31 Ekim 2023 Salı

Hollanda Vatandaşı

Ekim 31, 2023 7 Comments

 


Hollanda’ya taşınmamızın üzerinden geçen 10 yılın ardından nihayet dün, çocuklarla birlikte Hollanda pasaportu aldık. Eşim pandemiden önce zaten almıştı fakat benimki ve beraber alırız dediğimiz için çocuklarınki gecikmiş oldu.


Normalde Hollanda’da 5 yıllık oturumun ardından sınırsız oturum kartı alma hakkı veriliyor. Ve eğer dil sınavlarını geçerseniz beş yıldan sonra vatandaşlık hakkına başvurulabiliniyor. Günümüzde yeni göçmenlerin çoğu bilinçli ve istekli göç kararı aldığından, çoğunlukla beş yıl dolar dolmaz pasaport alıyorlar. Hatta benden sonra göçmüş olan çoğu kişi çoktan pasaportlarını almıştı. Benimki neden bu kadar uzun sürdü kısaca anlatmak istiyorum.


Bilinçli göçmenlerin çoğu pasaport için dil öğrenmenin gerekliliğini farkında olduklarından gelir gelmez hatta daha gelmeden önce bu yönde girişimlerde bulunuyorlar. Kurslar araştırılıyor, varsa ücretsiz eğitimlere başvuruluyor, çocuklar için bakıcılar, kreşler ayarlanıyor vs. Bizim durumumuzda ise şartlar şimdikinden çok farklıydı. 


Hollanda’ya 3 yıllık slovakya macerasının ardından 2013’ün mayıs ayında gelmiştik. Kucağımda 1 yaşında bir bebek ve aklımda çok uzun kalmayıp nasılsa döneriz hayalleri. Taşındıktan sonra ilk 2 yıl hiç bir arkadaşımın olmayışı, bir nevi göç depresyonu yaşadığımı farketmem ise yıllar sonra oldu. İngilizce bilmemiz (ki onu bile konuşmaya çekiniyordum), dili öğrenme konusunda kendimizi çok mecbur hissettirmedi. Sosyal medyada kısa sürede hollandaca öğrendiğini söyleyen hesaplar var, çoğu ingilizce bilmediği için mecburiyetten öğrendi ki bunu kötü birşey olarak görmüyorum, ne güzel onlara büyük bir itki oldu. Fakat bizim durumumuzda biz bu mecburiyeti hissetmiyorduk.


Kızım 2 yaşındayken hamile kaldım, oğlum 2015’de doğdu ve benim iki çocukla delilik günlerim başladı. Pandemiden önce eşim haftanın 5 günü full time işe gidiyordu (şimdiki anneler çok şanslı evden çalışma imkanı çok yaygınlaştı hollandada), ve ehliyetimi 2018’de alana kadar her yere iki çocukla , ön ve arkada iki koltuğu olan anne bisikletiyle gidiyordum. Ah ne günler.


Oğlum 2 yaşından itibaren oyun okuluna gitmeye başladığında, gittiği günler için sadece 2,5 saat boşluğum oluyordu fakat bu günlerin sayısı önce haftada bir sonra iki sonra 3, maksimum 4 gün olarak çıksa da bunlar birden bire olmadı. Bir yıla yayıldı günlerin çoğalması, yani oğlum 3 yaşına geldiğinde ancak 4 gün gitmeye başlamıştı. Bana kalan boş 2,5 saat en yakındaki dil kursuna gidip gelmem için yeterli zaman değildi ve o zamanlar da online eğitimler şimdiki kadar yaygın değildi. Hatta en sonunda birebir ders alacağım bir hoca bulup online ders yapmaya başladığımda, bunu duyan herkes çok yadırgıyordu çünkü online öğrenme kimsenin tercih etmeyeceği birşeydi, sınıfta öğrenmek daha iyi şeklinde tepkiler aldım. 


Başka zamanım olamadığı için haftada iki sabah online ders ile belki kursa göre çok daha hızlı şekilde kısa sürede B1-B2 seviyesine geldim. Dil öğrenmeye başlamam 2018 tarihine rastlıyor yani taşındıktan 5 yıl sonra ancak başlayabilmişim. Öncesinde sadece çocuk kitaplarından falan çat pat kelimeler öğrenme şeklindeydi. Buna rağmen 2019 un baharında pasaport için girmem gereken 5 sınavı da vermiştim. Sınavların arasına 1-2 aylık zaman koyuyor bu arada onlara odaklanıyordum. 5 türdeki (okuma, yazma, konuşma, dinleme, hollanda kültürü) sınavdan hariç bir de hollanda’da iş bulman gerekirse diye bir hollandaca iş bulma süreçlerinin hepsinin simulasyonunu yaptığın bir süreçten başarılı olmak gerekiyor. Bu süreç, CV hazırlama, beceriler, iş ilanları, iş bağlantıları vs hepsini içeren bir form doldurup, bu onaylandıktan sonra hollandaca konuşarak bir iş mülakatı şeklinde iki aşamalı bir süreç. Bu kısım çalışmak istemeyenler için biraz saçma gibi geliyor ama düşününce devlet vatandaşım olacak kişinin iş potansiyelini bilmek isterim diyor ki haklılar. 


Bu aşamaya hemen başvurmadım çünkü iş bulup çalışmak istiyordum ve eğer bir işte çalışıyorsan bu süreci otomatikman geçmiş sayılıyorsun (eşim yapmadı mesela). 2019 yılı benim için biraz zor bir yıldı, Temmuz’da babamı kaybettikten sonra toparlanmam ve işlere başvurmam Eylül-Ekim’e rastlar. Bu dönemde sadece akademi işlerini düşündüğümden ilanların çıkması ve başvuruların sonuçlanması aylar sürüyordu. Senede 2-3 ilan çıkıyor akademide :( Zaten Mart 2020’de de pandemi patladı. 


Pandemide ilk şaşkınlığın ardından pasaportun bu son sürecine girişmeye karar verdimdi fakat belediyeler çalışmıyordu ve süreç zaten normalden çok daha uzun sürüyor diye haber geliyordu. Nitekim benim son aşamayı geçip de pasaportu almam 1,5 yıl kadar sürdü. Bahsettiğim formu ücret karşılığı uzmanlara doldurtmak veya bir kursa daha gidip bu süreçten muaf olmak gibi daha hızlı gelişen yöntemler var (bir çok kişi bunları tercih ediyor) fakat benim için o kadar da elzem değildi. Formu kendim doldurmayı tercih ettim, yanlışlar yapmışım düzelttim (bütün bu gönder-cevap al süreçleri aylar sürüyor tabi), hollandaca mülakat yap (çok da güzel başardım oley), diploman gelsin, vatandaşlığa başvur, kralın onayını bekle, belediyeye başvur vs vs …


Olacak mı olur mu derken o gün dünmüş ve Hollanda pasaportlarımıza kavuştuk. Eşim pasaport alırken türk vatandaşlığından çıkması gerekiyordu ama ben sonra aldığım için çıkmam gerekmiyor ve çift vatandaşlığım korunmuş oldu. Çocuklar da benimle birlikte vatandaşlığa geçtikleri için onlar da çifte vatandaş (galiba 18 yaşına kadarmış).  


Vatandaşlık aldım diye farklı bir şey hissetmiyorum doğrusu. Dünya dengelerinin an be an değiştiği bu günlerde güçlü paspaport kavramları da çok değişken. Şu anda bize belki tek faydası, çocuklar için belki aidiyet hissi (ki onlar kendilerini buranın kültürüne daha yakın buluyorlar) ve daha rahat seyahat avantajı. Hakkımızda hayırlısı 🙏🏼



12 Ekim 2023 Perşembe

Kaygilarimizin Eseri

Ekim 12, 2023 4 Comments

Ruh ve bedenin bir bütün olduğu ve bir birini etkilediği konusunda herkes hem fikirdir sanıyorum. Bunu en iyi ekstrem durumlarda farkederiz. Mesela çok acı verici bir olay yaşadığımızda elimiz kolumuz kalkmaz olur, yani beden o acının etkisiyle enerjisini kaybetmiştir.  Veya tam tersi, mesela grip olup yatak döşek yattığımızda ise hemen depresif hissederiz, bu durumda bedenin enerjisindeki düşüklük, ruhsal dünyamızı da etkiler. Ne kadar istesek de neşeli olmakta zorlanırız.


Ruhtan Bedene Bilgi Taşıyan Ulaklar isimli yazımda, ruhtaki dalgalanmaların bedende etki etmesini sağlayan şeylerin Nöropeptitler olduğunu anlatmıştım. Duygusal değişimlerimiz ve bunlara bağlı olarak oluşan düşüncelerimizin ürettiği zihinsel aktiviteler sonucu oluşan nöropeptitler aracılığıyla vücudumuzu doğrudan etkiler. Bunu ruhun bedene etkisi olarak tanımlayabiliriz. 


Bu dan başka ruhumuz sadece bedeni değil, bizim kişisel frekansımızı da etkiler. Bu yazıda, ruh-alan ilişkisinden ve bu alanın çevremizi ve bizi nasıl etkilediğinden bahsetmek istiyorum. 


Yine herkesin çok iyi bildiği ve tecrübe ettiği bir örnek, bu gün yataktan ters mi kalktın? cümlesidir. Bazen gün içinde işler üst üste hep ters gider ve bu sıkıntı bizim dış görünüşümüze o kadar yansır ki, bir tanıdıkla karşılaştığımızda ne o bu gün yataktan ters kalktın galiba? isyanını duyarız. Ya da bazen moralimiz o kadar bozuktur ki daha ağzımızı açmadan bir arkadaşımız ne oldu hayırdır Karadeniz’de gemilerin mi battı? diye sorar. Bunlar hep ruh-alan ilişkisine örneklerdir, içinde bulunduğumuz ruh hali frekansımızı düşürmüştür ve bu frekansı çevremize yayarız.  Bazı insanlar vardır, frekansları o kadar düşüktür ki yanında bulunmakla bile içiniz sıkılır,  bazıları ise o kadar yüksek frekansladır ki hiç konuşmadan otursanız bile içinize sevinç dolar. 


Gün içinde frekanslarımız dalgalanabilir fakat asıl soru şu? Herhangi anormal bir durum yaşamadığında senin etrafına yaydığın frekans nedir? Özellikle anneler için bu sorunun cevabı çok daha fazla önem kazanıyor çünkü çocukların bariyerleri henüz oluşmadığından, sünger gibi bu frekansı emiyor. 


Kaygılı bir anne çocuğuna sürekli kaygı frekansı (düşük frekans), rahat ve mutlu anne yüksek pozitif bir frekans yayar. Ve ayrıca kaygılı bir hamilelik geçirdiyse, anne karnındayken nöropeptitler aracılığı ile veya kaygılı bir emzirme süreci geçirdiyse, sütle taşınan nöropeptitler ile bu kaygı çocuğa da aktarılmıştır. 


Günümüzde oldukça yaygınlaşmaya başlayan çocuklarda otizm, duygu durum veya bilişsel gelişim bozukluklarında, modern dünyanın kadına ve anneye yüklediği zorunluluklardan ve ya tamamen ailevi meselelerden ötürü annede süregelen kaygıların hem hamilelikte nöropeptitler, hem de doğumdan sonra etrafına yaydığı frekans aracılığıyla çocuklara aktarılıyor oluşunun rolü çok büyüktür. Çoğu zaman anne iyileşmeye başladığında başta çocuklar olmak üzere onun frekans alanında bulunan kişiler de iyileşir. 


Evet ne yazık ki bu gerçek, anneye yüklenen sayısız misyonların yanında ekstra yeni bir yük getiriyor gibi görünse de, bir o kadar da mucize bir durum çünkü kimi zaman çocuklarımızın iyiliği için denemediğimiz yollar, okumadığımız kitaplar, başvurmadığımız çareler kalmıyor. Oysa anneyi iyileştirmek tüm bunların toplamından çok daha kolay. 


Peki nasıl iyi olacağız? Ne yazık ki şıp diye olmuyor. Fakat bunun birinci adımı kabullenmektir. Frekansımızı düşüren bir çok duygu durumunda (sadece kaygı değil, öfke, nefret, kızgınlık, kıskançlık, değersizlik, yetersizlik, kendini sevmeme, güvensizlik, onaylanmama gibi…) ilk adım önce bununla yüzleşmektir. Sadece yüzleşmek bile bir çoğunun yok olmasına vesile olur. Eğer yüzleşme metodu yeterli gelmiyorsa, o duygu durumları için ilave başka çalışmalar yapmak gerekebilir. Fakat eninde sonunda bunlardan kurtulmak ve frekansımızı yükseltmek mümkündür.