24 Temmuz 2019 Çarşamba

Her Yerde Hatıran Var

Temmuz 24, 2019 20 Comments
Bu akşam geç saatlerde Tekirdağ’dan İstanbul’a baba evine geldik. Yol boyunca eve giriş anı nasıl olacak diye kafamda dönüp duruyordu. Aslında nispeten iyi idare ettik annemle, annem kendini işe vurdu. Su bekleyen çiçekler, dolaba konması gereken yiyecekler diye diye evin içinde pire olmuş uçuyordu. Bense yıkanacak çamaşırları ayırıp salona gittim ki, kızım üçlü kanepenin ortasında oturmuş, gözleri yaşlı kıpırtısız duruyordu. Ne oldu annecim dedim, özledim dedi. Baksana terliği orada, her zaman giydiği gömleği şurada duruyor dedi. Dedemi özledim anne. Sonra sarılıp usulca ağladık...

Şu anda 23 temmuzu 24’e bağlayan gecenin tam ortasındayım. Bloğuma sabahında yazı yazdığım 8 temmuzun akşamüstü saat 5 sularında, babam kendini iyi hissetmeyerek ambulans istemiş ve ambulansa yürüyerek gitmiş. Hastaneye vardığında fenalaşmış ve yoğun bakıma alınmış. Pazartesi aldığım bu haberden sonra çok önceden aldığım perşembe günü olan uçuşuma kadar günler geçmek bilmedi. Ama dualarımız işe yaramış, babam kendine gelmiş, normal odaya çıkacak, tedavisine orda devam edecekti. Çünkü pazartesiden sonraki her gün güzel haberler gelmişti. Perşembe istanbul’a cuma tekirdağa vardım. Cuma günkü görüş saatini kaçırmıştım ama nasılsa yarın normal odaya çıkacaktı, çoluk çocuk ziyaret edecektik.

Cumartesi sabah ablamın telefonunda hastaneden gelmiş kaçırılmış çağrı... Sonra ikinci numara dayıma ulaşılmış, hastanız yine fenalaştı bir gece daha yoğun bakım... İçimiz huzursuzlandı ne oldu neden diye, saatini beklemeden hastaneye vardık. Zar zor yoğun bakım hemşiresinden bilgi aldık, sabaha karşı fenalaşmış, kalbi durmuş masajla gelmiş, şimdi makinaya bağlı, durumu ciddi!!!

Görüş saatini zor bekledik bu sefer önce ben sonra ablam 5 dakikalık görüş iznini paylaştık. Babacım ben geldim, hepimiz burdayız dışarda, seni bekliyoruz, çıkınca çocuklar da gelecek, seni çok özledik, seni çok seviyorum desem de içimden şu da geçti engelsizce; “ babacım eğer beni bekliyorduysan geldim gördüm seni, şimdi uçabilirsin istediğin yere” Fakat bunu içimden geçirdiğim için kendime kızdım, çok kızdım. Neden öyle düşündüm diye. Uyutulmakta olduğu için brni farketmedi, gözleri yarı açık tavana bakıyor, düzenli bir hıçkırık gibi kısa soluklar alıyordu. Bunu boğazından giren hortuma bağladım ama sonradan herkes canı boğazında takılı kalmış diye yorumladı. Başı hariç her yeri beyaz ve soğuktu, hemşirenin kızacağını bile bile eline dokundum. Beni hissetsin istedim, muhtemel ki beni ve sonra da ablamı duydu.

Görüş bitince doktordan bilgi aldık, solunum yetmezliği ve kalp sorunu yormuş babamı. Ciğerleri bitikmiş, ne olacağını söyleyemezmiş ama iyi olsa bile işi zormuş.

Hastaneden eve geldik, azıcık oturduk, ben yeğenimle akşam yemeği alışverişi için markete gittim, eve varmamıza çok az kalmıştı ki diğer yeğenim yolda bizi buldu, hastaneden haber vardı. Biz gittikten sonra babam yine fenalaşmış, üç kere kalbi durayazmış, üçüncüde artık kurtarılamamış. Tarih 13 temmuz, tam da 13 ocak doğumlu oğlumun 4,5 yaşını doldurduğu gün. Çünkü daha hollandada iken ananemlere gidince orda doğum günümü yapalım diye sayıklamalarının ardından, tamam 13 temmuz senin yarı yaşın, o gün yaparız dediğim gün.

14 temmuz pazar, günlerdir sıcak olan tekirdağ havasının ağlaması eşliğinde babamı hep istediği topraklara gömdüğümüz gün. Bu günden sadece iki hafta önce, rahmetli amcamın torununun düğünü için tekirdağa gelmişlerdi. Biz hollanda’dan gelene kadar orada kalacaklar sonra istanbul’a geçeceklerdi. Açık havada olan düğünde biraz üşütmüş, zaten çabuk üşürdü, öksürmeye başlamış. Ablamın ve annemin tüm ısrarlarına rağmen doktora gitmemiş (ki bu çok anormal bir durum onun için, normalde beni götürmüyorsunuz diye kızardı). Sonra ambulansı kendi istemiş, ambulansa doğru annemle yürürken, allah bilir demiş. Yoğun bakımda ilk gün ve son gün hariç hep kendindeymiş ve hatta şakalar yapmış. Ama demek ki vakti saati böyleymiş, 5 günde gidiverdi 😔

Şimdi düşününce bizi ne yordu ne de fazla üzdü babacığım. 5 gün boyunca biz kötü ihtimalleri de düşündük tabi. Umudumuz hep vardı ama kaybetme fikrini de göz ardı edemedik. Aniden kalp krizi kayıpları gibi şok yaşamadık mesela. Ne de uzun zaman hasta yatıp acısına dertlenmedik. Hepimiz bir şekilde veda edebildik. Hayatta olduğu kadar naif bir veda yaşattı bize yine. Ve babam bu dünyadaki en iyi babalardan biriydi. Üç kızını gözünden sakınırcasına, ne varsa onlar için harcayarak,  ne fiziken ne de sözle bize bir fiske dahi vurmayarak büyüttü. Gözlerimize bakarken gözleri titrerdi. O kadar çok seveni vardı ki, tüm mahallenin dedesi, babası, komşu amcasıydı. 85 yaşında  öldü ama gören 60 sanırdı, çocuklar tepesinden, kucağından hiç inmezdi.

Kızıma dediğim gibi, sana veda etmiyorum, zaten hatıran her yerde, anılarımız hep içimde.İnanıyorum ki bir gün yine buluşacağız.


8 Temmuz 2019 Pazartesi

Finaller

Temmuz 08, 2019 5 Comments
Öyle uzun zamandır yazmıyorum ki, bir eşiğe ulaştıktan sonra, yazmayı planladığın şeyler artık yazmaya değmezmiş gibi geliyor. Oysa kaç kez denemiştim, olmadı. 

Bu süre içinde neler neler yaptık ben bile zor hatırlıyorum. En kaba tabirle artık okul sezonu sona erdiği için (bu hafta kapanıyor), tüm etkinliklerin birer birer finallerini yaptık. Oğlumun futbol dersleri bitti bir diploma aldı; kızımın dans dersleri bitti, bir dans gösterisi oldu; jimsatik dersleri bugün son ama yıl sonu turnuvasını yaptık bir haftasonu; okul biteceği için bir veda partisi; hava güzelleştiği için okulda bir summerparty; bir türlü yapamadığımız gecikmiş bayram pikniği; kız arkadaşlarımla tatil öncesi bir girl night out; son yoga dersim; hollandaca konuşma dersinin sezon sonu son ders partisi; doğum günü partileri; uzun süren soğukların ardından birden bire güzelleşen havalar sebebiyle ihmal ettiğimiz bahçeyi adama döndürmek için ot yolma partisi :) gibi...

Gerçekten çok yoğun birkaç hafta geçirdik ve şimdi ise tatil alışverişi ve valiz hazırlama telaşıyla çok yoğunum. Bu perşembe çocuklarla birlikte İstanbul’a uçuyorum inşallah. 

O kadar uzun bir yıldı ki bizim için, özellikle bu yılın başında, kızım okuma yazmayı öğrenmeye başladığı için ekstra zordu benim için. Akademik özelliğim sebebiyle edindiğim beceriden olsa gerek, bana herhangi bir seviyede, herhangi bir dersi anlat deseler, anlatırım. Uzmanlığım olmasa dahi. Nasıl öğreneceğimi ve öğreteceğimi biliyorum. Bu nedenle çocuklarımın okul hayatıyla ilgili pek huzursuz değildim, çünkü ne sorsalar yardım ederim diye düşünüyordum. Fakat Allah’ın hikmeti işte, belki de tek bilmediğim konudan geldi sınavım, o da yeni bir dil. Kızım okuma yazmayı öğrenecek ama ben o dili bilmiyorum, nasıl yardım edeyim? Tabi bir yandan öğrenmeye çalışıyorum ama o zaten şu anda benden çok daha ileri bir seviyede.  Bu durum bende saçma bir panik yaratıyordu itiraf edeyim. Onu destekleyemeyeceğim, nasıl yapacağız, nasıl öğrenecek gibi bir endişe. Oysa böylesi çok daha iyi oldu. Tabi tamamen kayıtsız değildik ama sene sonunda performans grafiklerinde gösterdiği çılgın pikler, tamamen kendi eseri. Ne kadar gurur duysam az. Ve belki de ona yardım etmeye çalışırken, katı mükemmelliyetçiliğimle kim bilir nasıl da baskı kuracak, ruhunda yaralar açacaktım. Çok teşekkürler Allah’ım.

Bazı hollandalı çocuklar, sene başında, daha önce okuma yazmaya başlamış durumdaydılar. Biz bilmediğimiz bir dil olduğu için çaba göstermemiştik. Diğer yandan yine hollandalı olup kızım gibi sonradan öğrenenler de oldu. Fakat onlar için de elbette evde destek söz konusuydu. Öğretmeni toplantıda, Dila çok ciddi bir gelişme gösterdi ve sınavda tam da ona öğrettiğim gibi yaptı demiş (senede iki kez merkezi bir sınava giriyorlar). Bu onun da çok hoşuna gitmiş çünkü kızım, tam olarak onun öğretmenliğinin performansını temsil etmiş oldu. Harici faktörler, hollandalı çocuklara göre çok daha azdı çünkü.

Şimdi oğlum 3. sınıfa geldiğinde, okuma yazma sürecinde ne yapacağımızı az çok biliyoruz. Tabi o şimdiden duyduğu kelimelerin harflerini hecelemeye başladı. Belki daha farklı bir sürecimiz olur bilemiyorum. Ocak ayında okula başladığından beri geçirdiği 6 ayda, çok olumlu gelişmeler katetti. Yazma, resim yapma, el becerileri çok daha iyi. Matematik ise onu çok cezbediyor. Fakat her geçen gün daha çok öyle olduğuna inandığım birşey var ki, oğlum Hassas Çocuk kategorisinde. Bu yüzden, özellikle yeni ortamlarda ve öğretmenlerine karşı aşırı çekingen. Evde çenesi hiç kapanmayan çocuk dışarda sus pus. Tabi bu da dil gelişimini etkiliyor. Onun testinde de kavramlar, sayılar gibi mantık konuları en üst seviyedeyken, sosyal becerileri orta seviyede çıktı. Önümüzdeki dönemde bu konuya yoğunlaşmamız gerekecek gibi görünüyor. Yine de bence çok iyi durumdalar, beni o teste soksalar en düşük notları alırdım herhalde. Yabancı bir dilde büyük başarı.

Kızımın hollandalı bir sınıf arkadaşı var, okuma yazmayı önce öğrenenlerden. Bir gün başka bir çocukla olan ilişkilerini bana şöyle tanımlamıştı annesi. “İkisi de annı seviyede olduklarından iyi anlaşıyorlar. “ Ben ilk etapta bunu aynı şeylerden hoşlanıyorlar diye yorumlamıştım ama meğer bu iki çocuk sınıfta en çalışkan olan iki çocukmuş (ama kız yine de Dila’yı seviyor beraber oturuyorlar hatta). Sonradan bu velinin yaklaşımı beni öyle huzursuz etti ki anlatamam. Senin kızın çalışkan değil demek istemiş meğerse. Yüzüne söylemedim tabi ama elimi belime koyup şöyle diyesim geldi. Hanııım hanııım sen git başka bir ülkede yaşa, bakalım o çocuk orada aynı olacak mı? Benim kızım şu an üç dil birden konuşuyor, profesyonel jimnastik yapıyor, piyano çalıyor, yüzmede hollandalılarla yarışıyor. Senin kızın daha ingilizce bile bilmiyor (ki o yaşta ingilizce konuşan çok hollandalı çocuk var), bir tek onunla konuşamıyorum. Bi de kalkmış benim kızımın seviyesini eleştiriyorsun.

Ya biliyorum, çocuklarımı çok övdüm ama inanın sizin türkiyede ayak üstü çocuklarınızı anlattığınız ortamların hiç birine sahip değilim burada. Hatta hiç kimseye anlatamadım, bloguna azıcık yazıp rahatlamış bu anneyi affediverin.

Oh be bu yılı da bitirdik yarabbi şükür.

Bekle bizi tatil....