27 Mayıs 2015 Çarşamba

Novadünya'nın Bebek Şekerleri

Mayıs 27, 2015 2 Comments

Oğlumun ani gelişen doğumunda bebek şekeri, hediyesi falan hazırlama imkanım olmamıştı. Kızımda olduğu gibi İstanbul'a gelince yapacağım bebek mevlidine erteledim ben de. Bebek şekeri olarak çok alternatif olmasına rağmen, gönlüm en başından beri benim tasarlayıp annem ve yeğenim tarafından hayata geçirilen Happy Sweet Gifts'in lavanta keselerindeydi.

Tavşan veya ayıcık gibi bir obje olsun istiyordum ön kısmında. Bu tavşanları görür görmez diğer seçenekler gözümden silindi :) Çok şeker değil mi?


Fon olarak çizgili kumaş kullandık. Tavşancığın etek ucunda bulunan kurdelenin aynısından kese ucuna diktik.


Organze mavi ve açık kahve kurdelelerle bağladık. Natürel renkler ağırlıklı olduğu için kağıdın da uyumlu olmasını istedim.


Hoşgeldin Eren ve doğum tarihini yazıp matbaadan çıkarttırdım. 

Fotoğrafta çok azı görülüyor ama bir sürü bir sürü yaptık.
Hepsi de çok beğenildi.

Eğer benzer türde keseler yaptırmak isterseniz Happy Sweet Gifts ile bağlantıya geçebilirsiniz. Tabi hala baskılı keseler de yapılıyor. Baskılı keseler konusunda çok değişik çalışmalar yapıyoruz. Mesela şu anda oldukça değişik bir kese yapım aşamasında. Gelişmeleri instagram hesabından takip edebilirsiniz.




25 Mayıs 2015 Pazartesi

Boklu O Sevmeyeceğim Ben Onu

Mayıs 25, 2015 4 Comments
İstanbul'a geldiğimizden beri, Nova'yı tanıştırdığımız neredeyse her orta yaşın üzerindeki insan kızıma böyle dedi. Ben onu sevmem seni severim, kaka o, altına yapıyor vs... Kızım sözün sahibine şaşkın şaşkın bakarken hemen araya giriyorum, hayır o daha minicik kakasını söyleyemiyor, çok tatlı biz onu çok seviyoruz.

Doğmadan önce iki çocuklu hayata dair yaptığım okumalarda vurgulanan şey; eve gelen yeni bebeğe karşı anne-babanın tavırlarının, söylediklerinin büyük önem taşıdığı. Evdeki diğer çocuk yeni durum karşısında nasıl davranacağını, yeni bebeğe nasıl yaklaşacağını rol modellerine bakarak karar veriyor. Bu yüzden bebeği gizli gizli değil de, büyük kardeşin yanında aleni şekilde sevin, ben onu sevmiyorum seni seviyorum, o çok ağlıyo, yaramaz gibi şeyler söylemeyin. Büyük çocuk böyle tepkiler karşısında, nasılsa annem babam da onu sevmiyor, tüm düzenim bozuldu, onu ortadan kaldırırsam tekrar eskisi gibi olabiliriz fikrine kapılabilirmiş. Allah korusun.

Ne yazık ki belli bir yaşın üzerindeki herkes bu anlayışta. Güya kıskanmasın diye öyle söylüyorlarmış. Herkese tek tek açıkladım böyle söylemenin zararlarını. Çocuğun kıskandığı şey bebek değil ki, anne babanın veya diğer insanların bebeğe verdiği ilgi. Eğer ikisine de ihtiyacı olan ilgiyi verirsen kıskançlık olmaz. Bu paylaşımda eşitlik değil, ihtiyaç miktarı kriter alınmalı. Blogcu Anne de bu kriteri şöyle özetliyordu: ekmeği ortadan bölüp iki çocuğa eşit paylaştırırsan, daha çok yiyen aç kalır, az yiyene ise fazla gelir. O zaman aç olanın, diğerinde gözü kalır. İkisine de doyacağı kadar vermek lazım, işte o zaman adil olur.

Elbette ki zaman zaman anneyi, oyuncağı veya ilgiyi paylaşamadıkları olacaktır. Bu durumda acil öncelikli olan çocuğun talebini, sonra diğerini karşılamalıyız. Çocuklar her konuda anne babayı rol model aldıkları için, bu durumda onların nasıl davrandığı da, ilerki yaşamlarında onların da çocuklarına nasıl davranacağını etkiler.

Helo'nun yanında kardeşini sevmekten hiç kaçınmadım, aynı şekilde Helo'yu da severken oğlum izliyor. Kızım şu an etkilenmeye daha müsait olduğundan onun isteklerini fazla ertelemeden yapmaya çalışıyorum, ancak anında yapamadığım durumlar oluyor ve ben ne zaman yapabileceğimi açıklayıp, sonrasında hiç oyalanmadan ve unutmadan yapmaya çalışıyorum. Şimdi böyle bir güveni oluşmuş durumda, annesi söz verdiğinde mutlaka yapar :)

İkisi de mutlu olduğundan olsa gerek, kızım kardeşine karşı her zaman iyi davrandı şu ana kadar. Elbette ki o da daha ufak olduğu için, sevmeye çalışırken ufak kazalar olabiliyor ama kasıtlı zarar verme hiç olmadı. Onları gönül rahatlığıyla aynı odada beraber bırakabiliyorum ve hatta kızıma kardeşine ben gelinceye kadar dikkat etmesi sorumluluğunu da veriyorum bazen. Bu akşam mesela, kızımın uyku öncesi sütünü hazırlamak için gittiğimde Nova ağlamış ve Helo hemen onun yanına gidip yanağını okşamış. "Beni görünce sustu anne, beni çok seviyo Eyen" dedi sevinçle. Ben de onun davranışını övüp bana yardımcı olduğu için çok teşekkür ettim. 

Umarım oğlum yürüyüp de kızımın oyunlarını, derslerini bozacağı zamanları da rahatça atlatabiliriz.



24 Mayıs 2015 Pazar

38. Ay Mektubu: Oyuna Hiç Doyulur mu?

Mayıs 24, 2015 1 Comments

Canpârem;

Bu ay İstanbul'da oluşumuz nedeniyle çok oyunlu, çok neşeli geçiyor. Daha epey buradayız umarım çok güzel anılar biriktirmiş olarak döneceğiz. Kuzenin Ege ile her gün sabahtan akşama kadar berabersiniz. Sürekli birbirinizi isteseniz de, ayrılamasanız da, bazen bol kavgalı geçmiyor da değil. Paylaşamadığınız oyuncaklar yüzünden evi inim inim inleten çığlıkların tek zararı kardeşine oluyor. Garibim bu hengamede ne uyuyabiliyor ne de sakin kalabiliyor. Tabi diğer yandan uyanık olduğunda sizin oyununuza katılmak için can atıyor.

Gelirken sana birsürü kıyafet getirdim ve şu ana kadar neredeyse hiçbirini giymedin. Hediye gelen birkaç tişört, Ege'nin küçülen birkaç kıyafeti dışında hiç birşey giymek istemiyorsun. Hepsinin erkek kıyafeti olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Tek tesellim bu erkek kıyafetlerinin kardeşine kalacak olması :)

Bu ay fiziksel becerilerin Ege'nin her yaptığını yapmak istemen yüzünden epey arttı. E o senden bir yaş büyük, haliyle daha tehlikeli hareketler yapıyor ama sen ondan geri kalmıyorsun tabi. Yüksek koltuktan atlama, koltuk üzerinden yere eğilip takla atma, koltuğun yüksek arka tarafından atlayıp yere inme ve çıkma, parkta duvara tırmanma gibi çok tehlikeli işler peşindeydin. 

Bu ay ayrıca babanla bizi çok şaşırtan bazı soruların oldu. Sanırım erkendi bu sorular için, bize öyle geldi. İlki "anne Eren nasıl geldi" idi. Doktor çıkardı geldi deyince; "hayıır karnına nasıl geldi onu soruyorum" dedin. Çok hazırlıksız yakalanmıştım, ben de Allah verdi dedim. Sonra da Allah'ı anlatmamı istedin tabi.

Bu güne kadar günlük konuşmaların içinde Allah kelimesi geçse de sana özellikle anlatmadım. Ne dua etmeyi anlattım, ne günah-sevap sözcüklerini kullandım, ne de meleklerden falan bahsettim. Senin sormanı bekliyordum ve şimdi anne Allah'ı oku diyorsun bana. Okumuyorum kızım anlatıyorum desem de her seferinde yine oku kelimesini kullanıyorsun çok ilginç. Ben de anlatıyorum. O'nun korkulacak birşey değil de sevilecek birşey olduğunu söylüyorum sana ve bir de nasıl dua edeceğimizi öğrettim tabi. İşin biraz suyunu çıkarsak da istediğin herbir oyuncak için tek tek dua ediyoruz. Ve şimdilik diyebilirim ki bu konulardan bahsettikten sonra çok mutlu görünüyorsun.

Seni çok seviyorum, Allah da tüm çocuklarını çok seviyor, onları korumak için meleklerini gönderiyor.

Annen
İstanbul


21 Mayıs 2015 Perşembe

Oğluşun Dişi Çıktı

Mayıs 21, 2015 5 Comments
Tarihe not olsun, tam 4ay 8 günlük bugün. Zaten belirtileri vardı, alttan iki dişi görüyordum. Şimdi ilki (alt sol) patladı yanındaki de bir iki güne çıkar.

Kızım da ilk dişini 5ay 5 günlük iken çıkarmıştı. 1 yaşında 12 dişi vardı bakalım Nova ablasını geçecek mi?

Bu arada erken çıkan dişler sağlam olmazmış, geç çıkınca daha iyiymiş gibi yorumlar geliyor. Nitekim bu sabah parkta da geldi. Ben de dedim ki ben mi çıkarıyorum nasıl kontrol edeyim :p Doğrusu geç çıkmasını ben de tercih ederdim, minicik bebe çok yıpranıyor. 

Erken diş çıkaran kızımın da şu anda tüm dişleri sağlam ve sağlıklı, diş kontrollerinde de bir sorun çıkmadı şimdilik. Ne zaman çıkacağı tamamen genetik. Eğer babalarına çekerse çok sağlam olacağı kesin. Eşimin dişlerinde bu güne kadar ne bir çürük ne bir dolgu hiç bir sorun olmamıştır ve bu duruma hollandalı diş doktorumuz bile çok şaşırmıştır :))

İki Çocuk Çok Çocuk mu?

Mayıs 21, 2015 13 Comments
Genelde iki çocuklu anneler arasında söylenen bir söz var, tek çocuk hiç çocuk; iki çocuk çok çocuk diye. Meali ikinci çocuğu yapınca tek çocuk bakmanın ne kadar basit kaldığı, iki çocuklu hayatın fiziğin n parçacık problemi gibi zor olduğudur :) Bu söze ben KISMEN katılıyorum, çok daha YOĞUN olduğu bir gerçek ama bence çok daha ÇİLELİ değil.

Tabi bu kişinin bakış açısına göre değişiyor. Bazen kendime hayret ediyorum nasıl bu kadar pozitifim; nasıl yorgunluktan gebersem de kendime dakka zaman ayıramasam da böyle mutlu hissediyorum; yoksa tüm bunların sebebi hormonlar mı; bir gün aniden bitiverir mi?

İstanbul'a gelince bizi gören herkes şaşırıyor. Hollanda'da araları az olan kardeşleri bolca görüyoruz ama burda pek yaygın değil. Yolda slingde Nova, bebek arabasında Helo ile giderken herkes bana bakıyor :) Artık süper anne mi yoksa deli anne mi diyorlar bilemem. Çoğu yakınım ise kızımın daha ufak olduğunu, keşke biraz daha bekleseymişim şeklindeki fikrini, nasıl kıydığımı vs dile getirdi. Elbette kendilerince haklı olabilirler ama ben halimizden gayet memnunum. Burada iken etrafında oynayacağı çok kişi olduğundan beraber eskisi gibi oynayamıyoruz ama gayet mutlu Helocum. Onu sevdiğimin farkında, ben de her fırsatta gösteriyorum zaten, kardeşinden sonra herhangi bir psikolojik reaksiyon göstermedi, şimdilik herşey yolunda çok şükür. Tabi ben de, anne hadi bakkala gidelim, canım sıkıldı dolaşmaya çıkalım, parka gidelim dediği zaman, talebini ikiletmeden, Nova'yı slinge veya arabaya koyup onun isteklerini gerçekleştirmeye çalıştım. Şimdi düşünüyorum da eğer kardeşi olmasaydı ona ayıracağım zaman kadar zaman ayırıyorum şimdi de.

Diğer yandan eğer kardeşi olmasaydı şimdi kadar iyi ilgilenemeyebilirdim kızımla. Çünkü Nova'yı çok istedim ve çok şükür geldi ama, eğer gelmeseydi moralim bu yüzden bozuk olabilir, kafama birçok mevzuyu takabilirdim. Asabiyetten kendimi başka işlere vurabilir kızımla daha az ilgilenebilirdim. Dolayısıyla şimdiki durumumuz yeteri kadar iyi bence.

Zaman çok hızlı geçiyor, Nova 4 aylık oldu bile. İnanmayacaksınız ama bu güne kadar of dediğim bir anım dahi olmadı, buna ben de şaşıyorum. Bloguma yazdığım ilk birkaç günümden sonra duruma alıştım, yaşadığımız toplu krizleri çözmeyi başarıyorum. Her zaman mükemmel şekilde olmuyor elbet ama oluyor ve bu anlar bana geçici bir stres yaratsa da asla of, keşke gibi kelimeleri söyletecek kadar yoğun değil. Bu çocuklarımın uysal olmasından değil, her çocuk gibi yerinde durmayan tipler. Helo evde bütün gün tehlikeli cambazlık hareketleri yapıyor (daha dün koltuğun dayanma yerinde upuzun yatarken geri düştü), Nova'da sağolsun hacıyatmazgillerden bütün gün kucağımda. Ama öyle çok seviyorum ve onlar bana öyle çok mutluluk veriyor ki hiçbir yükleri ağır gelmiyor, onların gülücükleri için herşeyi yapmaya hazırım.

Daha önce bazı arkadaşlarıma söylemiştim. Eğer içinizde bir yerde kardeş olsun istiyorsanız ama şartlar sizi düşündürüyorsa ve bu yüzden tereddüt ediyorsanız, hiç düşünmeyin sadece o sesi dinleyin. Mükemmel yaş aralığı diye birşey yok. Genelde çok yaş farkı olunca, daha kolay olacağı düşünülür ama bence değil. Çünkü bu sefer de büyük çocuğun okulu, dersleri, hadi onlar bir yana onun da psikolojik gelgitleri olacaktır. Yani yaş aralığı 1 yaş da olsa 10 yaş da olsa, aileye yeni bir birey katılınca elbette ki birçok şey değişecek, hiç birşey aynı olmayacak ama illa ki yeni bir düzen, yeni bir yol bulunacak. Problemi yaşamadan çözüm üretilmiyor ve zihnimizden ne kadar kurarsak kuralım gerçek durumla aynısı olmuyor. 

Bunca lafın özü, kardeş istiyorsan çok düşünme yap gitsin :))


18 Mayıs 2015 Pazartesi

Haftanın Bilgisi: Bir Resimden İtibaren Arama Yapmak

Mayıs 18, 2015 0 Comments
Diyelim ki bir çiçek fotoğrafı çektiniz ama adını bilmiyorsunuz. Google'dan aramak istiyorsunuz ama nasıl arayacaksınız? Hakkında hiç birşey bilmiyorsunuz. Belki sarı çiçekli, ortası beyaz, yaprakları dikenli... gibi özelliklerini yazıp uzun uğraşlar sonunda bulabilirsiniz. Ya da en kolayı fotoğrafı arama motoruna yükler, bu fotoğrafla ilgili bana bilgi ver dersiniz :)

Google birkaç yıl önce, çoğu kişinin hala haberdar olmadığı ve bu yüzden pek kullanmadığı bir özellik eklemişti. Bu yazıyı hazırlamak için araştırdığımda gördüm ki bu hizmet Google'dan önce bazı web servislerinde varmış. İngilizce " reverse image search" (tersinden görsel arama) diye tanımlanan özellik sayesinde, arama bölümüne kelime yazarak değil de bir görsel ekleyerek arama yapıyorsunuz ve o görselle ilgili bilgiler veren siteleri arama sonucu olarak alıyorsunuz.

Bu özelliği uzun zamandır bilmeme rağmen ne yazık ki pek kullanamıyorum. Google'ın tersine görsel arama işlevi, bilgisayardan açıldığında çalışıyor ama tablet ve mobil araçlarda bu özellik eklenmiş değil. Oysa ben de dahil bir çok kişi için, telefondan çekilen fotoğrafı bilgisayara aktarmak, sonra da bilgisayarı açıp aramak uzun iş. Yine de bilgisayardan yapmak isterseniz nasıl kullanacağınızı bu yazıdan öğrenebilirsiniz. https://support.google.com/websearch/answer/1325808?hl=tr

Eğer tarayıcınızda yukarıdaki linkte bahsedilen minik kamera işareti çıkmıyorsa, tarayıcıya bir eklenti kurmanız gerekir. Genelde her tarayıcının ayarlar kısmından bu webstore'lara ulaşılabilir. Chrome kullanıyorsanız bu eklentiyi şu adresten bulabilirsiniz:
https://chrome.google.com/webstore/unsupported?hl=tr

Bu durumda mobil cihazlar için iki seçenek kalıyor. Birinci yol, bu işi yapan uygulamaları yüklemek. Google'ın android için çıkardığı bir app var ama iphone için kullanılabilir değil. Ancak başka geliştiricilerin uygulamaları da mevcut. En iyisi appstore'da "reverse image search" yazıp uygun bir app bulmak ve indirmek.

Ancak benim gibi telefonu çok sık kullanılmayacak uygulamalarla doldurmak istemeyenlerdenseniz, bu işi yapan web siteleri imdadınıza yetişecektir. Bu da ikinci yol oluyor. Dediğim gibi google'ın bu işlevi mobil cihazlarda çalışmıyor ama tarayıcınızdan ulaşabileceğiniz aşağıdaki siteler, doğrudan galerinizden resmi yükleyerek arama yapmanıza imkan veriyor. En popüler birkaç site şunlar

https://www.tineye.com/
http://www.iqdb.org/
https://www.imageraider.com/
http://karmadecay.com/

Bu işlev özellikle blog yazarları için ayrıca faydalı. Bazen yazılarımıza koyacağımız görselleri, önceden kaydetmiş ve kaynağını unutmuş olabiliyoruz. Bu yöntemle fotoğrafı arattığımızda o görselin bulunduğu site hemen çıkacaktır. Bu durumda kaynağını hatırlamıyorum mazereti pek de geçerli olmayacaktır.

Bu işlevi kullanarak kendi fotoğraflarınızın başka sitelerde bulunup bulunmadığını da araştırabilirsiniz. Böylece çalıntı içerik yapan siteleri keşfetmek kolaylaşacaktır.

Novadünya 4 Aylık

Mayıs 18, 2015 15 Comments

Yarısı Amsterdam'da yarısı İstanbul'da geçtiği için olsa gerek, bu ay nasıl geçti pek anlamadım. Daha çok birşeylere yetişme telaşındaydım ancak bu arada Nova'nın büyümesi gözden kaçmayacak kadar dikkat çekiciydi. Artık bebek değil sanki bir çocuk oldu ve hareketleri epey gelişti.

Bu ay, şu ana kadar olanların içinde rekor derecede uzamış (maşallah) tam 5,5cm daha uzun ve yine geçen ayki gibi 800gr almış. Bana göre eski tombikliği biraz azaldı uzayınca ama annemler hala tombik buluyorlar :) Saçları ve kaşları biraz daha belirginleşmeye başladı ve bu yüzden ifadesi biraz değişti ama hala çok yakışıklı benim oğluşum :))

İlk uçak yolculuğunu tam 3,5 aylıkken yapmış oldu. Yolculuk rahattı, hala emzik almadığı için (ne yazık ki pek umudum kalmadı çiğneyip duruyor verince) uçağın iniş ve kalkışlarında etkileneceğinden endişeliydim ama rahatsız olmadı, ben de emzirmeye çalıştım tabi. Kızımla ilk birkaç uçak yolculuğunu hatırlıyorum da, benim için hem psikolojik hem de çocuğu oyalama planı bakımından önceden hazırlanmam gereken olaylardı onlar. Şimdi ise hiç umrumda bile değildi. Zaten ucu ucuna yetiştik, özel bir hazırlık yapamadım. Buna rağmen oğlum beni neredeyse hiç yormadı. Aksine kızım mızmızlıklarıyla daha çok uğraştırdı uçakta :/

Koliği bitti çok şükür. Kusmaları bitmedi ama. Sanki gün boyunca içtiği hiç bir süt midesinde durmuyor. İşin ilginç yanı,  geceleri, emiyor, gazını bile çıkarmıyorum artık ve hiç kusmuyor (kızım da böyleydi ve doktor bebek reflüsünün tipik bir özelliği olduğunu söylemişti). Bu ay salatalık ve elma gibi birkaç yiyeceği diş kaşıma amacıyla tattırmış oldum ve birkaç kere de su verdim. Dişleri aşırı kaşınıyor ve son birkaç gündür dişin getirdiği huzursuzlukları yaşıyoruz. Çok yakında çıkacak gibi görünüyor.

Artık eli ve eline gelen herşeyi tutup ağzına götürmeye de başladı. Bir oyuncağı ona doğru tuttuğumda uzanıp alıyor elimden ki bu çok hoşuma gidiyor. Tabi bu, artık bilinçli olarak bana dokunduğu anlamına geliyor; ellerimi, burnumu, yanağımı tutmaya başladı ve ben yüzüme değen minik ellerden mest oluyorum.

Yatarken poposunu hoplatmayı zaten başarıyordu. Şimdi bunu yaparken aynı zamanda sağa sola dönebiliyor. Ayın ortalarında birkaç kere farkında olmadan tam döndü ve bu duruma kendi de şaşırdı :)) Şimdi bilinçli yapmak için çabaları devam ediyor. Karnının üstüne yattığında da kendini geri geri ittirdi birkaç kez. Ancak her zaman öyle durmaktan hoşlanmıyor ki bu sürüklenme de kalkmak isteme çabasıydı zaten.

Burada kalabalıktan hiç rahatsız olmadı. Herkese gülüyor ve laf anlatıyor. Görseniz bi konuşuyor bi konuşuyor, kimi zaman şikayet kimi zaman muhabbet havasında sesleri. Doğduğundan beri anne diyordu zaten, elbette bilinçsiz ama son zamanlarda bazıları sanki bilinçliymiş gibi geldi bana. Belki çok abarttığımı düşüneceksiniz ama, hani bazen gazı falan gelmiştir, aniden çırpınıp bir çığlık atar da yardım ister ya bebekler, işte o çığlığı anne şeklinde ve tek o sözcük vardı. Başka hiçbir ses yok ondan sonra. Sanırım Helo'dan çok duyduğu için olabilir. Zira yine yazacağım bir araştırmaya göre bebekler çocuk seslerini yetişkin seslerinden daha fazla dinliyorlarmış.

Bu yazıyı tam ay dönümünde (13 mayıs) yazmaya başladım fakat tamamlayamadım. Dün (17 mayıs pazar) bebek mevlidini yaptık anane evinde. Herşey güzel geçti çok şükür. Bebeği kıbleye döndürüp kucağımda sallarken bana bir ağlama geldi. Yok hayır üzgün değildim de tarif edemeyeceğim bir duygusal taşkınlık. Hani derler ya hayatım film gibi gözümden geçti, benim de doğumdan sonra tüm yaşadıklarım gözümden geçti: yalnızlığım, şükürlerim, mutluluğum, zenginliğim tüm duygular bir aradaydı.

Bunu ayrı bir yazı olarak yazmak da istiyorum. İkinci çocuk hep zor diyorlar ama ben hiç öyle hissetmedim. Belki hala yoğun salgılanan oksitoksindendir bu mutluluğum bilemeyeceğim. Her günüm öyle yoğun bir mutlulukla, coşkuyla geçiyor ki, sanki Nova halkayı tamamladı, şimdi bütün olduk ve çok güzel olduk.

Çok şükür.



11 Mayıs 2015 Pazartesi

Çocuklarda Kaç Derece Ateş Tehlikeli?

Mayıs 11, 2015 10 Comments
Anne olduktan sonra tecrübe ettiğim ve etrafımdaki çocuklardan duyduğum/gözlemlediğim vakalar üzerine  birkaç kelam etmek istiyorum. Elbette ki tıp doktoru olmadığım için söyleyeceklerim kesin olmayacak ancak, tıp doktoru da olsaydım kesin olmazdı zaten.

Biz fizikçiler "böyledir" dediğimiz şeyler hakkında konuşurken o olayın (neredeyse) kesin olduğundan eminizdir. Çünkü doğa belli başlı kurallar dahilinde devinir. Eğer bir olay hakkında belirsiz konuşuyorsak, daha onu anlayacak bilgiye erişmemişiz ve dolayısıyla formüle edememiş, bir kanun geliştirememişizdir. 

Tıp da bir fen bilimi olmasına rağmen işin içinde insan olunca işler değişiyor. İnsan sadece bedenden ibaret olsaydı daha kesin konuşulabilirdi belki ama henüz ne olduğu anlaşılamamış bir "can (ruh)" da taşıdığı ve karmaşık bir beden-ruh ilişkisine sahip olduğu için çoğunlukla yargıları olasılıklar dahilindedir. Yani aslında tıpta "şu durumda bu yapılır" dendiğinde bunun anlamı; o hastalığa karşı yapılmış deneylerde çoğu kişide işe yaramış yöntem neyse onun tercih edildiğidir. Dolayısıyla çözüm kesin değil olasılıktır ve bu olasılık (vakaya göre) %50 de olabilir %99 da.

Aklı başında doktorlar ve internet siteleri yorumlarına olasılık olduğu vurgusunu eklerler (şu olabilir, bu olabilir gibi). Ancak bazen doktorlar o kadar çok aynı vakayla karşılaşmıştır ki artık onun için o durum sanki kesindir: şu hastalıkta bu uygulanır nokta. Geçenlerde konuştuğum bir fizikçi arkadaşım da benimle hemfikirdi. Ülkemizin en ünlü üniversite hastanesindeki doktor arkadaşlarının bile (bile diyorum çünkü üniversite hastaneleri en yoğun araştırma yapılan yerlerdir) çok kısıtlı düşündüklerini, %60 için geçerli olan bir tedaviyi kesin kabul ettiklerini, diğer olasılıkları göz ardı ettiklerini ve dahası bunları düşünmeyi akıl edemediklerini söyledi. O bazı fikirler sunduğunda "aa çok mantıklı deyip şalırıyorlar ve bir de ona bakalım " diyorlarmış :)

Neyse, amacım doktorları eleştirmek değil,  tek belirtmek istediğim genelde çaresizlikten körü körüne inandığımız doktorların nasıl çalıştığını vurgulamak. Önce en olası yöntem, olmadı şunu da deneyelim, olmadı bunu da şeklinde ilerleyen denemelerden ibaret. Elbette ki bilgi ve tecrübeyi doğru harmanlamak önemli ve özel bir beceri. Ve tabi doğru teşhis edebilmek için hastayı yakından gözlemlemek şart.

Ateş konusuna daha gelemedim değil mi? Anneler arasında çok yaygın olan "aa X dereceden azsa bişey olmaz" , "aman Y derece ise fitil ver" gibi yerleşmiş kanılar var ateşle ilgili. Üstelik bu yaklaşımda olan doktorlar da var, kafalarında bazı kriterler oluşmuş bunların yüzde yüz herkeste aynı olacağına inanıyorlar. 

Bu beni çok rahatsız ediyor. Çünkü 38,5 ateşle doktor ateş düşük birşey yok dedikten hemen sonra havale geçireni de duydum (ki annesi çocuğunu tanıdığı için durumun vehametinin farkında ama doktoru ikna edememişti), 41 derece ateşi ayakta oyun oynayarak geçireni de. Bu durumda kritik ateş kaç derece?

Cevabını en iyi anneler bilir. Çocuğu en iyi gözlemleyen, bir terslik olduğu anda bunu  hisseden, derece kaç olursa olsun çocuğun iyi mi kötü mü olduğunu en iyi bilen annedir. Sayılar çocuktan çocuğa değişir, hatta aynı çocukta farklı zamanlarda bile değişebilir. Beslenmesi farklıdır misal, ya da vücudu kırıktır, o dönem ateşe farklı tepki veriyordur. Tüm bunlar değişkendir ve kurallı düşünüp kendinizi yanıltmayınız.

Ateş olduğunda nasıl düşüreceğiniz, ne yapacağınız konusunda tavsiye veremem. Kimi anne ateşi düşürmeye çalışır kimi havaleden korkmaz. Tek söyleyebileceğim çocuğunuzu iyi gözlemleyin, iyi olmadığını hissettiğinizde hemen harekete geçin, sayılar ne diyorsa desin en kesin bilgiyi veren annenin terazisidir.



3 Mayıs 2015 Pazar

Haftanın Bilgisi: Balık Nasıl Yenir?

Mayıs 03, 2015 3 Comments
Gözlemlediğim kadarıyla insanların çoğu balığın nasıl yenileceğini bilmiyor. Tamamen keyfi şekilde genelde didikleyerek yiyiyorlar. Bir balık sevdalısı balıkçı babam, daha biz çocukken balığın nasıl yeneceğini öğretmişti. Doğru şekilde yendiğinde balık ziyan olmadan ve kılçıklarla boğuşmadan kolayca yenmiş olur. Google'da arayıp okuduğum nasıl yeneceğine dair birkaç yazı, benim bildiğim yönteme hiç benzemiyor. Sadece şu videoyu (http://youtu.be/iFcnLRgNMxw ) doğru buldum ama burda da öncelik sırasında farklılıklar var benimki ile. Yine de aşağıda yazacağım adımları anlamakta zorlanırsanız bu video ile anlayabilirsiniz. Birazdan yazacağım adımlar hamsi de dahil bütün balık türleri için geçerlidir. Ancak barbunya gibi ince kılçıklı balıklarda tam uygulamak zor olabilir. Büyük balıkları bu adımları uygulayarak hiç el batırmadan çatal bıçakla rahatça yiyebilirsiniz.


1- önce yukarıdaki resimde 1 no ile gösterdiğim sırt bölümünü boyundan başlayarak çekerek alın. Burada balığın içine doğru yönelmiş kılçıklar var bunlar derisiyle hepsi birden çıkacaktır.

2- alt bölümde de aynısını yapın (2 ile gösterdiğim bölüm) bu kısım küçük balıklarda pek yoktur, temizlenmeye gerek olmayabilir.

3- alt ve üst kısımlar alındığında balık ikiye ayrılmış olacak. Üst gövdenin tamamını bıçak ve çatal yardımıyla kaldırıp açık şekilde yanına koyun. Muhtemelen ortadaki büyük kılçık alt kısma yapışıp kalmış olacak.

4- şimdi balığı kafasından tutup kaldırın. Kafa, ana kılçık ve kuyruk tamamen çıkmış olacak.

5- geriye kalan kısım göğüs bölümü hariç temizdir. İsterseniz önce göğüs bölümünü temizleyin isterseniz kuyruk bölümünden itibaren yemeye başlayın. Ben önce yiyiyorum çünkü kılçıklı göğüs bölgesinr gelince, o kısmı ayıklarken kılçığın diğer temiz bölümlere bulaşma şansı kalmamış oluyor. Yani tabağın kenarında birikmiş ufak kılçıklar olmadığı için, bunların yanlışlıkla yenmesi, çatala gelmesi gibi olasılıklar kalkmış oluyor.

Burada balık kafasının nasıl yeneceğini yazmadım, istenirse o da sonradan yenebilir.