Bugün çocuklarımızın etkinliklerinden uzun zamandır tanışıklığımız olan bir ailenin evine gittik. Baba Türk, anne Hollandalı, çocuklar da iki dili birden öğreniyor.
Biz karı koca henüz Hollanda’ca konuşamadığımızdan İngilizce konuşuyoruz. Fakat bazen diller karman çorman oluyor. Çocuklar Türkçe ve Hollandaca birşeyler istiyor, biz bazı yerlerde Türkçeye dönüyoruz, olmuyor hop İngilizce’ye geçiliyor, zaman zaman İngilizce yetersiz kalıyor (veya tam söylemek istediğimizi ifade edemiyoruz) oradan anadillerimize geçiyoruz derken karışık ama bir o kadar da zengin bir sohbet geçirdik. Dildeki bu kaosa rağmen, uzun zamandır kesintisiz bu kadar güzel sohbet etmemiştim. Bizim kız ve oğlanla yaşıt kız ve erkek çocukları olduğundan, kimi zaman ikili kimi zaman dörtlü oyunlar kurdular ve şahane oynadılar (vur tahtaya). Ortam keyifli ve gönüllerimiz de bir olunca dillerin karışıklığının bir önemi kalmıyor.
Tabi şimdi düşününce bu akıcı sohbetin oluşmasında Hollandalı eşin nispeten Türk kültürüne olan aşinalığının da etkisi var. Yoksa genelde hep birbirimizi anlamaya çalışmakla geçiyor böyle ilk buluşmalar.
Tipik Amsterdam mimarisine sahip evlerinde çok güzel bir yuva kurmuşlar. Hem terası hem balkonu vardı evin ama balkonda oturmayı çok özlemiştik. Hafif esintili sıcak bir yaz gününde, balkonda keyifli bir sohbet ne iyi geldi. Şimdi bu keyfin getirdiği tatlı huzuru heybeme atıp uykuya gideceğim.
Dün Facebook grubunda da konusu geçmişti. İnsan başka bir yere taşındığında neden zorlanır biliyor musunuz? Çünkü oraya dair hiç bir anısı yoktur. Günler geçip tatlı anılar biriktikçe gurbet-vatan farkı günden güne azalıyor. Biz de son beş yılda buraya dair çok güzel anılar biriktirdik ve çoğaltmaya da devam ediyoruz. Elbette 30 yılın yanında 5 yıl nispeten az kalıyor ama insan zaten hep geçmişi düşünerek de yaşamıyor. Hayat bu, acı tatlı telaşlarla hızla akıp gitmekten başla yapacağı birşey yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder