18 Ekim 2011 Salı

Son Gelişmeler

Ekim 18, 2011 5 Comments
Ne zamandır yazmadım, aslında hem hamilelik ile ilgili birikenler var, hem de yaptıklarım. 24 günlüğüne geldiğim İstanbul'dan bu Perşembe günü ayrılacağım, iznim çıktı, hazırlıklar başladı. Tabi ben de durmadan koşturuyorum. Havalar da pek iyi gitmediği için bazı planlarım hep kaldı. Dün bir koşu biraz çarşıya gittik Eminönü'ne bebek alışverişine... Erken olmasına ve malesef Helodünya cinsiyetini göstermemesine rağmen, kendime gecelik&pijama takımı bebeğe birkaç parça şey aldık.

Hergün de okula geldiğim için geriye kalan iki akşamımda bir doğum günü daveti bir de başka bir ziyaret sığdırmam gerek. Alınması gereken birkaç parça şey (orda olmadığı için bulgur, tahin pekmez gibi), yapılması gereken birkaç iş var. Bir de taşımam kolay olsun diye en ufak bavulla geldiğim için bavula nasıl sığacağım, neleri geride bırakıp neleri alacağımın belirlenmesi. İşte bu kısım çok zor, napcam bilmiyorum.

Muhtemeldir ki, Perşembe yine bütün gün yolda olacağımdan Cumaya kadar yine kayıplardayım. Ha bir de gelirken gayet ince kıyafetlerle geldiğimden orada hava 5 derece olacağı için ne yapacağımı bilmiyorum, bırrr :/

11 Ekim 2011 Salı

GeBelik Süresince İnsan Psikopat Olur mu?

Ekim 11, 2011 17 Comments
Hamile kalmadan önce çok merak ederdim. İnsan nasıl dokuz ay boyunca kafayı yemeden durabilir? Sürekli çocuğun iyi olup olmadığını düşünmek, annenin acaba doğru beslendim mi/davrandım mı ikilemleri, geçmek bitmeyen günler... gibi sebeplerin insanı delirtebileceğini düşünürdüm. Yani, kendim olsam herhalde sakin kalamam hafif tırlatırım gibime gelirdi. Çevremdeki hamilelere sorardım, nasıl başarıyorsunuz diye. Onlar da "Allah kolaylığını veriyor" dediler ama bu cevap beni pek tatmin etmiyordu ne yalan söyleyeyim.

Ancak hiç de öyle değilmiş, gerçekten de Allah yardım ediyor. Bana kalırsa, yaradanın muazzam planı sadece bebeğin gelişmesi, büyümesi değil, bunun gibi bir çok konuyu da kapsıyor. Kendi düşüncelerimi yazmak istiyorum bu konuda, tabi ki şu anki hamilelik ayıma kadar edindiğim tecrübelerle.

Hamile kaldığımı ramazan ayından bir gün önce öğrendim. Aslında henüz pek bir belirtim olmamasına ve sadece birkaç gün geçmesine rağmen (bunu mevsimsel geçişlere yormuştum) Ramazan ayı geleceği için oruç tutup tutmama konusunun kesinleşmesi gerekiyordu. İlk öğrenme faslı ayrıca bir yazı olacak kadar önemli olduğundan şimdilik kısa keseyim.(Bu konuyla ilgili yazım burada) Hemen ardından, dualarımın kabul olacağına inandığım böyle mübarek bir ayın olması, doğrusu beni çok rahatlatmıştı. Bu bebeğimiz Helo'nun (belki de benim) şansıy(m)dı. Sürekli dua ettim, iyi olması için yalvardım ve inancımı korudum. Böylece ilk bir ayımı (aslında ikinci oluyor tabi), kafamda kurduğumdan daha kolay geçirdiğimi düşünüyorum.

İlk zamanlarda insan hamile olduğuna pek alışamıyor, belki tam benimseyemiyor, en azından bende öyle oldu. Ama yavaş yavaş bebeğini çok sevmeye başlıyorsun, hayatının merkezine onu koyuyorsun ve varlığı dahi insanı mutlu etmeye başlıyor. Bu süreçte muhtemelen hormonların da etkisi var, böyle şapşal bir gülümseme oluyor hep yüzünde, için sevinç doluyor, mutlu oluyorsun ve bunun sebebi sadece bebeğin varlığı, o kadar güzel birşeymiş ki. Böyle mutlu kelebekler gibi dolaşırken, aklına olumsuz düşünceler de fazla gelmiyor, yine dualar devam ediyor elbette...

Ben kendimde bu sevinçli halleri farkedince çok şaşırıyorum. Çünkü kolay tepki verebilen bir insan değilim, önce duraksarım. Mesele bir yerde hoşuma giden bir müzik duyduğumda sallanmaya başladığımı, evde dans etmeye başladığımı itiraf etmeliyim (ki bunlar benim için anormal şeylerdir) Eşimle sürekli liseli aşıklar gibi kikirdeşiyoruz, yaptığım her şeyden, güneşten, yediğim yemekten keyif alır hale gelmeye başladım, çevremde gördüğüm her şey bana mutluluk veriyor ve aslında işle ilgili sıkıntı diyebileceğim birçok konu olmasına rağmen, onlar aklıma bile gelmiyor. Kesinlikle bu dönemde benim için farklı olan şey  "anı yaşamayı öğrenmek" oldu. Eskiden ne kadar yapmaya çalışsam da hayır değilmiş ve ne kadar da boş yaşıyormuşum. Helo, kesinlikle annesinin duraksamasını, keyif almasını isteyen bir bebek oldu en başından beri ve hala da devam ediyor. Bunu çeşitli şekillerde dile getiriyor, beni uyarıyor.

Eşimin akşam işten geç geleceği bir gün evde ne yapsam diye düşünürken, aklıma düğün havaları düştü. Trakyalı olduğum için, kulağıma daha hoş gelen rumeli türküleri açıp internetten dinlemeye, bağıra bağıra söylemeye ve oynamaya başladım. Bir süre sonra eşim geldi, ne bu sesler düğün mü var dedi daha kapıda. Ben de evet dedim bebekle göbek atıyoruz :)

Yani anladım ki bu süreçte, insan düşünmekten değil mutluluktan deliriyormuş :)

Allaha şükürler olsun.

10 Ekim 2011 Pazartesi

GeBelik Günlüğüm : GeBe Künyesi

Ekim 10, 2011 12 Comments
Merhabalar geçen yazılarımda, hamile olduğumu açıklamıştım. Bu süreçte nedense insan herşeyi okumak öğrenmek istiyor, ben de önceden hiç okumadığım yazıları okumaya başladım. Bunlardan Blogcu Anne'de yer alan gebelik günlükleri çok hoşuma gitmişti. Ben de kendi yaşadıklarımı unutmamak adına böyle bir günlük tutmaya karar verdim.

Bir kaç haftadır yazıyorum (henüz yayınlamadım) ancak önce bir giriş yazısı yazmam lazımdı. Blogu okuyanlar beni az çok tanıyor fakat, sadece bu kategoriyi okuyanlar olursa ilerde, bunun için bir önyazı yazmak faydalı olur diye düşündüm.

Eşimle 8 yıllık beraberliğin ardından 5 yıldır evliyiz. Daha ilk zamanlarımızdan beri bir çocuk sahibi olma fikrine pek sıcak bakmıyorduk. Çünkü bu dünyaya bir çocuk getirmektense, kimsesiz çocuklar sürüsünden birine mutlu bir yuva vermek daha iyi olur diye düşündük hep. Tabi ki çevremizdeki herkes çocuksuz olmaz diyordu ama ısrarla geri püskürtüyorduk lafları. Evlendikten sonra birkaç yıl, ikimizin de bitirmesi gereken doktora tezleri sebebiyle çocuğu hiç düşünmedik. Cem tezini bitirince bir de askere gidecekti, önce askerlik de gerekiyordu. Tabi biz hala tam istekli değildik ancak bende yavaş yavaş bir çocuk özlemi başlamıştı. Eşime her açtığımda düşünürüz bakarız vs diyordu. Bir zaman sonra o da artık ister olmuştu ancak tezler ve askerlik hala aşılması gereken engellerdi.

2009 yıllının sonlarına doğru ikimizde de bir yurt dışı hevesi başladı. O zamana kadar eşimin hocaları onu hep göndermek istemiş ama o vatanıma faydalı olucam sevdasıyla gitmeyi reddetmişti. Bu yurt dışında yaşama fikri nasıl içimize düştü, olaylar nasıl gelişti şuan hala şaşırıyoruz. Slovakya'da iş imkanı olunca denedik ve beklemeye başladık. Eşim 2010 Nisan başında tezini verdi, Mayıs sonunda da Slovakyaya yerleşti. Ondan sonra beni sıkıntılı günler bekliyordu.

Amacım o yaz tezimi bitirip hemen yanına gitmekti. Ekim ayı geldiğinde tezi bitirmek yerine bir altı ay daha uzatmaya karar verdik. Ayrı geçen buhranlı günlerimde tezle meşgul iken bir gün, bir makale üzerinde çalışıyordum. O makalenin yazarı Macaristanda bir hocaydı ve ona mesaj atmak geldi içimden. Yanına çalışmak için gitmek istediğimi söyledim ve kabul etti. Üstelik o kadar pozitifti ki çok şaşırmıştım. Bu mucize ile Kasım ayından itibaren kısa dönem (85 güne kadar) görevlendirme izni alıp Macaristana gittim. Buraya kadar üniversitede asistan olarak çalıştığımı söylememişim. Eşim asistan olmadı, özel sektörde sistem yöneticisi ve network mühendisi olarak çalışıyordu.

Macaristan'daki hocama sürekli değil ara ara gittim, bolca da Slovakyada eşimin yanında bulundum, evden hocanın verdiği çalışmaları ve tezimi yürüttüm. 85 günün ardından ücretsiz aldığım bir aylık izin de bitince dönme zamanım geldi ve 2011 Subat sonunda yeniden Türkiyedeydim. Bir ay sonra tez savunma oldu, geçtim, ardından fakültede dersler başladı vs derken benim slovakyaya gitmem yeniden hayal gibiydi.

Macaristandaki hocamla çalışmalarımız tamamlanmamıştı araya tez girince, ve onun yeni başlayacağı projede bir gönüllüye ihtiyacı vardı, ben kabul edince yeniden davet mektubu verdi ve Haziran sonunda yine kısa dönem gittim. Gittiğimde bir süre hocanın diğer işleri ve yaz tatili yüzünden yanına gidemedim ve işte bu sürede artık bebeği düşünmeye başlamıştık. İkimizin de tezleri bitmişti, askerlik şuan acil değildi (yurt dışında çalışınca erteleniyor) ve denemeye başlayabilirdik.

Annem ve çevremdeki herkes bu işin zaman isteyen birşey olduğunu söylüyorlardı. Ben de kafadan bir altı ay veriyordum kendime, hem bu arada kariyerime dair planlarımı da yapardım diye içimden geçiyordu. Ancak çok şükür ve iyiki de böyle olmuş, ilk denememizde Helodünyamız bize geliverdi. Çokça şükrettik tabi. Ne kadar biyolojik yaşla alakalı olsa da bu durumlar, yaşımın 32 ye gelmiş olması içten içe endişelendiriyordu beni. Üstelik daha önce de hiç denememiştik, olur mu olmaz mı ikimizde sağlıklı mıyız acaba diye düşünmüyor değildim.

İlk öğrendiğimde sevinç, endişe, korku hepsi bir aradaydı. Şu anda bile sonraki günlerde neler olacağına dair hiç bir öngörüm yok. Hala nerede yaşayacağımız, nerede doğum olacağı, eşimden ayrı olacak mıyım, yoksa beraber kalacak mıyız hiç birşey kesin değil. Bu belirsizlik beni endişelendirmiyor artık çünkü biliyorum ki hayatta hiç birşey kesin değil aslında. Şu an tek dileğim bebeğin sağlıklı gelişmesi, hayırlı zaman ve mekanda dünyaya gelmesi. Geriye kalan herşey zamanı gelince olur, yoluna girer elbet.

Bugün bu yazıyı yazarken Haziran sonunda almış olduğum izin bitmiş bir ay için Türkiyede bulunuyorum. Yeniden kısa dönem izin aldım ama henüz sonucunu bilmiyorum. Umarım görevlendirmem kabul edilirse 20 Ekimde döneceğim ve Macaristandaki hocamla başladığımız projeye Slovakyada evden devam edeceğim. Ve bu arada da yeniden eşimle beraber olabileceğiz :)

6 Ekim 2011 Perşembe

Androjen Güzeliyim

Ekim 06, 2011 13 Comments
Siz de benim gibi adet dönemlerinde kendini daha güzel hissedenlerden misiniz?

Adet dönmelerimde aynaya baktığımda, kendimi normal zamanlardakinden daha alımlı ve daha çekici bulurdum. Ve içten içe de düşünürdüm. Normalde doğa kanunlarına göre bu dönemde değil, diğer dönemde daha güzel ve çekici olmam gerekmez mi? Hani kuşlar çiftleşme döneminde daha güzel şakıyor, bazı hayvanlar koku salıyor vs...

Şimdi hamileliğimde de aynı şekilde hissediyorum. Başından itibaren yüzüme daha sıcak ve hoş bir ifadenin yerleştiğini söylüyor eşim. Tabi hamilelikte bir çok farklı diğer etmen de var ama adet dönemiyle ortak bir noktası da östrojen azlığı.

Daha orta okuldan itibaren biliyoruz ki, her insanın vücudunda östrojen ve androjen var. Kadınlarda östrojen fazla, erkeklerde androjen. Kadınların yumurtlama dönemlerinde östrojen artmışken, adet ve hamilelik ve hatta emzirme dönemlerinde östrojen seviyesi düşüyor. Bu durumda androjen miktarı değişmese bile ( değişip değişmediğini bilmiyorum), oranlardan biri azaldığında diğeri artmış gibi oluyor.  Yani mesela (tamamen atıyorum) östrojen %60 androjen %40 ise, östrojen %50 ye düştüğünde diğeri %40dan %50 ye çıkmış gibi olacak.

Neyse anladım ki benim daha güzel hissetmemi sağlayan bu androjen. Bu yüzden kendime androjen güzeli dedim. E bir de merak ediyorum erkek olsaymışım nasıl yakışıklı olacakmışım hani :)

Acaba böyle hisseden bir ben miyim, eğer benim gibi veya tersi hissedenler varsa paylaşır mısınız?

Dip not: Bu yazıda sunulan fikirlerin bilimsel kesinliği olup olmadığını bilmiyorum, tamamen düşünce deneyi. Bu yüzden bu yazıyı ciddi konular için referans olarak kullanmayınız.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Son Temalar

Ekim 05, 2011 6 Comments
Yazacak öyle çok şey planlamıştım ki, geleli bugün bir hafta olmasına rağmen nasıl geçtiğini anlayamadım. E tabi bu arada koşturmaktan mı kalabalık İstanbul havasının mikroplarından mı bilemeyeceğim faranjit olmuşum. B tipi antibiyotikleri korkarak içtim ama şimdi çok daha iyiyim. Geri dönüş biletim belli olmasına rağmen, iznimin yetişip yetişmeyeceğini, gidip gidemeyeceğimi de şu an bilemiyorum, umarım her şey yolunda gider.

Haftalık GeBelik günlükleri tutuyordum onu bile yazamadım bu hafta, benden haber bekleyenlere bile geri dönemedim. Okulda çok yakın arkadaşım bir hafta kadar sonra doktora tez savunmasına girecek, onun telaşı beni de çok etkiledi. Tezi her ne kadar kendi yapmış olsa da son zamanlarında ucundan ben de katkıda bulunmak istedim.

Bir hafta içinde sizlerden gelen yorumlarla, buradaki yakın çevremden gördüğüm ilgi ve alaka beni fazlasıyla memnun etti elbette. Ben Slovakyada iken yalnız başına hamileliği yaşadığımda hakikaten bunun keyfine varamamışım. Eşim ne kadar ilgilense de, böyle çoklu ilgiye benzemiyormuş :p

Bu temaları buraya gelmeden önce yapmıştım ama tabi yayınlayamamıştım. Sevgili Çiğdem'i aylarca beklettikten sonra nihayet Soran Anne kıvamını buldu. Bu sitede genel bloglardan farklı olarak, bilgilerini paylaşmak yerine, soru sorup ziyaretçilerden bilgi almayı, böylelikle tecrübelerin paylaşılıp geniş kitlelere ulaşmasını hedefliyor.

Bir diğeri de Pasta kurabiye blogu Maral's Cakery. Sevgili Maral pastel tonlarını tercih ediyor ve tasarımda yer alan peri kızını çok seviyordu. İkisini de muhafaza ederek sevimli bir tema yapmaya çalıştım.


Sıradaki bir çok projeye yetişmem için daha çok çalışmam lazım ama düzende bir haftalık bozulma bile yeniden bir planlama gerektiriyor. Bazen diyorum tüm gün bu tema tasarım işleriyle uğraşsam ,işim bu olsa diye düşünüyorum ama içimdeki bilimsel merak da beni yiyip dururken ve üstelik, birikimlerimden sonra yapabileceğim şeyler olduğuna inanırken, bu fikirden hemen vazgeçiyorum.

Hamilelik yazılarıma ilk fırsatta devam edeceğim zira hem çok öğreniyorum hem de şaşırıyorum gelişmelere.