Doğum Mevzusu
GeCe
Ocak 31, 2012
16 Comments
Henüz doktorumla Helo'nun doğumu konusunu konuşmadık. Vücudum ve Helo'nun pozisyonu uygun mudur, nasıl olur şimdiden bilemiyorum. Ancak doğum konusunda düşüncelerimi yazmak istiyorum. Yazı biraz uzun olabilir, bilginize.
Her kız gibi ben de çocukluğumda korkuyla dinlediğim hikayeler duydum. Bunlar ya ilk gece ya da doğum konusunda oluyordu. O sınırlı bakış açımla anlatılanlar daha bir korkunç gelirdi gözüme. Ancak nedense kimsenin olumlu konuştuğunu hatırlamam, ay bilmemkimin çok kötüymüş, çok zor olmuş, her yeri patlamış yırtılmış vs. Böyle hikayeler ile yetişen bir Türk nesiliyiz sanıyorum.
Hayatım boyunca olumsuz hikayeler dinledikten sonra ilk defa üniversitede bunun aksine şahit oldum. Normal zamanda pek takılmadığım ama numaralarımız ardışık olduğu için hep lab arkadaşı olduğum bir kız vardı. Bu kız liseyi bitirdikten sonra kendinden yaşça büyük biriyle evlenmiş, hatta Tübitakta çalışan mühendis eşinin yönlendirmesi ile fizik bölümüne gelmiş bir kızdı. Üniversiteye yeni başlayan dünyaya açılmaya çalışan, birden bire çok farklı bir dünyada kendini bulan kız çocuğu hallerimde iken, onun rahat ve kendinden emin tavırları beni etkiliyordu. 3. sınıfın ilk döneminde okula gelmedi, sonraki dönemde öğrendiğimize göre doğum yapmış bir oğlu olmuştu. Tabi 4. sınıfta almadığı dönemin derslerini de alıp hepsini vererek 4 yılda bitirmişti yine okulu. Neyse, doğum konusunda bana,
"Doğum o kadar mucizevi o kadar güzel bir olay ki bütün vücudum baştan aşağı yenilendi, kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum, mutlaka yaşamalısın"
demişti. O zaman sadece fiziksel olarak faydalı diye düşünmüştüm ama eminim manevi açıdan da söylüyordu. Hayatımda ilk defa birinden doğum hakkında böyle birşey duymuştum ve hem şaşırmış hem de çok merak etmiştim.
İkinci beni şaşırtan olay, bundan birkaç yıl sonra oldu. Mahalleden Konya'ya gelin giden arkadaşım, bir gün yine mahallemizde oturan babannesine geldi, bebeğiyle birlikte. Biz de başka bir arkadaşımla onu görmeye gittik. Bebeği sevdikten sonra sıra doğum mevzusuna geldi. Ama öncesinde arkadaşımdan bahsetmeme izin verin. 1,45-1,50 boylarında, hayatında 45 kilonun üstüne çıkmamış, minyon zayıf, dar kalçalı ufak memeli çıtı pıtı bir kızdı. Görenler onu ilk okul çocuğu zannederdi. Hamileliği zor geçmiş, genelde hep yatmak zorunda kalmıştı ama doğumu sorunca aynen şöyle dedi. "Valla hiç anlamadım fırt diye çıktı"
Tabi ben şok durumdayım. Bir kere neredeyse benim yarım kadar olan o kalçadan nasıl fırt diye çıkar? Bu kadar kolay olabiliyormuş demek ki...
Sonraki zamanlarda annemden duyuyorum, mahallede bilmem kim doğurmuş, onun 2. çocuğu olmuş, şu daha yeni evlendi doğurmuş vs. Bunlar nispeten eğitimsiz kişiler ama çatır çatır doğuruyorlar, benim çevremde ise (neredeyse tüm kuzenlerim) zorunluluktan ya da tercihe bağlı sezeryan oldular. Bir kuzenim çok zorlandığı normal doğumdan sonra ikincisinde cesaret edemedi ve sezeryan oldu, ama hikayeler hep kötüydü.
Geçen yıl falan daha hamile değilken, internette yaygınlaşan pozitif doğum hikayelerini okuyordum zaman zaman. Beni etkiliyorlardı ve o zamanlar hamile olan ablamı teşvik etmeye çalışıyordum, çünkü o da korkanlardandı. Şimdi iş ciddiye binip de bol bol okuyunca, derinleşen araştırmaların ardından yeni bir vizyon edindim.
Birincisi her hamilelik ve her bebek farklıdır kuralı. İnsan kendi durumunu kendisi daha iyi bilir. Neyi yapıp yapamayacağını, sınırlarını bilir ve hiç bir anne ne bebeğin ne de kendi sağlığına tehdit oluşturmak istemez. Tabi bu aşamada her anne adayının, her iki doğum şekline de eşit ilgi gösterip, öncesinde ne olup bittiğini tarafsız gözle irdelemesi ve ona göre kendini tartması gerektiğini düşünüyorum. Malesef kulaktan dolma bilgiler, kişileri çok etkiliyor. Yine de doğum şekli ne olursa olsun, önemli olan annenin bunu psikolojisi bozulmadan atlatması. Şimdilerde ablamın korkusunu anlıyor ve onun narin yapısını düşündüğümde sezeryanı seçmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Kendime gelince, biraz daha cesur ve acılarına önem vermeyen biri olarak normal doğumun nasıl birşey olduğunu görmeyi çok istiyorum. Özellikle üniversitedeki arkadaşımın söylediklerinden etkilenmiş olduğum için. Ancak bu günlerde doğumun şeklinden çok sonucuna odaklanmış durumdayım. Tabi her iki seçeneği de artıları ve eksileriyle araştırdım, öğrendim. Yani herhangi bir yönteme kafayı takmış durumda değilim, dualarım ikimiz için de kolay ve sağlıklı olanın gerçekleşmesi yönünde. Böyle düşününce doğuma dair gereksiz evhamlardan da uzaklaşıyor insan. Tabi şimdiki bu düşüncelerim vakti zamanı gelince değişir mi bilmiyorum. O zaman nasıl tepki vereceğim, neler hissedeceğim ve bu işin bize özel hali nasıl olacak göreceğiz.
Sezeryan mı normal doğum mu tartışmalarının forumlarda ve bloglarda yer alması insanların bilinçlenmesi açısından sevindirici bence. Ancak herkesin kararının kendine özel olduğu ve yargılanmaması gerektiği de bir gerçek. Bütün bunlara rağmen ne nasıl hamile kaldığımız (normal-tüp) ne nasıl bebek sahibi olduğumuz (normal-sezeryan-evlatlık) hiç mi hiç önemli değil. Önemli olan hayatına katılmış olan canlıya nasıl baktığın, ne kadar değer verdiğin ve onu ne kadar sevdiğin.
Her kız gibi ben de çocukluğumda korkuyla dinlediğim hikayeler duydum. Bunlar ya ilk gece ya da doğum konusunda oluyordu. O sınırlı bakış açımla anlatılanlar daha bir korkunç gelirdi gözüme. Ancak nedense kimsenin olumlu konuştuğunu hatırlamam, ay bilmemkimin çok kötüymüş, çok zor olmuş, her yeri patlamış yırtılmış vs. Böyle hikayeler ile yetişen bir Türk nesiliyiz sanıyorum.
Hayatım boyunca olumsuz hikayeler dinledikten sonra ilk defa üniversitede bunun aksine şahit oldum. Normal zamanda pek takılmadığım ama numaralarımız ardışık olduğu için hep lab arkadaşı olduğum bir kız vardı. Bu kız liseyi bitirdikten sonra kendinden yaşça büyük biriyle evlenmiş, hatta Tübitakta çalışan mühendis eşinin yönlendirmesi ile fizik bölümüne gelmiş bir kızdı. Üniversiteye yeni başlayan dünyaya açılmaya çalışan, birden bire çok farklı bir dünyada kendini bulan kız çocuğu hallerimde iken, onun rahat ve kendinden emin tavırları beni etkiliyordu. 3. sınıfın ilk döneminde okula gelmedi, sonraki dönemde öğrendiğimize göre doğum yapmış bir oğlu olmuştu. Tabi 4. sınıfta almadığı dönemin derslerini de alıp hepsini vererek 4 yılda bitirmişti yine okulu. Neyse, doğum konusunda bana,
"Doğum o kadar mucizevi o kadar güzel bir olay ki bütün vücudum baştan aşağı yenilendi, kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum, mutlaka yaşamalısın"
demişti. O zaman sadece fiziksel olarak faydalı diye düşünmüştüm ama eminim manevi açıdan da söylüyordu. Hayatımda ilk defa birinden doğum hakkında böyle birşey duymuştum ve hem şaşırmış hem de çok merak etmiştim.
İkinci beni şaşırtan olay, bundan birkaç yıl sonra oldu. Mahalleden Konya'ya gelin giden arkadaşım, bir gün yine mahallemizde oturan babannesine geldi, bebeğiyle birlikte. Biz de başka bir arkadaşımla onu görmeye gittik. Bebeği sevdikten sonra sıra doğum mevzusuna geldi. Ama öncesinde arkadaşımdan bahsetmeme izin verin. 1,45-1,50 boylarında, hayatında 45 kilonun üstüne çıkmamış, minyon zayıf, dar kalçalı ufak memeli çıtı pıtı bir kızdı. Görenler onu ilk okul çocuğu zannederdi. Hamileliği zor geçmiş, genelde hep yatmak zorunda kalmıştı ama doğumu sorunca aynen şöyle dedi. "Valla hiç anlamadım fırt diye çıktı"
Tabi ben şok durumdayım. Bir kere neredeyse benim yarım kadar olan o kalçadan nasıl fırt diye çıkar? Bu kadar kolay olabiliyormuş demek ki...
Sonraki zamanlarda annemden duyuyorum, mahallede bilmem kim doğurmuş, onun 2. çocuğu olmuş, şu daha yeni evlendi doğurmuş vs. Bunlar nispeten eğitimsiz kişiler ama çatır çatır doğuruyorlar, benim çevremde ise (neredeyse tüm kuzenlerim) zorunluluktan ya da tercihe bağlı sezeryan oldular. Bir kuzenim çok zorlandığı normal doğumdan sonra ikincisinde cesaret edemedi ve sezeryan oldu, ama hikayeler hep kötüydü.
Geçen yıl falan daha hamile değilken, internette yaygınlaşan pozitif doğum hikayelerini okuyordum zaman zaman. Beni etkiliyorlardı ve o zamanlar hamile olan ablamı teşvik etmeye çalışıyordum, çünkü o da korkanlardandı. Şimdi iş ciddiye binip de bol bol okuyunca, derinleşen araştırmaların ardından yeni bir vizyon edindim.
Birincisi her hamilelik ve her bebek farklıdır kuralı. İnsan kendi durumunu kendisi daha iyi bilir. Neyi yapıp yapamayacağını, sınırlarını bilir ve hiç bir anne ne bebeğin ne de kendi sağlığına tehdit oluşturmak istemez. Tabi bu aşamada her anne adayının, her iki doğum şekline de eşit ilgi gösterip, öncesinde ne olup bittiğini tarafsız gözle irdelemesi ve ona göre kendini tartması gerektiğini düşünüyorum. Malesef kulaktan dolma bilgiler, kişileri çok etkiliyor. Yine de doğum şekli ne olursa olsun, önemli olan annenin bunu psikolojisi bozulmadan atlatması. Şimdilerde ablamın korkusunu anlıyor ve onun narin yapısını düşündüğümde sezeryanı seçmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Kendime gelince, biraz daha cesur ve acılarına önem vermeyen biri olarak normal doğumun nasıl birşey olduğunu görmeyi çok istiyorum. Özellikle üniversitedeki arkadaşımın söylediklerinden etkilenmiş olduğum için. Ancak bu günlerde doğumun şeklinden çok sonucuna odaklanmış durumdayım. Tabi her iki seçeneği de artıları ve eksileriyle araştırdım, öğrendim. Yani herhangi bir yönteme kafayı takmış durumda değilim, dualarım ikimiz için de kolay ve sağlıklı olanın gerçekleşmesi yönünde. Böyle düşününce doğuma dair gereksiz evhamlardan da uzaklaşıyor insan. Tabi şimdiki bu düşüncelerim vakti zamanı gelince değişir mi bilmiyorum. O zaman nasıl tepki vereceğim, neler hissedeceğim ve bu işin bize özel hali nasıl olacak göreceğiz.
Sezeryan mı normal doğum mu tartışmalarının forumlarda ve bloglarda yer alması insanların bilinçlenmesi açısından sevindirici bence. Ancak herkesin kararının kendine özel olduğu ve yargılanmaması gerektiği de bir gerçek. Bütün bunlara rağmen ne nasıl hamile kaldığımız (normal-tüp) ne nasıl bebek sahibi olduğumuz (normal-sezeryan-evlatlık) hiç mi hiç önemli değil. Önemli olan hayatına katılmış olan canlıya nasıl baktığın, ne kadar değer verdiğin ve onu ne kadar sevdiğin.