29 Nisan 2019 Pazartesi

29/04 Gün Geçer

Nisan 29, 2019 10 Comments
Yine arayı uzattım, hem isteyerek hem istemeyerek. Yazmalıyım dediğim mevzular beynimin tozlu raflarında yitip gitti, geriye takvimden kopmuş yapraklar kaldı (demek isterdim ama yapraklı takvimimiz bile yok). Neyse.

Kolumda beliren apansız ağrı 6. günde hala bir değişikliğe uğramayınca -güçlü ağrı kesiciler vermişlerdi ve üstelik ben sezeryan ağrılarını bile paracetamol ile atlatmıştım, onlar bile fayda etmedi- yana yakıla fizyoterapisti aramıştık. Kesinlikle tedaviyi erkene çekemeyeeğini doktordan başka ilaç istememi söyledi ve mecburen öyle yaptık. Yeni ilaçlardan sonra ağrım ciddi oranda azaldı, hareketlerimin oranı arttı ve hayatım nispeten normale döndü. Fakat o bir hafta gerçekten zordu. Ağrıyı sürekli çekmek bir yana, sağ elimi ve kolumu kullanarak yaptığım her şeyi, onu kullanmadan nasıl yapabileceğimi düşünüp duruyor, yapamadıklarıma alternatif çözümler bulmaya çalışıyor, tabi bunlar psikolojimi hiç de iyi etkilemiyordu. Yeni hayatımda belki artık saçlarımı tarayamadıpım için kısa saça geçmeliydim, sütyenimi önce göbeğimde ilikleyip, sonra döndürüp askılarını takmalıydım, genelde önden fermuarlı veya düğmeli şeyler giymeliydim, yemek malzemelerinşhazır doğranmış almalıydım veya bir haftasonu kocama herşeyi doğrattırıp koymalıydım, çok sevdiğim tebeşirle yazıp, tahtada ders anlatmam mümkün olmazdı belki bilgisayarda slaytlar hazırlardım, tabi önce mouse’u sol elle kullanmam ve tek elle klavyede hızlanmam gerekirdi.

Günlük hayatta o kadar ama o kadar çok şeyi düşünmeden yapıyormuşuz ki anlatamam. Resmen çarpıldım. Şimdi yeniden eski durumuma yakınım ama ömrü boyunca bu durumda olan insanlar var, bu yoksunlukla çocuk büyütenler, çalışanlar, üretenler var biliyorum. Zor ama başa gelen çekiliyor. Bir yol bulunuyor.

Başa gelen çekilir, konudan bağımsız olarak, en sevdiğim sözlerden birisi. İnsan yaşamadan yapıp yapamayacağının farkında olmuyor ve ne kadar zor olursa olsun yeni durum, bir ay iki ay belki sonra o duruma adapte oluyor. Geçenlerde bir arkadaşımla çalışan başka bir arkadaş hakkında konuşuyorduk. Çalışan arkadaş çocuğuyla biraz zayıf bir iletişime sahip ve onunla uzun süre yalnız kalmayı bile göze alamıyor. Oysa bir şekilde evde olmaya mecbur kalsa, bu duruma illa ki bir çözüm buluurdu. Bir kaç denemeden sonra beraber evde kalmaya alışırlardı. Fakat insanın seçme şansı olduğunda, kolay olana kayma eğilimi oluyor. Kolay olan şeyin tanımı burada yapması kolay olan şey olmak zorunda değil, alışılmış, bilindik olan, sularında nasıl yüzeceğini bildiğin durum aslında.

Şimdi bakınca, kolum bir gecede şak diye işlevsiz hale geldi ve kendimi hiç bilmediğim sularda yüzmeye çalışırken buldum. Elbet seçim benim değildi ve başa gelen çekildi. Fakat hayat bu aslında, bildiğimizi sandığımız güvenli sularda yüzerken, yarın birden bire herşey değişebilir. Evet buna da bir şekilde adapte olacağız, belki yaralanmış, belki de hiç yara almamış halde güvenli sulara ulaşacağız. Ne önceki durumu ne de sonraki durumu iyi/kötü diye tanımlamak mümkün değil, bilemeyiz ancak tek emin olabileceğimiz şey, insan; kesinlikle uyum sağlama becerisi çok yüksek olan bir canlı ve bir yolunu bulacaktır.

21 Nisan 2019 Pazar

21/4 Bilime Giriş

Nisan 21, 2019 3 Comments
Günümüzde bilim deyince, bilimin her şeyi bildiği, çözüm bulduğu ve hatta doğayı çözdüğü gibi bir izlenime kapılınır. Oysa doğa bilimden önce gelir. Daha doğrusu doğa olayları biz olsak da olmasak da, anlasak da anlamasak da var olur ve süregelir. Bilim, doğa olaylarını gözlemek ile başlar. Sonra insan merak eder ve sorar: Neden? Soruların cevaplarından bilim doğar, bilgiler çoğaldıkça bilim gelişir. Şu an cevabı bulunmuş doğa olayları kadar, henüz çözülememiş bir çok doğa olayı da mevcuttur.

Çocuklara bilim öğretirken yapacağımız ilk şey onlara anlatmak değil, gözlemelerine fırsat vermek. Bunun için doğada vakit geçirmenin önemi büyük elbette. Fakat bu olmasa dahi yaşayan her canlı gibi, çocuklar da güneşi, yağmuru, sıcağı soğuğu, rüzgarı bulutu, renkleri, ağaçları çiçekleri hayvanları yaşamın içinde gözlemler. Dolayısıyla zaten bilimi günlük yaşamımızda öğrenmeye başlarlar.

Gözleyerek öğrenilmiş bilgi, o doğa olayı, o şekilde gerçekleştiği için veya döngüsü o şekilde olduğu için öyledir. Çocuk yağmurdan sonra gökkuşağının çıktığını gözlemliyorsa, neden gökkuşağı çıktı sorusuna, yağmur yağdığı için cevabını verir. Yine benzer şekilde ağaçlar yapraklarını neden döküyor sorusuna, çünkü sonbahar, sonbaharda ağaçların yaprakları dökülür der. Çünkü öyle görmüştür ve her sonbahar bu olur. Sonbaharda güneş ışınları eğik gelir, yeterli fotosentez üremez, güçsüzleşir ve dökülür şeklindeki bir bilgi çocuk için o aşamada gereksiz bir bilgidir. Bu çıkarım daha ilerki yaşlar için mümkün ama okul öncesi  ve okula yeni başlayan dönemdeki çocuklar için daha somut açıklamalara ihtiyaç vardır ve bu yeterlidir.

İlk çocukluk dönemine gelen çocukların gözlemleyerek öğrendiği bazı bilimsel konular şunlar:
- mevsimlerin döngüsü ve ne tür değişimler olduğu
- güneş, rüzgar, kar, yağmur nedir nasıl etkileri vardır?
- sıcak soğuk farkı, buzun erimesi, belki suyun buharlaşması
- renkler, renklerin karışması, kokular
- yüksekten düşen farklı şeylerin nasıl düştüğü, hafif şeylerin uçtuğu veya yavaşladığı
- eğimden kayan arabanın hızlı gitmesi
- balon ve baloncukların, tüylerin uçması, kuşların kanatlarının işlevi, yaprakların ve saçların rüzgardan uçması
- sıcak kaşığın el yakması, sıcak çorbanın karıştırınca soğuması, buzu elde tutmanın zorluğu
- ıslak kuru farkı, sert yumuşak farkı, sert oyuncağı fırlatınca acıması, düşen tabağın kırılması
- ateşin yakması, iğnenin batması, suyun akması..
- şekerin erimesi, suyun hızlı balın yavaş akması,
-...... (vb şeyler, şimdilik aklıma gelenler bunlar)

Bu maddelerden de anlaşılacağı gibi çocuklar bilime dair bir çok bilgiye sahipler aslında. Gözlemleyerek ve tecrübe ederek öğrendikleri çok şey var. Muhtemelen tüm çocuklar yeri geldiğinde, daha ileri konularda sorular sorup kendi başlarına ve ya bizlerle çözmeye çalışıyorlar ama birkaç örnek vererek, onları mantık yürütmeye nasıl teşvik edebileceğimizi anlatmak istiyorum. Dikkat edilmesi gereken, doğaya dair mevcut bilgilerinden itibaren, onları harmanlayarak çıkarım yapmalarını sağlamak. Ekstra bilgi sunmak değil. Mesela kızımla konuştuklarımızdan bir kaçı:
- Anne kum taşların parçalanmasıyla oluşuyor değil mi? Evet canım, sence en çok kum nerede var? Deniz ve göl kenarlarında. Neden orda daha çok var sence? Çünkü su taşı eritip parçalamış olabilir. Evet öyle olmuş olabilir, su iyi bir parçalayıcı (şeker suda eriyor). ( bu örnekte daha önce bilmediği hiç bir bilgi yok, fakat bilgileri birleştirip mantık yürütüyor çocuk. Ve amaç da bu mantık yürütmeyi öğretmek)

- anne neden kumu kazınca alttan sert ıslak kum çıkıyor peki? Aaa dur söyleme, çünkü yağan yağmur aşağılara gitmiş, üstteki kumu güneş kurutmuş ama alttakiler ıslak (itiraf edeyim benim cevabım bu değildi ama bu cevap benimkinden daha iyi)
Çocukların böyle mantık yürüterek bilimsel çözümler bulabileceği sorular ne olabilir diye düşününce aklıma şunlar geliyor. Dikkat edin sorular doğa olayı neden böyle şeklinde değil de, o doğa olayı şu durumlarda nasıl olması beklenir gibi bir soru olmalı.
Mesela:
- bir bardak şekerli bir bardak tuzlu suyu karıştırırsan ne olur?
- kuş tüyü mü yere daha çabuk düşer oyuncak top mu? Neden?
- pikniğe gittik, örtünün etrafında karıncalar var ve yemeğimize geliyor, gelmesin diye ne yapalım?
- kışın yapraklar dökülünce, çiçekler kuruyunca, böcekler (tırtıl katınca sinek) ne oluyor?
- küçük bir derede oyuncak kayığını yüzdürüyorsun, bırakırsan kayığa ne olur? kayık suya kapılıp gitmesin diye ne yaparsın?
- rüzgar olmadan da kuşlar uçar mı?
- bir papatyanın üzerine toprak doldurursan ve onu gömersen çiçeğe ne olur?
- ormanda yürüyüş yaparken aynı yoldan geri dönmek için ne yapalım? Neyle işaret koyalım?
-.... (örnekler çoğaltılabilir).
Çocuk büyüdükçe doğaya dair gözlemsel bilgi hazinesi artacak ve yine benzer mantık ilişkisiyle çıkarımlarını yapacak. Bu tür bir mantık yürütme becerisi geliştiğinde, gözlenmiyor olsa bile şöyle olsaydı ne olurdu şeklinde bir düşünme becerisi doğurur (mesela Einstein, zihin deneyleri ile özel ve genel görelilik kuramlarını bulmuştur). Çocuklarımıza asıl verilmesi gereken bilgi değil bilgiyi mantığı ile harmanlama ve sentezleyip sorulara cevap bulma yeteneği olmalı. Ve bu da her konuda olduğu gibi tabi ki ebeveynlerin tutumları ile alakalı. Sorulara cevap vermek mi, mantık kurup çözümü kendi bulması için yönlendirmek mi?



16 Nisan 2019 Salı

16/4 Bir Gece Ansızın Gelebilirim

Nisan 16, 2019 4 Comments
Bir gece ansızın geldi kolumdaki ağrı. Cumartesi’yi pazara bağlayan gece. Ne yaptıysam fayda etmedi, paracetamol işe yaramadı. Pazar öğle saatlerine kadar bekledim ama geçmeyince acile gittik.

Sağ kolumda bir süredir yanlış uyuyakalmaktan kaynaklı ağrı vardı. Geçtiğimiz haftalarda düşme ve temizlik yaparken aşırı zorlanma gibi şeyler de oldu. Fakat sonra hayat normale dönmüştü. Belki gece uykumda yine ters bir harekete maruz kaldı ve sonra uyku bir daha gelmedi tabi. Sadece kıpırdatınca değil, sürekli bir ağrı vardı. Hatta bir ara zonklama. Omuz civarında yoğunluk ama parmaklarıma kadar uyuşukluk. Ağrı o kadar fazla ki sürekli dişlerimi sıkıyorum o derece.

Acil doktoru çok fazla ilgilendi diyemem. Şikayetleri dinleyince omuz sendromu olabilir dedi. Güçlü bir ağrı kesici verdi ve bir de fizyoterapist görsün dedi.

Ertesi gün (dün) fizyoterapist için randevu aldık ve gittik. Pazar akşamı ağrı kesiciden olsa gerek sürekli olan ağrı gitmiş, sadece hareket edince olan ağrı kalmıştı ki bu çok çok iyi birşeydi. Parmaklarımı kullanabiliyordum en azından. İnsan birden bire en çok kullandığı organının yokluğuna maruz kalınca nasıl bir şok yaşıyor anlatamam. Normalde düşünmeden yapılan her basit iş, büyük bir mücadeleye dönüşüyor.

Fizyoterapist kolumu birkaç farklı pozisyonda oynatırken yoğun ağrılar olunca, ultrason ile bakmayı önerdi. Ultrasonda bakınca, kol ile omuz kemiği arasında yer alan tendomlarda kalsiyum birikmesi saptandı. Ve oldukça da büyükmüş benimki :( Buna türkçe literatürde kalsifik tendinit deniyormuş.

Nedeni tam bilinmese bile bu bazı insanlarda oluyormuş fakat normalde ağrıya sebep olan bu olmayabilirmiş. Yani insanlar bu birikinti ile bile hayatlarına normal devam ediyorlarmış ki muhtemelen benim de öyleydi çünkü bunun bir anda değil uzun zamanda oluşmuş olabileceğini söyledi. Şimdi ağrıya neden olmasının nedeni ise, son zamanlarda üstüste gelen kol zorlanmalarından ötürü, tendomların sıkışıp kemikler arasındaki mesafenin azalması, dolayısıyla şimdi hareket ettirirken, yeterli boşluk kalmadığı için o birikintinin harekete engel olması.

Uygulanacak tedavi ise şöyle olacakmış. Şok dalgaları ile kalsiyum birikintisi yumuşatılıp (belki) parçalanacak ve yeniden hareket edebileceğim (inşallah!). Fakat şu an çok acı verdiğinden öncesinde bir süre ağrı kesici alıp onu azaltmam lazımmış yoksa her şok verildiğinde acı oluşuyormuş. Ben de şimdi bu aşamadayım ancak ağrı kesici alsam bile hala harekete bağlı ağrım oluyor ve bu yüzden hayatım iki günde tamamen değişti. Sağ kolumu fazla kullanmamaya çalışıyorum ama hiç kolay değilmiş.

Başıma gelmeden önce hiç fikrim olmadığı için belki benzer ağrılar yaşayan varsa bu ihtimali de düşünebilirler diye yazmak istedim. İnternette daha detaylı bilgiler bulmak mümkün. Benimki sanırım epey ciddi seviyede olan haliydi çünkü diş ağrısı kadar ağır bir ağrıyı bir gün boyunca çektim.

Kıssadan hisse, hep ihmal ediyordum ama artık yaş 40 olduğuna göre vücut sinyallerimi artık biraz daha ciddiye almanın vakti gelmiş de geçiyormuş bile. Neyse kıyısından döneceğim umarım.

Sevgiler




11 Nisan 2019 Perşembe

11/4 Çile Duvarı Anne

Nisan 11, 2019 2 Comments
Çocukların annelerinin yanında diğer insanlardan daha farklı davrandığını bilmeyen yoktur herhalde. Uzmanlar da sağlıklı olanın bu olduğunu, çünkü anne yanında çocuğun gardını düşürdüğünü, tüm içsel gerginliklerini anneye boşaltıp rahatladığını söylüyorlar. Hay hay bunu da anladık. Fakat bir de buna annelerin nasıl dayanması gerektiğini söyleseler keşke.

Çocuklarım son zamanlarda öyle mızmız öyle mızmız ki akşamı zor ediyor, yorgunluğumdan erkenden uykuya kaçıyorum. Bu sebeple benim için çok önemli olan haberi bile kaçırmışım. İlk kez gerçek bir karadelik gözlenmiş ve bunu tanıdığım bir Türk astrofizikçi yapmış (arizona üniv. Feryal Özel). Nasıl heyecanlandım anlatamam. Neyse onun detaylarını başka yazıya saklayayım.

Kızım son iki haftadır falan feğişik bir ruh haline girmişti. Sebebi ise okulda izledikleri bir çocuk filmindeki karakterden korkması. Filmde bir cüce (varmış sanırım, fazla da anlatmıyor korktuğu için), hoşuna gitmediği şeylet olacağı zaman herşeyi dondurabilme gücüne sahipmiş. Onu korkutan bu güç oldu. Artık kafasında neler kuruyorsa bu güç kendine uygulanırsa diye korkuyor. Ayrıca cücenin görüntüsünden de hoşlanmamış. Sınıfta bir tek o korkmuş (herhalde çocuk filmi bu), diğer seyir zamanlarında öğretmene söyledik başka sınıfa gitti. Fakat seyrettiği kadarını bile unutamıyor. Gün içinde sayısız kere hatırlayıp göz yaşlarına boğuluyor. Geceleri beraber uyuduk, aklımıza gelen her çareyi denedik. Hatırlama sıklığı bu günlerde azaldı ama diyor ki, anne ben eskiden çok mutlu bir kızdım, artık bir daha hiç öyle olamayacağım. İçimden büyüyorsun kızım desem de tabi daha çok şeyler olacak, merak etme geçecek diyorum.

Gün içinde kızımın bu halleri bir yana oğlum da her şeye zırlar oldu. Hele sabahları okula gidene kadar tam bir trip adamı. Onun keyfini yerine getirmeye çalışmaktan okula hep geç kalıyoruz. Öğleden sonra da bitmiyor. Hiç oturmuyorum zaten beş dakka otursam 100 kere anne diye çağırılıyorum. Dün resmen içim şişti, kendimi sokağa atıp deliler gibi koşasım geldi. Kendimi sakin tutmak için çok uğraştım, bazen gerçekten insanların nasıl delirdiklerini anlıyorum.

Dün akşam uykudan önce kızım dedi ki, anne bu akşam seninle uyumayacağım. Çünkü seninleyken daha çok hatırlıyorum ( filmi kastediyor). Ben de dedim aaaağğğ ben yoksa o cüceye mi benziyorum o kadar çirkin miyim ühühü diye zırladım (numaradan). Ama ardından beni çok şaşırtan bir cevap verdi. Hayır anne, ben senin yanında farklı oluyorum, daha bebek gibi davranıyorum ondan. Yalnız olunca daha güçlüyüm !!!! (Farkındalıklk kızım benim❤️)

Buyrun işte budur. Çocuklar bile anne yörüngesinde iken değiştiklerinin farkında. Sanırım şevkatimizin yarattığı bir koruma kalkanı onları böyle hissettiriyor. Daha diktatör bir anne olup da bu etkiyi azaltmak mümkün olabilirdi belki ama bunun değişmesi istemiyorum. Ben yine kendimi nötrleyecek başka çareler bulurum. Çiçeklerimle oynatım, kitaplarıma sığınırım, kuşumuzla cilveleşir resimler yaparım. Ig de bu yaptıklarımı paylaşıyorum genelde ama işte bunlar da dağın görünen yüzü. Görünmeyen yüzünde hep iç daralmalarından kaçma çabaları var.

Bakalım ne zaman daha normal bir mızmızlık evresine geçeceğiz. Yoksa ben ne zaman bunlarla baş etmeyi öğreneceğim mi demeli? Göreceğiz.


10 Nisan 2019 Çarşamba

10/4 Wanderlust

Nisan 10, 2019 0 Comments
A strong desire to travel.

Anlamı buymuş. Yani yolculuk için duyulan güçlü heves. Tabi bu yolculuk fiziksel bir yolculuk olmak zorunda değil. En azından dizide bahsedilen böyle bir yolculuk değil.

Birkaç hafta önce Başak’tan bu 6 bölümlük mini dizinin önerisini almıştım. İzleyeli epey oldu ama yazmak bu güne kısmetmiş. İlk üç bölümde merak uyandırdı, dörtte biraz sıktı hatta bırakmayı düşündüm. Beşte olaylar ilginç bir hal aldı, altıda ise derslerle dolu mutlu son. Şimdi ‘iyi ki izlemişim’ kategorisinde.
Spoiler:
Konudan bahsetmek istiyorum biraz. Yetişkin üç çocuğu olan orta yaşlı bir çift var baş rolde. Hayatları oldukça durağanlaşmış, seks hayatları neredeyse bitmiş. Birbirlerine karşı heyecanları kalmamış bir çift.

Fakat ikisinde de heyecan arayışı var, adam bir iş arkadaşına doğru çekiliyor, kadın ise yüzme dersinde tanıştığı biriyle yakınlaşıyor. Bunu birbirlerine itiraf ettiklerinde, birbirlerini yeniden arzuluyorlar (kıskançlık belki kamçılıyor) ve bundan hoşlanıyorlar. Sonra konuşurken bir fikir  ortaya çıkıyor kadından (kadın psikolog bu arada), başka insanlarla görüşmeyi sürdürerek kendi ilişkilerini tedavi etmek. Fakat kurallar var  tabi, duygusal yakınlaşma yok sadece cinsel birliktelik. Yeniden libido yükseltme arayışları vs vs.

İkisi de ayrı ayrı zaman geçirip gecenin sonunda bir araya geliyorlar. Ve gerçekten işe yarıyor. Birbirlerine daha yakınlar. Tabi bu arada partnerlere de bundan bahsediyorlar. Kadının partneri kabul etmiyor, başka birini buluyor. Adamınki ediyor ama sonradan anlaşılıyor ki o da pek rahat değil.

İlk başlarda herkes eğleniyor, hatta 4 lü çıkıyorlar (tabi sonra ikişer ikişer ayrılıyorlar). Fakat başroldeki baba, yeni ilişkisinde kurallara uyamıyor. Duyguları işi içine katıyor ve kadına aşık oluyor. Bunu söylediğinde karısı kızıyor çünkü anlaşmada bu yoktu. Bu bölümde insan bolca şunu sorguluyor. Gerçekten duygusuz bir cinsellik mümkün olabilir mi?

Sonraki bölümde, başta çocuklara bu oyundan bahsedip ayrılmayacaklarına söz verdikleri halde, ayrıldıklarını görüyoruz. Adam duygularına yenik düştü, partneri daha fazla ikinci kadın olmak istemedi. Kadın oyun işe yaramadığı için üzgün, iç hesaplaşmalar, sorgulamalar vs vs. Psikolog olduğu için tüm bölüm boyunca kadının kendi süpervizörü ile geçmiş sorgulamasına tanık oluyoruz ve tabi ki her olayda olduğu gibi çocukluğuna iniyoruz. Görülüyor ki kadının davranışlarının bir çoğunun temelinde geçmiş yaralarının izleri var.

Son bölüm en sevdiğim bölüm oldu çünkü mesaj çok güzeldi. Adam yeni kadının evine taşınıyor fakat normalde düzen hastası olduğu için, eski düzenini mumla arıyor. Yeni kadın da karısının elinden adamı çalan kadın olmanın yüküne dayanamıyor ve ayrılıyorlar. Süpervizör görüşmesinden sonra, psikolog kadın da aslında kocasının yıllar boyu nasıl kendine bir liman olduğunu, onsuz evde yaşayınca anlıyor. Yıllar içinde acı tatlı bir sürü şey yaşamışlar, birbirlerinin zevklerine tercihlerine alışmışlar, nasıl desem birbirlerinden vazgeçtiklerinde sadece onsuz kalmak değil beraberinde yığınla şeyin yok olduğunu farkediyorlar. Aşklarının cinselliğin ötesinde daha büyük sebeplerle var olduğunu, kurdukları düzenin, huzurun, hayatın onların yaşam iksiri olduğunu...

Bir bakıma bu oyun işe yarıyor. Birbirleri için ne kadar önemli olduklarını anlayıp yeniden birleşiyorlar ve bu sefer ikisi de birbirine karşı önceden ihmal ettiği şeylere daha dikkatli davranıyor.

Gerçekten hayatı paylaştığımız herkes, kendi mevcut hacminden kat kat fazla etkiye sahip. Diziyi izlerken kendimi bu şekilde değerlendirmek çok iyi geldi doğrusu. Tavsiye ederim.

6 Nisan 2019 Cumartesi

5/4 Sevgi Emekti

Nisan 06, 2019 1 Comments
Hayatımda ne varsa, yazılarımda da en çok o var. Son zamanlardaki gündemim ise bu yüzden kuşumuz Lily. Bu gün evimize geleli tam iki hafta oldu ve dün ellerimle yıkadım, kuruladım ve yanak yanağa 15-20 dakka oturduk ve öpüştük.

Kuşu aldığımız zaman iç güdüsel olarak ne yapmam gerektiğini az çok tahmin ediyordum. İnstagramda ilk kafes dışındaki fotoğrafını koyduğumda bazı yorumlar geldi. Nasıl yapmalıyım, öyle değil böyle olmalı şeklinde. Bunlar muhabbet kuşu ile bir geçmişi olan insanlardı ve yorumları muhakkak ki çok değerliydi. Ama bizim şartlarımız, ev ortamımız vs tamamen farklıydı. Doğrusu pek kulak asmadım, iç sesimi dinlemeyi tercih ettim.

Lily, 5 kuşun olduğu bir kafesten çıkıp geldi. Eski
kuşlarımdan biri yaşadığı için biliyorum, bazen gerçekten kuşlar yalnızlıktan hasta oluyor. Mutsuzluğunu anlayabiliyorsunuz. Lily ilk gün durgundu ama sonra hiç o hale girmedi. O da nasıl sevildiğini biliyor. Öyle mutlu bir kuş ki şimdi belki eski evinde bu kadar mutlu değildi. Gerçekten hepimiz onu çok sevdik, sürekli ilgilendik. Ve kuşlar -ki nasıl ürkek her an tetikte olan yaratıklardır- artık bizden korkmuyor.

Her gün ona belli bir süre mutlaka ilgi gösterdik. Korkutmadan oldukça nazik davrandık. Fakat davranışlarımızdan ziyade tüm hayvanların, kalbimizde olan niyeti uzaktan algıladıklarına inanıyorum ve bence asıl onu sakin kılan da bu telepatik etki.

Çünkü benzer bir etkiyi ördeklerde de görüyorum. Evimize yakın gölde bir ördek çift var. Gölün diğer sakinleri hep değişiyor ama bu çift yıllardır değişmiyor. Ve her yıl 8-10 adet yavru dünyaya getirip büyütüyorlar (oldukça yaşlandılar belki o yüzden diğer ördekler kışın göçtüğü halde onlar göçmüyor ve yavrular büyüdükten sonra ortadan kayboluyor). Şimdilerde yine yavruları var. Ben her sabah okula giderken evdeki kalan yiyeceklerden onlara götürüyorum ve hayvanlar artık beni tanıyor. Daha uzaktan gördüklerinde hepsi birden bana doğru yürüyor. Ve bunu yiyecek atmadığım, diğer zamanlarda da yapıyorlar. Nedense benim ben olduğumu bir şekilde anlıyorlar. Ve sanırım bu da, kalbimde onları görünce hissettiğim sevginin enerjisi ile oluyor. Fakat tabi ki bu yetmiyor. Her gün veya sık sık bu sevgiyi göstermek gerekiyor.





5 Nisan 2019 Cuma

5/4 40 uctu

Nisan 05, 2019 8 Comments
Yine gunler gecti aradan yazmayali. Yazacak heveslerimi kursagimda biriktirdim. Bazi seyler var icimi dokmeyi istedigim halde alikoydugum. Biliyorum ki gececek, bitecek, azalacak.

bir kucucuk kiz cocugu bak duruyor orada hala

Gectigimiz Pazartesi gunu dogumgunumdu. Normalde dogumgunlerime pek deger atfetmezdim. Bu sefer farkli oldu, duygularim altust. Hala da gecmedi. Sebep? Sebep yeni yasim. 40 oldum, kirk. Soylemesine bile alisamadim. Muhtemelen bunu okurken kafanizdan gecenleri ben de kendime ve diger kirklara soyledim ve soyluyordum. Aman canim ne var, alt tarafi bir sayi iste. Fakat bu sefer oyle olmadi. Cocuklarimin dogumgunlerinde hep yasadigim ama kendi dogumgunumde hic olmayan sey oldu, bastan sona gecmisimi dusundum. Ne ara ben kirk oldum, ne cabuk. Neden, ne kadar buyuk bir sayi, aman allahim! Yazinin karmasikligindan da anlasilacagi uzere bu sefer yeni yasim beni vurdu gecti. Eh tabi bu duygusal yogunlukta alinganliklar kat be kat fazla oldu, sonrasinda da duygusal cokuntuler. Benden 5 ay sonra kirk olacak arkadasima dedigim gibi, baskalarina soylemesi kolaymis ama kendine olunca farkli oluyormus. Ya da herkes oyle degildir belki, bilmiyorum. Bugun hala kendime gelmeye calisiyorum ama i ih olmadi. Dur bakalim. Olacak.

Ayni gunun sabahinda Hollandaca bir sinavim vardi, bundan sonraki iki pazartesi gunu yine var sinavlarim. Bir yandan da onlara hazirlaniyorum. Bu yuzden biraz daha yogunum.

Bu yogunluguma bir de oglanin hastaligi eklendi. Belki de benim icindi bu uyari. Onun derdine odaklanmaktan, kendi ruhsal cokuntume fazla ehemmiyet veremedim. Daha da dibe vuracakken cikmak zorunda kaldim :/ Her halde yukarda beni seven biri var deyip gulumsuyorum. Neyse ki oglumun hastaligi da hafifti, iki gece ates oldu ama toparladi, bu gun okula gitti.

Bu pazar, gercek dogumgunu iki hafta once olan kizimin dogumgunu var. Bir pasta yapmam lazim. Bir de tabi pazartesi gunku sinav icin testleri cozmem. Aslinda haftasonu baska seyler de var, birazdan markete gitmeliyim.

Bu sabah ev bosaldiktan sonra etrafa bakinca icimden soyle gecti. Tasindigimiz zamanda evin ic gorunusu ile simdiki arasinda hic benzerlik kalmadi neredeyse. Ufak ufak bir suru sey degisti. Hayatimizda da oyle. O kadar uzun zamandir birbirinin aynisi oldugunu sandigim gunler yasiyorum ki ama degil. O dar zamanlarda azar azar verdigim emeklerin hepsi, simdi kocaman oldu. Bunca deli rutin icine sikistirdigim ufak degisiklikler, yenilikler buyuk farkliliklara donustu. Ve onlara hic tenezzul etmeseydim, olmayacakti.

Sanirim hepimiz icin benzer seyler soz konusudur, sadece bunlari farketmiyoruz. Ne insan degismeden durabiliyor, ne de hareket etmeden. Gercekte aslinda durmadan birseyler yapiyoruz ve o yaptiklarimiz bir gun daha buyuk degerlere donusuyor. Sonra yasin 40 oluyor ve sen o minik emeklerin toplamina donusuyorsun.

Emeklerimin sonucundan memnunum ama 40 ne ya of.

Neyse kactim.