Günlerdir hastalığı sebebiyle baygın olan Helo, yılbaşı günü neredeyse tüm gün uyukladı, tüm gece onun yanında ayrı bir odada oturdum. Yeni yıla girdiğimizi bile farketmedim. Sık sık öksürdüğü için hiç rahat uyuyamıyordu (şimdi azalsa da hala devam ediyor ) ve ben de onu hiç yalnız bırakmadım, bağrını yırtan öksürüklerine çare olamamaktan kahroldum, sadece göğsüme yatırıp sıkı sıkı sarıldım, durmadan dua ettim ve daha zor şartlar altındaki anneleri düşünüp durdum... Yavrunun hasta olup da elinden hiç birşey gelmemesi öyle büyük bir kalp sızısı ki, daha büyüğünü idrak edememene ve sürekli şükretmene vesile oluyor. Allahım sen tüm evlatları koru.
Kızımın yanında oturduğum günler ve geceler boyunca yaptığım tek şey kitap okumaktı. Öyle bir kitap çıktı ki karşıma zamanlamasının uygunluğundan mı yoksa gerçekten harika bir kitap oluşundan mı (diğer yorumlara bakılırsa öyle) beni öyle sardı ki, kafamda sadece kızımın ve kitabın olduğu hayal-gerçek karışımı bir hafta geçirdim. Kitap insanı içine döndürüyor, kahramanların karakterlerini okurken kendini sorgulatıyor ve bence asıl önemlisi kendimle ilgili çok şeyi çözümlediğimi sandığım halde -ki buna gerçekten zaman ayırır ve kafa patlatırım- bana hiç düşünmediğim bakış açıları sunuyor.
Sizde de öyle olur mu bilmem, kitap okurken doğru zamanın gelmesi diye bir durum var. Bir kitabı farklı zamanlarda okuyunca farklı tadlar alırsınız. Tabi bir kere okunan kitaplar için bu ayrıma varmak zor ama onu da kitabın bizi sarıp sarmamasından anlarız. Akıcı şekilde ilerlemez, sıkılırız. Ben genelde bitirmeye çalışırım (yarım bırakamama gibi bir takıntım var) ama çevremde beğenip tavsiye ettiğim kitapları okumakta zorlanan biri olursa, onlara bu kitap için zamanın gelmemiş derim. Kendim ise, genelde bir kitabın içine kolayca dahil olduğumdan olsa gerek sıkılmadan okuyabilecek bir yol geliştiririm. Bunlar en teknik kitaplar olsa bile benim için sorun değil. Diğer yandan bir kitabın oluşturulmasındaki emeğin ne kadar büyük olduğunu kafamda canlandırabiliyorum ve en azından bu emeğin hakkını vermek istiyorum. Düşünsenize belki yıllar sürüyor yazılması ama bizim ona ayırdığımız birkaç hafta (saatleri sayarsak belki 3-5 saat) çok geliyor. Elbette ki yazılan her kitabı okumak mümkün değil fakat nedense bir kitapla yolumun kesişmesinin biraz mistik bir olay olduğuna inanıyorum. Aslında hayatımızdaki her olayda olduğu gibi.
Lafı çok uzattım ama bahsedeceğim kitapla karşılaşmam da bence tesadüfi değildi. Geçenlerde yazdığım e-kitaplarla ilgili yazıma gelen bir yorumda, bir blog arkadaşım, kendi arkadaşının bu kitabı yazdığını ve internette e-kitap olarak bulunduğunu söyledi. O yorum gelmeseydi ben bu kitabı hiç bulamayabilirdim belki de bilmiyorum. Hemen bakamadım o sıra tatil hazırlıklarımız vardı ama başladığımda ise kopamadım, kızımın hastalığından ötürü mecburen elde ettiğim zamanlarda kesintisiz okudum ve yaklaşık 500 sayfalık ilk kitabı bitirip, ikincisini yarıladım. Ve kayboldum...
Çok kitap okurum ama tavsiye ettiklerim fazla değildir. Fakat bu kitabı herkes okumalı, kesinlikle HERKES OKUMALI. Genelde bir kitabı okurken, olay ne kadar sürükleyici olursa olsun, sizi içine ne kadar çekerse çeksin, okuyunca biter bu durum. Fakat bu kitapta öyle değil, kitabı okurken kendi içinize yolculuk yapıyorsunuz ve çok şey farkediyorsunuz. Yani bende öyle oldu. Yazar kendi hakkında pek bilgi vermemiş, çok merak etmekle birlikte hayranlık da duydum. Eğer bu yazımı okursa, kendisine çok teşekkür ediyorum, bana çok şey kattı, minnetimi nasıl anlatsam bilemiyorum.
Kitaptan bazı kısımları alıntı yapmak istedim fakat o kadar çok ki altı çizilecek yerler, ayırmak zor. Diğer yandan okurken öyle dalmış oluyorum ki not etmeyi bile unuttum çoğu zaman, geri dönüp buldum yeniden.
Son olarak e-kitaplarla ilgili düşüncemi söylemek istiyorum. Genelde e-kitap okumak hırsızlık veya emeğe saygısızlık gibi algılanır. Parayla satılan e-kitapların olduğunu da hatırlatayım ama bedava olanları da okuyanların yine kitap severler olduğunu düşünüyorum. Kitap okuyan kişiler her kitabı okur, basılı olanı da olmayanı da ve para vermekten çekinmez (şahsen ben kitaba çok para harcarım ve acımam da) ancak okumayan kişiler bedava da olsa zaten okumaz. Dolayısıyla eğer kitabı okuyacak ise doğrusu o hırsızlığı affedilebilir görüyorum. Yeter ki okusun insan. Diğer yandan bu kitapları toplayıp reklamları doldurup site/blog açan ve haksız kazanç elde etmeye çalışanlar oluyor. Bilinçli bir internet kullanıcısı olarak bu siteleri farkedip itibar etmeme konusunda duyarlıyım. Bundan başka mesela önceki yazımda verdiğim linklerden biri yayınevinin sitesiydi. Bazı yayınevleri kitapları ücretsiz e-kitap olarak sunuyor ve aynen bu yazıda bahsettiğim yazar gibi kendi kitabını bedavaya sunan yazarlar var. Neden bazı yazarların böyle yaptıklarını bazılarının yapmadıklarını bilemem, onlara sormak lazım fakat ben kendimi bedava veren yazarlara yakın hissediyorum çünkü ben de olsam öyle yapardım.
Güneş Çavması'na gelecek olursak, bu kitabı e-kitap olarak okudum ama mutlaka elimin altında bulunmalı diyorum şuan. Ara sıra bakmalıyım, tekrar tekrar okumalıyım ve ilk fırsatta satın alacağım.
Siz de bu adresten okuyabilirsiniz: http://dokundum.com
Sitede kitap bölümünde kitabın birinci ve ikinci kısımları verilmiş. Videolar bölümüne ise inanamadım çünkü kitapta yer yer fonda çalan şarkılardan bazı fikmlerden bahsediliyor, bunlar sırayla listelenmiş. Büyük bir emek bayıldım.
Şimdi kitaptan altını çizdiğim bölümler:
“Zaten bir tane aşk tarifi de olmaz! Şimdi... Sardunya toprakla buluştu mu, su vermesen de coşar... Güle su lazım... İnce ince ilgilenmek lazım... Petunyaya ne yaparsan yap yaz sonuna doğru ölür...”
Handan ilgiyle dinliyordu adamın açıklamalarını. “Papatyalar da sardunya gibidir mesela... Begonvil çoook güzeldir ama sert bir kışı atlatamaz... N’aparsan yap, atlatamaz işte... Yani... Aşk dediğin, insanın toprağının nasıl olduğuna... Başına neler geldiğine bağlı...” Çayından bir yudum aldı ve “Hangi çiçeğe benzediğine bağlı... İki insan bir araya geldiğinde topraktan ne çıkacağına bağlı...” diyerek bitirdi konuşmasını.
Kendini başkalarından bilme! Başkalarının övgüsüyle sevinen, başkalarının yergisiyle de yıkılır! Kendine uğramadan gitme bu dünyadan!
İnsanların ona ya da başkalarına davranışı çok önemli değildi artık... Bir insanın, kendi kendine nasıl davrandığına dikkat ediyordu... Sadece buna dikkat etmenin, insanlarla ilişkisinde büyük rahatlık sağladığını gördü. Bu, anlaşmazlıkları, probleme dönüşmeden fark etmesini sağlayan bir noktaydı.
Yalnızlık üzerine, herkesle uzun uzun sohbetler etti. Neden insanlar yalnız kalınca hüzünlü ve kederli duygular içine giriyordu?
Kederin sebebini keşfetti: İnsanlar yalnız kalınca, kendileriyle geçinemiyorlardı.
O zaman, dedi kendi kendine, kendisiyle geçinemeyen birisiyle benim ne işim, ne türlü bir ilişkim olabilir ki?
“Bir insana bir şeyi veya kimseyi sevmeyi öğretemiyorsanız, sevmemeyi de öğretemezsiniz... Dolayısıyla, ders kitaplarından çıkarıldı, eyvah Atatürk’ü kimse sevmeyecek diye endişelenmenize gerek yok... Atatürk bundan böyle daha çok önemsenecek... Daha bilinçle öğrenilecek insanlar tarafından...
Eskiden okullarda öğretildi de n’oldu? Bakın bu günlere geldik... Şimdi internet diye bir şey var. Herkes her şeyi öğrenir, merak etmeyin... İnsana güvenin biraz... İnsan öğrenir ve doğal olan duygu gelişir içinde... O da, Atatürk’ü sevmektir...”
Bu bakış açısı diğerlerinin çok hoşuna gitti. Adamlardan biri gülümseyerek, “Doğru söylüyor galiba bu genç” dedi.
Kadın tatmin olmamıştı, alaycı bir ifadeyle sordu.
“Demek artık gençler, İnternet’te Atatürk’ün resmine bakıp seviverecekler, öyle mi?”
Mecnun ciddiyetle cevap verdi. “Hayır! Öyle olmayacak! Ülkenin tarihini merak eden açıp okuyacak... Tek kaynaktan okumayacak tabii, binlerce kaynak var... Okuyan da, beyinsiz değilse, çıkarcı ya da satılmış değilse... Atatürk’ün... Bir ülkenin, kurtuluş mücadelesinde yer alan herkesi ama herkesi simgeleyen bir kahraman olduğunu görecek...”
Kimse bir şey demeyince devam etti Mecnun.
“Bu ülkenin tarihinin, en güzel köşeye, baş köşeye oturtmuş olduğu, kahraman bir komutandan bahsediyoruz... Olaylar... Savaş... Haklı bir mücadele... Ve ölen binlerce insanın simgesi olması, onu ülkenin baş köşesine oturtmuştur zaten... Hem de bağdaş kurmasını beklemiş ve öyle rahat oturtmuştur...
Norveç’ten Avustralya’ya kadar, her ülkenin gıpta ettiği bir simgeden bahsediyoruz... Hepsini bırakın: Sadece ve sadece sevginin sağlayabileceği bir zaferden bahsediyoruz... Atatürk, o sevginin ta kendisidir...
Kitaplardan çıkartılmış da... Atatürk unutulacakmış da... Seveni kalmayacakmış... Geçiniz... Yeter ki onu şu her yerinden pislik fışkıran siyasetten uzak tutunuz...”
Mecnun bu sırada Handan’ın geldiğini görünce Ece’ye eliyle işaret etti. Kadın, onun gideceğini anlayınca, son ve en önemli cümlesini de söyledi. “Bunlar güzel konuşmalar elbette... Ama... Şeriat gelirse görürüm ben sizi...”
Ece gelip Mecnun’un yanında durdu ve Mecnun kaşlarını kaldırarak cevap verdi. “Zor be!”
Kadın hemen diklendi. “Niye zor olsun? İran’a bakınız...”
Mecnun masaya eğildi ve bir sır veriyormuş gibi gözlerini kıstı, sesini alçalttı. “Ülkelerin toprakları vardır... Bedeni... O bedenin de elbisesi vardır... Şeriat de bu topraklara... Bu ülkenin bedenine...” Eliyle göstererek sürdürdü konuşmasını. “Bir değil... Beş değil... On değil... Tam bin dokuz yüz yirmi üç beden ufak gelir...” dedikten sonra, herkese iyi günler dileyip Ece ile Handan’ın arabasına bindi ve uzaklaştılar.
Ananem hep şöyle derdi bana: Kalbini sıkmadan yaşa Handancım, bir şeylerin sana baskı yaptığını hissettiğinde, hemen son sahneyi düşün... Ölüm... Bu hayatta hiçbir şey ama hiçbir şey kalbine yük ettiğine değmez... Ne okul, ne iş, hattâ ne de aşk... Seni sıkan, seni üzen, sana kötü hissettiren ne varsa, yavaşça ordan uzaklaş... Kendini, hataların da dahil, hiçbir şey için suçlama... Kimseyi de suçlama... Hayatta insanın işleyebileceği tek gerçek suç, mutlu olmamaktır...”
"İnsanların ezici çoğunluğu kendini tanımaz... Acı çekmeyi beceremez... Kendini
tanımadığı için, beceriksizliklerine... Meselâ, acı çekmedeki beceriksizliklerine, bir dolu kılıf bulur... Üzüntü adı verir... Kimi kendini alkole verir meselâ... Adını şey koyar... Unutmak için içiyorum... Şimdi sen manyaksın asıl, Güneş’i unutmaya çalışıyorsan... İnsan ablasını niye unutmak ister? Ha, diyeceksin ki, ben onun öldüğünü unutacağım... Yok böyle bir şey kardeşim! Ölümü unutmak, ölümü düşünmemek, ölümü bilmem n’apmamak... Yok böyle bir şey... Ölüm kelimesi bir fiille kullanılacaksa, o fiil sadece ve sadece kabul etmektir... Sen ablanın öldüğünü kabul et önce! Çünkü kabul etmezsen... Gidip içersin... Başka türlü bir çok yol bulursun zırvalayacak... Ama ne faydası var? Güneş öldü...”
Merhabalar çok geçmiş olsun diliyorum kızınıza,Allah tüm evlatlarımızı korusun inşallah...
YanıtlaSilTesekkürler aminnn
SilCanım tekrar tekrar geçmiş olsun şimdi nasılsınız öperim çok
YanıtlaSilPek iyi değil hala kontrole diye gittik acilde aldık soluğu bi dünya ilaç iğne ve bronşit ile geri döndük :(
SilÇok çok geçmiş olsun, inşallah hızla iyileşir! En güzel desteği vermişin, annesinin kokusu, sıcak kucağının verdiği huzuru başka ne verebilir ki...
YanıtlaSilKeşke daha çoğunu yapabilsek :(
Silöksürük için kara turp ve bal bire bir:( geçmiş olsun .. kitap güzele benziyor:)
YanıtlaSilBalı eksik etmedik ama genel olarak iştah olmadığı için turp zor ama aklımda olsun tesekkürler
SilÇok geçmiş olsun, uzun zamandır okuyamıyordum seni, bu sabah aklıma gelmiştin.. Çocuklar böyle hasta olunca hayat duruyor işte.. :/ Bir an önce iyileşsin Helodünya, sabır dilerim..
YanıtlaSilİlk hastalık değil ama her biri ayrı kalp sızısı alışılacak bir durum değil asla
Silanne olmak çok zor..hem en muhteşem şey hem de en acı olan..böylede ironik bir durum :) çocuklar hasta oldu mu dünyamız kararıyor..11 yaşında ve 18 aylık iki kız da bende var.. kitaplara gelince e kitap olayına hiç girmedim eline alıp sayfaları koklaya koklaya okumanın yerını asla tutacagını sanmıyorum..kıtap okumak bir aşk..ve aşk dokununca daha bir güzel..altı çizili cümleler çok güzledi..özellikle katılıyorum canımızı sıkan her şey ve herkesten usulca uzaklaşmalıyız..sevgiler..
YanıtlaSilBenim için pek farketmiyor kitabın şekli. Bir süre sonra valizlere sığmayınca kitp okuma aşkına her seyi kabulleniyorsun bir de çevre dostu tabi
SilCanım,çok büyük geçmiş olsun... Acil şifalar diliyorum... Kitap hakkında yazdıkların,yorumların,notların beni çok etkiledi. İlk fırsatta okuyacağım. Öpüyorum çok.
YanıtlaSilSağol canım mutlaka okumalısın iyi gelecek
SilKiyamam :( cok gecmis olsun. Daha kotu hastaliklardan korusun rabbim.
YanıtlaSilSağol tatlım
Silçok geçmiş olsun canım..acile gittik diye yazmışsın...şimdi nasıl Dila..
YanıtlaSilBiran önce toparlanır umarım..
kitabı merak ettim, bakacağım şimdi..
Sevgiler
Umarım okursun ve seveceğine eminim
Siliyi olun bir an önce canım.
YanıtlaSilkitap merak uyandırdı
İki çocukla bakit bulabilirsen şiddetle tavsiye ediyorum
SilMerhaba canım;
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun prenses kuzuma. Hemencik atlatmasını diliyorum. Beni hep çok üzmüştür küçüklerin hasta halleri. Böyle suskun çaresiz üzgün oluyorlar. Çocuklar hep gülsün hep oynasın hareketli olsun hatta bağırsın çağırsın yaramazlık yapsınlar derim hele ki böyle durgun anlarında. Çocuğum yok elbette ki anlayamam ama kuzenlerimin veya arkadaşlarımın çocukları hasta olduklarında eğer onlarla birlikte olduğum zamanlarsa içim sızlar. Bende böyle aynı senin gibi onları koynuma alıp sarıp sarmalamak isterim. Sanki o içlerindeki yorgun hal gidiversin hemencik diye iç geçiririm. Allah tüm kuzucuklarımıza şifa versin onlar hep mutlu olsunlar. Çocuklar keşke hiç hasta olmasalar. Kitap konusuna gelince ben de epey etkilendim yazdıklarından, çok merak da ettim doğrusu. Şimdi verdiğin linki açabilirsem:) okumaya başlayacağım fırsat bulduğum ilk anda. Bu sıra okumak istediğim öyle çok kitap var ki, hepsinin e kitabı olsa ne harika olurdu. Ama o verdiğin sitelerde de çok güzel kaynaklar var ben çok beğendim onlar için de ayrıca teşekkürler. Ben dijital platformlardaki kitapları okumaya hala alışamadım, sayfalarına dokunmak istiyorum. Bazen kağıt ziyanlığı oluyor diye üzülsem de bulduğum e kitapları basıp da okuyorum..Sonra ama cilt yapıp kitaplığıma koyuyorum elbette. Kitaplar insanı yalnızlığa ve kendine döndürüyor ama aynı zamanda da yalnız olmadığını hissettiriyor. Çok seviyorum tüm kitapları:) Sevgiler canım tekrar geçmiş olsun..
Bu kitabı mutlaka oku tuğba ve ne olur erteleme
SilGecmis olsun...kitabi begenmenize sevindim...saglikli ve kitap dolu bir yil dilerim...
YanıtlaSilHastalıktan tüm yorumlara cevap yazamadım nasıl beğendim nasıl tekrar tesekkürler söylemeseydin hiç haberim olmayacaktı allah razı olsun
SilÖncelikle çok geçmiş olsun.Ama ben e kitap olayına katılamıyorum ne yazıkki bir kitaba dokunmadan sayfalarını koklamadan okumuş sayamıyorum kendimi.
YanıtlaSilTesekkür ederim bende önceden öyle hissederdim ama artık alıştım :) yüzlerce makale basıp israf edilen kağıtlardan sonra makaleleri pc den okumaya başlamıştım üniversitede ondan sonra da ekitaba geçmek zor olmadı tabi. Gelecekte daha yaygınlasacağını düşünürsek alışmakta fayda var
Silgeçmiş olsun canım seni çok iyi anlıyorum aynı çaresizlik hislerini seninle aynı zamanda ben de yaşadım.kızım hastaydı ateşler içinde kıvrandı..çok şükür atlattık ama o kadar yormuşum ki kendimi Zeliha'mı düşünmekten ...ancak kendime gelebildim..Allah evlatlarımızı korusun,çaresiz dert vermesin..amin..
YanıtlaSilkitabı o kadar merak ettim ki...hemen sipariş listeme ekliyorum..sevgiler...
Çok seveceksin tavsiyemle okuyan iki ablam da bayıldı dillerinden düşmüyor
YanıtlaSilMerhaba ,
YanıtlaSilBen siteden ilk kitabı 26 bölüm , ikinci kitabı 17 bölüm olarak buldum , bir çırpıda da okudum ama gerisi nerede ?
Merhaba ben de aynı soruyu yazara sordum twitterdan, baskısı olan kitap birinci kitapöış, ikinci kitap şı an yazılmaya devam ediyor, biten bölümler de ekleniyormuş, şu an sadece 17 bölüm olması ondanmış.
SilPeki siz nasıl buldunuz merak ediyorum herkes benim hissettiğimi hissediyor mu acaba
Merhaba link paylaşmanız mümkün mü? Ben bulamadım e kitap formatında
YanıtlaSilMerhaba malesef yakın zamanda link kaldırıldı. Sadece basılı halde mevcut şimdi
Sil