1. En sevdiğiniz kelime nedir? Seni seviyorum (bu bir kelime değil iki kelime ama neyse)
2. En nefret ettiğiniz kelime nedir? Sen Yaparsıııın (işler üstüme kalıyor)
3. Sizi ne heyecanlandırır? Genelde planlı yaşamaya alışkınım, planlarımda kontrolüm dışında bir değişiklik olunca hemen heyecanlanıyorum, herhangi bişey.
4. Heyecanınızı ne öldürür? Yanımdaki kişilerin üzgün ya da sıkıntılı olması, o zaman kendi heyecanımı yaşayamam.
5. En sevdiğiniz ses nedir? Ce'nin sesi, gerçekten harika bir ses tonu vardır. Sesine de aşık olmuştum. Hatta dj lik yapmışlığı vardır radyoda.
6. Nefret ettiğiniz ses nedir? Bağrış çağrış kalabalık insan sesi.
7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? Doktor olmak istemezdim, yüreğim o kadar acıya dayanamazdı.
8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz? Bana göre tüm yetenekler sonradan kazanılabilir ama şöyle diyeyim şu an sahip olmadıklarımdan maraton koşan atlet olmak isterdim he bide flüt çalmak.
9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz? Zor bi soruymuş, ama Atatürk'ün yakınlarında olan biri olmak ve ona manevi destek vermek isterdim.
10. Nerede yaşamak isterdiniz? Deniz kenarı ama arkada çam ağaçları olan sakin bir köyde.
11. En önemli kusurunuz nedir? Hayır diyememek.
12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi? İnternet, çok zamanım alıyor ama vazgeçemiyorum.
13. Kahramanınız kim? Marge Simpson. Kahramanım pek yok ama marge'a hayranım tahammül açısından.
14. En çok kullandığınız küfür nedir? Küfür etme özürlüyüm ama salak manyak dışında en abartı küfrüm b.k
15. Şu anki ruh haliniz nasıl? Çatışmalı. Çalışma masam ve bilgisayar masam ayrıdır fazla bilgisayar masasında kalmamak için ammaaaaa şimdi ikisi arasında çatışıyorum.
16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? Herkes herşeyi yapabilir, kimse birbirinden farklı değildir. Çalışırsan yaparsın.
17. Mutluluk rüyanız nedir? Ben de annekaz gibi rüyamda uçtuğumu görürüm ama benim uçuşum kanatlı falan değil. Bir sıçrayışta havalandığımı ve istediğim anda indiğimi böyle.
19. Nasıl ölmek istersiniz? Mümkünse kolay olmasını kanlı yaralı acılı olmamasını isterim. Sevdiklerimle helalleşip kolayca geçiş yapmak iyi olurdu.
20. Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın size kapıda ne söylemesini istersiniz? Hiç düşünmemiştim. Ama eşimin ve sevdiklerimin beni beklediğini duymak isterim.
Bu yazımda yapmayı planladığım babetlerden bahsetmiştim. Nihayet bitti. Aslında bir kaç ufak işi daha kaldı, resimden de anlaşılacaktır. Bir ayağın püskülleri eksik. Bu babet şekli ve tasarımı ile tamamen kendi uydurmam, esinlendiğim birşeyler oldu tabi. Annekaz da böyle bir babet görmüştüm ama beyaz kısmı çorap gibi örgü idi. O zamanlardan daha kalbime işlemişti.
Tamamını tığ ile ördüm. Ama kırmızı altı kısım şişle örülse daha çabuk bitebilir böyle uzun sürdü. Ancak bir o kadar da sağlam oldu, dışarda bile giyilse paralanmaz.
Önce uzun bir zincir çekip etrafına sık iğne yapmaya başladım. Burdaki zincirin uzunluğunu şöyle ayarladım. Ayağımın tam ortasına uzunlamasına koyunca yanlardan örmem gereken miktar (atıyorum 3 cm ise) boyu da örüldüğünde yukardan ve aşağıdan 3 cm eklendiğinde ayağımın uzunluğu olmalı. Yani ayağıöım toplam uzunluğundan 6 cm eksik bir zincirle başladım. Etrafını dolandıkça oval bir şekil aldı bu arada dönme yerlerinde büzgü yapmayacak kadar arttırdım. Sonra arttırmayı bırakıp biraz da büzerek kayık gibi olmasını sağladım ve topuk kısmı istediğim yere gelinceye kadar devam ettim. Daha sonra ön kısmını biraz üzerine döndürmek için ileri geri azaltarak ördüm ve kırmızı bölüm bitti.
Fileli çorap kısmını ise iki parçada yapyım. Önce üçgen şeklinde bir file ördüm onu ayağın üst kısmına gelen yere diktim. Diktikten sonra bilek etrafından kırmızı kısmı da birleştirerek döne döne yukarı çıktım. Bağcığını zincir çekerek yaptım, uçlarına ponpon yapacaktım ama üşendim. Püskül yaptım. Kırmızı kurdela da güzel olur diye düşünüyorum.
Model olarak yeğenimi kullandım yani benim ayaklarım değil ama aynı numarayız.
Bir tarifle yazımı bitireyim benim çok sevdiğim, özellikle kahvaltılara yakıştırdığım lor peynirli biber kızartması. Biberi doğrayıp kızarttıktan sonra başka bir tavaya alıp (fazla yağlı olmasın diye) lor peyniri ekleyip bir iki çevirin, peynir ısınsın yeter. Afiyetle yiyin. Bence biber ve lor peyniri birbirine lezzet olarak çok yakışıyor, biber kızartması sevmeyen Ce bu tariften sonra yemeğe başladı.
Smilena'nın kar tanesi ile ilgili yazısını görünce, belki bilmeyenler vardır diye "Sudan Gelen Mesaj" kitabından bahsetmeliyim diye düşündüm. Bu kitap serisi Masuru Emoto adlı bir katıhal fizikçisi tarafından yazıldı. Kitap çıktıktan sonra tüm dünyada geniş bir yankı uyandırmıştı. Nedeni ise, fizikçinin, suyun fraktal yapısındaki davranış farklılıklarının soyut şeylere bağlı olarak değiştiğini gözlemlemesiydi. Sadece fiziksel görünüşü değil moleküler yapısı da değişiyordu. Fizik için açıklanması çok zor bir durum.
Kar kristallerinin herbirinin birbirinden farklı olduğunu biliyoruz. Dünyanın farklı yerlerinden alınan suların, ve farklı düşüncelere maruz bırakılmış su örneklerinin oluşturdukları kristal yapıları birbirlerinden çok farklı. Bu deneylerle, suyun düşüncelerle etkileşen, çevresini algılayan ve buna göre davranan bir madde olduğu görülüyor.
Yine bu kitabın konu alındığı bir film oynamıştı yine sinemalarda birkaç yıl önce. İşitme ve konuşma engelli bir kadının suyun mucizesini farkedip, hayata bakış açısının değişmesini konu alıyordu. Suya iyi davrandığımız ölçüde o da bize nimetlerini sunacaktı çünkü vücudumuzun %90 ı sudan oluşuyor.
Bu deneyler sonucunda çekilen resimlere bakalım.
Yoda Nehri (japonya'da en merkezi şehirlerin ortasından geçen nehir) Tibet Sutra (bir çeşit müzik)
Teşekkür Ederim yazıldığında
Shimanto Nehri (Japonya'da en son temiz kalan nehir)
Sanbu-ichi Yusui Spring water,(doğal kaynak suyu)
Rahibe Terasa yazıldığında
Midemi bulandırıyorsun iğrençsin yazıldığında
Aşk yazıldığında
Fransa'sa Lourdes Çeşmesi
Kawachi halk dansı
Su şişesinin üzerine Hitler yazıldığında
Metal Müzik dinletilince.
Fujivara duadan sonra (budistler nehre girip yıkanıp dua ederler)
Fujiwara duadan önce
damıtma işlemi yapılmamış su
Biwako Gölü'nden su örneği. (Japonya'da çok kirlenmiş bir göl)
Beethoven çalındığında suyun aldığı kristal şekli.
Yılbaşı nedeniyle sevgili Annekazcığım kızları Melike ve Elif Nur oğlu Kaan ile bana sürpriz hazırlamışlar. Bugün elime ulaştı. Mahçubiyetle karışık şapşal bir gülümseme ile dolaştım bütün gün. Zira hediyelere bayıldım. Melike'nin elyazısı mektubu ve kızların sıcak resimleri ile çok duygulandım. Birçok yün (yünlerin hepsini fotoya sığdıramadım), ve resimde görülen diğer hediyeler geldi. Yeni yıl için aldığım ilk hediye olması da ayrıca sevindirdi tabi. Magnetlere zaten bitmiştim, patik ve diğer herşey çok güzeller. Buradan tekrar yavru kazlara ve annekaza teşekkür ediyorum.
Yünlerden ne yapacağımı kara kara düşünmeye başladım, çok modelli bir dergi de göndermiş herhalde düşüneceğimi tahmin etmiş arkadaşım. İyice bir inceleyeceğim bu akşam.
Eskiden öğrencilik zamanlarımızda yün ve dantel örmek basit bir iş gibi gelir, öyle kişileri küçümser gözlerle süzerdik. Şu anda hala böyle düşünen birçok kişi olduğuna eminim. Sanki insanın karizmasını bozacak bişey gibi algılayanlar var. Ancak onlar ne kadar büyük bir eksikliğe sahip olduklarını farkedemiyorlar malesef. O kadar dinlendirici birşey ki insanların rahatlamak için yoga ya da meditasyona gibi alternatifler aramasına şaşıyorum.
Diğer yandan yıllarca gözlemlerimden öğrendim ki örgü, matematik ve soyut düşünme gerektiriyor. Tabi hazır modellere saya saya bakıp yapanlar da var, bu şekilde de yapılabilir ancak hiç bakmadan kafandan modeller üretmek ve tamamen göz kararı şekillendirmek soyut düşünme yeteneğini kazanmış kişilerin harcı. Tabi bu genel olmayabilir ve benim görüşüm ama örgü öremeyenlerde, beceremeyenlerde bunu görüyorum ben malesef.
Bir diğer yandan bu sabırla alakalı olabilir diyebilirsiniz, ancak çok küçük ve kısa sürede biten şeyler de örülebilir takdir edersiniz ki, sabrım yok lafı örgü öremeyenlerin mazeretidir.
He örgü ördüğüm ve bildiğim için başım göğe mi erdi derseniz. Başımın gökte olmasının hiç bir önemi yok, ruhum huzur denizlerinde yüzüyor derim.
Sevgiyle kalın.
Tekrar teşekkürler.
Not: Yazıyı yayınladıktan sonra biraz sivri bir dille yazdığımı düşündüm. Kimseyi kırmak incitmek amacıyla yazmış değilim. Sadece görüşümü yazdım. Genel kural olmayabilir, istisnalar olabilir.
Valla yokluğunda nasıl aradım seni bilsen, hem kızdırdın beni hem de üzdün. Ne kadar alışmışım sana, başka internetler senin gibi değildi. Ekranlar farklı, tarayıcılar farklı. Sen benim, bana özel alıştığım her kısayoluna şıp diye ulaştığım biricik internetimsin.
İnternetin yokluğunda düzenlediğim karedeniz resimlerinin son postası, biraz çok olacak ama beni de baydı. Buralarda kar sevinci daha yeni yeni yaşanırken ben yaşamış, dilimi uzatıp, tadına bakmış, ve artık gelenek haline gelen Ce'nin beni karlara düşürme aktivitesini yapmış bulunmaktayım. Bu arada resimler sondan başa doğru gidiyor zaman olarak ters oldu napiim.
Resimlerin büyük hallerini görmek için üstüne tıklayınız.
Tepeden Trabzon Atatürk köşkü bahçesinden
Atatürk köşkü bahçesi
Atatürk köşkü (Trabzon)
Bir dükkan
telkari
kazaziyeler
Ayasofya Müzesi bahçesi
Ayasofya Müzesi bahçesi
Ayasofya Müzesi
Zigana geçidinden dönerken
Zigana geçidi
Geçide giderken
Geçide gidiyoruz
Büyük Sümela Otel (çok beğendiğim yerlerini çektim)