11 Nisan 2016 Pazartesi

Büyüme Sancısı

Bebeklerin en hızlı büyüdükleri dönem ilk bir yıldır. Bu süreçte kilosunun bir kaç katına çıkar, beyni de birkaç kat büyüklüğe ulaşır. Bedensel olarak ömrümüzdeki en hızlı büyüme sadece bu dönem olur.

Fakat bu yazıda bahsetmek istediğim fiziksel olarak büyümekten ziyade ruhsal büyüme. Psikolojik değişimler, bilişsel beceriler gibi. Özellikle iki yaşından itibaren belirgin bir farkla kendini gösteren bu ruhsal büyümeyle ilgili düşüncelerimi yazmak istiyorum. Aslında bu konuyu uzun zamandır parça parça düşünüyorum ancak fikirlerimi bir türlü bağlayamıyordum. Bu sabah az biraz netleşti kafamda.

Ben içgüdüsel annelik yapıyorum. Gerçekten tek yol göstericim çocuklarım. Kitaplara, başka sözlere kulak asarım, çok okur araştırırım yani altyapımı elimden geldiğince doldurmaya çalışırım ama kafamı kurcalamasına izin vermem, çünkü içsesimi dinlemeyi (sadece çocuk mevzusunda değil her konuda), ona kulak vermeyi öğrendim ve onu dinlediğimde, dinlemediğim zamanlardaki pişmanlıklarımı yaşamadığımı defalarca tecrübe ettim. Kısacası içsesime güveniyorum.

Kızımla son yaşadığımız süreci anlatarak açıklamak istiyorum düşüncelerimi. Bu pek tabi ki spesifik bir örnek olacak fakat genele uyarlamak mümkün.

 Yaklaşık bir ay önce İstanbul'dan döndükten sonra kızımın huyu çok değişti. Daha önce hiç bu kadar yoğun bir değişim yaşamamıştık diyebilirim. Ya da hatırlamadığımız kadar zaman önce yaşadıysak da unutmuşuz nasıl zorladığını. Sebebi kardeş kıskançlığı desen değil, bir yıldır kardeşi var, belki biraz okulun değişecek olması (ki içsesim o da değil diyor çünkü okul değişmeden önce sona erdi), biraz hastalığın etkisi var kabul ama hastalık bittiğinde de bunu bahane olarak kullanıp hastalığını uzattı; hiç birşey yemiyor, sürekli aşırı ilgi istiyor ve gerçekten olmayan korkular icat ediyordu (ki korkuların olduğu dönemler olmuştu ama bu sefer farklıydı, tutarsız, işine geldiği gibi sadece bizi istediğini yaptırmaya ikna etmek amaçlıydı, yani tam bir bahaneydi). Bu süreçte neredeyse bir ay tüm öğünlerini ben besledim, giydir soydur çişe tut tüm ihtiyaçlarını ben yaptım, yetmedi bir ay boyunca babası ile beraber uyudu, bebek gibi konuşmaya başladı, mızmızlık tavan yaptı vs. Öyle bıktırıcı idi ki gerçekten eşimle tartışmaya başladık. O çok yüz verdiğimi söyleyip biraz ısrarcı olmamı bekliyordu ben ise bunun geçici bir dönem olduğunu hissediyor, suyuna gitmemiz gerektiğini söylüyor ve istediği herşeyi yapıyordum. Geçici bir dönem olduğunu söylemem, hani çocuklar büyürken herşey zamanla geçiyor ya, bu da geçer tarzında bir yaklaşımla değil; gerçekten geçici olduğunu (hatta ne zaman biteceğini kesin olarak bilen) bir histen ötürü idi. Yani çocuğumun içinde bulunduğu durumu adeta kendim yaşıyormuşçasına anlıyordum. Bana göre büyüme sancısı çekiyordu.

Büyüme sancısı çekmenin nasıl birşey olduğunu biz yetişkinlerin iyi anlayabileceği birkaç örnek verebilirim. Mesela üniversiteye hiç bilmediğiniz bir şehre ilk gittiğiniz, ilk yalnız kaldığınız an. Herşey o kadar yenidir ki nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. Herkes yapabileceğinizi düşünüyor, sonuçta kendiniz de mantıksal olarak bunu söylüyorsunuz ama içinizdeki çocuk arkasına bakmadan annesinin kucağına kaçmak istiyor. Bildiniz mi o hissi? Hasta olduğumuzda da sık sık o hisse bürünürüz. Yine benzer şekilde evlenip yeni bir dünyaya adım atınca, büyük bir sorumluluk üstlenince, birsürü belirsizlikle başbaşa kalınca, hele hele ilk kez anne olup bebeğinizi kucağınıza alınca. 

İşte şimdi bu açıdan çocuklarımıza bakalım. Büyüyorlar, büyürken algıları, düşünsel becerileri artıyor. Diğer insanların beklentileri de artıyor. Bunu geçtim kendisi de yapamadığı bazı şeyleri başarabildiğini farkediyor. Ama bir dakka daha bu kadar çok yeni şeye hazır değil. Hepsi birden bire çok fazla geliyor. Biraz sindirmesi lazım ama o sindirme süresinde sığınacak güvenli bir limana ihtiyacı var. Anne kucağı. Fakat anne de onu eskisi gibi kucağa almıyor. Belki bebekleşirsem alır. Evet oldu bebek gibi davranayım, bol bol mızmızlanayım o zaman annem benimle daha çok ilgileniyor. 

Kızımda aynen böyle oldu. Her zaman gösterdiğimden daha çok ilgiye ihtiyaç duyduğu kesindi. Tamamen tatmin olana kadar sürdü. Ve süreç bittiğinde biraz daha farklıydı bence. Bazı becerileri, huyları daha bir olgunlaşmıştı. Sığındığı limanın orda olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Orada bir süre dinlenince artık yenilikleri göğüslemeye hazırdı. Eskisinden daha güçlü şekilde yoluna devam edebilirdi artık.

Olaya böyle bakınca, çocuklarımızın huyu değişti diye tabir ettiğimiz dönemleri, insanı fazla zorlamıyor. Bazen yorucu oluyor kabul ama onun da elinde değil ki? Biz yetişkinken bile zaman zaman ne istediğimizi anlamakta zorluk çekiyoruz. Çocuklar bunca bocalama içinde yine iyi idare ediyorlar.

Yukarıda bahsettiğim gibi eşime göre daha fazla disiplin, bana göre daha fazla ilgi ihtiyacı vardı kızımın. Peki bu ayırımı nasıl yapıyorum derseniz biraz içses biraz deneme. Disiplini uygulamaya çalıştığımda geri tepiyor bu anlarda. Hayır ben yedirmeyeceğim sen yiyeceksin dediğimde baskım işi çözmüyor daha beter hale geliyor. Oysa bazı dönemler var ki o sırada kızımın istediği açıkça benim oteritemdir. Beni yoklamak için bir talepte bulunur mesela, hayır derim. Bir iki kez ısrar eder cevap yine hayır. O zaman hiç bozulmaz kuzu kuzu yanıma gelir tamam anne der ve başka bir oyuna sorunsuz devam eder. İşte bu durumda benim otoritemin varlığına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ben. Ama diğer durumda hayır.

Bu işler gerçekten çok ince işler. Her zaman dengeyi bulmak kolay değil. Bunu çocuklarımı inceleyerek, içsesimi dinleyerek yapmaya çalışıyorum. Ve görüyorum ki duygusal olarak dengede olduğu zaman, gerçekten çocuklarım uyumlu, huzurlu, neşeli çocuklar oluyorlar. 



2 yorum:

  1. Gececim bu yazın çok isabetli oldu, aslında çok da güzel çıkarımlar yapmışsın. Özellikle hastalık sonrasına denk gelen, aslında bilişsel anlamda bir büyüme atağı vardır, dikkatli anneler hemen fark eder. O dönemlerde gerçekten huyu suyu değişir, buna ingilicede "growth spurt" de deniyor araştırmak isteyenler için "cognitive growth spurt" mesela. Ben de kızımda aynen öyle bir dönemden geçiyorum son 1 aydır, ki bu nedenle kreş de başımıza bela oldu çünkü evde aynen senin gibi ben de kolayına gitmeye çalışırken kreşte inatla ilgi isteğini ketliyor ve kurallarla yola getirmeye çalışıyorlar ve çok geri tepiyor. Fakat benim sıkıntım, senin kadar sabırlı olamıyorum. Gün içinde belki abartmıyorum 20 defa bu tip saçma sapan isteklerle zaten yerlerde sürünen enerjimi de bitirince sinirlenmeye, aslında olmadığı halde kişisel almaya başlıyorum ve ben sakinliğimi korumayınca (özellikle fiziksel vurmalar tekmeler başlayınca oluyor bu bende) kısırdöngüye giriyoruz.. Bunu nasıl aşabilirim bilmiyorum, sakinliğimi her koşulda nasıl koruyabilirim. Yani sen hiç mi tükenmiyorsun 100 tane istekle gelse bile? Nasıl yapıyorsun? İşte ihtiyacım olan bunu becerebilmek..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım ortalamanın biraz üstünde sabrım beni görenler öyle diyor çünkü ama tabi ki benim de dayanamadığım zamanlar oluyordu. Özellikle oğlumdan dolayı ekstra uykusuz ve yorgunsam. Bu dönemde sevdiği şeyleri yapmayı teklif ediyorum ama onları dahi reddeder, hiç birşey yapmak istemez kızım. Arada kendi haline video seyretmeye bıraktım tabi, bir de istemeyeceği kadar çok sarılıp sarma, kucağımda dans etme, bol bol okşama, deliliğe vurup komik suratlar, şakalar yapma böyle kriz anlarında ikimizi de rahatlatıyor. Dilanın vurma huyu pek yoktur ama bu dönemde oldu tabi biraz izin verdim biraz da sımsıkı sarılıp engelledim falan öyle böyle atlattık. Yalnız yazmayı unutmuşum hakikaten şak diye bitiyor ve sanki hiç birşey olmamış gibi devam ediyor bu kadar keskin bir ayrım çok ilginç gerçekten

      Sil