Slovakyada iken Helo ile tek başıma otobüse binip gezmeye giderdik. Ancak Amsterdam'a taşındıktan sonra bir türlü cesaret edemiyordum. Hem yeni yerler olduğundan dikkatimi yola vermem gerekecek, hem de genelde yolculuklarda pek rahat durmayan kızımı zaptetmem gerekecek diye çekimserdim. Ta ki üç hafta önce, artık biraz etkinlik olsun diye oyun grubuna başlayana kadar. Tüm gün boyunca oyalamanın çok zorlamaya başladığı bu aylarda, aylardır göze alamadığım yalnız otobüsle yolculuk etme korkusunu, bir çırpıda berteraf etmeme sebep oldu bu çaresizlik hissi (bu başka bir yazı konusu, hoş geldin 18. ayla gelen sürprizler). Neyse ki üç haftadır gittiğimiz toplam 6 yolculuk da şahaneydi.
Gerçi mesafe çok uzun değil 20 dak kadar sürüyor ama olsun. Üstelik benim kızım büyümüş de annesinin kucağında (bazen ayrı koltukta) yolculuk edermiş. Hatta daha anne değilken otobüste görüp imrendiğim annesiyle bıcır bıcır konuşan çocuklar gibi davranmıyor mu bir de, mest oluyorum. Bütün yol boyunca konuşup sohbet ediyoruz. Camdan gördüklerini anlatıyor, her durakta geldiik diye bağırıyor, otobüsteki diğer insanları inceliyor, stop düğmesine basmak için uğraşıyor, beni kızdırıyor. Şu ana kadar öyle keyifli geçti ki yolculuklarımız, onun bıcır bıcır yüksek sesle konuştuğunu, gördüğü her farklı şeyi aaa nidalarıyla karşıladığını, minicik elleriyle camlardaki buharı sildiğini gördükçe, sanki başka bir aleme dalıyorum, saçlarının yanağıma değen tellerini öpüyorum, sadece o an duyumsadıklarım kalıyor. Onun heyecanı, minik elleri, burnuma gelen kokusu, tatlı sesi... Çok şükür, sonsuz şükür.
Şimdi oyun grubu hariç gezilerde sıra. Anne kız bu kış bol bol gezeriz inşallah.
Anne olmak ne guzel :)
YanıtlaSil