Canparem,
Geçen ay mektubunu yazamayınca acaba mektupları yazmayı bıraksam mı diye düşündüm amma, ne defterine ne de başka bir yere yazamadığım için, ne kadar kayıt olursa kârdır diye elimden geldiğince yazmaya karar verdim. Fotoğrafına bakınca şirinliğin insanın içini ısıtıyor ama dışı seni içi beni yakar halleri yaşadık bu ay.
Başka annelerden de duymuştum, tam üç yaşına girince çocuğuma bir haller oldu, değişti diye valla bizde de aynısı oldu. Chanthal da benimle hemfikir, tam yaş gününden sonra çok zor bir çocuk olmaya başladın. Zaten inadın vardı, ikna etmek imkansızdı şimdi bu daha da attı. Bu değişikliğin kardeşinden ötürü olduğunu sanmıyorum çünkü hem onun varlığına alıştın hem de üç yaşından önce de kardeşin vardı ve durum böyle değildi.
Neler yaşamadık ki. Mesela daha dün mandalinadan çıkan çekirdeği bana vermen. Tabağına koy diyorum koymazmışsın, çöpe at diyorum atamazmışsın, illa ben atacakmışım kucağımda çocukla. Ben de atmadım ağla ağla mahfettin kendini. Birkaç gün önce de okula gitmeden önce tam yarım saat sürdü çorap giymen. Bi dünya çorabın var illa ninjalı giyecekmişsin, e bizde ninjalı çorap yok evde, nasılsa sabahın köründe bulup yaratacakmışım, giyme çıplak ayak git dedim ona bile razı oldum, hayır onu da kabul etmedin, yine ağladın durdun. Böyle abuk subuk bir sürü inat. Ha bak şimdi bir tane daha aklıma geldi. Geçen gün yine markete giderken önce okuluna uğradık sonra oradan başka bir sokaktan geçerek her zamanki yola çıktık. Markete gelinceye kadar hayır bu sokaktan değil geri dönüp diğer sokaktan gidelim diye ağladın. Slingde Eren, arabada sen zırıl zırıl. Bi de sadece ağlama değil bana bağırıp çağırman da var, gören hakikatten sana zarar verdim sanacak. Ah bir de o gün marketin oraya geldik, yanındaki bankanın çatısına kargalar konmuş. Neden efendim bizim bankanın çatısına karga konmuş, konmasınmış, kovaymışım onları diye ağladın. Ağlamaya ihtiyacın var herhalde diye bırakıyorum ama öyle sakin sakin ağlamıyorsun ki kendini harap ediyorsun ve kendini böyle hırpalamana çok üzülüyorum.
Neredeyse hergün yaşasak da bu kriz anları dışında çok iyisin, mutlu neşeli cıvıl cıvıl bir çocuksun. Oldukça enerjiksin ve sürekli tırmanma hoplama zıplama çalışmaları yapıyorsun evde. Boyun iki ay öncesine göre epey uzamış, zaten kıyafetlerinden de farkediliyordu. Yeni kıyafetler aldık bu ay tabi çoğu yine erkek reyonundan.
Ninja kaplumbağalara olan hayranlığın devam ediyor ve 3 tişört 1 sırt çantası ve oyuncaklara sahipsin şuan. Ama hergün sayıyorsun, bir çarşaf takımı, bir suluk ve tüm karakterlerin oyuncaklarını istiyormuşsun. Bu ay içinde bir gün jimnastiğe giderken Leonardo'nun sırtındaki kılıçları düşürmüşüz. Ara tara bulamadık, söylememe gerek yok epey ağladın. Baban jimnastiktekilere mesaj attı orda mı diye baksınlar diye, bulamadılar. Sonraki hafta baban onu jimnastik merkezinin otoparkında buldu. Çok sevindik tabi ki :)) İşte aşağıdaki resimde görülüyor, küçük bi parça aslında ama çok değerli.
Fakat ninjalara ilave yeni bir hayranlığın var ki o da Go Diego Go çizgifilmindeki Diego. Diego üzerinde yazısı resmi olmayan kıyafetler giydiği için evdeki hiç bir tişörtünü kazağını beğenmiyorsun. Bir tane küçük kalmış kahverengi düz bir tişörtün vardı onu giydin giydin, en sonunda bir tane daha düz bir tişört aldım. Yine pantalonlarından da cepli ve kız işi olmayacak şekilde bir tane giymek istiyorsun :/ Valla ne yalan söyleyeyim güzel giyinen saçlarına tokalar bantlar takan arkadaşlarına özeniyorum. Baban diyor ki annesinden görmüyor ki özensin! Haklısınız ne diyeyim ben de öyleyim :(
Bir de çoook uzun zamandır devam eden ama yazmayı unuttuğum bir alışkanlığını not etmeliyim. Zira bu olmazsa yine delleniyorsun. Yatarken çok sevdiğin oyuncaklar yanında dizilmek zorunda. Bunlar dönem dönem değişiyor ve olabildiğince çoğu seninle hergün okula gidip geliyor. Bu günlerde bunlar iki ninja, çantanın içinde (ki bu diegonun çantası oluyor, sen de diegosun zaten) atlama ipi, dürbün niyetine yaptığımız birşey, oyuncak köpek, oyuncak at, sonra doğum gününde hediye gelen kocaman bir boya seti kutusu, ninjalı çanta ve tabi ki tülbentin.
Sözümü hiç dinlememene rağmen yine de bana düşkünsün çok şükür. Uykudan önce şapur şupur öpüşüp koklaşıyor, sarılıp sırnaşıyoruz. Ve ben yanımda uyuduktan sonra o güzel yüzüne bakıp bakıp duygulanıyorum. Kardeşin gelince sana olan sevgim azalmak ne kelime sanki daha da çok arttı. Bazen kalbimdeki sevginin yoğunluğu sanki beni delirtecekmiş gibime geliyor.
Annen
Amsterdam
:D Çok tatlı ama yaaa, boşver o pembeli tütülü kızlardan heryerde var, bizim Helo tarzıyla fark yaratıyor işte.. Janet Lansbury'nin RIE'sini öneririm bu inatlaşma krizleri için, orda çok güzel discipline with respect önerileri var: http://www.janetlansbury.com/tag/discipline/
YanıtlaSilBakayım hemen çok sağol
Silçok güldüm ya ninja sevdası her kıza nasip olmaz :) bu inatlasmaların sonu yok gercekten bizde bile daha 2 yaşta basladı 3 de tavan yapıyor ilk cocuktan biliyorum.sağllıklı olsunlarda bu dönemlerde geçiyor sevgiler...
YanıtlaSilAh, ah, bu krizler insanı aynı anda hem çaresiz hissettirip hem çılgına çevirip hem de tüketiyor.. Zor gerçekten..
YanıtlaSilKos dioga kos ...ay kizimin iki uc yas hali gozumun onune geldi.
YanıtlaSil