28 Eylül 2012 Cuma

Kabuğun Olacağım

Eylül 28, 2012 12 Comments
Biricik kızım

Eğer motivasyona ihtiyacın olursa şu hayatta  ittirmek için arkanda olacağım senin,

Yardıma, desteğe ya da dertlerini paylaşmaya ihtiyaç duyduğunda ise tam yanında,

Kötülüklerden korumak için bazen bir kalkan gibi önünde duracağım,

Üzerime basarak daha yükseklere tırman diye altında.

Üzülüp bir kucağa sığınmak istersen eğer,

Seni sımsıkı saracak kabuğun olacağım.

-Allah'ın izniyle-

27 Eylül 2012 Perşembe

Sakın Alıştırma!

Eylül 27, 2012 16 Comments
Daha hamileyken başlar söylemler sakın kucağa, emziğe, biberona, sallamaya vs alıştırma bebeğini diye. Hatta bu öyle yaygın bir kanı haline gelmiş ki, kimse söylemese bile, annenin birşey yapacakken durup düşünmesine sebep olur: "Acaba alıştırmış olur muyum?" diye. Ben de bu ikilemlerden bolca nasibimi aldım ama çoğunda mantığımın değil kalbimin sesine kulak veriyorum. Tabi mantığımı da devreden çıkarmıyorum o da süreci anlamak ve ilerde değiştirilmesi mümkün hale getirmek için iş başında.

Kızımı doğduğundan beri 2,5 aylık olana kadar kucağımda salladım. Hatta bazen öyle oluyordu ki tüm gün kucağımda sallıyordum, yatar yatmaz uyanıyordu. Sonra kollarım bitap düşünce ayaklarıma geçtim. Bu zamana kadar hala devam ediyor ayakta sallamam ama artık her seferinde değil nadiren. Bu süreçte battaniye ile sallama ve çingene salıncağı kurup onda sallama dönemlerimiz de oldu. Şu an geldiği süreç ise çok şükür uykuya dalmayı öğrendi, çoğu zaman kendi kendine uyuyor ancak bana ihtiyacı olduğunda ayağımda sallayarak ya da her ne şekilde isterse ona yardımcı oluyorum.
çaresizlikten ne yapacağımı şaşırdığım dönemlerde kurduğum salıncak, beşikle dolap kapaklarına bağlanmış, merdane ile desteklenmiş :)

Benzer şekilde biberona da alıştırdım (zaten başlarda emmemişti ama sonradan vazgeçtiğinde unutturmadım), çünkü ne zaman ne olacağı belli olmaz. Nitekim bazı dönemlerde (ağzı yara oldu, ya da babası bakmak zorunda kaldı) ememeyip biberon ile beslenmek durumunda kaldı.

İstanbul'a gittiğimde "sen ne kadar çok taşıyorsun bebeğini kucağında" dediler. Uyanık olduğu her an kucağımdaydı. Ben de "oturamıyor ki kendi başına 24 saat yatacak mı bu çocuk, onun da dünyayı keşfetmeye hakkı var" diyordum. Ve sürekli taşıdım. Şimdi ise beni sadece taşıt olarak kullanıyor, yoksa kucağıma gelmek, sıkılmak istemiyor. Elleriyle itip kayıyor ve kurtulmaya çalışıyor.

Bana alıştırma diyenlere hep şöyle dedim

Eğer bebek bir şeye alışmışsa bu iki şeyi gösterir:

  1. Demek ki bebeğimin öğrenip ayırt etme ve hoşuna gideni seçme becerisi var, aferin ona. 
  2. Demek ki bebeğimin bir şeylere alışma becerisi var,  o zaman buna alışıyorsa başka şeylere de alışır.

Alışkanlıklar edinmesi çok doğal, kontrol edin ya da etmeyin bebek illa ki bir şeye alışacak. Fakat bu alışkanlıkları dönüştürmek mümkün bence. Bunun için bebeği iyice gözlemlemek ve geçişi yavaş yavaş yapmak lazım. Doğru noktalar yakalandığında en vazgeçilmez sanılan alışkanlıklardan eninde sonunda vazgeçileceğine inanıyorum. Tabi bu zaman alabilir kabul.

Örnek verecek olursam, kızım doğduktan sonra meme uçlarım kaybolduğu için uzunca bir süre ememedi ve memeyi reddetti. Bu süre zarfında hep biberonla verdik ve çevremdeki herkes çok korkuyordu, biberona alışıp hiç emmeyecek diye.  Zaman zaman benim de yıldığım anlar olmuştu ama eşimle çok dikkatli şekilde görevimize çalıştık. Onu gözlemledik, nelerden hoşlanıp neden hoşlanmadığını anlamaya çalıştık, nasıl bir yol izlememiz gerektiğini düşünüp tartıştık. Çok aç olduğu zamanlarda tutamadığı için sinirleniyordu bu yüzden memeye alıştırma seanslarımızı ilk açlığının yatıştığı ve nispeten bilincinin  daha kapalı olduğu uykulu zamanlarda yaptık. Bazen tutuyor bazen tutmuyordu, çeşit çeşit şeyler denedim. Önce ucunu çıkartmak için sağmalar, silikon uçlar, ağzına akıtmalar vs. Bu yöntemlerin bir çoğu biliniyor çünkü memeye alıştırmaya çalışmak çok önemli -yani iyi yönde bir alışkanlık kazandırmak- olduğu için çevrede bolca örnek mevcut. Gerçekten sabrımın bittiği noktalardan birinde, hatta annem bile ümidini kesmişken emmeye başladı. Emeklerimiz işe yaradı.

Kısacası, yeni bir şeye alıştırmak için, mevcut alışkanlıkları değiştirmek için mutlaka bir yol bulunur. Bunun için bebeği iyice gözlemlemek, huyunu suyunu anlamak ve analiz etmek lazım. Diğer yandan hiç çaba göstermeyip gidişatına bırakılsa bile eninde sonunda bebek büyüyecek tüm alışkanlıkları kendiliğinden değişecek. Bu yüzden ben her ne zaman bunama noktasına gelirsem, bu günlerin geçici olacağını, gün gelecek özleyeceğimi kendime hatırlatıp, nasıl keyifli hale getirebilirim meselesine odaklanıyorum.

dip not: bu yazı yazlıdığında kızım 6 ay 4 günlük.

24 Eylül 2012 Pazartesi

6. Ay ♥

Eylül 24, 2012 12 Comments
Cancağazım;

Bu sözcük bana eskiden komik gelirdi ta ki hamileliğimde Aşk'ı tekrar okuyana dek. Mevlana, Şems'i çağırırken cancağazım dediğinde onun tüm duygularını temsil ettiğini hissettim bu sözcüğün. O zaman ben de sana cancağazım demeye karar verdim. Diğer hitapları da çokça kullanıyorum, canım, kuzum, can parem, bir tanem... Ama cancağazımın yeri ayrı.

İlk defa ay mektubunu sana hitaben yazıyorum. Daha önceleri bunu istesem de bloguma yazmaya cesaret edemiyordum. Şimdi umrumda değil. Sana karşı hislerim öyle bir hal aldı ki, bu aşkın ve sevginin ötesinde birşey sanki. Aşkı ve sevgiyi biliyorum, sana hissettiklerim bunlardan daha yoğun daha başka sanki. İlk defa tattığım için henüz tanımlayamıyorum belki de. Hani iki minik elinle yanaklarımı tutuyorsun, dişlerini kaşımak için de olsa yanaklarımı dudaklarımı şapır şupur yıkayarak ısırmaya çalışıyorsun ya, o zaman içimde ummanlar dalgalanıyor, bir coşku seli çağlıyor sanki. Seni sımsıkı sarıp içime sokmak, öpücüklere boğmak isteği uyandırıyor bende.

Hiç bir anına, hiç bir mimiğine doyamıyorum. Gözlerimi senden hiç ayırmıyorum bir saniye bile. Yok seni kontrol etmek için değil sana doymak için. Zaten bu altı ay nasıl geçti anlamadım, günler hızla geçecek ve ben her anına ortak olmak istiyorum.

Bu ay o kadar dolu dolu geçti ki. Artık sana bebek diyemiyorum çünkü herşeyin farkında ve ayırdındasın. Söylediklerimizi anlıyorsun, kendi tercihlerin var artık. Bizi tanıyor ve kucağımıza alınca sımsıkı sarılıyorsun. Baban diyor ki böyle sarılınca bitiyorum, ben de öyle. Tabi bu kucak çocuğu olduğun anlamına gelmiyor. Seni şöyle kucağıma alayım, sımsıkı sarıp sarmalayayım, okşayıp seveyim desem istemiyorsun. Öyle hareketlisin ki uyanık olduğun her an keşfedecek şeyler buluyorsun. Bazen de dalıp gidiyorsun. Bu zamanlarda aklından geçenleri çok merak ediyorum. Mesela bu sabah su şişesiyle oynarken, içinde olan bir miktar suyun hareketlerine baka baka daldın.

Bu ay başından sonuna kadar ilkler ayıydi. O kadar cok ilki o kadar kısa sürede yaşadık ki, unutmamak için aklımdan tekrar edip durdum.

  • Altıncı ayın ilk günlerinde ilk defa havuza girdin ve sirke gittik. Sirk 2 saat olmasına rağmen çoğunda keyifliydin ve hoşuna gitti.
  • Sonraki gün kendi kendine uyumaya başladın. Birden bire ve hic birsey yapmadan. Pışpışlanmak istemedin, ardarda 8 kez kendi basına uyudun. Fakat hemen ardından çıkan diş yüzünden bu alışkanlığın biraz bozulsa da zaman zaman hala kendi başına uyuyorsun. Ben de pek dert etmiyorum çünkü artık istediğin zaman kendi başına uyuyabileceğini biliyorum en azından.
  • Evet ilk dişin çıktı, 5 ay 5 günlükken. Zordu. 3 gece ve gündüz ateşli ve mızmızdın. Diş ateşinin 38 i geçmeyeceği söylenir ama 38,6 ya çıktı seninki. Fakat sadece başında ateş vardı, vücudun soğuktu. Ateşi kafandan ölçtüğümüz için belki doğru bile değildi, daha da fazlaydı kim bilir.
  • Bu ateşli halinden olsa gerek, ağzının içi yara oldu, patır patır kabarcıklar çıktı. İlk hastalığını yaşamış olduk ama ben çok korktum :(
  • 10 gün sonra ikinci dişin de çıktı. Bu sefer fazla zorlamadı ama aynı yaralar yine oldu. Doktorun verdiği solüsyonu gazlı bezle sürünce geçiyor çok şükür. Şu an alt iki dişin oldukça belirgin. Gülerken gözüküyor ve seni daha da tatlı yapıyor. 
  • 5. ay dolduğunda gittiğimiz doktor kontrolünde, ek gıdaya başlayabileceğimizi söyledi doktor teyze. Bu ay sana özel bir sürü yeni yiyecek hazırladım. Bir sürü yeni tat keşfettin ve çoğunu sevdin. İlk kaşığı aldığında bir gurme edasıyla yavaş yavaş tadıyor ve gözlerini deviriyorsun. Eğer beğenirsen yüzün gülüyor ve devamını istiyorsun. 
  • Benden ilk defa ayrı kalıp, babanla yalnız saatler geçirmeye başladın. Haftada ik güb birer saat spora gidiyorum. Döndüğümde ise seni deli gibi özlemiş oluyorum.
  • Sofrada bize eşlik ederken kucağımda tutup tek elle yemekte artık zorlandığım  için mama sandalyesine geçtik. Mama sandalyesi sayesinde mufakta daha çok vakit geçiriyoruz seninle. Genelde oyuncaklarını ve eline ne geçerse atmayı seviyorsun onun üstündeyken.
  • Malesef ilk düşmeni de yaşadın bu ay. Gözüm hep üzerinde idi ama bir anda, aslında baban da ben de sana bir adım mesafedeyken ana kucağından düştün. Neyse ki çok ağlamadın.
  • İlk kez bilinçsiz de olsa baba dedin ve bayıldık.
  • İlk olarak bilinçli şekilde bir sözcük kullanmaya başladın. EMME. Emziği isteyince böyle diyorsun.
Bu ilkler dışında mevcut becerilerin de gitgide gelişiyor zamanla. Tutma ve kavrama becerilerin çok gelişti. 5. ayın başından itibaren ufak nesneler (boncuk, düğme, iplik, kurdele gibi)  ilgini çekiyor ve onları tutup oynuyorsun. Hatta kendi başına uyumaya başlaman da onların sayesinde olmuştu. Yastığının kenarındaki beşiğe bağlamak için bulunan şeritlerle oynaya oynaya uyuyakaldın. Hala da onlarla oynamayı çok seviyorsun.

Sürtünme ve emekleme konusunda çaba sarfetmek istemiyorsun.  Seni karın üstü yatırdığımda hemen ters dönme becerini ise çok geliştirdin bak :) Artık emeklemeden yürüyeceğini dşünmeye başladım. Çünkü bacaklarını dimdik tutmayı, az da olsa ayakta yaslanır şekilde durmayı başarıyorsun.

6. ayın dolmasına bir hafta kala desteksiz oturmaya başladın. Arkadan yastık vs olsa dahi yaslanmak istemiyorsun artık. Sağa sola devrilmeden duruyorsun ancak öne doğru uzandığında düşme ihtimalin oluyor bazen. Fakat bir kaç gün önce de öne düşmemek için ellerini kullanmaya başladın.

İletişimiz çok daha gelişti. İki gece önce uyurken ellerini yanaklarıma uzatıp hafifçe pat pat yapıp beni uyandırmanı ise hiç unutmayacağım. Meğer kusmuşsun ve yardımımı istiyormuşsun. Bu arada evet hala aynı yatakta aramızda yatıyorsun ve baban da ben de buna bayılıyoruz. Sabahları bir bana bir ona dönüp ellerini uzatıp yanaklarımızı sevmen -kazayla yapıyorsun biliyorum bazen saçlarımızı çekmen :)- öyle hoşumuza gidiyor ki. Senin kokunu çeke çeke, sabah kikirdeşmeleri yaşamak güne en güzel başlangıç şekli.

Cancağazım benim, iyi ki geldin, iyi ki bizi seçtin.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Bana Bir Pasta Yap Teması

Eylül 22, 2012 2 Comments

Uzun bir aradan sonra, eskisi gibi çabuk olmasa da blog teması yapmaya yeniden başladım. Bebekli hayatımda biten ilk tema ise bu oldu. Uzun bir ara verdiğim için böyle şeylerle haşır neşir olmayı ve sonuç almayı çok özlemişim. Bundan sonra kendime stres yapmayacak ölçüde tasarıma devam etmek istiyorum. Keyifle çalıştığımda daha güzel şeyler çıkıyor ortaya çünkü.

Sevgili İpek, ne istediğini gayet iyi bildiği için, biraz önerilerde bulunarak hoş bir tasarım oluşturduk. Bana Bir Pasta Yap tasarımının tamamına siteden bakabilirsiniz.

Blog sitesi ama bir web sitesi havasında tasarladım. Güzel ürünlerinin yer aldığı slayt karşılıyor önce,  üstte ise cupcake şeklinde bağlantılar mevcut.

Blogun genel renkleri ve süslemeleri oldukça sade. Benimle hemfikir olarak İpek de tasarımın ürün resimlerinin önüne geçmesini istemeyenlerden. Logosunda yer alan kalp ve yazıyı muhafaza ederek, minik ayrıntılarla şık bir tema yapmaya çalıştım bu kez.

Buraya yazdığım temalarımı aslında diğer blogumda toplayıp sergileyeceğim ama önce orayı yeniden elden geçirmem lazım. Terzi kendi söküğünü dikemez ya ben de kendime bir tasarım yapamadım henüz :)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Ek Gıda Serüvenimiz

Eylül 19, 2012 3 Comments
Ek gıdaya geçişimiz yaklaşık bir ay olacak. Çok şükür hiç sorunsuz geçtik ek gıdaya ve çok da seviyor kızım. Neyi nasıl yaptığımı paylaşmak istiyorum bu yazıda.

Bir çok kişiden tepki aldım ama ben tattırma işlemine biraz erken başladım. 1,5 aylıktı ilk tattırmaya başladığımda. Tabi bu tattırma çok ama çok az. Mesela parmağımı meyveye bulayıp ağzına sürüyordum sadece. Yani midesine hiç birşey gitmiyordu. Biliyoruz ki bebeklerin sindirim sitemi zamanla gelişiyor, ancak sadece ağzında aroma bırakacak kadar verdiğim için tereddüt etmedim. Zaten ilk verdiğim zamanlarda haftada bir yeni tat gibiydi. İkinci ve üçüncü aylarda da aynı şekilde vermeye devam ettim ancak biraz daha zenginleşti. Tabi hala verdiğim tatlar bebek için uygun yiyeceklerdi. Meyveler, yoğurt, bazı hafif çorbalar vs. Bir de kızım bebek reflüsü sebebiyle çok fazla kusuyor, genzi yanıyor, gözleri kızarıyordu. Bu zamanlarda biraz rahatlasın diye parmağımı yine tatlı birşeylere daldırıp ağzına sürüyordum. Kimi zaman su da veriyordum ama su tekrar kusmasına sebep oluyor. Çünkü zaten midesi fazla dolduğu için kusuyor, yeniden su içince mide yine dolmuş oluyor, onu da çıkarma ihtiyacı hissediyor sonra. Bebeğe su verme konusunda daha 1. ay kontrolümüzde sormuştum. Doktor bebek aldığı kadar verebilirsin demişti. Genelde pek içmiyordu, günde belki bir iki damla falandı ama, 6 aya kadar su vermeyin kuralına uymadım ben.

3. ayın sonlarında ve 4. ayda bizimle birlikte sofrada oturduğunda ona uygun şeylerden azar azar vermeye başladım. Toplamda verdiğim miktar bir çay kaşığını geçmiyordu. Çok ufak parçalar halinde elimle veriyordum. Ezilmiş ekmek, peynir, domates suyuna banılmış ekmek, çaya banılmış ekmek, çorba, sebze yemeklerini ezerek parmağımla veriyordum. Misal bezelyenin içi, havuç, patates vs.

Bizimle birlikte sofrada bulunup yemek yemeği çok seviyordu. Elimi kendi ağzıma götürürken ona vereceğim zannedip ağzını açıyor, sonra kızıyordu. Bu dönemde verdiklerimi çok güzel çiğnemeye başladı. Ağzını öyle kıvırıyor ki çok tatlı oluyor çiğnerken :)

5. ayda yine bizimle beraber yemeğe devam etti. Yine miktarlar çok azdı ama bu sefer biraz daha sıktı. Her gün mutlaka bir şeyler yemiş oluyordu. Bu süreçte yeni tatlara alışıp anne sütünden vazgeçer diye hiç korkmadım. Çünkü verdiğim yiyecekler çok az olduğu için, mutlaka karnını doyurmak amacıyla emecekti. Böylece yeni tatları öğrenirken, anne sütünün varlığını, gerekliliğini unutmayacağını düşündüm. Öyle de oldu.

5. ayı doldurduğu gün gittiğimiz doktor kontrolünde doktorumuz ek gıdaya başlayabileceğimizi söyledi. Meyve püresi ve sebze çorbaları olabilir dedi.  O gün kızım kontrolde pek bir ağladığından (aşı olmuştu) çok uzun konuşamadık ama ben de oldukça hevesli olduğumdan gelince bir sebze çorbası ile başladım. Ablama danışıp, pirinç, havuç ve patates ile bir lapa yaptım, çatalla ezip verdim . Çok sevdi ve çabucak yedi.

Bundan sonra ise bolca araştırma yaptım. Henüz daha altı ayını doldurmadığı için ek gıdaya tam anlamıyla geçmek istemiyordum. Günde iki öğün az miktarda vermeye karar verdim. Kızım toplamda günde 7 kez meme emiyor (bazen artı eksi bir olabiliyor). İki kere gece emiyor. Sabah kalkar kalmaz anne sütü almasının uygun olacağını düşündüm, yatmadan önceki öğünün ise yine anne sütü olmasına karar verdim çünkü henüz diğer gıdalardan nasıl etkileneceğini bilmiyordum. Belki hazımsızlık vs olur da uykusu bölünsün istemedim. Geriye kalan üç öğünün ikisinde (öğleden önce ve öğleden sonra) ek gıda vermeye, ikisinin arasında yine anne sütü vermeye (dolan memeleri de boşaltmak için) karar verdim.

Fakat bu plana pek uyamadık. Bunda 5 ay 5 günlükken çıkardığı dişin getirdiği huysuzluk da rol oynuyor. Şimdi dişlerin etkisi geçince (ilk dişten 10 gün sonra ikincisi de çıktı) düzenimiz daha bir oturdu. Yine günde iki kez veriyorum ama emme sayısı değişmedi. Sanki hiç ek gıda almamış gibi emme düzeni devam ediyor. Daha aylar önce Before we get too old'un yazlarında ek gıda vermeden önce ve sonra emzirdiğini okumuş ve ben de öyle yaparım demiştim. Normalde Helo 3 saatte bir emiyorken, ek gıdayı bu üç saatin sonuna değil emdikten 1 saat falan sonra vermeye başladım. Böylece emmeyi de unutmayacaktı. Fakat şaşırarak gördüm ki, ek gıdayı alsa da yine süt saati geldiğinde emmek istiyor. Hatta bazen hemen önce yemiş olsa bile emdi. Acaba doyurmuyor mu diye işkillenmedim değil ama yediği miktarlar da fena değildi. (3 ila 5 çorba kaşığı, neredeyse yarım kase ediyor ve doyduğu zaman emerken olduğu gibi yine kendisi bırakıyor). Sonra bunun normal olduğuna karar verdim çünkü kızım artık çok daha aktif, algıları sürekli açık ve dolayısıyla daha çok beslenme ihtiyacı duyuyor. Böylece ek gıdanın gerçekten anne sütüne ek olduğunu anladım. Bazı günler ek gıda veremediğim yada aksattığımda emme sıklığı artmıştı. Yani eğer ek gıdaya hiç geçmeseydim, bu ay boyunca daha sık emmek isteyecekti muhtemelen. Yakında miktar ve ek gıda sayısını arttırmalıyım belki de.

Son olarak bu zamana kadar neler verdiğimden bahsedeyim. Bizimle birlikte sofraya oturmaya devam ediyor. Daha zengin çeşitler sunuyorum artık ona. Bizim yediğimiz yemekleri de eskiden beri tuzsuz ya da az tuzlu ve baharatsız yaptığım, sadece zeytinyağı kullandığım için ona uygun yiyecekler oluyor çoğunlukla. Heloya özel hazırladıklarım ise, sebze püresi (genelde pirinç, havuç, patates ile bazen bezelye), pirinç unlu muhallebi (bazen devam sütü veya kendi sütümle desteklenmiş, pekmezle tatlandırılmış, bazen de ezilmiş badem katılmış halde), yoğurt (birkez mayaladım harika oldu, sonra tutturamadım, minik kavanozda hazır doğal br yoğurt buldum onu veriyorum şimdilik, yine denemelerim devam ediyor), yoğurt çorbası (pirinçli naneli), tavuk çorbası (tavuk daha ileriki aylarda veriliyor ama deneyip bir etki yapmadığını görünce başladım), patates püresi, tarhana çorbası, bir kere tavuklu pilav ve cacık. Meyve olarak da elma, armut, şeftali ve kayısıyı denedik, bazen tek başına bazen karıştırıp verdim.

Sabah sütünü emdikten sonra genelde ben kahvaltı ederken o da istekli oluyor ve beraber ediyoruz. Ona da parmağımla ezip yumurta sarısı, peynir, ekmek, zeytin, biraz tereyağ ve reçel veriyorum. Aynı bizim yediğimiz gibi karıştırmadan ayrı ayrı. Bir de benim süt olsun diye içtiğim bitki çayından kaşıkla veriyorum bayılıyor. Toplamda verdiğim miktar yine çok az ama kahvaltılık lezzetlere de alıştı.

Tabi bütün bu verdiklerimin alerji olup olmayacağına dikkat ettim. Şu ana kadar neredeyse hiç bir yiyeceğe alerjisi yok. Sadece domatesi eğer yalayıp dudaklarına ve yanaklarına sürerse, değdiği kısımlar bir kaç saatliğine kızarıyor. Onun dışında, ona doğrudan vermedim ama benim sütümden geçerek alerji yaptığına emin olduğum tek şey var ki fıstık ve fıstık ezmesi. Amerikan filmlerinde duyardım fıstık ezmesi alerjisi diye, işte bizde ondan çıktı galiba :)

14 Eylül 2012 Cuma

Coştum Yine Dalgalanıyorum Ben

Eylül 14, 2012 11 Comments
Hamileyken hormonlardan olsa gerek insan şapşallaşıyor. Mantıksız cümleler kurabiliyorsun, saçma sapan hareketler yapıp olmadık zamanlarda kikirdiyorsun. Ben de bundan bolca nasibimi almıştım. Bu günlerde ise artık  bebekli hayata iyice alıştığımızdan, az buçuk da olsa düzenimizi kurduğumuzdan hamilelikteki gibi keyifli coşkulu günler geri geldi.

Sevgili Tomurcuk yazmıştı, bebekle kaliteli zaman geçirmek hakkında. Ben de demiştim ki yorumda, bebekle ne yaptığın değil ne kadar etkileştiğin önemli bence. İlla ki oyun olması gerekmiyor, ev işleri, günlük yaşama dair eylemler hepsi onun için öğrenecek, keşfedecek unsurlar içeriyor ve bunları bebekle etkileşerek, iletişim kurarak yapmak onu da dahil etmek gerekiyor. Tabi bu durumda ise en normal günlük eylemler karnaval havasına bürünüyor, şarkılar, abidik gubidik sesler eşliğinde geçiyor gün. En azından bizim evde öyle.

Ben bu şekilde çocuk yetiştirmeyi ablamdan öğrendim. Normalde çok hareketli ve eğlencelidir kendisi. Şekilden şekile girer çeşit çeşit oyunlar yapardı yeğenlerime. Normalde ona göre çok daha ağırbaşlı olsam da şimdi aynen onun gibi oldum. Dışardan nasıl göründüğümü çok merak ediyorum doğrusu, ablama çok yakışıyordu bu deli dolu haller ama kendimi pek bilemiyorum.

Bazı anneler böyle olmayı tercih etmiyor, görüyorum. Misal çocukla aynı odadalar ama ya tv izliyor ya tek başına oyuncaklarıyla oynuyor. Anne de kendi işine bakıyor. Çocuğun tek başına oynamayı öğrenmesi için fırsat da tanınmalı ama bence bu tüm gün olmamalı.

Biz gün içinde neler mi yapıyoruz? Sabah kalkınca acayip sesler eşliğinde biraz gıdıklanma kikirdeşme, havalara uçurma aktivitesinden sonra beraber kahvaltı ediyoruz. Bu arada bir de kaka faslımız oluyor ki ben de kızımla ıkınarak ona yardım ediyorum sözde :)

Uyuyup uyandıktan sonra dışarda bir gezi yapıyoruz, salıncakta beraber sallanıyoruz, kuşları kovalıyoruz. Evde biraz oyuncaklarla oynama, muhtemelen çamaşır asma-katlama, karın doyurmacadan sonra yine uyuyoruz. Bu uykudan sonra bir de banyo faslımız oluyor bazen banyodan sonra kısa bir uyku daha yapıyor bazen yapmıyor.

Bir sonraki uyanmada ise müzik ve dans zamanı. Helo kucağımda havalara uçup zıplıyor, beraber dans ediyoruz. Tüm gün boyunca oyun oynarken ve uyurken bolca şarkı söylüyorum: çocuk şarkıları ve türküler (bir ara söylediğim şarkıları da yazacağım). Hatta artık Helocum onu uyutma sırasında şarkı isteğinde bile bulunuyor. İstediği şarkıyı bulana kadar hepsini deniyorum, beğenmediğinde ayaklarını tepiyor ve ıııı diye sesler çıkarıyor. Beğendiğinde ise gülüyor :)

Bu dans faslında babası da gelmiş oluyor. Bu arada babası gelmeden önce ya da sonra bir uyku daha oluyor. Sonra babayla oynama, kikirdeşme sevişme faslı başlıyor. Sonra hep beraber akşam yemeği yiyoruz, yatağa geçip karşımıza bilgisayarı alıyoruz dizi seyretmek için. Bazen hep beraber seyrediyoruz, bazen başlamadan bazen yarısında uykusu geliyor ve gece uykusuna geçiyor kızım.

Tüm gün boyunca kucağımda keşif turları yapmak istiyor artık. Dolapları karıştırıyoruz, balkondan bakıyoruz, neredeyse her şeyi tadıyoruz. Yaptığım her işe onu da dahil ediyorum. Çamaşır asarken heyecanlı sesler eşliğinde tek tek  çamaşırları tanıtıyor, sallıyor ve asıyorum. Katlarken ve bulaşık yıkarken de öyle. Bakınız aşağıda kızım çamaşır katlamaya yardım ediyor.

İşte böyle gün boyunca bir atraksiyon, bir heyecan gidiyor bizim evde. Öyle ki benden bile ciddi olan kocacım artık cıvıdı :) (ki bu büyük bir değişimdir, bilenler bilir) Helo ile günlerimiz çok keyifli, onun kahkahaları dünyalara bedel, tüm sıkıntılarımızı yorgunluğumuzu alıyor. Umarım hep böyle sürer ve tüm çocuklar daima gülerler.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Emzirme Döneminde Nasıl Besleniyorum?

Eylül 05, 2012 8 Comments
Bir önceki yazımda için sevgili Gülşah nasıl beslendiğimi sormuştu. Bu sorunun cevabı öyle uzun ki bir post olarak yazmam daha doğru olacak.

Helo ilk ayda gayet iyi kilo almıştı. Doğum kilosunun üzerine 1400, doğumdan sonra kilo düştüğü için minimum kilosunun üzerine 1700 gram. Ancak bu kilo alımını genelde ufak doğan bebeklerde ilk ayda daha fazla oluyor. Bebeklerin ortalama doğum kilosu 3200 civarıdır ve ilk 1000 gr almaları beklenir. Bizimki 2700gr doğduğu için akranlarına yetişmek için daha çok kilo almış olmalı. Snraki üç ay boyunca yine ortalama birer kilo aldı ama son aylarda azaldı. En son 1,5 ayda 600 gram alınca benim eteklerim tutuştu ve yine dikkat etmeye başladım. Bu sabah da kaldırırken biraz zorlanınca acaba kilo mu aldı deyip, evdeki tartıyla tartmayı denedik (önce tek başımıza çıkıyoruz sonra onu kucağımıza alıp çıkıyoruz) galiba yine eski kilo alış düzenine dönmüş. Fakat pek tabi ki artık çok kilo almasını beklemek doğru değil. İlk aylar göre yerinde durmayan, kıpır kıpır bir bebek var şimdi. O kadar çok enerji harcıyor ki ilk aylarda yiyip içip sadece yatıyordu.

Beslenme mevzusuna gelince, elbette ki benim beslenme düzenim herkeste işe yarayacak, bana yarayan başkasına da yarayacak diye birşey yok. Genelde acıktıkça yiyorum ve kilo alıcam diye kesmiyorum. Hastaneden eve geldikten sonra neredeyse tüm hamilelik kilolarımı vermiştim ve üzerine hiç kilo almadım  (Türkiye ziyaretimiz hariç onu da gelince vermişim). Ama kilo da vermiyorum aylardır hep aynıyım. Yediklerim ve yaktıklarım dengede olmalı. Ha şu anki kilomdan memnun muyum değilim, daha vermem lazım :) Zamanla inşallah.

Çok düzenli olmasa da kahvaltılarımda 2-3 dilim ekmek, anne çayı (breastfeeding tea) yada bir bardak süt, peynir, zeytin, bir avuç kadar roka (ben roka sevdiğim için onu yiyorum yeşillik olan başka birşey de olur), bir dilim ballı yada reçelli ekmek. Başlarda her gün bir yumurta da vardı ama son zamanlarda bir gün arayla yemeye başladım. Bazı sabahlar kızımdan kahvaltı hazırlayıp yeme imkanım olmuyor,  o zamanlar da bir kase sütle yulaf yiyorum, içine tatlandırıcı olarak bazen pekmez bazen Nesquik katıyorum.

Öğle yemeklerim genelde bir önceki akşamdan kalanlar şeklinde oluyor. Pek zengin olamıyor bu öğünüm, Dila'nın en aktif zamanlarına denk geliyor, yiyebiliyorsam ne ala. Akşam üstüne doğru mutlaka acıkıyorum. Bu durumda eğer sabah çayı içmemişsem çay, sütü içmemişsem süt içip yanında kurabiye, bisküvi gibi şeyler yiyorum birkaç tane.

Akşam yemeklerinde de en az iki çeşit olmasına gayret ediyorum artık sebze yada et ne varsa. Ancak haftalık olarak eskiden beri şu düzene uymaya çalışırız. En az bir öğün balık, en az bir öğün kırmızı et (bazen 2-3 oluyor), 3-4 öğün tavuk ve diğer öğünlerde sebze olacak şekilde.

Gün içinde süt içiyorum ama mutlaka bir kase kadar yoğurt da yiyorum yemeklerin yanında. Burda meyveli yoğurtlar çok yaygın. Özellikle kayısılı yoğurtlardan alıp (genelde yarım kiloluk kaplarda alıyorum), bir oturuşta neredeyse hepsini yiyorum.

Hamileliğimde müthiş miktarda meyve yemiştim, şu sıralar eskisi gibi yiyemiyorum meyveyi ama gün içinde atıştırmaya çalışıyorum. Bir de hamileliğimde aldığım multivitamin ve DHA haplarına devam ediyorum. Arada unuttuğum da oluyor malesef.

İlk dönemlerde özellikle her emzirmeden sonra müthiş bir açlık duyuyordum (bugünlerde yine öyle hissediyorum ve seviniyorum). Ardından mutlaka birşeyler yemem gerekiyor, özellikle tatlı birşeyler canım istiyor. Bu zamanlarda kurtarıcım yulaflı bisküviler. Yulaf süt yapan ürünlerden bu yüzden onu tercih ediyorum. Gece de yanımda oluyor birkaç tane acıkınca ağzıma atıyorum. Bazen gece meyveli yoğurt da yediğim oluyor.

Su içmeye gelince, sürekli ölçmüyorum ama 2-3 lt içiyorum günde. Emzirme sırasında çok susuyorum ve mc donaldsın kocaman içecek kutuları vardır ya, onlardan iki kutu hep dolu halde bırakır eşim gece ve gündüz. Emzirirken kızım sütü çekerken ben de pipetle su içiyorum. Geceleri de devam ediyor su içmem. Annem emzirme sırasında birşey yenip içilmez diyor ve bana kızıyor ama dayanamıyorum.

Bunlardan başka özellikle yoğum kıvamlı meyve suları (kayısı, şeftali, karışık), sütlü tatlılar (sütla, puding vs) düzenli olmasa da atıştırmalık yiyeceklerim arasında. Burda tahin helvası yok diye susamlı krokanlardan da çok yedim. Genelde canım daha çok tatlı şeyler istiyor ama abartmıyorum. Mesela meyveli yoğurttaki gibi bir tatlılık bana yetiyor.

Umarım fikir verebilmişimdir.

Sevgiler

3 Eylül 2012 Pazartesi

Ah Şu Süt Meselesi

Eylül 03, 2012 17 Comments
Bir çok anneye göre 5 aylık bir anne olarak henüz fazla tecrübeli değilim. Ancak hem benden daha acemilere fikir vermesi açısından, hem de günlüğüme not kalması açısından yazmaya karar verdim bu mevzuyu.

Bir yerde okumuştum, doğumdan sonra süt mevzusu anneye cinnet bile geçirtebilir gibisinden. Çünkü "emziriyor" musun ile başlayan, "sütün az mı çok mu, ay bu çocuk doymuyor, bol bol ye süt olsun" gibi yorumlara sakin kalabilmek imkansız. Çok şükür benim durumumda böyle etkenler yok ama cinnet geçirmek için başkalarına ihtiyaç yokmuş. Kişinin kendi beyni bile gayet güzel delirtebiliyormuş insanı. Beynimden geçen, sütüm az mı acaba, bebeğim doydu mu, ay hiç dolmadı göğüslerim, sütüm kesiliyor mu yoksa.... gibi evhamlar zaman zaman içimi kemirmeye devam ediyor.

Bu zamana kadar çok şükür anne sütü ile besledim bebeğimi ve yeteri kadar sütüm oldu. Kimi dönemlerde gerçekten taşacak, sağıp biriktirecek kadar çok olmasına rağmen, kimi dönemlerde de sanki çok azdı, pek dolmuyordu. Kızım doyduğunda kendisi bıraktığı için, her iki durumda da doyduğundan eminim ama ben de sütlerim şakır şakır olsun, dolaplar dolsun isterdim. (Şu an hiç stoğumuz yok). Belki kullanamazdık hepsini ama yedekte olduğunu bilmek insanı rahatlatıyor.

Zaten anne sütü için en önemli arttırıcı etki huzur imiş. Bunu ilk aylarda ben de tecrübe ettim. Buraya da yazmıştım bir dönem sürekli emdiği için hiç süt üremesine fırsat kalmıyordu ve neredeyse kesileceğini zannetmiştim. Bir gece böyle doymayıp açlıktan ağlayınca öyle korktum ki, bir daha öyle bir durumla başedebilmeyi göze alamadım. Bu yüzden eşime ne olur ne olmaz diye hazır anne sütü yerine geçen mamadan aldırdım. Evde kullanmayacak olsam bile hazır mamanın varlığı bana öyle bir rahatlama getirdi ki, hemen ardından yeniden sütlerim dolmaya başladı. Ve o dönemde yalnızca bir kere mama vermek zorunda kaldım onda da şarıl şarıl ağladım fakat, sonrasında "amaan eğer doymazsa mama veririm olur biter" düşüncesi beni çok rahatlattı. Gerçekten o dönemden sonra öyle çok sütüm oldu ki, mama kutusu göz önünden kalktı, unutuldu.

Bu olaydan sonra 3-4 kere daha mama verdim o da geçen ay içinde. Türkiye'den geldikten sonra hastalandım ve sanki sütlerim de bu yüzden çok azaldı. Bana doymuyor gibi geliyordu ve emzirdikten sonra mama verip iyice doysun istedim. Ancak şaşırarak gördüm ki Helo doyuyormuş ve  mamayı ağzında geveledi, biraz içti ve bıraktı. Şimdilerde hiç dert etmiyorum, hala aynı hevesle emmeye devam ediyor, hatta artık görünce sevindiğini belli ediyor. Ek gıdaya da yavaş yavaş geçtiğimiz için, doymazsa da diğer yiyeceklerden veririm düşüncesi beni rahatlatıyor.


  • Yani ilk önerim kendinizi rahat hissedin, mama alınacaksa mama alın, ziyan olmaz ek gıdada muhallebisine katarsınız.


Tüm emzirme dönemi boyunca, sütüm çok olduğunda rahatlamak için, az olduğunda çoğalsın diye hep sağdım. Sağdığım için farklı dönemlerde ve beslenme şekillerinde sütün miktarının ve kalitesinin nasıl etkilendiğini görme şansım oldu. Bir diğer süt arttırıcı öneri bol bol su içilmesidir. Fakat gözlemlediğim kadarıyla bol sıvı sütün miktarını arttırsa da kalitesini arttırmıyor. Yani, çok su içip az beslendiğim zamanlar sağdığım sütlerin tamamı, başlangıçta çıkan şeffaf, açık renkli süt şeklinde oluyordu. Bütün bir kap böyle açık renkli süt doluyordu. Oysa normal dönemlerde başta bir miktar açık renkli süt, sonra kıvamlı, koyu yağlı süt çıkıyor. Elbette ki açık renkli sütün de faydaları var ama biliyoruz ki bebeği besleyen, kilo aldıran bu koyu süt. Dolayısıyla çok sulu, az kalorili beslendiğimde sütün besin değeri de az oluyor. Tabi yine çok su içmeye devam ediyorum ama demek istediğim, nasılsa süt oluyor diye, beslenmeyi azaltıp suya dadanmamak lazım.


  • İkinci tavsiyem ise bu yönde, ne olursa olsun beslenmenizi kesmeyin, dikkat edin bol bol sıvı da tüketin. Çok kalorili olması gerekmiyor, öğün atlamadan dengeli beslenmek benim kastettiğim.


Tabi sağınca farkettiğim bir diğer şey de, sağmanın sütü arttırdığı. Misal benim kızım her öğünde bir memeden emiyor ve doyuyor. 3 saatte bir emdiğini düşünürsek her meme 6 saatte bir boşalmış oluyor. Oysa 3 saatte birini emip diğerini de sağıp kaldırırsam, bir sonraki diğer 3 saatte de zaten yeniden dolmuş oluyor. Vücut talebe ve göğüsteki boşluğa göre sütü üretiyor olmalı.


  • Bu yüzden üçüncü tavsiyem de ne olursa olsun ucuzlarından da olsa bir pompa edinmeniz. Ben şu en dandik klakson görünümlülerden aldım, bana yetiyor. Eğer ihtiyaç duyarsanız daha komplike olanlarından alırsınız ama bence doğuma gitmeden önce hastane çantasında olması gerekenlerden biri de pompa. Bir çok kişi gibi ben de doğumdan sonra lazım olursa alırım demiştim ama süt az da olsa çok da olsa gerekiyormuş. Azsa çoğaltmak, çoksa rahatlatmak için :)


Elbette daha birçok tavsiye var süt ve emzirme ile ilgili. Bütün diğer bilgileri internette bolca bulabilirsiniz. Buraya yazdıklarım benim şahsen tecrübe edip, nispeten farklı bulduğum mevzulardı.