24 Eylül 2008 Çarşamba

# Düşünce Yazıları

Etiketler

Bir Eksik Resimden Dökülenler yazımın sonunda "gece gece bunları düşündüm de ne oldu? " demiştim. Sonra da daha neler düşündüğümü yazacağımı söylemiştim. Bu yazı bu amaçla yazılıyor.

Resimle ilgili düşünürken yazımın başlığı ne olmalı diye kararsız kaldım. "Bir narin çiçeğin ereği", "Susuz Çiçek", "Umuda Doğru", "Yalnız Çiçek" gibi bir sürü başlık arasından şimdikini seçtim. Dışardan bakınca kafayı yemiş biri gibi gözükebilirim başlık çok önemliydi. Eğer bir resmin kişilerde uyandıracağı etkiyi ölçmek istiyorsam başlık tarafsız olmalıydı. Şimdiki başlıkta resimle ilgili hiç bir sıfat, dolayısıyla bir mesaj yada bir uyaran yok. Oysa yukarıda yazdığım seçeneklerden birini kullansaydım mutlaka yorumları, resme bakan kişilerin bakış açısını etkileyecektim. Bir düşünün, eğer "Umuda Doğru" başlığını kullansaydım, mücadele eden bir çiçek, "Yalnız Çiçek" başlığını kullansaydım karamsar bir resim görecektiniz. Bu çok çok önemli bir mesele.

Sözkonusu resmin başlığı değil önemli olan o sadece bir örnek, genelde farketmediğimiz bir konuyu gözler önüne sermek için bir aracı . Bir türlü tamamlayamadığım taslak bir yazım vardı bu yazıyla aynı başlıklı. Konuyu oraya getirmeye çalışıyorum. Yukarıda kullanmadığım başlıkların ortak özelliği hepsinin bir sıfat içermesi. Sıfatlar duygularımızı ifade etmede, kişisel görüşlerimizi dile getirmede rol oynayan dilimizde çok gerekli (!) kelimeler. Çoğumuz günde yüzlerce sıfat kelimesi okur, yazar ve konuşuruz. Onların gerçekten ne olduğu üzerinde düşünmek dahi aklımıza gelmez. Oysa sıfatlar hayatımızı çok etkiliyor ve büyük ölçüde yönlendiriyor. Kullanılan her sıfat kişiye bir etiket yapıştırıyor. Her birimiz kendimize biçtiğimiz (ya da çevremizin bize biçtiği) sıfatı taşımak, yerine getirmek, o olmak için uğraşıp duruyor.

Sıfatları olumlu yada olumsuz sıfatlar diye ikiye ayırıyorum ben. Olumlular insanları motive edici, neşelendirici, umut verici, düşündürücü yani pozitif olanlar. Genelde çevremdeki insanlarla konuşurken bunları tercih ederim hatta olumsuzları silmeye çalışıyorum hayatımdan. Özellikle çocuklarda, öğrencilerde, başarızlığa uğramış, hayattan bezmiş kişilerde hep olumlu sıfatlar kullanılmalı. Sıkıntıda olduğumuzda yakınlarımızdan destek görmek, güçlüsün başarırsın sözlerini işitmek hepimize iyi gelir. Şimdi de tersini düşünelim. Olumsuz sıfatları sürekli birine söylediğinizde çok iyi başarılı birinin bile etkilenip kötüye gideceği bellidir.

İnsan kendine sürekli çirkinim derse gün boyu çirkin hissedeceğini, şişman bulursa hiç moralinin düzelmeyeceğini, sakarım derse hep sakarlık yapacağını, aa ben yapamam derse o şeyi hiç yapamayacağını, aptalım derse gitgide aptallaşacağını tahmin etmek zor değil. Zihnimiz öyle harika bir yaratık ki verilen komutları hemen yerine getiriyor. Sürekli bu komutları söylerken hiç etkilenmediğimizi zannediyoruz ama yanılıyoruz. Bazen kibarlıktan aa ben bilemem yapamam diyoruz karşımızdaki daha üstünse, o bile bizi etkiliyor. Zihin gün boyu aldığı milyonlarca uyarıyı kaydediyor, işliyor ve uyguluyor. Kendimiz ve çevremizdekiler için kullandığımız kelimeleri seçerken bin kere düşünmek gerekiyor.

Buraya kadar yazdıklarım herkesin bildiği şeyler, ne var ki bunda diyebilirsiniz. Sıfatların söylenildiği kişiyi etkilediği çok açık, benim asıl farkettirmek istediğim ise söyleyenin nasıl etkilendiği. Biraz düşünelim. Mesela, biz başka biri hakkında övücü güzel sıfatlar söylüyoruz, bu durumda ne hissediyoruz? Diğer seçenek olarak da başka birine olumsuz sıfatlar söylüyoruz, bu durumda ne hissediyoruz? Olumlu sıfatı karşındakine söyleyen biri eğer o çok sevdiği biriyse mutlu olur, o da sevinçlidir ama çok da sevmediği biriyse bu övme kendisini aciz olduğu gerçeğini kendine hatırlatmaktan başka birşey değildir. Olumsuz bir sıfatı söyleyen kişi ise, karşısındakini yererken aslında kendini övmekte, içten içe üstünlük hissetmekte ve ya hırsını bastırmaya çalışmaktadır. Her iki durumda da kişi aslında kendisini de etkilemiş oluyor ve nasıl etkilediği örneklere göre değişebilir.

Peki ya bu sıfatları sarfettiğimiz yani belli bir etiketi yüklediğimiz kişileri (hep kişiler dedim bunlar olaylar da olabilir) farklı zamanlarda gördüğümüzde (yaşadığımızda) ne hissederiz. O kişilere artık tarafsız bir bakış açısıyla yaklaşamayız. Daha önce yapıştırdığımız bir etiket (belki bu kısıtlı bir bilgiyle varılan önyargı idi) her defasında hatırlanır, ve ilk söylenildiğinde hissedilen duygular su yüzüne çıkar aynı şeyler tekrar tekrar hissedilir.

Çoğu kişilere yüklediğimiz etiketleri bir düşünelim. Bunlar belli tavırlar sonucunda kişiler hakkında yaptığımız çıkarımlardır. İnsanları birkaç kelimeyle tarif etmeyi severiz. Ama gerçekten öyle mi? Bir insan sadece o kadar mı? Sinirli bir gününde tanıyıp agresif diye etiketlendirdiğimiz biri, aslında sakin yumuşak huylu biri olamaz mı? Sıfatların hayatımızı, bakış açılarımızı ne kadar sınırlandırdığını farkedelim. Birine bir etiket koymadan, kendimizi de bu etiketten etkilemeden önce tanımak için yeterli zaman verip, önyargısız davranmaya çalışamaz mıyız?

Zor. Ama yapılamaz değil. Kendimize etiketlendirdiğimiz insanın "sadece bizim gibi bir insan" olduğunu sık sık hatırlatmamız gerekiyor. Böyle bir uğraş, özellikle kendimizden mevki olarak üstün bulduğumuz kişilerin karşısında bizi inanılmaz rahatlatıyor. Bu yükten kurtulmak saygısız olmak anlamına gelmiyor, sadece insanın korkusunu hafifletiyor, onlarında hatalarıyla yanlışlarıyla bir insan olduğu gerçeğini farketmemizi sağlıyor.

Kur'an'da dedikodunun günah sayılmasının sebebinin bu konuyla ilşkili olabileceğini düşünüyorum.Dedikodu yapıldığında diğer kişiler, tanımadıkları kişiler hakkında etiketleniyorlar, o kişilerle karşılaştıklarında tarafsız olamıyorlar. Diğer yandan dedikodu yaptıkça aslında içlerinde bastırdıkları kendi çatışmalarını , kıskançlıklarını gün yüzüne çıkarmış oluyorlar. Ben çok sıfatlı konuşan kişilerin kendileriyle farketmedikleri bir sorunları olduğunu düşünürüm. Başkalarını anlattıkça aslında kendini ele vermektedir, çünkü bunları anlatırken kendisine hissettirdiği şeyleri sıkça duymaya ihtiyacı vardır.

Üniversitede bir arkadaşım vardı. İyi niyetinden midir bilemeyeceğim, yeni tanıştığı, birkaç cümle konuştuğu kişiler hakkında çok iyi biri, ya da iyi biri değil diye yorumlar yapardı. Ben de her defasında nasıl bu kadar kısa sürede emin oluyorsun derdim. İnsanlara kolay güvenemem ama bu onunla ilgili değil. Çoğunlukla tarafsız olurum, başkalarının sorunları olduğu kişilere karşı aynı tavırla davranmam, bana karşı hiç kaba olmadı, benim sorunum yok derim. Tanımak için zaman verir, hataları gördüğümde bir sıkıntısı vardır diye düşünürüm. Aslında kendi huzurumu koruduğumu da farkında olduğumdan böyle tarafsız davranabiliyorum.

Diğer yandan yakınlarımda biraz olumsuz düşünceler beslediğim birileri var. Her görüşümde içimde o duygu kabarıyor ve kendi kendimi uyarıyorum. Umarım birgün bu durumdan kurtulacağım.

Buraya kadar sanki sıfatları mümkün olduğunca az kullanmamız gerektiği gibi bir düşünce verdim. Pozitif sıfatları dilediğimiz kadar sık kullanabiliriz. Bizim kültürümüzde fazla olmayan çocuklarımıza motive edici şeyler söylemeyi, ayna karşısında kendimizi şımartmayı, yaşadığımız mekanı "güzel" bulmayı hergün tekrarlasak hiç de fena olmaz. Her gün sevdiklerimize aşkım, yarim demek, seni seviyorum demek hem ilişkilerimize hem de kendimize değer katacaktır. Çok sevdiğim ve konuyu özetleyecek şu sözle yazıyı bitireyim.

"İyi ve kötü bir gün arasındaki tek fark, sizin ruh halinizdir."

Etiketlerden arınmanız dileğiyle...

Note: The picture above is taken from here.

3 yorum:

  1. şöyle düşünürsek; etiket bir zırhtır.Gardımızı ayakta tutmamızı kılıcımız elimizden düşürmememizi sağlar.Tabiki bir insanı tek bir etiketle sınırlamak doğru değil ama sana kaç tanesi yarar.Belki en önemlisini biliyorsun kendini koruyorsun yada teslim ediyorsun.Bir insanın tüm özelliklerini bilmek tanımak çok zor.40 yıllık eşin sana öyle bir kazık atarki hayatının geri kalanı keder içinde geçer.İşte o kazığa mani olacak belki o etiket.Etiketler önemlidir.Duyguların tutumların kısa yoludur.sık kullanılanlara alınmış temel halidir ha o etiketin altında 1 milyon iyi huy yada kötü huy olabilir bilemeyiz kimse bilemez..velhasıl etiketler iyidir ben seviyorum hele o etikette dostum, arkadaşım,yazıyorsa daha da çok seviyorum..

    YanıtlaSil
  2. Annekaz, senin söylediğin şekilde düşünmemiştim. Senin verdiğin örneklerdeki, arkadaş, koca, anne, gibi etiketler sıfat değil isim.(yanlış hatırlamıyorsam) Ben sıfatlarla insanlara taktığımız etiketlerden (güzel, çirkin, üstün, büyük, kendini beğenmiş, şımarık... gibi) bahsetmek istemiştim. E onlara da genelleştirilebilir mi? Düşünmem lazım. Hemen bulunacak bir konu değil. Zaten bu yazıyı oluşturmak ve yazmak bile o kadar zaman aldı ki, düşünmediğim bakış açıları olması çok muhtemel.

    YanıtlaSil
  3. " sen düşünceden ibaretsin geriye kalan et ve kemiksin ...."MEVLANA

    bu sözü sık sık hatırlar ve düşüncelerimde temizlik yapmaya çalışırım. özellikle eğer birileri hakkında hoşnutsuzluğum varsa, ilaç gibi gelir.

    kuran-ı kerimde dedikodu günah olduğu gibi, suizanda yasaklanmış, yani dile getirmesek bile başkaları hakkında, olumsuz düşünceler geliştirmeye izin verilmemiş. ayrıca, bir çok ayette "güzel söz söyle" emri ile karşılaşıyoruz. senin bahsettiğin gibi, bu işlemlerden her iki tarafda etkileniyor, yani söyleyen de söylenende, kullanma klavuzumuzda bizim için en iyisi zaten bildirilmiş, en iyi biçimde anlayıp,uygulayabilmemiz nasib olur inş

    zihnimizden olumsuz düşünceler geçerken, vücudumuz serbest radikaller salgılayıp (yanlışım varsa lütfen düzelt ) sağlığımıza zarar veriyormuş, olumsuz düşünmenin yasaklanmasının belki bir hikmeti ilahiyesi de budur.

    sıfatlar, etiketler, göreceli bence, başkalarının sıfatlandırmalarından, nitelendirmelerinden çok da etkilenmemeliyiz , herkes farklı algılayabilir.

    birde "duanın suya etkisi" deneyi vardı, yanılmıyorsam japon bilim adamının ki, sen muhakkak biliyorsundur, sözcüklerin, duanın, düşüncelerin, dolayısı ile sıfatlamaların, ne kadar etkili olacağına en güzel bir örnek.

    çok dağınık yazdım, kusura bakma, sevgiler.

    YanıtlaSil