Daha ufaklığımdan gelen bir sevgi bu. Eskiden anne babalar hep böyle miydi, yoksa bizimkilere özgü müydü bilemeyeceğim ama ben kalabalık içinde çok yalnız kaldım. Pek tabi ki bunu kendim tercih ederdim. O zamanlar sobalı evimizin tek sıcak odasında, herkes bir arada otururken (5 kişilik bir aileyiz) ve gelenimiz gidenimiz pek eksik olmazken ben o kalabalıkta köşeme çekilir kendi kendime vakit geçirirdim. Elbette ki sürekli değil ama severdim kendi dünyama gitmeyi. Bazen de mecburdum, kalabalıkta ders çalışmam, bazen kendi oyunlarıma konsantre olmam gerekirdi çünkü :)
Bu yalnız zamanlarımda yapacak çok şeyim olurdu. Hayal kurmak, kendi kendime anlamlı anlamsız şarkılar mırıldanmak, ellerim ve parmaklarımla oynamak, perde-halı-divan örtüsü gibi şeylerdeki desenleri yüzlere, çeşitli figürlere benzetmeye çalışmak gibi. Şimdi evdeki oyuncaklarla kıyasladığımda o kadar az oyuncağım varmış ki yine de hiç sıkılmazdım.
Son birkaç aydır kızımda zaman zaman bu kalabalık içinde kabuğuna çekilme hallerini farkediyorum. İlk birkaç seferde boş bulunup bu sihirli anları bölme gafletinde bulundum. Eşimin uyarısıyla kendime geldim, kendi çocukluğumu hatırladım. O minik kafasından neler geçtiğini çok merak etsem de kendimi tutuyor ve çaktırmadan sadece izliyorum şimdi. Bazen acayip dillerde şarkılar uyduruyor, bazen o da benim gibi parmaklarıyla oynuyor, bazen sadece etrafı izliyor ve muhtemelen kafasından bir sürü şey geçiyor.
Demek ki daha küçücükken başlıyormuş bu haller. Muhtemelen de daha bebeklikten. Kızımda acemiliğimden, onu hiç yalnız bırakmamaya çalıştım canı sıkılmasın diye. Sürekli başında olup, oyunlar bulur oynarken, hep yüzümü görmekten kimbilir nasıl da sıkılıyordu. Şimdi oğlumun bu anlarına saygı duymaya çalışıyorum. Çok sık değil ama onun da oluyor kendiyle başbaşa kalma isteği. Gözlüyor, inceliyor ve o güzel kafasına neler neler kaydediyor.
Konuşamasa bile bebeklerde bu anları farketmek zor değil. Genelde uykudan önce ve hemen kalktıktan sonraki rehavet anlarında oluyor. Bebekler kendiyle başbaşa kalmak istediklerinde, çevreyle etkileşimi kesiyor (gözleri heyecanla parlamıyor, eller kollar çırpınmıyor, etrafa meraklı gözlerle bakmıyorlar). Bu anları farkedip çocuğun isteğine saygı duymak, ona biraz soluk aldırmak önemli. Muhtemelen o anlarda gözle takip edemediğimiz birçok bilişsel özelliği gelişiyor, hafızasına eklediği bilgileri raflara diziyor veya sadece dinleniyor.
Ve belki de en önemlisi yalnızlığını sevmeyi, can sıkıntısıyla başetmeyi öğreniyor.
2 çocuklu anne olana kadar nefret ederdim yalnızlıktan korkularımda vardı hiç yalnız bırakılmadım küçükken belkide ondandı sevmiyor olmam ama şimdi yalnız kalma fırsatını yakaladımmı hiç kaçırmıyorum :) kendimi dinlemeye, sessiz bir ortama bu sıra daha bir ihtiyaç duyuyorum ;)
YanıtlaSilÇocuk büyük herkesin ihtiyacı var, karı koca bile birbirini özlemeli ara sıra
SilBen de senin gibiydim küçükken, hala da çok severim yalnız kalmayı. Ama benim oğlum hiç sevmez yalnızlığı, yatarken bile yanında biri olsun ister, oyun oynarken, tuvalette bile. Kızım nasıl olacak bilmiyorum ama kesinlikle fıtrattan gelen bir durum bu yalnızlığı sevme durumu..
YanıtlaSilEvet olabilir, ben yalnız kalmaya alıştırılmamakla ilgili zannederdim ama yalnız kaldığında çocuğun ne düşünmeye meyledeceğini kestirmek güç
SilYalnız sinemaya gitmeyi severim ben de.. Bir de kahvecide oturup bir şeyler yazmayı ve kitap okumayı :) Ben de yalnızdım küçükken genelde, hayallere dalmayı da severim :)
YanıtlaSilKitapseverler aynı zamanda yalnızlık severler oluyor galiba
SilKendimle başbaşa, dünyanın en güzel hissi! Diloş keşfetmiş bu hissi, ooooh gelsin keyfi gelsin ;)
YanıtlaSilEvet bazen onu rahatsız ediyormusum öyle söylüyor :)
Sil