Bir mekan/düzen değişikliği yaşandığında üç aşamalı bir etkisi oluyor bende. Birincisi, "oh yeni yer, içim açıldı, gönlüm ferahladı" dönemi. İkincisi "yeter bu kadar, ben evimi & düzenimi özledim" dönemi ve son olarak da "buna da alıştık, yeni düzen kurduk, insan herşeye alışıyor" dönemi.
Gelişimizin üzerinden yaklaşık bir ay geçtiği ve eşim olmadığı için ikinci dönemin etkisini çok yoğun olarak hissettim. Evet etrafta yardımcı olacak çok kişi oluyor ama, çocuklar genelde beni tercih ettiklerinden veya diğer kişilere babaları kadar alışkın olmadıklarından, eşimin varlığının getirdiği faydanın, bu toplamdan daha fazla olduğunu yaşayıp idrak ettim. Yokluğunda eksikliğini çok hissettim, daha çok yoruldum ve ne yazık ki kendime fazla vakit ayıramadım. Genelde erken yatan çocuklarım, biraz daha geç yatmaya başladılar. Evet tatil sonuçta, geç yatsınlar farketmez ama benim tek dinlenme fırsatım, onlar uyuduktan sonra olduğu için, bu durum bana pek de iyi gelmiyor.
Fakat son birkaç gündür üçüncü aşamadayım ve hayret ediyorum. Bu yeni düzene bile alıştık, bir şekilde idare ediyorum ve zor gelen durumlar artık zor gelmiyor. İnsanoğlu ne kadar değişken. Bazen düşünürüm; hani şu dizilerde bolca konu edilen, uygarlığın sonu gelse de, insanlar teknoloji olmadan ilkçağ şartlarında yaşasa, acaba hayatta kalabilir miyiz diye? Evet sanırım o şartlara da uyum sağlardık.
Fotoğraflar sırayla :
üst: yolda duran hurda traktörle oynarken / oğlumun öğle uykusunda kahve keyfim ve mavi çizgili çarşaflar
Orta: bahçedeki incir ağacı hergün 10-15 kg incir veriyor / çocuklar üst kattaki bahçeye bakan yan pencereyi keşfetmiş
Alt: teyzemlerin köpeği paşa bize kahvaltıya geldi / bahçedeki ağaçta çocuklar. Alçak duruyor ama gerçekte insan boyundan yüksekteler
Bir önceki yazımda tatilimizin ikinci kısmını Tekirdağ'da geçirdiğimizden bahsetmiştim. Annemin büyüdüğü eski bir köy evinde kalıyoruz. Eli yüzü düzgün bir ev ama pek de lüks sayılmaz. Çocukların bu farklılıkları tecrübe etmesini istiyordum. Gerçi ufaklık hatırlamaz belki ama kızımın belleğinde yer etsin. Su şişelerine doldurduğumuz güneşte ısınmış sularla, ağaçların altında, bahçede duş alınabileceğini, kalabalık sofralarda, bahçede ne yemek varsa kapış kapış yenileceğini, her sabah toplanan incirlerle kahvaltı edilebileceğini, hergün bahçenin süpürülüp yıkanması gerektiğini, bahçenin bir köşesinde duran kuşların suyunun dökülmeyeceğini....
Meyve ağaçlarını, sebze bahçesindeki sebzeleri, bahçeden toplanıp haşlanan mısırları, her gün suladığımız çiçekleri, günde on kere koşa koşa bakkala gitmeyi, denizde yengeç aramayı, limanda kıyıdaki kayıklara binmeyi, köy düğünündeki küçük kızların prenses kıyafetleriyle oyun havalarında dans edişlerini, her gün çekirdek yemeyi, dedenin gittiği balıktan getireceği balıkları heyecanla beklemeyi, ayıklanırken izlemeyi, denizde grup halinde şakalaşarak yüzmeyi, kuzenlerle günde yüz kez kavga edip barışmayı ama illa ki her sabah özlem gidermek için sarılıp öpmeyi...
Ben çocukluğumda aynı evde benzerlerini çok yaşayıp çok keyifli anılar biriktirdiğim için, çocuklarım da yaşasın, onların da bir "köy"ü olsun istiyordum hep. Sanırım oldu...
Ne yazık ki bu haftasonu köy hayatını sonlandırıp tatilin üçüncü aşamasına geçeceğiz. Kızımın buradan ayrılması pek kolay olmayacak ama kim bilir belki başka yaz tatillerinde yine geliriz?
İnsan herşeye alışıyor; çocuklar daha da çabuk alışıyor!
YanıtlaSilHele ki biraz ilgi sevgi, biraz da keşfedecek yeni şeyler varsa etrafta alışmakla kalmayıp, bir de güzel benimsiyorlar :)
Bayıldım köyünüze! Tam hayallerimdeki köy :) bizim de Çanakkale'nin küçük bir beldesinde vardı böyle bir köyümüz, çocukluğumun yazları orada geçti yıllarca. Hele bir de 10-12 yaşlarına gelip de köyün çocuklarıyla kendi kliğini oluşturunca tadından yenmiyor! Bisikletleri kapıp mahalleler arası dilediğince, özgürce ve geç saatlere kadar sokaklarda sürtmek gibisi yok :)) bahçelerde taze meyve sebzeler; kimi evlerde tavuklar, keçiler... Annelere yalvar yakar saat 3ü zor edip 20 kişi denize gitmeler... akşam ezanıyla evlere dağılır, yemekten sonra tekrar toplanırdık.
Ancak şimdi yerinde yeller esiyor.. Eski evler bir bir yıkılıp yerine biçimsiz villalar, apartmanlar dikildi. Topraklara, çimenlere betonlar döküldü. Eski tayfadan kimseler kalmadı. Bir efsane böyle bitti :((
Umarım çocukların büyüyüp de kendi başlarına buyruk oynamaya başladıklarında da gidersiniz köyünüze.. Asıl tadı o Zaman çıkacak ;)
Ne kadar benzermiş çocukluğumuz inşallah gideriz de bakalım o zaman ne durumda olur. Aslında bizim köy 90 lı yıllarda yazlıkçıların uğrak mekanıydı. Bir sürü site yazlık vs var da, merkezi oek bozulmadı. Son on yıldır ise yazlıklar boşaldı, ıssızlaştı, mekanlar birer birer kapandı. Bunda büyük bir liman yapılmasının da etkisi var. Aslında bu hali de üzüyor çünkü eski cıvıltısı kalmadı. Fakat çocuklar her halükarda eğlenecek birşey buluyor
SilAh mavi çizgili çarşaf detayına yorum yapmayı unuttum. Hahah babaannemde de vardı tabi ki! 15 kilo ağırlığında saten kaplamalı yün yorgan ve kaplanlı battaniye diyorum akabinde :-))))
SilEvet evet olmaz mı kışın gitmediğimiz için onları pek kullanmıyoruz tabi. Bir de artık desenlerini kanıksadığımız perde ve divan örtülerini unutmamak lazım :))
SilNe kadar değerli bir hediye vermişsin çocuklarına Gece! Tek kelimeyle bayıldım.. Her yaz gidebilseniz..
YanıtlaSilBugün döndük çok güzel geçti gerçekten. Annemler her yaz gidiyor da biz eşlik edemiyorduk. Belki diğer yazlarda da katılırız artık zira kızım eminim sayıklayacak bundan sonra
Sil