18 Mayıs 2016 Çarşamba

# Nova'ya mektuplar

Nova'ya Mektuplar: 16. Ay


Yakışıklı oğlum,

Bu ay 5 gün gecikmeli yazıyorum yine. Bu ay yaptıklarımkzı düşününce sanki daha uzun bir zaman geçmiş gibi hissediyorum. Bunda ablanın iki haftalık okul tatili nedeniyle sürekli evde oluşu, beraber daha çok zaman geçirmeniz, geç kararan hava, güzel havalarda bol bol gezmiş olmamızın da etkisi var. Hergün dışarı zaten çıkıyorduk da, şimdi fırsatını bulsan tüm gün dışarıda kalacaksın. Çok seviyorsun. Kalkar kalkmaz ayakkabılarını alıp mua yapıyorsun (elinle öpücük gönderme işareti). Günde 4 kez bile dışarı çıktığımız oluyor düşün artık. Çıkmak istediğinde işim varsa seni bahçeye salıyorum, çiçek sulamak, top oynamak, saksıların topraklarıyla oynamak, bisiklet sürmek gibi oyunlar yapıyorsun kendi kendine. Tabi artık suyla daha çok oynadığından defalarca üstünü değiştirmek zorunda kalıyorum. Bahçede bir tane büyük çiçek sulama kabımız vardı, ablanla paylaşamıyordunuz. Şimdi ikinize de daha ufaklardan aldım, pıtır pıtır dolanıp çiçekleri suluyorsun. Bu hallerini seyretmeye doyamıyorum.

Bu ay çıkmak bilmeyen son azıyı çıkardın nihayet (ilk dört azının sonuncusu- sağ alt azıydı-) fakat yanında bir süpriz daha geldi sol üst köpek dişin de çıktı. Diğer köpek dişlerin de kaşınıyor belli ki umarım kolay çıkar onlar, zira bu dört azı çok zorlamıştı. Dişlerin ağrıdığında iştahın oldukça etkileniyor, diğer zamanlarda normal yiyorsun, yemeye aşırı düşkün bir çocuk değilsin. Hatta genelde yedirmek için uğraşıyoruz ve ne yazık ki bu ay bu konuda senden şikayetçiydim haberin olsun. Acıkmamışsan, canın istemiyorsa asla yediremiyoruz. Hatta geçen gün düşündüm de sadece yeme konusunda değil uyku konsunda da hatta her konuda öyle. Sen ne zaman nasıl istiyorsan öyle oluyor genelde.

Bu ay ayrıca iki yaş sendromunun ilk vakalarını yaşadık. Çok yoğun sıklıkta değil henüz tabi (üç kere oldu bu güne dek), bir saat boyunca çırpınarak avaz avaz ağladın. Ne desek ne yapsak fayda etmiyordu, hatta dokunmamızı bile istemiyordun hemen anladım tabi welcome to terrible two 😁

Üç vakanın ikisinin mazeretini hatırlıyorum. Birinde gecenin bir yarısı seni yatağında biraz yana doğru itmiştim, uyandın. Aman allahım neden ellemişim seni tam bir saat ağladın ve ben tabi ki pişman oldum. İkincisi ise öğle uykunun tam ortasında oldu. Bazen uyanıyorsun ve beni arıyorsun öğlen uykusunda. Biraz daha meme emip uyuyorsun sonra. O zaman sen uyurken duş almıştım, uyanınca yanına geldim ama emerken saçımı tuttuğunda ıslaktı. Neden ıslakmış saçım. Tutmak istiyorsun tutunca elini çekiyorsun böyle kısır döngü. Ah bileydim kurutmaz mıydım o saçı. Bir saat sonunda ağlaman bittiğinde saçım kurumuştu ve yine uyudun.

Ablanın ilk terrible two vakalarında dikkatini başka şeyler ile dağıtabildiğimi hatırluyorum. Şu ana kadar yaşadıklarımızda senin için geçerli olmadı bu. Dediğin dediksin. Bakalım ilerleyen günlerde ne yapacağız.

Fiziksel becerilerin her geçen gün artıyor. Merdivenleri emekleyerek çıkıyorsun zaten, şimdi ayakta çıkıp inmeye uğraşıyorsun, bayağı da beceriyorsun. Bazı koltuklar ve yataklar yüksek geliyordu onlara da çıkabiliyorsun artık. Parktaki sallanma çubuklarına tutunup sallanıyorsun. Salıncağı kaydırağı çok seviyorsun. Büyük çocuk salıncaklarında (korumasız olanlarda) sallanabiliyorsun, benim boyumdan yüksek kaydırakların merdivenlerine çıkıp kayıyorsun. Bir loopfiets (pedalsız bisiklet) aldık onu sürüyorsun, ablanın scooterında ayakta duruyordun ama şimdi bir ayağını indirip ilerlemeye çalışıyorsun. Böyle fiziksel şeylerde ablan ne yapıyorsa aynısını yapmaya çalışıyorsun. Gerçekten dikkatlice gözlediğini farkediyorum.

On gün kadar önce Almanyaya doğru bir seyahat yaptık, üç farklı yerde konakladık ve arabayla gezdik. İlk uzun araba yolculuğundu (toplamda 3,5 saat ama en uzun 2 saat sürdü), tabi ki çok rahat değildin. Fakat gidişe göre geliş daha iyiydi ve sanırım sen de gezmeyi çok sevdin. Kaldığımız yerleri falan hiç yadırgamadın.

Kelime dağarcığını da buraya not edip son vereyim zira defterinin ilk yaprağı hariç tamamı boş hiç yazamadım. Doktor kontrollerinde kaç kelime konuştuğunu soruyorlar, yazınca hatırlamak kolay oluyor :) Geçen ay söylediklerine ilave yeni sözcüklerin/seslerin var. 

Geçen ay mektubunda şunları yazmışım : 
anne, baba, mama, meme, al, ver, gel, abba (gibi bişey), daanta (çanta), haau haau(havhav), gaaa gaaa (gakgak), bırrrm (araba), dag (hollandaca iyi günler)

Bu ay bunlara ilave olarak: dur (ben altını alırken sen hep kaçtığın için dur dur dur diyorum sen de dudududu diyorsun), moouu (inek), mua (öpücük), gool (top), kaka (hem kendi yaptıklarına hem de her türlü kire diyorsun), bıdıbıdı (banyo), paaad (balon patlayınca pat oldu anlamında), vuuu (uçak, sesini çıkarıp elini havada sallıyorsun), saat (daat),

Bunlar dışında suyu; parmağını içermiş gibi yaparak, diş fırçalamak istediğini; parmağınla dişini fırçalayarak işaret diliyle anlatıyorsun. Aslında herşeyi böyle işrerle anlatabilyorsun ve artık seni sadece ben değil ablan da anlıyor, bazen bana gelip "anne Eren .... istiyor" diyor.

Buraya herşeyi yazamıyorum ama ablanın ve benim boynuma sarılışını, mua diyerek dolu dolu öpüşünü de aktarabilsem keşke. O anlardaki tüm duyularımı/algıladıklarımı dondurup saklayabilmek isterdim.

Benim akıllı bıdık oğlum.

Annen
Amsterdam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder