24 Eylül 2019 Salı

Bisiklet Turu

Eylül 24, 2019 11 Comments
Geçtiğimiz pazar günü bir önceki postta paylaştığım bisiklet turuna katıldım kızımla. Hava bize bir torpil yapmış olmalı ki uzun süredir devam eden kapalı ve yağışlı günlerin ardından pazar günü açık ve 25 dereceydi. Rüya gibi. Hemen ertesi gün yine aralıksız yağmur dolu bir haftaya başladık.

Tur için buluşma evimden 11 km uzaklıktaki bir parkta olacaktı, google maps’in bana bu mesafe için verdiği bisiklet sürüş süresi 35 dakika oldu. Ancak hem yolu tam bilmediğimden hem de ilk defa bu kadar uzak mesafe pedallayacağım için 1 saat önce evden çıkıp rahat rahat gittim. Bazı arkadaşlar otobüsle gidip bisiklet kiraladılar. Benim de aklımda bu vardı ama kendi kendime bir challenge yapayım dedim :))

Sabahında bisikleti nasıl süslesem diye düşünürken aklıma biraz vintage dekorlar yapmak geldi. Hemen bir kartona aşağıdaki yazıyı yazdım ve bahçemizde çokça bulunan renkleri dönmüş ortancalarla süslemeye karar verdim.

 Bence çok orjinal oldu. Bisikletim abartılı süslü olmamasına rağmen dikkat çekici ve farklı olmuştu. Saçıma da bu çiçekten takıp kombinimi tamamladım 🙈

Buluşma noktasına giderken ormanlık bir güzergahtan gittim, hava ve manzara şahaneydi, bisiklet üzerinde olmayı zaten çok severim. Yalnız başıma doğada olmak tam bir terapi oldu.

Kızım onca yolu gitmeyi göze alamadığından ve arkamda gitmesine de eşim izin vermediğinden, eşim onu arabayla buluşma noktasına getirdi. Tur boyunca arkamda oturacaktı ama çok sevdiği arkadaşı bakfiets (kutulu bisiklet) ile geldiği için onunla oturmak istedi, onlar da makamlarında  halkı selamladılar :))

Evet yol boyunca herkese el sallayıp selam verdik. İnsanların tepkileri de çok hoştu, kendimizi kraliçe gibi hissetmek de... 1,5 saat kadar dolanıp varıl noktasına geldik. Bol bol fotoğraf çekildik. Turun beredeyse tamamı kayıt altına alındı ve youtube’da yayınlandı. Biraz uzun ama merak ederseniz burada https://youtu.be/ca27RPjiz8U

Turun sonunda o süreçte oğlumla parkta bizi bekleyen babasına kızımı teslim ettikten sonra, aynı yolu yine pedallayarak döndüm. Toplam sürüş mesafemi hesaplamadım ama 25-30 km arasında olmalı. Eve döndükten sonra yemek hazırla, ye iç topla derken aslında fena değildim ancaaak gecenin bir yarısı feci ağrılar başladı bacaklarımda, baya da uyutmadı. Bir süre sonra ağrı kesici aldım, sonra uyumuşum. Ertesi sabah ağrılar devam etti ama öğleden sonra geçti. Bugün çok daha iyiyim. Fakat bu ağrılar çok yoğun spor yapınca oluşan laktik asit birikmesindeki ağrılardan farklıydı, eşim kasların genişleyip, zarlarının genişlemek için yırtıldığını, vücudumun bir iki gün içinde yeni kas zarları üreteceğini söyledi. Artık daha kaslı bacaklarım varmış :))

Yorgunluğuna rağmen seneye yeniden katılmak isteyecek kadar çok sevdik, çok eğlendik. İyi ki katılmışım diyorum şimdi 🙏🏼

20 Eylül 2019 Cuma

Suslu Kadinlar Bisiklet Turu (Fancy Women Bike Fest)

Eylül 20, 2019 2 Comments
Duyduk duymadik demeyin. Bu pazar dunyanin birçok ülkesinde kadinlar suslenip puslenip bisikletleriyle sokaklara dokulecekler. Bir aksilik olmazsa ben de arkadaslarimla Amsterdam'dan katilacagim. Daha once hic katilmadim ama aylardir takip ediyorum, bu etkinligin enerjisi cok baska, amaci cok guzel ve insana nese veren bir yonu var.

Ilk defa 2013 yilinda Izmir'de duzenlenmis olan bu etkinlik oyle sevilmis ki bu yil 22 eylul pazar gunu, dunyanin her yerinden 120 sehirde kadinlar bisikletleriyle yollarda olacaklar. Sadece 6 yilda bu kadar genis bir cografyaya yayilmis olmasi muhtesem bir basari. Siz de katilmak isterseniz web sitelerinden size en yakin lokasyonu bulup, bulusma yeri ve saatini ogrenebilirsiniz. https://www.suslukadinlarbisikletturu.com/

Bu web sitesinden baska genel bir facebook sayfalari ve ayrica sehirler kendi arasinda organize olabilsin diye sehir adlarina gore alt facebook sayfalari da var (hepsinin olmayabilir tabi), bu sayfalara uye olup gerekli bilgileri edinebilirsiniz.


Bakin Manifesto'su neymis:

Bisiklete herkesin binebildiğini, hatta çok güzel bindiğini, o da yetmezmiş gibi süslü püslü bindiğini göstermek için her yıl Dünya Otomobilsiz Kentler Gününde kadınlar bisikletleri ile meydanlarda olacak. Kadının görünürlüğü, kamusal alanda hakkını talep edebilmesinin anahtarıdır. Bisiklete binmek, kadınların toplumda görünür hale gelmesi ve özellikle şehirle etkileşime girmesinin tamamen yeni bir yoludur. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu, bisiklet sürmenin özgürleştirdiğini hatırlamak ve şehirlerde daha fazla kadının bisikletli ulaşımı seçmesini özendirmek için kadınlar tarafından kadınlar için gönüllülük esasında düzenlenen bir etkinliktir.

Kadın Ol. Görünür Ol. 

Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun katılımcıları kadınlardır.Süslü Kadınlar Bisiklet Turu durağan değil, hareketlidir. Katılımcılar fark edilmek için kendilerini ve bisikletlerini süslerler. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu bir yarış değildir, bisikletle hız yapılmaz. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu sırasında izleyicilere el sallanır ve gülümsenir.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Yurt Disinda Hayat Nasil?

Eylül 18, 2019 5 Comments
6 yildan fazla zamandir Hollanda'da, 3 yila yakin Slovakya'da yasamizin ardindan (2010 yilindan beri) neredeyse artik eski gocmenler kategorisine yukseldim. Bu surecte, yurtdisina tasinmak, orada hayat nasil, gidelim mi gitmeyelim mi, orasi mi iyi burasi mi konulu yazilar hic yazmadim, yazmaktan da kacindim. Dun yine benzer bir yazi okuyunca biraz bu konuda kelam etmeye karar verdim.

Oncelikle o ulkede su boyle, ulkemizde bu boyle yazmanin tamamen kisisel deneyimlere gore degistigine siddetle inaniyorum. Bir ornek uzerinden konusacak olursam, ozellikle avrupada saglik sisteminin turkiyeden geride oldugu ve cok cileler cekildiginden fazlaca sikayet edilir. Bu kiyaslama da oldukca dar bir kiyastir. Turkiyenin her yerindeki saglik kosullari ayni degildir, avrupadaki her hastane benzer degildir, ustelik her bir hastanin tecrubesi farklidir, diger yandan ne yazik ki olumsuz soylemler olumlulardan kat kat daha fazla sosyal medyayi isgal eder ve insanlarin algisi uzerinde yarattigi etki daha fazladir. Mesela bir buzdolabi alacaksiniz diyelim,  o markayi kullanan ve memnun kalan milyonlarca kisi vardir ama internette olumsuz yorum yazan on kisinin yorumunu okuyunca onu almaktan vazgecersiniz. Cunku olumlu yorumlari gormezsiniz. Bunun gibi avrupanin saglik sektoru de olumsuz hikayelerden nasibini aliyor. Yine de tamamen haksizlik yapiliyor demiyorum, sadece her yerde olabilecegi ve  her insanin basina gelebilecegi gibi avrupada da iyi tecrubesi olan da var kotu tecrubesi olan da. Sahsen ben yurt disinda yasadigim yillar boyunca, hem slovakyada hem hollandada, iki dogum da dahil kendimde ve cocuklarimda tecrube ettigim hic bir saglik probleminde sorun yasamadim.  Doktorlardan da hizmetten de memnun kaldim cok sukur, insallah da yasamam.  Surekli soylendigi gibi paracetamol verip antibiyotik verilmeyen hastaliklar konusunda da sorunum olmadi, gerekli buldugunda doktorlarimiz antibiyotik de verdi. Ancak abartili ilac takviyesinden kacinildi ki bu benim de tercih ettigim seydi. Hastaneyle baska bir tecrubem de isitme kaybim konusunda oldu Hollanda'da.  Turkiye'de arastirmalara ragmen sebebi ve tedavisi konusunda bir katki saglayamadigim isitme kaybinin nedeni, ben talep etmeden onlarin beni yonlendirmesiyle bir arastirma hastanesine sevk edilerek, tamamen ucretsiz her turlu testten gecirilerek en sonunda dna testlerinin de yapilmasi ile, genetik oldugu bulundu. Annem babam tasiyici imis ama onlarda bu kusur gorulmezken, bende bu bozuk genler baskin cikmis ve yuzde elli isitme kayipli dogmusum. Gecen yila kadar nedenini bilmiyor ve yillardir merak ediyordum.

Ulke degistirildiginde her insanda bir sure adaptasyon doneminin yarattigi bir 'blues' (uzuntu ve depresyon) donemi olduguna katiliyorum. Bunun suresi kisiden kisiye degistigi gibi, tahammul derecesi de farklidir muhakkak. Hepimizin gecmisi, tecrubeleri, beklentileri, icine girdigi ortamlari, ruh halleri farkli ve yeni surec hepsini iceren karmakarisik bir metabolizma gibi. Kimisi icinde yasadigi toplumu kaba/ soguk/ irkci/ kati/ kuralci bulur; kimi sevecen/ sicak/ yardimsever/ ... Bazen de sansina tek turde insanlar cikar ve insan o sekilde kaniksar. Bu yonde benim tecruben yine olumluydu, cunku ben asiri sosyal bir insan degilim. Insanlarla aramda saygili bir mesafe olmasindan memnunum ama tamamen ters davranislarla da hic karsilasmadim. Hic unutmam eve ilk tasindigimizda iki farkli komsumuz cocuklara oyuncaklar getirmislerdi. Evlerine gidis gelis yaptigim yabanci komsularim yok ama (sonradan edindigim arkadaslarim var tabi) hollandalilar da kendi aralarinda boyleler. Diger yandan tanidik tanimadik gun icinde kimle yolda raslasirsan herkes selam verir, en azindan gulumser veya 'small talk' yapar ki bu benim icin istanbulda hic olmayan birseydi. Bu acidan burada daha sicakkanli insanlarla karsilastigimi soylemeliyim.

Bir diger sikayet edilen konu ise, hizmetlerin pahaliligi sebebiyle insanin her isini kendin yapmak zorunda kalmasi. Bu konudan ben sahsen rahatsiz degilim. Belki oncesinde farkli bir yasam tarzim olsaydi, buna alismakta zorlanabilirdim. 75 yasindaki annem de, istanbulda yasadigim surece ben de eve hic yardimci almis insanlar degiliz. Diger yandan annem de babam da kendi isini kendi yapmaya megilli insanlar olduklari icin (olmayanlari elestirmiyorum elbette herkesin sartlari, tercihleri) bize de boyle ogrettiler. Evdeki ufak tefek tamir islerinden (badana, onarim, lavabo acmak, ufak alci siva isleri, azicik marangozluk), tum ev islerine kadar her seyi onceden tecrube ettigim icin burada insanlarin kendi basinin caresine bakmalari bana tuhaf gelmiyor. Bu konuda bir adapte zorlugu hic yasamadim, hatta isgucunun pahaliligi insana verilen deger acisindan hosuma gidiyor. Fakat bu pahaliligin bir diger artisi da isin iyi yapilmasi, olabilecek kusurlari kapsamasi, yeniden duzeltilmesi vs vs. Henuz cok yakin bir tecrubemi anlatayim, gectigimiz haftasonu komple mutfak degistirdik ve bunun kurulumu icin en ucuz yolu secmedik (en ucuzun biraz ustu ama en pahali degil). Fakat adam o kadar profesyonel calisti ki, oncesinde bize kesin olarak belirttigi surede isi tamamladi, ongorulmeyen hic bir problem cikmadi (olasiliklari dusunup hazirlanmisti), isin sarkmasi, yapariz ederiz muhabbetleri gibi seyler olmadi ve bizce aldigini gercekten haketti.

Bu ornekler uzar gider. Yurt disina gocmek isteyenlere soyleyebilecegim tek sey, kendi gecmis gelecek hesabini, beklentilerini, artilarini eksilerini, tamamen kisisel olarak degerlendirip tartiya koymaniz. Yargilara degil durumlara odaklanmaniz, yargilara o durumdan itibaren kendiniz varmaniz. Saniyorum en dogru degerlendirme bu sekilde olacaktir.

sevgiler




13 Eylül 2019 Cuma

Keşke Hep Yanımda Kalsanız

Eylül 13, 2019 5 Comments
Kızım (7,5) ve oğlum (4y8ay) birlikte zaman zaman sokağımızda bulunan parka ben olmadan gidiyorlar. Genelde birşey olursa, seslerini duyayım diye kapıyı açık bırakırım. Bizim sokağın evleri bitişik nizam evlerden oluşuyor ve park bizim sırada en sonda yer alıyor. Aramızda 7 ev var, yaklaşık 45mt mesafe. Yalnız gittiklerinde, bana asırlar gibi gelse de 10 dakika bile sürmez geri dönmeleri ve ben içimde çatışmalarla onları sabırsızlıkla bekliyor olurum. Arada bazen kendimi göstermeden bazen de göstererek kontrol ederim.

Dün okuldan geldikten sonra yine parka gitmişlerdi ve bir süre sonra komşu kızı Emma ile birlikte gelip, tepeye gitmek istediklerini söylediler. Parkın biraz daha ilerisinde gölün kenarında bir inşaat var  ve inşaatın biraz öncesinde (inşaat alanı çevrili kesinlikle içeri giremiyorlar) zemini şekillendirirken kalmış toprak yığınlarından minik bir tepecik var. Hollanda’da hiç yokuş ve taş toprak çakıl bulamadıkları için oraya bayılıyorlar. Onların deyimiyle macera dolu bir alan :) Daha önce her gidişimizde ben mutlaka yanlarında olurdum ve bir banka oturup beklerdim. Şimdi ise ilk defa yalnız gideceklerdi. Bu arada belirtmekte fayda var, bizim yaşadığımız çevrede çocukların 6 yaşından sonra yalnız başına sokakta oynamaları olağan karşılanıyor.

Dün hem evdeki işlerin yoğunluğu hem de biraz özgüven geliştirmelerini teşvik etmek amacıyla izin verdim. Bir müddet sonra akşam yemeği için çağırmaya gittim ama olmaları gereken yerde yoktular. Kalbim deli gibi çarpmaya, aklımdan sürüyle düşünce geçmeye başladı. Böyle anlarda sakin kalmak çok zor ama içimdeki karmakarışık gürültünün içinde kalbimdeki o hep güvendiğim iç sesi bulmaya çalışırım. Yine buldum, merak etme iyiler diyordu içimdeki ses, kesin çiftliğe gitmişlerdir. Çiftliğe doğru yöneldim ve bir 10 metre yürüdüm ki karşıma çıktı bizim çete. Çiftlik açık mı diye bakmaya gitmişler şimdi dönüyorlarmış. Bisikletleriyle yanımdan hızlıca geçip eve gittiler. Ben de arkalarından yürürken düşündüm. Tabi sonrasında, sadece tepeye gitmelerine izin verdiğimi, çiftlik için sormaları gerektiğini belirttim.

Ben küçükken okul hayatım boyunca okula yalnız gittim ve hiç de yakın değildi evimize. Belki 2 kö vardır şimdi farkediyorum. İlk okul birinci sınıfta o zaman 5. sınıf olan ablamla gider gelirdik ama ikinci sınıftan itibaren ben sabahçı o öğlenci olunca, hep yalnız gittim. Soğukta ve karanlıkta, yağmurda ve karda (evet eskiden zırt pırt kar tatili olmuyordu). Ben yalnız gider gelirken annem de benim gibi korkuyor muydu? İçini nasıl rahat tutabiliyordu. Okula vardım mı, varmadım mı; ıslandım mı ıslanmadım mı; üşüdüm mü, üşümedim mi? Kendimi onun yerine koyunca, o evde nasıl dururdum, peşlerinden koşup varmış mı diye kontrol etmeden nasıl rahat ederdim? Bilemiyorum. Şu anda bana çoook çok zor geliyor. Fakat elbet tabi gün gelecek bu olaylar benim de başıma gelecek. Ancak sanıyorum ki gsm saatler veya telefonlar sayesinde asla annelerimizin haline düşmeyeceğiz.

Sonra düşündüm. Annem ne kadar rahattı bilemiyorum ama bir şekilde bunu kabullendi. Bunu o zamanlar içinde yaşadığı toplumun yaklaşımı da büyük ölçüde etkiliyor. Sonuçta biz 4-5 yaşlarından itibaren kapı önlerinde oynayan, tüm çocukların kendi başlarına okula gidip geldiği, haliyle çocukların biraz daha sorumluluklarının bilincinde olduğu bir çağda büyüdük. Bütün çocuklar yalnız giderken annemin çocuğu da pekala gidebilirdi.

Bu durumda benim paranoyaklığım annemin eski rahatlığı kadar normal. Günümüzde o kadar çok tehlike var ki, korkularım, endişelerim hiç de yersiz değil. O zaman kendimi suçlamayı bırakıp asıl büyük probleme bakabilirim: peki biz bu dünyada çocuklara ihtiyacı olan özgüveni nasıl vereceğiz ? 😬




11 Eylül 2019 Çarşamba

Paylaşımlı Dijital Ajanda

Eylül 11, 2019 10 Comments
Günlük rutinlerimi yazdığımda bir çok kişi tempomuza hayret ediyor. Fakat yapacak birşey yok, yapılması gereken şeyler var ve bunları yapacak sadece iki kişi var: kocam ve ben. Bu yüzden zamanıızı ve işleri çok iyi planlamak zorundayız.

Bu planlama işini kolaylaştırmak için ikimiz de telefonumuza ücretsiz bir aplikasyon yükledik. Aynı işi yapan pek çok uygulama var, biz Cozi’yi denedik ve memnun kaldık.
Bu uygulamayı ikimiz de kurduktan sonra, bir mail hesabı ile oturum açıyoruz ve böylece ajandamızı paylaşmış oluyoruz. Her ikimiz de ajandaya etkinlikleri girdiğimizde, bir diğerinin ekranında eklenmiş oluyor ve böylece olaydan anında haberdar oluyor. Çocukların toplantıları, aktiviteleri, özel gezi programlarımız, kişisel geziler, spor dersleri ... herşey listede.


Bu ajandayı kullanmaya başlamadan önce programlarımızı konuşacak zaman bile bulamıyorduk, kağıtlar da bizde pek işe yaramadı çünkü her gün kontrol edilmesi güçtü benim için. Şimdi her sabah günlük programa bakıyorum, arada da uzun vadeli inceliyorum, yeni bir olay geldiğinde anında ekliyorum ve gerçekten hayatımız inanılmaz kolaylaştı sayesinde. Üstelik kendini tekrar eden programlarda bir kere yazmak yeterli oluyor, her hafta tekrar et gibi bir seçeneği var ve otomatik olarak ekleniyor. İstenirse şu tarihte bitsin denilebiliyor. Laf aramızda benim en çok işime gelen taraflarından birisi “girls night out” larımı planlanır planlanmaz listeye ekliyor oluşum. Böyece itiraza pek mahal kalmıyor😉😂



Haberler

Eylül 11, 2019 7 Comments
Yaz tatilini bitirip eve gelişimiz 3,5 hafta, okulların açılmasının üzerinden 2,5 hafta geçti ama bana 2 ay geçmiş gibi geliyor. Ne kadar yoğun olduğumuzu unutmuşum.

Kızım bu yıl 4. sınıfta (tr karşılığı 2) ve artık sisteme iyice alıştık. Her yıl öğretmenleri değiştiği için bu yıl da öğretmenleri değişti ama sınıf arkadaşları aynı kaldı. Buradan mezun olana kadar taşınma gibi sebeplerle gelip giden birkaç çocuk hariç sınıf arkadaşları hiç değişmeyecek. İki öğretmeninden biri, daha önce birinci sınıfta da öğretmeni olmuştu ve çok seviyordu. İkincisi okulumuza yeni gelmiş ispanyol kökenli suzanne, kahverengi saçlı masmavi gözlü ve kısa boylu ( yarabbi şükür nihayet boyuma yakın bir öğretmen, hollandalıların çoğu aşırı uzun)  çok tatlı ve genç bir bayan. Onu da sevdi ve ben bir ohh çektim. Öğretmeni sevince gerisi kolay.

2015 doğumlu oğlum geçen ocak ayında doğumgününden bir gün sonra okula başlamıştı. Hollandalı çocuklar 4 yaşını doldurdukları günün ertesinde başlıyorlar. Ancak eğer doğum günü tatile denk gelmişse tatilden sonraya kalıyor. Ve 1 ocaktan 31 aralığa kadar aynı yıl doğmuş çocuklar aynı sınıfta oluyor. Tabi aralarında neredeyse bir yaş olduğu için yılın son bir iki ayında doğanlar kişisel gelişimlerine bakılarak sınıf atlatılıyor veya atlatılmıyor. Şimdi oğlum geçtiğimiz ocak ayından okulların kapandığı temmuz ayına kadar 1. Sınıf olarak kabul edildi ancak bu yıl tekrar 1. Sınıf olarak kaldı. 2014 doğumlu olanlar ise 2. Sınıf oldular. İşin tuhaf yanı, mesela çocuk aralık sonunda doğmuş ama tam o sırada 2 haftalık bir christmas tatili olduğu için, tatilden sonra ocak ayında okula başlamış olsa bile (ki oğlumla aynı zamanda başlamış oluyor) o 2. Sınıfa geçiriliyor. Sırf 2014 doğumlu diye. Fakat asıl mesele 2. sınıftan 3. sınıfa geçerken ortaya çıkıyor. Bu aralık doğumlu çocuklar bazen üçüncü sınıfa geçirilmeyebiliyor. Çünkü üçüncü sınıfta okuma yazma öğrenilecek ve bir çok motor becerisinin gelişmiş olması lazım. Benim oğlan bu yıl yeniden 1. sınıfı okumasaydı da 2. ye alınsaydı, eğer hazır değilse iki kere 1 okumak yerine iki kere 2 okusaydı diyorum ama, bakalım gelişmeler neyi gösterecek. Çünkü zaten okulda 1 ve 2 sınıflar bir arada karışık bu yüzden. Kolayca 2. sınıf müfredatına geçebilir. Zaten sürekli aynı ortamdalar. Belki bir ihtimal sınıf atlayabilir gibime geliyor çünkü bilişsel açıdan seviyesi yeterli. Geçtiğimiz yılın sonundaki raporuna göre tek geliştirmesi gereken sosyal becerileri (bizimki aşırı utangaç), onları aşarsa geçiş yapabilir gibi söylenmişti. Ben şahsen “oğlum çok akıllı geçsin teyzesi” kafasında değilim, onun için ne iyi olacaksa o olsun elbette ama neredeyse 3 kere aynı sınıfta olursa sıkılacakmış gibime geliyor. Du bakalım zaman ne gösterecek.

Evet oğlum, hayatındaki değişimlere direnç gösteren bir çocuk. Kaba tabirle evden çıkmak bilmez, çıkınca gelmek bilmez. Yaz tatilinde evde olmaya alışınca okula yeniden başlamaya da direnç gösterdi. Onun sınıfı ve öğretmenleri değişmedi (normalde 1/2 sınıflarda öğretmen değişmiyor ama kızımın şansına hepsinde değişmişti).  Buna rağmen okula gitmek istemiyor, utanıyor, çekiniyor. Fakat bu yıl önceki yıla göre adapte olma süresi kısaldı. Bu da bir umut tabi.

Çocuğun karakteri böyleyse yüzde yüz değiştirmek mümkün değil diyor uzmanlar. Belki biraz hafifletilebilir. Sene sonundaki raporunu konuşurken öğretmeni bu yönde uyarmıştı. Evet belki tamamen rahat olmayacak ama, sağlıklı bir okul hayatı için öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla iletişim kurması lazım dedi. Biz de bu yönde onu teşvik edecek girişimlerde bulunduk. Önceki sezonda istediği judo kursuna yazdırmıştık ancak 4 haftalık deneme dersinde bile o çekingenliği kıramadı ve aşırı ağlayınca bırakmıştık. Bu sezon, küçükken gittiğimiz müzikli oyun grubundaki öğretmeni kleuter theater (4-5 yaş için tiyatro) tavsiye etti bu çekingenliğini atması için.  İki hafta üstüste deneme dersine gittik ve ilkinde zorla soktuğumuz Novacım ikinci hafta isteyerek gitti (alışma süresi kısalmış demek ki) ve çok sevdi şimdi ona devam edecek. İnşallah olumlu katkıları olur bu dersin. İlk derste ben de sınıftaydım ve izledim, resmen bayıldım. Öyle güzel şeyler yaptılar ki.

Yine geçen yıl boyunca alışma süresinin iki ay kadar sürdüğü futbol derslerine gitmişti. Bu derslere babasıyla katılıyorlar ve gerçekten oldukça iyi beceriler kazandırdı. Neden spor olarak futbol derseniz, babası seçti derim :)) Şaka bir yana eşim futbolu gerçekten iyi bilir (sadece bedensel açıdan değil sosyal ve mantıksal faydalarını da göz önüne alarak oğlumuza uygun olacağını düşündü. Gerçekten top hakimiyeti olsun, şutları olsun oldukça iyi öğrendi. Fakat ayrıca bu derslerde bir iletişim de mevcut. Daire olarak oturuyoruz diyor eşim (çocuklar ve ebeveynler) sonra öğretmen yapılacak hareketi anlatıyor, sonra dağılıp o hareketi yapıyoruz ve bu 5-6 kez tekrarlanıyor diyor.  Bu yıl yine başladılar ve grupta ondan başka tüm çocuklar yeniymiş. Novacım artık tecrübeli olduğu için öğretmeni şu hareketi göster İr misin diye onu ortaya çıkarıyormuş ve diğer çocuklar da ondan sonra yapmaya çalışıyormuş. Ve tabi ki acayip gururlanıyor. Fakat onun için herkesin ona bakması, kalabalık önüne çıkması büyük başarı. Böyle böyle çekingenliğini hafifletecek umarım. Kızım ise tam tersi. Kalabalıkta ön plana çıkmaktan çekinmez, gösteriler yapar ama o da bazen yabancılarla bire bir konuşmaya çekinir. Ona da küçük görevler vermeye çalışıyorum aşması için.

Helo’cum bu yıl ritmik jmnastiğe profesyonel olarak devam edecek (hatta başladı). Haftanın iki günü akşam 5-8 arası üçer saat antreman yapıyor. Yine junior kategorisinde yarışmalara katılacak.  Bundan başka artık sonlarına yaklaştığımız yüzme dersine devam ediyor ama c diplomayı alınca bitecek. Oğlum ise A diplomaya yeni başladığı için yüzme okuluna gidişlerimiz tabi ki bitmeyecek. Bundan başka kızımın, 4-6 yaş arasında aldığı piyano derslerine devam etmesini istiyorduk çünkü geçen yıl ara vermişti (hem okulda okuma yazma öğreneceklerdi hem de 20 hafta binicilik derslerine gitmişti, yüzme ve jimnastik devam ediyordu, birini çıkarmıştık bu yüzden). Hayatında bir spor ve bir müzik olmasını istiyoruz çocukların. Fakat helo bu yıl artık piyano istemedi ve yeni maceraya atıldı. Bundan böyle müziğe keman ile devam edecekmiş hanım kızım :)) İki farklı okulda toplam üç ddneme dersine girdik ve birine karar verdik. Yakında ona da düzenli olarak gitmeye başlayacak.

Bana gelecek olursak bu çılgın programın içinde kendime yer açmaya çalıştım ve 2 +1 sabah olan hollandaca derslerimi (2 online ders 1 konuşma dersi) 1+1 e indirdim. Bir akşam gittiğim yoga dersleri sona erince, kolumun rahatsızlanmasından sonra gittiğim fizyoterapi + spor merkezinin spor salonuna üye oldum. Her gün neredeyse her tipte yoga dersleri var (önceki dersim sadece hatha yoga idi) ve tabi diğer fitness türleri ve pilates dersleri de. Henüz bir pilates, bir hatha yoga ve bir de vinyasa yogayı tecrübe ettim. Daha mindfullnes ve club yoga diye iki çeşit var onları da deneyeceğim ve haftamın iki gününü bir pilates bir yoga olarak sabitleyeceğim. Bunun dışında artık iş hayatına atılmayı istiyorum, yaz tatilinde yüksek lisans ve doktora diplomalarımı aldım, cvmi düzenledim, iş fırsatlarını kolluyorum ve kendime bir gelecek planı çizmeye uğraşıyorum. Bakalım hakkımda hayırlısı.

Bu üç buçuk haftada 2 misafir ağırlaması, bir jazz festivali, bir okul gezisi, bir kızkıza rotterdam gezisi, bir kahvaltı buluşması, bir akşam pikniği, bir evlilik yıldönümü kutlaması da sıkıştırdık :) Bu hafta sonuna kadar da iki doğum günü partisi ve komple mutfak değişimi var. Hadi bana kolay gelsin:))