30 Eylül 2009 Çarşamba

Kurabiye Dükkanı'na Yaptığım Şablon

Eylül 30, 2009 23 Comments


Daha önce açacağı site için banner tasarımı yapmamı isteyen İnci Hanım için burada gösterdiğim banneri yapmıştım. Ancak daha sonra o projesi değişince, mevcut blogunun şablonunu değiştirmeye karar verdik. Şablon tasarımı kartviziti yayınladığım gün bitmişti ancak birkaç eksiği vardı. O akşam onları da tamamlamama rağmen yayınlamak ancak bu güne kısmet oldu.

Bu tasarımda birkaç farklılık denedim, en yukardaki menüleri resimlerle gösterdim. Yazı alanını vurgulamak için her iki yanına kurdele resmi uyguladım. Bir de şu ana kadar hep tarihin yanına koyduğum resmi bu sefer post başlığının arkaplanına uyguladım. Bu fikirleri başka bir siteden aldığımı itiraf etmeliyim.

Bir diğer farklılık da sipariş kısmında yer alıyor. Siteye girer ve sipariş kısmına tıklarsanız başka bir blog olduğunu göreceksiniz. Siparişler için yeni bir blog açtım ve yorum ayarlarını yayınlanmayacak şekilde kapalı yaptım. Böylece siparişte yazılan özel bilgiler sadece İnci Hanım tarafından görülebilecek ve yorumlar yayınlanmayacak.

Son olarak da yazı aralarında yazan İnci yazısını elimle yazdığımı ve daha sonra aynısını yapmak için çok çaba harcadığımı belirtmeden geçemeyeceğim.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Ben Geeeldiiiim

Eylül 28, 2009 28 Comments
Herkes iyidir umarım, günlerdir bloglardan ayrıyım daha ancak fırsatım oldu.




Hafta sonu sunumumu yaptım , iyi geçti çok şükür. O kadar panik yapmama değmedi. Resimde görülen harika bir yerde kaldım.



Doğanın ve güneşin biraz tadını çıkardım. Geldiğimde İstanbul buzzz gibiydi.




Bu sabah da cumhurbaşkanımızın katılımıyla üniversitenin resmi açılışını gerçekleştirdik. Program öncesinde dağıtılan broşürlerde Ressam Cemal Akyıldız'ın resimlerinden örnekler vardı. Bir fotoğrafın resmini çekip paylaşmak istedim. Resimde bu stilin adını bilmiyorum ama çizgi ve noktalardan oluşan oldukça ince işli resimler vardı. O kadar güzel ki odaklandıkça resimlerin derinliği daha iyi kavranıyor.

Birkaç yarım kalmış işimi halledip hepinizi ziyarete gelicem. Görüşmek üzere tekrardan.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Ceyda'ya Yaptığım Banner

Eylül 23, 2009 24 Comments



Günaydın günaydınnnn

Öğlen olmuş ben hala günaydın modundayım, bugün işbaşı yaptık yine. Çalışanlar için evde durmak gerçekten zor oluyor. Neyseki geçen yazımdaki ruh halim düzeldi.

O yazının üstte kalmasını istemediğimden bunun yerine şöyle iç açıcı bir resim olsun diye, Ceyda'ya yaptığım banneri yayınlamak istedim. Sade ama çarpıcı oldu, kendi de beğendi, daha ne olsun.

Dün bütün gün sunum çalışmamı yaptım az bir işi kaldı ama ben şimdiden telaşlanmaya başladım. Nasıl olacak, yetişecek mi iyi geçecek mi diye. Sabahtan beri bu saate kadar başka işler yüzünden onunla ilgilenemediğimden paniğim artıyor. İnşallah güzel geçecek. Farkettiğim kadarıyla Ferulago'nun eşi de orada olacak ama çalışma konularımız (dolayısıyla oturumlarımız ) farklı, rastlaşabilir miyim bilmem. Aslında acaba ferulago da eşine eşlik eder de gelir mi diye düşünüyorum. Bakalım.

Herkese güzel günler diliyorum. Sevgiyle.

21 Eylül 2009 Pazartesi

İyi Bayramlar

Eylül 21, 2009 26 Comments
Merhabalar, yazıyorum ama bilmiyorum yayınlanacak mı çünkü biliyorsunuz blogger bu aralar çok keyfine düşkün oldu. Gerçi benim de yazacak fırsatım olmadı.

Bayramın ikinci günü sabahı bu satırları yazarken, aslında hala hiç bayram coşkusunu hissedemediğimi hissediyorum şu an.

Cuma öğlen saati amcamın vefat haberini aldık ve cumartesi günü erkenden (Cumartesi defnedildi) Tekirdağa gittik. Akşama doğru geldikten sonra  o gün annemlerde kaldım, annem pek hazırlık yapamadığı için sabah erkenden öğlene kadar biraz ev toplama, sonra da misafir ağırlama en son birkaç ziyaretten sonra akşam evime geldim.

Cenaze sırasında hiç ağlamadığımdan mıdır nedir, tüm kasıntım akşam ufak bir tetikle su yüzüne çıktı ve akşam ağlayarak uyumaya daldım, şimdi bile ağladı ağlayacak modundayım.

Babannem 105 yaş (benim tahminime göre 109) civarında ve şu ana kadar iki evladını iki damadını da toprağa verdi. Ancak amcam onun yanında olduğu için daha bir kıymetliydi ve oldukça zorlandı. Tabi takdiri ilahi nasılsa öyle. Ben ise biri öldüğünde ölümün son değil başlangıç olduğunu düşündüğümden ve daha önce ölmüş olan sevenlerine kavuşacağından cenazelerde fazla ağlamam.

Akşamki ağlamam da amcama üzülmemden değildi. Hiç birşeyi aklımıza getirmeden yaşayıp giderken ölümün çarpıcı gerçekliği, bunların hiç bir işe yaramadığı herkesin gideceği yer aynıyken anlamsız kırgınlıkların, gösterişlerin yer aldığı bu karmaşık sistem içinde yaşama zorunluluğumuz. Butün bunlar böyle anlarda tekrar hatırlanınca insan üzülüyor. Genelde ağlamam bundandır.

Bir yakınımız başka bir şehre ya da öbür dünyaya gittiğinde ağlıyorsak, bana göre bu kişinin bencilliğindendir. O kişiyi gerçekten sevenler, onun mutlu olmasını istiyenler kendini düşünmez ve onun mutlu olması için dua eder . Benim görüşüm bu olmuştur ve çevremde de gözlemlediğim çok ağlayıp kendini helak eden, uzun zaman geçmesine rağmen kendini toparlayamayan insanların zayıf karakterli olduğu ve sonrasında da hayatlarında hep yarım birşeyler kaldığı. Oysa bizi diğer dinlere inanlardan ayıran çok güçlü bir inancımız var öbür dünya ile ilgili.

İşte durum böyleyken haliyle bayram heyecanını hissedemez durumdayım. Önümüzdeki hafta sonunda yapacağım sunum için kalan birkaç işi de bitirmem gerektiğinden bayramın devamı yine durgun geçecek gibi görünüyor. Şimdi tek düşüncem sunumu bitirip bu işten alnımın akıyla çıkmak ve sonrasında da hayatıma kaldığım yerden devam etmek.

Bu sebeple bir süre pek yazamayabilirim ve okuyamayabilirim, herkesin bayramını kutluyorum ve olması gerektiği gibi bayram yaşadığınızı umuyorum.

Sevgiler

15 Eylül 2009 Salı

Fotoğrafçı Bayanlara Bir Öneri

Eylül 15, 2009 25 Comments
Bebek Mevlidi Fotoğrafçılığı!

Merhabalar herkese, öyle acayip uykum var ki şuan gözlerimi zor açıyorum. Yine hep bu blog yüzünden. Gecenin ortasında aklıma gelen fikirleri zihnimden bloguma yazmaktan uyuyamıyorum. Kafamda bir sürü yazı konusu hazır şimdiden.

Evet yukarıdaki önerimi daha önce Ayça'ya da yapmıştım. Bence çok yaratıcı ve tutulan bir uygulama olur bu. Biliyorsunuz artık doğum ve düğün fotoğraçılığı kavramı gitgide duyulmaya ve yaygınlaşmaya başladı. Ancak bu ikisinin de fikir babalarının Türkler olmadığı kesin.

Doğum fotoğraflarını çok severim ve birçok site incelemişimdir bu şekilde. O anda hissedilen duyguları (heyecan, korku, sevinç, mutluluk) bir daha yaşanmıyor ve o anı gerçekten güzel yansıtıyor. Bana tek olumsuz gelen tarafı annenin genelde halsizlik sebebiyle çok iyi gözükmemesi fotoğraflarda ve bebeğin de doğumdan sonra biraz daha çirkince görünmesi. Tabi bildiğim kadarıyla doğum fotoğrafı çekebilmek ancak planlı doğumlarda mümkün oluyor, aniden doğuma gidenler bu fırsatı kaçırıyor.

İşte bu fırsatı kaçıranlar ve bizim kültürümüzde gerçekten çok önemli olan bebek mevlitlerinin usta eller tarafından fotoğraflanması birçok annenin tercih edeceği birşey olabilir gibi geliyor bana.

Bebek mevlidi aslında bizim bebek gösterme törenimizin biraz daha dinsel içerikli olanı. Yabancılar da baby shower yapıyorlar ama onlar doğmamış bebek için yapıyorlar, bebek göstereceksen en azından bebek doğmuş olmalı diye düşünüyor insan.

Bu güne kadar birçok bebek mevlidine katıldım. O gün bebek özel bir mevlit kıyafeti giyer. Özenle hazırlanan ikramlıklar (lohusa şerbeti bile olabilir) ve bebek şekerleri ikram edilir, anne şık bir gecelik-sabahlık giyer başına kırmızı kurdela bağlar. Bebeği ilk defa görenler hediyelerini verir, varsa bebeğin anı defterine iyi dileklerini yazarlar.

Benim en çok hoşuma giden ise mevlit sonunda bebeğin hocanın kucağına verilmesi anıdır. Hoca bebeğin bahtı, sağlığı için, hayırlı evlet olması için dua eder. Bu dua öyle duygusaldır ki ben hep ağlarım. Sonra sırasıyla babaanne ve anneanne bebeği kucağına alır ve içlerinden dua ederler. Kimi mevlitlerde bebek böyle kucaktan kucağa gezer ve herkes içinden bir dua okuyup bebeğe güzel dilekler diler. Sonra toplantıda bulunan evli ve çocuksuz genç bayanlar bebeği kucaklarına alır, kıbleye dönüp bebeği hafifçe sallayarak, Allah'tan kendilerine bir evlat dilerler.

Bu arada nedense anne yatak odasında olur genelde ve sıcaktan (ve muhtemel gece uykusuzluğundan) yorgun haldedir. Ama yanında arkadaşları, diğer genç akrabaları bulunur.

İşte bu anlarda diğer genç akrabalar fotoğraf çeker ve genelde bilinçsiz çekimlerdir bunlar. Flaş bebeği korkutur, güzelim ayrıntılar kaçar. Bu yüzden ben böyle bir anım olsa kesinlikle fotoğrafçı getirme hayalini kurarım. Genelde bebeğin kırkı çıkmadan yada hemen sonra yapıldığı için de bebek yine çok miniciktir ama doğduğu gün kadar çirkin değildir.

Bu yüzden fotoğrafçılara sesleniyorum, yeni bir akım başlatın, bir blog açın böyle çekimler yaptığınızı duyurun, yakınlarınızın böyle fotoğraflarını çekip örnekler sunun. Yeni bir gelenek yaratın. Gerekirse tanıtmak için elimizden geleni yaparız. Hatta bu fotoğraflar şık ve sevimli bir albümle teslim edilebilir, bu albümde bebeğin el ve ayak baskıları ile zenginleşebilir

Tabi yine doğum günü partilerinde fotoğraf çekmek de  çok güzel bir hizmet olurdu. Genelde ilk birkaç yaş doğum günleri acayip önemlidir anne babalar için.

Oh yazdım rahatladım, umarım bu fikir hayat bulur.

Ayrıca buradan herkesin mübarek Kadir Gecesini kutluyorum. Yaradana yaraşır bir kul olmamızın tadına varmak dileğiyle.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Kırmızı Mutfak'ın Başarısı

Eylül 12, 2009 12 Comments
 
Bir günde iki yazı yazmam ama blog tasarımını yaptığım Kırmızı Mutfak'ta bugün çok güzel bir haber görünce paylaşmak istedim. Masa düzenlemesine meraklı olan arkadaşım, bu alanda katıldığı uluslararası bir yarışmada ödül kazanmış. Masa dizaynını kültürel değerlerimizi kullanarak oluşturmuş ve bunlardan o sitede de bahsedilmiş. masayı o kadar beğendim ki, ödül almaması mümkün değildi ama bende güzel bir tanıtım olmuş ülkemiz adına. Sizde blogundan ayrıntılara bakabilirsiniz.  

Eski Voodoo-Bird Yeni Üşütük

Eylül 12, 2009 6 Comments


Daha önce Voodoo Bird olarak bloğu bulunan yeğenim geçen gün kendisine yeni bir blog açmış. Şaşırdım ve hemen kendisine acil bir tasarım yaptım. Kendisi de çok beğendi. Eski yazılarını muhafaza ederek bu sefer Üşütük Prenses olarak karşımızda olacakmış.

İsim Üfürükten Prenses'i andırsa da ona duyulan kıskançlıktan değil hayranlıktan böyle bir isim seçtiğini düşünüyorum. Çünkü msnine de üfürükten prenses yazar hep, şansına bu blog adı da boşmuş.

Bakalım ilerleyen günlerde topluca üşütecekmiyiz?

11 Eylül 2009 Cuma

Kurabiye Dükkanı Kartvizit Tasarımı

Eylül 11, 2009 17 Comments



Kurabiye Dükkanı için bir şablon ve kart dizayn ettim. Şablon daha bitmedi ancak bu kartı yayınlamak istedim. Zira kaç gündür felaket nedeniyle yazasım yok, bari bu da bahane olsun.

Bu kartı kurabiyelerin çubuklarına ya da sepete bağlamak için tasarladım. Kartvizit olarak da kullanılabilir tabi. Pöti kareli görüntüsüyle ev yapımı reçel kavanozlarını andırmasını, böylece sıcak bir hava vermesini arzuladım. Kartın arkasında da sağ resimdeki bilgiler yazacak. Aslında bu tarz şeyler daha çok yapıp bedava indirilebilir şekilde paylaşmak istiyorum ama şu an ders çalışmalarımın arasında ancak bu kadar vakit ayırabiliyorum.

Gerçekten farklı ve sempatik bir çalışma oldu, sizce?

9 Eylül 2009 Çarşamba

{09.09.09}

Eylül 09, 2009 49 Comments
3 yıllık garanti kapsamında aldığım Ce'nin garanti süresi bugün doluyor. Akşam soruyor bana, "eğer iade etmek istiyorsan hala verebilirsin bak 1 günün kaldı. Memnun musun üründen?"

Dedim sabaha cevabımı vericem. Cevabım:

"Aşkım bir öpücük karşılığında garanti süresini 5 yıla çıkarabilir miyiz?" :)

Şaka bir yana iyi günde kötü günde her şeyiyle birbirimizi kabul ettik ve evet dedik 3 yıl önce bugün. Çok şükür heyecanımız 11 yıl önce ilk tanıştığımız gibi. Çünkü hala

- Aynı saatte eve gelmemize rağmen, ondan önce gelip kapıyı hoşgeldin ve öpücükle açabilmek için eve koştura koştura geliyorsam,

- Kendime peynir ekmek yeteceği halde ne kadar yorgun olursam olayım onun için çiğ börek yapıyorsam,

- Akşamdan sabaha görmediğim için özlüyorsam,

- Eğer onu kıracak birşey demişsem içim içimi yiyorsa,

- Alışverişe her çıkışımda kendime değil ona birşeyler alıyorsam,

Sanırım ben ona hala AŞIĞIM. SENİ SEVİYORUM AŞKIM.

Dün ne kadar ısrar etsem de resmimizi koymamıza izin vermedin. Doğrusu çok kıskanıyorum seni ama ne kadar farklı ve pırıltılı bir görüntün olduğunu bazen tüm dünyaya göstermek istiyorum.

Çoğu kez yüzündeki ışıltıya kendimi kaptırırım, gerçekten eşim diye demiyorum nurlu bir yüzü var. Kalbinin temizliği yüzüne yansıyanlardan. Çok övdüm eşimi ama sanırım bunda benim de payım var. Sürekli dırdır eden bir bayan olsaydım, herhalde o da stresli bir yüze sahip olurdu.

Bugün ayrıca Virgo ablamın da doğum günü, güzel yaşlara ablacığım.

Dipnot: Yurdumuzu yasa boğan sel felaketi nedeniyle sevincimiz kursağımızda kaldı. Kutlamalar her zaman yapılır, Allah zor durumdaki herkesin yapdımcısı olsun ve ölenlere rahmet etsin inşallah.

Dipnot2:Zeynepcim, ben senin bloguna yanlış yazmışım dalgınlıkla, 2 gün önce değildi yani bugündü. Düşünmen çok güzel ayrıca teşekkür ederim.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Önceki Resime Dair

Eylül 07, 2009 14 Comments
Günaydınnn nihayet yeni bir haftaya başladık. Cumartesi günü iftar ziyaretiyle geçti, pazar günü de benim iftar davetim vardı. O kadar yoğun geçti ki upuzun geldi bu haftasonu bana.

Aşağıdaki kültablası resmini ise gittiğimiz iftar davetindeki evde çektim. Çok şükür bizimkilerden hiç biri ( kendi ve eşimin ailesi de) sigara içmiyor. Ancak bunu görünce mutlaka yayınlamalıyım diye düşündüm.

Nereden alındığını bilmiyorum sormadım. Ancak bazı yerler var istediğin şekilde kahve kupası falan tasarlayan. Öyle yerlerde istediğiniz versiyonlu (analı, babalı eşli arkadaşlı gibi) yazdırabilirsiniz sanıyorum.

Haftasonu kimseyi okuyamadığım için işe geldiğimde merakımı gidermeyi planlasam da, gelir gelmez aldığım habere göre biraz daha yoğun çalışmam gerekiyor. Ziyaretlerim bir süre gecikebilir.

Herkese iyi haftalar.

4 Eylül 2009 Cuma

Arap Sabunu Mucizesi

Eylül 04, 2009 63 Comments
Sağlıklı yaşama dair bir çok yazıda çamaşır makinesinde ve hatta bulaşık makinesinde arap sabunu kullananları okumuştum. Doğrusu hem merak ediyor hem de cesaret edemiyordum.

Bundan birkaç ay önce eşim markete giderken ne istediğimi sorunca bulaşık teli al demiştim. Genelde ben alıyorum o gün öyle denk gelmişti.


Ürün resmini malesef bulamadım ama bana bir bulaşık teli almış gelmiş, pakete bakınca beğenmedim, çünkü ben top şeklinde olanlardan alırken o çok ince telli eski bulaşık tellerinden almıştı.

Ama açıp kullanınca fikrim tamamen değişti. Çünkü bir paketin içine 8 tane kadar kurabiye büyüklüğünde yassı tel hazırlamışlar ve kendiliğinden sabunlu idi. Denediğimde mis gibi arap sabunu yanısıra ince telli olması nedeniyle aslında daha iyi temizlediğini anladım. Tabi belki de arap sabunundan temizlendi bilemiyorum. Çelik tencerelerimin mümkün olduğunca parlak olmasını isterim ve bu şekilde her zamankinden daha parlaktı.

Bunun üzerine biterse ne yaparım diye bir tane de arap sabunu aldım. Geçenlerde ise normal deterjanın yanına bir miktar arap sabunu katarak beyazlarımı yıkadım. Acaba çok hevesli olduğum için yanılıyor muyum bilmem ama bana her zamankinden daha temiz geldi. Çünkü fazla beyaz eşyamız olmadığı için genelde açık renkli tişörtler ile hepsini birden yıkarım ( bu arada iç çamaşırları önceden ayrıca kaynattığımı söyleyim, karıştırırken dikkat ediyorum yani). Neyse bu yüzden beyazları çok yüksek sıcaklıkta yıkayamam eşimin tişörtleri küçülüyormuş sonra. 40 derecede her zamanki yıkayışımdan daha beyaz olmasının sebebi arap sabunuydu.

Bundan sonra her yıkamaya katmaya başladım, kokusu çok hoşuma gidiyor mesela çarşaflardan kokusu günlerce çıkmadı. Makinelere çok köpük yapan deterjanlar koymak sakıncalı biliyorsunuz, ama arap sabunu öyle köpüren bir sabun değil zaten.

Bulaşık makinesine daha denemedim, eğer cesaret edersem önce vitrinde duran fazla kullanmadığımız eşyaları denemeliyim. Zira kokusu kalırsa Ce o tabaktan yemeyebilir.

Page Rank Konusunda Yazdığım Bir Önceki Yazıya Dair

Eylül 04, 2009 2 Comments
Merhabalar herkese, geçen gün yazdığım bu yazıdan sonra bir mail almıştım, yazımdaki bazı konularda yanlış bilgiye sahipmişim ve bu konuda sağolsun arkadaş ile birkaç kez yazışarak bilgilendik.

Kendisi Elişi Dünyamız sitesinin teknik sorumlusu imiş. Yazdıklarını yoruma eklememi istedi ama ayrıca yazılsa daha iyi olacağını düşündüm.

Page rankı arttıran şeyin ziyaret ve link sayısı olduğunu yazmıştım. Link sayısı önemli imiş ama her link bu işe katkı sağlamıyormuş.

Siteler oluşturulurken, verilecek linklerin ne şekilde olacağına dair bir çeşit imzası varmış ve bu imza "nofollow" ve "dofollow" olarak iki şekilde olabiliyormuş. İngilizce bilenlerin de anlayacağı gibi sırayla takip et yada etme komutlarını veriyor. Verilen linklerde nofallow olanlar pagerank için bir katkı sağlamazken, diğeri sağlamaktaymış.

Dolayısıyla benim madde madde yazdığım şıklar içinden blog listesi ve mimler vesilesiyle (yada başka mevzularda) postların içine yazdığımız linkler bu işe katkı sağlayanlardan diğerleri ise etkisizmiş.

Bu durumda yazdığım kadar abartılı bir durum olmasa da (yani page rank için katkısı az olsa da) yine diğer maddelerin bir şekilde ziyaretçi sayısını arttırmaya yönelik çalışacağı kuşkusuz apaçık. Çünkü çoğumuz başkalarının yorumlarından, listelerinden ilgimizi çeken kişileri ziyaret edip takip ediyoruz.

Yorumlar konusunda başka bir konuya dikkat çekmiş arkadaşımız. Diyor ki yorumun linkinin önemi yok ama yorumda yazılanlar önemli, çünkü sizde yer almayan bir konu ama yorumlarda dile getirilmiş ise bir mevzu Google aramalarında çıkabilirmiş. Diğer yandan akıllıca yapılan yorumların, okuyan diğer insanların ilgisini çekeceği de şüphesiz.

3 Eylül 2009 Perşembe

Düşleri Yansıtan Gölgeler

Eylül 03, 2009 7 Comments





Normalde bu bloguma diğer yerlerden alıntı fazla yapmıyorum ama bunu görünce dayanamadım. Uzun zamandır üye olduğum 10 Marifete bakmıyordum bir bakayım dedim. Orda bu blogda yapılmış başka bir projeden buldum ve bayağı inceledim.

Gölge resimleri çok duygulandırdı beni, özellikle ilk resim. İçimizde dışa vuramadığımız şeyleri gölgelerle anlatmaya çalışmış sanatçı, çok da hoş olmuş.

Muhteşem şeyler var, ayrıca bu fikre de bayıldım. Kapkara duvarlara nasıl da renk gelmiş.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Paylaş Paylaş Nereye Kadar

Eylül 02, 2009 29 Comments
Hepiniz farketmişsinizdir, Google da yapılan aramalarda ilk sayfalarda bloglar ve forumlar çıkıyor. Özellikle önemli bir bilgi (sağlıkla ilgili, yada ansiklopedik bir bilgi gibi) aradığınızda bu durum insanın sinirini bozuyor çünkü blogların verdiği bilgilere güvenilmiyor. Kişisel içerikli olan bloglar haliyle insanların görüşlerini düşüncelerini içeriyor ve yansız olamıyor.

Çok kere asıl aradığım kaynaklara ulaşmak için Google da 50. sayfadan sonra bulduğumu söylemeliyim. Allahtan artık sitelere tek tek tıklamadan içerik olarak anlayabiliyoruz.

Peki bu neden böyle. Bu yazıda kendi bilgilerim doğrultusunda bundan bahsedeceğim.

Artık bir çok sitede bu yazıyı (ya da bu resmi ) Twitter da, Facebookta orda burda paylaş diye bir eklenti oluyor. Ancak sanal dünyadaki paylaşım ile gerçek hayattaki paylaşım tamamen farklı anlamlar içeriyor. Gerçek hayatta paylaşımda, insan kendinden fedakarlık eder ve kazanım paylaştığı kişidedir. Fakar internet aleminde hiç de öyle değil.

Geçenlerde Bir Yastıkta'ya gelinlik resimleri ararken gayet güzel tasarımcıları ve profosyonel çekimleri olan bir sitedeyim. O da eklemiş bu paylaşım eklentilerini. İnsan düşünüyor böyle harika bir sitenin buna ihtiyacı var mı ? Var tabi, hele bloglar karşısında çok da fazla.

Bu siteyle bir blogu karşılaştırarak açıklamaya çalışayım. Bu gelinlik sitesinin güncellenmesi en fazla yılda bir kaç kere kreaasyon tanıtıldığında mümkündür. Çoğunlukla statik bir sitedir diyebiliriz. Oysa bir blog neredeyse her gün güncellenir. İçerik bakımından böyle siteler bloglara asla yetişemez.

Bu yüzden onların "şurda paylaş" eklentsini eklemeleri çoook yerinde olur. Kendi sitesini kim bulacak. Paylaşıldığı yerde başkaları da görür, ona reklam olur bu biiiir.

İkincisi bu eklentiler kendi sitesine link vermesini sağlar ki bu çok faydalı bir olgudur bu da ikiiii.

Sitelerin google da üst sıralarda yer almasının iki sebebi var birincisi kapsamlı içerik, diğeri de page rankıdır. Page rank bir sitenin popülaritesini gösteren değerdir ve sitenin tıklanma oranıyla ve de ayrıca siteye verilmiş olan link sayısıyla alakalıdır.

Yukarıda bahsettiğim "şurda paylaş" eklentisi ne kadar çok kullanılrsa siteye başka yerlerden verilmiş olan link sayısı artar, dolayısıyla page rankı yani popülaritesi. Aslında gördüğünüz gibi sanal dünyadaki paylaşım hiç de gerçek dünyadaki gibi değil, tamamen bencil bir oluşumdur.

Gelelim blogların üstünlüğüne, dedik ki durmadan güncelleniyor, içeriği zengin blogların. Bunun farkında olan kişiler günde 4-5 yazı yazıp kısa sürede içeriğini zenginleştirmeye çalışırlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken her telden içerik olmamalı blog içeriği. Tek konuda zengin bloglar daima üstte yer alacaktır ki, sizin blogunuz her telden ise ayrı ayrı her bir konudaki toplam yazı sayısı zaten çok azdır ve sadece bu konulardan oluşan bloglar zaten çok vardır.

Bir diğer üstünlüğü ise sahip olduğu link sayısındaki fazlalık. Bloglar bu konuda diğer sitelere göre çok avantajlı. Blog birliği birbirlerine link verecek şekilde ayarlanmış. Ne şekilde link veriyoruz peki? Bunu madde madde yazalım.

1- Yorumlarla. Yazdığınız her yorum kendinize verilmiş bir linktir. Çok yorum yazmak page rangını arttırır. Mesela 500 blogu takip eden bir blog olsun ve günde 100 tanesi güncellensin, hepsine yorum yazdığında ayda 3000 tane yılda 36000 tane kendine link vermiş olur. Müthiş bir rakam.

2- İzleyiciler gadgeti. Ne kadar çok kişiyi izlersen o kadar link verirsin. Bunu farkında olanlar kısa sürede yüzlerce kişiyi izlemeye alır, ama zannedersin ki aaa şu kişi beni izlemiş, beni izleyenler çoğalmış. Ancak o kişi seni değil kendini düşünüyor aslında. Page rankı arttırmada seni çok kişinin izlemiş olmasının hiç bir önemi yok önemli olan senin izlediklerin. 500 kişi izliyorsun diyelim +500 link.

3- Blog listesi gadgeti. İzlediklerin seni blog listesine eklesin. Her bir blogda sana link verilmiş oluyor +500 link de buradan.

4- 10 marifet, çeşitli forumlar gibi yerlere yazdığın her yorumda her yazıda kendine link veriyorsun buradan da çokça link alınabilir.

5- Ülkemizde fazla yaygın olmayan ama yabancı bloglarda çokça olan Anne Kaz'ın bu yazısında da tanıttığı Mister's Linky gadgeti. Bu gadget tamamen bu amaçla üretilmiş. Link sayısını çoğaltmak için. Herkes bloguna her yazıya ekliyor. Böylece insanlar birbirine link veriyor. Her yazı için yapıldığını düşünürseniz yüzlerce link de buradan gelecek.

6-Mimler. Mimlerde neden ödül aldığın ve verdiğin kişilere link ver zorunluluğu geliyor, işte bundan.

7- Twitter'da facebook'ta paylaş gibi eklentilerle.

Eveet sonuçta binlerce linkimiz var. Kaç tane linkiniz olduğunu gösteren bir kod var. Who Links To Me. Bu kodu sitenize ekleyerek öğrenebiliyorsunuz.

Sonuçta blogların arama sonuçlarındaki üstünlüğü tartışılmaz oluyor. Bunu bana tasarım için başvuran pasta ve kurabiye tasarım sitelerine söylüyorum. Blog olmayan normal bir site nedense çok arzu ediliyor. Diyorum blogdaki başarının yanına yaklaşamaz o. Google ın derinliklerinde kaybolur gider. Blogger ise bize bedava olmasına rağmen harika fırsatlar sunuyor.

Bazı siteler izinsiz içeriklerimizi çalıyor, kaynak şeklinde link de vermiyorlar. Bu üzücü bir durum ama eğer resimlerin üzerine lakaptan ziyade blog adresini yazarsanız, o siteye bakan kişiler en azından merak edip sizin sitenize gelirler. Ben de bundan sonra sadece GeCe değil url adresimi de yazacağım. Böyle bir durumda kazanan yine siz olursunuz çünkü belki sizin blogunuz tek başına sözkonusu aramada çıkmayacak.

Bu konuda bilinmesi gereken bir diğer husus ise link verirken biraz dikkat edilmesi gerektiği. Diyelim orta popülerlikte bir sitesiniz. Çok popüler sitelerden size link verilirse, siz onların popülaritesinden çalarsınız, ancak daha az popüler bir siteye link verirseniz sizin popülariteniz azalır yani o çalar. Böyle de bir durum var.

Bu yazıyı neden yazdığıma gelince. Sadece bazı şeylerin farkında olun istedim.

Sonradan İlave: Bunları yazarken kimseyi suçlamayı falan düşünmedim, eğer böyle yapılıyorsa herkes yapmalı. Sonuçta bazı kişiler bunun farkında diye üstte çıkmasınlar, herkes bilsin herkes bu sihri kullansın eşit rekabet olsun. Hiçbirimiz "benim çalışmlarım ön sıralarda çıkmayı haketmiyor" diyemez. Hepimiz yaptıklarımızı beğeniyor, herkes kadar emek veriyor herkes kadar paylaşmak istiyoruz.

1 Eylül 2009 Salı

Süslü Kırlentlerim 2

Eylül 01, 2009 31 Comments
Merhaba dostlar, iyi haftalar diyeceğim çünkü bu hafta bana yeni başladı. Düm bilgisayarıma format atmam gerekti, daha doğrusu hep gerekiyordu da dün artık atayım dedim, tam önemli çalışmanın ortasında kapanıp duruyordu. Bu yüzden doğru düzgün blogları okuyamadım bu günden itibaren artık.



Daha önce bu yazımda gösterdiğim kırlentlere iki ilave daha yaptım hafta sonu.



Sarı olan daha bitmedi ama, aslında biterdi ancak elimdeki renklerden yaptığım çiçekler pek hoşuma gitmedi, başka birşeye kullanacağım artık. Ağaç dalları arasına çiçek ve yapraklar eklemek istiyorum. Yeni renkler almam lazım.


Meşhur kuş figürümüzü de koymasak olmazdı. Kumaş ile yaptım onları öremedim malesef.



Lacivert olan da pek bir amerikanvari oldu ama napıyım. Renk olarak çok hoşuma gidiyordu.

Şimdi geriye iki kırlentim daha kaldı ve daha bitmeyen başka bir projem. O da bitince inşallah hayal ettiğim gibi olursa yayınlayacağım.

Bu arada bugün 1 Eylül sonbahara girdik hop İstanbul'a yağmur geldi. İyi güzel oldu da akşamdan astığım çamaşırlar heba oldu, hem de beyazdı uff.

Sevgiler.