Kendime tam bir sanatçıyım diyemem ama sanatsal etkinliklere her zaman yatkın oldum. Tüm öğretmenlerim ressam olmam yönünde baskı yaparlarken, hem ne yapmam gerektiğini bilmediğim hem de elimden tutup yol gösteren olmadığı için eğitimim tam zıt bir yönde oldu: bilim. Bilim okuduğum için ve bilim adamı olduğum için hiç pişman değilim, bana birçok şeyi kattığını düşünüyorum ama...
Bu yazıda içimde barınan iki zıt kutbu nasıl uzlaştırdığımı, bana göre nasıl olmaları gerektiğini yazacağım.
Küçüklükten beri hayal gücümü kullanmayı, hayaller içinde yaşamayı çok severim. Hayali hikayeler içinde oynar, bir şey tasarlamam gerektiğinde çok çabuk ve farklı imgeler oluşurdu zihnimde. Hep kendi kendime birşeyler çizer, yapar, birleştirir bozardım. Giyim konusunda da herkesden farklı ve yaratıcı olmayı severdim. Üniversitede de bu tarzım devam etmiştir. Ancak daha farklı şeyler de öğrendim.
Fen alanında okuyup da mezun olduğunuzda kendinizin farklı olduğunu hemen anlamazsınız. Okul dışında ortamlarda bulununca başka insanların davranışlarındaki mantıksızlıkları, düşünce tutarsızlıklarını, herşeye körü körüne inanmalarını, sorgulayıcı olmamalarını garipsersiniz. Okulda bize bunlar açıkça öğretilmez ama bir bakarsın ki böyle biri oluvermişsin. Bilimsel düşünme, gözlemleme, sorgulama senin karakterin oluvermiş.
Lisans bitip de yüksek lisansa devam edince ve hatta doktoraya da başlayınca bir süreliğine sanatçı yönlerimi bastırmıştım. Eskisi kadar bu konuya zaman ayırmıyordum. Gerçi günlük hayatımda etkileri her zaman vardı. Farklı olarak artık bilimsel düşünce ile birleşmişti. Sadece göze hoş görünme değil, yararlılık, işlevsellik gibi ayrıntıları da düşünür oldum. Tam bir sanat olmayabilir ama bunu en çok annemin ve kendi evimizin restororasyonu sırasında farkettim. İç mimarlık hakkında hiç bir bilgim olmamasına rağmen, hem görsel olarak tatmin edici hem de kullanışlı tasarımlar çıktı ortaya. Gerçekten her ayrıntıyı düşünmüştüm, hatta geceleri uyuyamamıştım düşünmekten. Renkler, ışık, yerleşim, düzen hepsi uyumlu oldu.
7-8 ay kadar önce web master görevini üstlenmek zorunda kalmamla birlikte, eskiden beri ilgi duyduğum ama yine vakit ayımadığım web tasarım işine giriştim. Site yapmayı öğrendim ve bundan da hoşlandım ama beni daha çok cezbeden herhangi bir site yapmak değil, onu tasarlamak, görsel öğeleri üzerinde çalışmak, farklı şablonlar oluşturmaya çalışmak oldu. Artık internette gezinirken sitelerin tasarımlarını alıcı gözle inceliyor ve eleştirebiliyordum. Zorunlu olarak fotoğraf ve illüstüraasyon programları öğrenmeye başladım, bunlarla uğraştıkça keyif aldım. Ardından internette rasladığım çizer bloglar yıllardır bastırdığım şeyleri gün yüzüne çıkardılar ve çizmeye de başladım. Galiba içimde çok fazla şey birikmiş ki gördüğüm her sanatsal etkinliği yapmak istiyorum. Hem çizer - hem grafiker olmak, hem amigurumi oyuncaklar yapmak- hem dikiş dikmek, hem süslü püslü pastalar yapmak- hem dekoratör olmak istiyorum. Aynı anda herşeyi yapmak istiyorum.
Bu blogu düzenli olarak birşeyler üreterek ruhumu dengelemek amacıyla açtım. Gerçekten burada yazdıkça, ürünleri yayınladıkça ne kadar çok şey yaptığın zamanla görünüyor ve unutulmuyor. Bir gün gelip de birşey yapamayacak olsan bile yaptığın şeylerin böyle bir listesi insanı mutlu edecektir.
Sanatçı ve bilim adamı arasındaki ilişki ve farklılıklara değinecektim. Nerelere geldim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki sanatsal ve ya bilimsel ne olursa olsun insan bir konu üzerinde düşünüyor ve çalışıyorsa, zihin durmadan üretiyor. Bilimsel çalışırken yeni yöntemler, fikirler, sanatsal çalışırken yeni tasarımlar zihnimde uçuşuyor. Eskiden bazı resimleri veya eserleri gördüğümde nasıl akıllarına gelmiş diye hayret ederdim. Ama gerçekten bu işe giriştiğinde aslında zor değilmiş şimdi anlıyorum. O yüzden sanatçıların hayal dünyasında geziyormuş gibi olan tavırları, farklı bakış açıları aslında anlaşılmayacak birşey değil. Diğer yandan böyle bir yapıya sahip olmak çok önemli. Atatürk'ün sanatçı ve bilimadamlarını aynı dereceye koymasını eskiden anlayamazdım. Bana göre bilim gelişmek kalkınmak için daha gerekli gibi geliyordu. Ancak şimdi anlıyorum ki sanatçılar ülkenin kültürel gelişimi için gerekli ve bilim adamlarının da onların hayal güçlerine ihtiyaçları var.
Her bilim adamının içinde bir miktar hayal gücü ve uçukluk olmalı. Keşke sanatçıların bu özelliklerini bilimadamlarına öğretebilecekleri bir kurum olsa. Hayal gücü olmayan bilim adamı, çalışmalarında cesaretli olamaz ve bilimin kuralları içinde kaybolabilir. Oysa ilerleme için cesaret çok önemli. Önce kafanda kurgulayacaksın sonra yapacaksın.
Diğer yandan sanatçıların da bilim adamlarından bazı şeyleri öğrenmeleri gerektiği kanısındayım. Bir kaç yıl önce müzisyen bir arkadaşıma besteleri yaparken zihninde neler olduğunu, nasıl ortaya çıktığını sordum. Gitarın telleri arasında kontrolsüzce dolaşan parmaklarını yöneten şey neydi? Tabi ki hiç bir cevap veremedi. Bana göre bu aşamaları gözlemleyip bir şekilde farkına varabilirse hem bundan sonraki adımlarda hem de bunları başkalarına öğretirken çok faydası olabilir. Sanat okullarında da sanatçılık öğretilmiyor sanıyorum, herkes bir şekilde kendi kendine farkediyor ve oluyor. Bunun bir işleyişi olmalı diye düşünüyorum ve keşke bilinse. Mesela bir eser üretirken zihnimizde bir dizi işlemler olyor, birşey tetikleniyor ve ilham geliyor. En azından ilhamı tetikleyen şey bulunabilse. Bundan sonraki zamanlarda da o yer uyarılarak çalışma yapılabilir, ilham gelmesini beklemek yerine.
Bir bilim adamı sanatçı karışımı bir kişi olarak, hayal gücümü bilimde hep kullanmaya çalışıyorum. Şimdiki hedefim yukarıda bahsettiğim fikirlerimi keşfetmeye çalışmak olacak. Sanatın bilimsel metodolojisi. Bir yere varılabilinir mi, varılırsa bu genel bir teori olur mu (yani herkese uyar mı) bilemiyorum. Deneyip kendimi gözlemleyeceğim. Bulacağım şey herkese uymasa da kendime yarayacaktır ve eğer bir yöntem oluşursa, sanırım herkes bu yöntemi kendine uyarlayarak, kendini keşfedebilir.
28 Mayıs 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ne guzel anlatmissin kendini simdi seni anlamak daha kolay olcak benim icin :)
YanıtlaSilSevgiler