39. Ay Mektubu: yeni yeni takıntılar
GeCe
Haziran 30, 2015
3 Comments
Can kuzum,
Bir hafta gecikmeli olarak aylık mektubunu nihayet yazıyorum. 10 gün kadar önce Türkiye'den geldikten sonra yapılacak çok iş vardı ve ben bir türlü yazı yazma havasına giremedim.
Bu ayın tamamı Türkiye'de geçmiş oldu. Genelde keyifli bir tatildi, yakınlarımızla doyasıya zaman geçirdik. Sonlara doğru buradaki arkadaşlarını ve oyuncaklarını özlediğini dile getirmeye başlamıştın. Bizim için Amsterdam hala yeni bir yer olsa da senin için ömrünün çoğunu geçirdiğin yer burası. Ne ilginç belki de yıllar sonra nerde olursak olalım, bizim çocukluğumuzun geçtiği yerleri özlememiz gibi sen de burasını özlemle anacaksın.
Fotoğraf, İstanbul'da bir blog arkadaşımı ziyaret ettiğimizde çekildi. Oğluyla çok iyi anlaştığınızı söylememe gerek yok. Arkadaş listene onu da ekledin ve bahsederken anne benim çooook arkadaşım var çoook deyip, elini de sallıyorsun. Görüldüğü üzere o gün çok eğlendin, ilk defa parmak boyasını bu kadar abarttın.
Kırılmaz inadın hala devam ederken, yeni eklediğin takıntılarla birlikte başedilmez bir hal aldı. Zaten kıyafet konusunda epey zorlanıyorum. Hala sadece belli başlı şeyleri giyiyorsun ve olmayacak şeyler istiyorsun. İlk başlarda desensiz düz kıyafetler giymek istiyordun ve eşofman altı ve düz tişört giydin uzun süre. Üstelik eşofmanlar kışlıktı. O sıcakta bunları giymekte ısrarcıydın. Sonra o eşofmanların ipleri varmış diye istemedin erkek şortlarına geçtin ama ilave bir takıntıyla. Hala da devam eden bu takıntına göre bütün tişörtler pantalonun içinde gepgergin olmak zorunda. Hareket edince biraz bollaşıyor ya sinir olup dakka başı bana düzelttiriyordun. Sonra kendin öğrendin bunu yapmayı, şimdi durmadan lastiğin içine elini sokup yukarı çekiyorsun. Bu ne yazık ki tik haline geldi, dans ederken oyun oynarken bile sürekli yapıyorsun :( Üstelik tayt giydiğinde bol tişörtleri sokunca ve bazı büyük kıyafetleri göğsüne kadar çekince çok komik görünüyorsun ama asla değiştiremiyorum. Sonra bir de çorapları mümkün olduğunca yukarı çekme takıntısı eklendi buna ve tabi ki uzun çorapları istiyorsun. Göğüs altına kadar çekilmiş şort, dize kadar uzanmış çorap (üstelik istanbul sıcağında off) ile pek nostaljik göründüğünü söylemeliyim. Tabi ki bunlardan seni vazgeçiremedim ve bu ay defalarca dolap önünde kıyafet kavgası yaptık. Şık giyinmek gereken yerlerde bile böyle giyindin veya kirli de olsa hep aynı şeyi giymek istedin.
Babana göre İstanbul'da çok kişinin ilgisine maruz kalmamdan ve tabi sınırlarının biraz esnemesinden dolayı çıkıyor bu sapmalar. Şimdi eski rutinimize dönünce biraz düzelmeye başladı. Mesela çorap olayı bitti gibi.
Eski fotoğraflarına bakınca ne kadar büyüdüğünü görüp hayrete düşüyorum. Sana her bakışımda, sen benim kızım mısın, nasıl büyüttüm seni böyle neler yaşadık neler, ne yaptım da böyle akıllı bıcır bıcır oldun, nasıl seviyorum seni nasıl, ne kadar şükretsem az... diye iç geçirip duruyorum.
Sen ve kardeşinle ilgilenmek bana zor gelmiyor ama, gerçekten bazen içimdeki sevginin çokluğundan delirecekmişim gibi hissediyorum. Bunu anlatmaya tarif etmeye mecalim yok, umarım hissediyorsunuzdur.
Annen
Amsterdam