22 Mayıs 2011 Pazar

Son Tema Ve gecedesign.com

Mayıs 22, 2011 7 Comments

Sevgili Etel'in teması geçen hafta bitmişti ama ben ancak yayınlayabiliyorum. Headerda yukarda yer alan logosunu muhafaza ederek onun tonlarıyla uyumlu bir tema istemişti. Bir wordpress teması ama önceki yazılarımdan birinde de belirttiğim gibi, özel hostingli değil css upgrade paketi almış bir hesaptı bu. Temayı önce taslak sitemde hazırladım, ardından bu pakette temayı yükleyemeyeceğimi görünce tüm kodlamayı baştan yaptım. Bu yüzden çifte uğraş oldu ama en azından neyin ne kadar olabileceğini görmüş oldum. Buyrun Lovelycookies.com a yakından bakın.

Bunun dışında 19 mayıs gecesinden beri çok hastayım, şu anda penisilin iğnelerinden delik deşik olmuş popomun üzerine oturmakta zorlanarak yazıyorum. İleri derecede akut faranjit olmuşum, işin tuhafı bir gecede patlak verdi. Günlerdir yatıyorum, ilaç ve antibiyotikler ile biraz kendime geliyorum. Birkaç yıl önce benzer şekilde iğne yiyip, moraran popo yüzünden , o sıralarda yeni çıkan mortgage kavramına benzer şekilde morkıç      adını takan ablam, bana morkıç olup olmadığımı soruyor, biraz da mortgage gibi söylüyor anlamadım, sonradan çok güldüm ama gülerken heryerim ağrımadı değil.

Oysa ki ne hayallerim vardı tek güncük tatile sığdıramadığım. Geçenlerde aldığım gecedesign.com a tasarımlarım için bir site kuracaktım biraz daha ciddi bir hale getirecektim. Üstelik kendime bir çırak da aldım, benden daha bilgili ama başka konularda. Neyse efem çok kaliteli işer yapabileceğiz. Benim bilgi yetersizliği nedeniyle girişmeye korktuğum tasarımları dahi yapabileceğiz. Satış siteleri, özel animasyonlu, flashlı siteler.. vs. Şimdilik neler yapabiliriz görme aşamasındayız. Ancak biraz daha zaman alacak gibi görünüyor.

Sevgiler

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Bebek Şekerimiz

Mayıs 18, 2011 12 Comments

Bizim minik meleğimiz planlanandan önce gelmeye kalkınca herşeyi son ana bırakan GeCe teyzesini de biraz telaşa verdi ama neyse ki son anda durumu kurtardık.

Ablamın ilk doğumu sezeryan ile gerçekleşmişti, bu doğumu da öyle olacaktı ama günlerinin mayıs ayının sonlarında dolması bekleniyordu. 11 Mayısta gerçekleşen doğumdan bir hafta önce kontrole gidip NST'ye bağlandı ve daha zamanının olduğunu haftaya yeniden gelmesini isteyip tekrar bakacaklarını söylemişlerdi. Ablam da o günden önceki birkaç günde biraz üşütmüş (havaları biliyorsunuz çok soğuktu) arada öksürdüğü zaman karnında hisettiği acıyı öksürüğe yormuştu.

11 Mayıs sabahı yine tek başına doktora gitti ki -zaten son ana kadar Emre'yi okula götürüp getiriyor her işini yapıyordu- hiç beklemediği halde doğuma aldılar. NST'ye girmiş, yarım saat kadar doktorunda sıra gelmesini beklemiş. Doktor sonucu görünce "sen bu sancıyla nasıl duruyorsun, sancıların çok yüksek 45 dakka sonra seni doğuma alıyoruz demiş". Ablam da şok olmuş halde, yanında hiç bir hazırlığı yokken hemen telefona sarılıp haber vermiş. O gün hamileliğinde 36 hafta 4 günlük idi ve bize göre erkendi ama doktorun söylediğine göre (artık doğru yanlış allah bilir) doğuma alınmalıydı ve öyle de oldu.

Bana haber geldiğinde saat 10 du ve işe geleli çok olmamıştı, hemen panikledim çünkü daha bebek şekerlerini ve süslerini ayarlayacaktım, belki bir fotoğrafçı ile konuşacaktım. Bizim düşüncemiz NST ye girdiğinde doğum için bize gün verecekleri idi. Hemen apar topar okuldan çıkıp Eminönü'ne gittim, bir yandan hastaneye gitsem yanında olsam, diğer yandan süsleri alsam arada kararsız kaldım ama annemin eşinin ve yeğenimin falan gittiğini bildiğim için ben süsleri ayarlamaya karar verdim, çünkü bunu benden başka kısa süre içinde yapabilen olamayacaktı.

Bu arada ablamı doğuma hazırlamışlar, eniştem bile yetişememiş, 45 dakka değil yarım saat sonra girmiş ve bebek hemen alınmış, ben geldiğimde bebek çoktan çıkmış ablamın dikim işleri bitmişti.

Sonradan böyle aniden olmasının biraz iyi olduğuna karar verdik çünkü doğum öncesi düşünceler, karamsarlıklar, sabırsızlıklar olmamış oldu.

Eminönü'ne gittiğimde allahtan neyi nereden alacağımı biliyordum, ancak uzun uzun dolaşma düşünme seçeneğim falan olmadı, hemen boxcityden kutularımı seçtim, civarındaki bir dükkandan süsleri, kurdela ve tülleri aldım, orada başka bir dükkandan içine koyacağımız badem şekerlerini ve çikolataları, toplamda 15 dakikada her şeyi bitirmiş olmalıyım. Odayı süslemek için de bazı şeyler aldım ama resimleri yok yanımda. Daha zamanım olsaydı belki uzun uzun düşünür araştırırdım ama böyle olmasına rağmen yine de çok güzel oldu, inşallah mevlit için farklı şeyler yapabilirim.

Hemen hastaneye geldim, bir yandan kutuları hazırladık, odayı süsledik, ablam ve bebek odaya gelene kadar (ablam bir süre başka yerde tutuldu sanırım) her şey bitmişti. Daha önce hiç konuşma fırsatımız da olmadığı için ablam şaşırdı ve beğendi, ziyaretçiler de memnun kaldı.

Fikir vermek için de fiyatlara değinmek istiyorum. Kutular ebat ve şekle göre değişiyor, benim aldığım 20 tanesi 5 liralık pakette idi. Üzerine yapışan tavşan (tek figür almadım başka figürler de var) 24 tanesi 5 lira, kurdela 10mt 4 lira (ancak bu yetmedi, ben 60 kişilik hazırlamak istemiştim, en fazla 20-25 tane için çıktı), içine dekor olarak koyduğum tülün mt.sini hatırlamıyorum ama pahalı değildir 1-2 tl falandır, onu da düşünmeden aldığım için az almışım, daha çok dışarı taşsın istiyordum yetsin diye az oldu. Birde içine koyacağınız malzemenin fiyatı....

17 Mayıs 2011 Salı

Blogger'da Dinamik Görüntü (Dynamic View)

Mayıs 17, 2011 10 Comments
Daha önce birçok yazımda Tumblr'in arşiv görüntüsüne hayran olduğumu söylemiştim. (Örnek bknz Tumblr blogum). Bir süre önce blogger kontrol paneline girdiğimizde dynamic view diye hatırlatma yazısı hepimizde çıkmıştır. O zamanlar bloggerdaki engel sebebiyle belki fazla irdelememiştim. Bugün tekrar bakınca anladım. Tüm yazılarınızı aşağıdaki resimlerde görünen şekilde görüntüleyebilirsiniz.




Bu uygulamanın özellikle moda ve yemek blogları için çok kullanışlı olacağını düşünüyorum. Ben şahsen görerek seçme konusuna daha yatkınım.

Bu resimleri Tarfsiz Bir Gece blogumdan düzenledim. Siteye girerseniz hemen sağ üstte bir link koydum, oraya tıklayınca bu galerileri göreceksiniz.

Aslında bu görünüm bizim bildiğimiz rss readerdan çok da farklı değil, sadece readerın biraz cilalanmış hali diyelim. Sonuçta readerdan görülmüş olacak blogunuz. Bu görünümün sadece son model tarayıcılarda (ie 8 ve üstü, diğer tarayıcıların da son sürümleri) görüntülendiğini vurgulamışlar. Ancak bu ayarın etkin olması için ufak birkaç işlem yapmak gerekiyor. Aslında otomatik seçili bu özellik ama eğer rss görüntülenmesini sınırladıysanız görünmeyecektir.

Özetleyecek olursam, ayarlardan site beslemesinin tamamen izinli olması gerekiyor ve dinamik görünümün etkin olması gerekiyor.

1-  Ayarlar --->Biçimlendirme ---> Dinamik Görünümleri Etkinleştirin ---> Evet
2- Ayarlar --->Site İçerik Takibi ---->Blog İçerik Takiplerine İzin ver---> Tüm (yada Atlama aralığına kadar)  seçilmiş olmalı.

Bu durumlarda dinamik görüntüler çıkacaktır. İsterseniz sidebara bir link benim yaptığım gibi. Link şöyle olacak  :

http://(blog adresiniz)/view/flipcard

bu sayfa çıktığında görünüm seçeneklerini ilk resimde okla gösterdiğim yerden değiştirebiliyorsunuz. Ancak ilk tıklandığında hangi görünümün olacağı yukardaki adreste ne yazdığınıza bağlı

Dolayısıyla
Dönen kart görünümü için   http://(blog adresiniz)/view/flipcard
Mozaik görünüm için    http://(blog adresiniz)/view/mosaic
Sidebar görünümü için   http://(blog adresiniz)/view/sidebar
Poloroid görünüm için  http://(blog adresiniz)/view/snapshot
Zaman sıralı görünüm için http://(blog adresiniz)/view/timeslide

linklerini url olarak yan tarafa verebilirsiniz.

Ve hatta hemen blog urlnizin yanına /view/flipcard yazıp olup olmadığına bakabilirsiniz. Hem sadece sizin blogunuz için değil gezindiğiniz diğer bloglar için de.Ben şimdi sevdiğim bloglara bir de bu gözle bakacağım.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Girly Robot

Mayıs 16, 2011 4 Comments
source unknown

Bazen kendimi resimdeki gibi hissediyorum. O kadar teknik şeylerle meşgulum ki, dişiliğimi unutturuyor bazen. Oysa kadın olmak her şeye ince bir zevk yansıtmak, ortamı yumuşatmak, herşeye kadınca bir sıcaklık, güzellik katmak değil midir?

Bu yazı wordpress ve blogger arasındaki karşılaştırmayla ilgili olacak. Bana göre blogger dişi idi, içinde kadınların anlayabileceği kolay paneller, görünümü kolayca dönüştürebileceğiniz ve sihirinizi katabileceğiniz arayüzler... Bunlar wordpressde yok malesef. Bazı tema seçenekleri bloggera benzemeye çalışan bir arayüzle geliyor. İşte headerınızı arkaplanınızı ekliyorsunuz ama diğer unsurları değiştiremedikten sonra...

Tasarım yaparken en çok dikkat çeken görsel objelerdir. Ancak ikinci planda kaldığı halde uyumsuz olduğunda tasarımı bir anda tabiri caizse b*ka çeviren fontlar, font renkleri ve blog içinde kesintisiz bir dolaşıma imkan veren önceki ve sonraki linkleri... Wordpressde bu durum beni çıldıtmak üzere. Bloggerda tasarım yaparken önce görsel tasarımı bitirir, sonra panelden her bir kısım için fontları ve renklerini seçerdim. Wordpressde hepsini tek tek kodla yapmam gerekiyor ve bazıları çok ama çok yorucu olıyor.

Wordpressde arayüzle gelen temalar ise bunları değiştirmenize izin vermiyor. O zaman koy bir header, background olsun sana fontlarla hiç mi ama hiç uymayan absürd bir tasarım. Wordpressde yer alan binlerce tema sanıyorum erkeklerin elinden çıkıyor. Hepsinde bir soğukluk, içime sinen hiç bir tema bulamadım.

Bir de birçok temada önceki sayfa yada önceki kayıt şeysi yok. E biz alıştık geri geri giderek blog okumaya, arşiv gadgetindede post başlıkları görünmüyor, etiketler zaten allahlık, hem kategori hem etiket kavramı var ayrı ayrı.

Yine de bir açıdan seviyorum wordpressi. Neden diyeceksiniz, özene bezene yaptığım bazı temaların sonradan kişi tarafından değiştirildiğine şahit oluyorum bazen.  Tamam kişinin zevkidir istediğini yapar ama öyle bozuluyor ki bütünlüğü, işte bu yüzden wordpress kolay bozulamayacak :) (Çok hainim çok)

Hafta sonu yaptığım wordpress teması beni biraz daha uğraştırdı. Bu güne kadar yaptıklarım hep özel hosting almış wordpress blogları idi. Diğeri ise wordpress.com'dan ücretsiz blog açmış, ardından css upgrade paketi almıştı. Yıllık 17 dolar olan bu paket css düzenlemesine izin veriyor ama komple harici bir tema yüklettirmiyor.

Wp temaları blogegrdaki xml dosyasına benzer şekilde bir dosya ile yükleniyor. Ancak tek bir dosya değil, birçok dosyadan oluşan zip dosyası. Bu dosyalar bloggerın xml dosyasına benziyor ama parçalara ayrılmış hali diyebiliriz. İşte css dosyası da bu parçalardan biri. Diğer parçalar yüklenmediğinde sadece css yi değiştirsen bile çalışmıyor. Bu durumda css upgrade paketini alan, wordpress.com'un size sunduğu belli sayıdaki temalardan birini seçip sadece onun css'sini değiştirebilecek.

Benim tema yaparken dikkat ettiğim hususlar var, işte demin de belirttiğim önceki sonrası linklerinin olması, malesef çoğunda bu yok. Sonra menü barının olması ki yarıdan çoğunda o da yok. Geriye kalanlar içinden istediğim yerleşimde ve kalitede bir temayı bulmak saatlerimi aldı haftasonu. Sadece bulmak için, bir de düzenlemesi var ki, onda da her tema düzgün çalışmadı. Ve o hesapta da plugin eklemek de biraz sorunlu sanırım, öyle birşey göremedim.

Bu durumda anladım ki css upgrade tamamen kandırmaca gibi birşey. Eğer wordpress blogu düşünenler var ise şiddetle özel hostingi tavsiye ediyorum. Özel hosting ile neredeyse aynı fiyata, (yıllık 40-50tl) daha çok hakkınız olacak. Binlerce temayı istediğiniz gibi yükleyebiliyorsunuz. Bunlar alanınızda duruyor ve tek tıkla istediğiniz temaya geçebiliyorsunuz, hiç bir eklenti değişmeden. Binlerce plugin eklenebiliyor ayrıca.

Ben de yeni bir hostinge geçeceğim ama bloggera da kıyamıyorum. Sanırım bir süre ikisi birden devam edecek. Türkçe wordpress imkanı ve hızlı teknik desteklerinden dolayı Turhost'u tercih ettim. Tema tasarımlarımı yapar yapmaz açacağım siteyi.

Bol güneşli ve bloglu günler :)

15 Mayıs 2011 Pazar

Melekli Günler

Mayıs 15, 2011 12 Comments

Paşa'nın annesi olan ablam (bloguna yazı yazmayı bırakmıştı malesef) ikinci erkek çocuğunu kucağına aldı geçen çarşamba günü. 11.05.11 tarihinde ve 11.11 geçe.  Abisinin seçimiyle adı Egehan oldu. Öyle tatlı ki maşallah bakmaya doyamıyoruz. O günden beri bu mucize ile hayatımıza renk geldi.

6 Mayıs 2011 Cuma

5 Mayıs 2011 Perşembe

Bloglamaya Nasıl Başladım

Mayıs 05, 2011 3 Comments
Sevgili İçimden Geldiği Gibi beni böyle bir konuda mimlediği için çok sevindim doğrusu. Genelde okuduğum kişilerin neden ve nasıl yazmaya başladıkları benim de merakımı çekmiştir. Ancak şahsen kendim bu konuda yazmayı hiç düşünmemişim şimdi farkettim.

Mimi alınca hakikaten sordum kendime nasıl oldu da yazmıştım, ve düşüncelere daldım. Üzerinden epey zaman geçti ama az biraz da olsa hatırlıyorum.

Bir yıl önce yeni aydınlık odama geçene kadar, ünversitedeki odam (yaklaşık 8 yıl orada kaldım), hiç bir camı olmayan, karanlık bir odaydı. Tüm gün floresan lambanın altında oturmak ilk yıl gözlerimi çok yormuştu ama sonra alıştım. İlk iki yıl odamda hiç bilgisayar yoktu. Ben de ofisi yeniden düzenleyerek, bir duvarını kaplayan tahtaya bir manzara resmi çizerek onu yaşanılır bir yer yapmaya çalışmıştım, gerçekten de oldu.

İki yıl sonra bilgisayarım odaya gelince (evde kulanıyordum ama okulda yoktu, laptoplar müthiş pahalıydı) karanlık odama yeni bir pencere açılmış oldu. Tüm dünya gün boyu elimin altında. Bütün gün bilgisayar başında oturmamam lazımdı ama mutlaka çalışma arasında mola vermeliydim.

Blogları keşfetmem bir gün yemek tarifi ararken Portakal Ağacı'nı görmemle başladı. Aslında onu blog gibi algılamamıştım. Orada bir yazıda Crebro'nun sitesine yönlendirme vardı. O zamanlar Crebro polimer kil çalışmalar yapıyordu. İşte Crebro'da yaptığı şeylerden başka hayatına dair yazılar ve resimler (ki başta beni çok şaşırtmıştı, nasıl insan internete kendi resmini koyardı vs) blog yazmanın ne olduğunu göstermişti bana. Uzun bir süre hem onu hem de onun linklerinden itibaren girdiğim bir çok blogu takip ettim.

Takip ettiklerim arasında çizerler ilgimi çekiyordu, çünkü eskiden beri içimde kalan bir ukteydi çizmek. Orta eğitimim boyunca çizimle aram hep iyi oldu. Üniversitede defterlerin arasında kendim yaratmaya çalıştığım karikatürist karakter denemelerim vardı. Asistan olunca sınavlarda gözetmen olarak beklerken, kağıda hiç düşünmeden elimi serbest bırakarak ve hatta bakmadan karalamalar yapar, ardından biraz inceleyip neye benzeyeceğini düşünür birkaç ilave ile harika figürler çıkartırdım.

Çizerlerin bloglarını görünce bir tablet aldırdım eşime. Bir süre uğraştım hatta birkaç resim bile var bu blogda. Ancak sonra bıraktım çünkü gerçekten o kadar uzun zaman alıyor ki. Genelde renkli resimler yapmak istediğim için bütün o tonlamalar falan benim gibi acemi biri için saatler sürüyordu. Bu yüzden o kadar zaman ayırmadığım dönemlerde çizmekten koptum. Aklıma zaman zaman başka şeyler geliyor ama bu günlerde eskisi kadar herşeye merakla atlayan bir tip değilim.

Her şeyi yapmak, denemek istediğim dönemdi blogu ilk açtığım zamanlar, her denememi de paylaştım. Ancak zamanla bakış açım değişti. Herkes iyi bildiği şeyi yapsın, isteyen denesin ama ciddi durumlarda işi uzmanına bırakmak en iyisi. Diğer yandan her şeye yetişmek, hepsini en iyi yapmak çok yorucu, ben yoruldum en azından.

Bu günlerde, unutmak istemediğim, keyif aldığım yada faydalı olacağını düşündüğüm şeyleri yazıyorum blogumda. Biliyorum artık eskisi kadar neşeli bir blog değil belki, ama tamamen benimle birlikte değişen canlı bir şey sanki.

Bu mimi tüm arkadaşlarımın yazmasını arzu ediyorum, çünkü gerçekten merak ettiğim bir konu ve ilerde bir tez konusu olursa, eminim arşivlerimiz iyi bir kaynak olacaktır :)

3 Mayıs 2011 Salı

TL-Forint-Euro

Mayıs 03, 2011 11 Comments

Bir koltuğa iki karpuz sığmaz ya, bir para cüzdanına da üç para sığamıyor. Bu sıkıntıyı kaçtır yaşıyorum, durun anlatayım.


Türkiye'den yola çıkarken haliyle yanımda bir miktar para oluyor, dönüşte otobüse falan binmek için. Genelde Sabiha Gökçen'den gidiyorum. Evimden Kadıköye çok kolay ve kısa sürede geldikten sonra E10 otobüsleri ile 30-40 dakka civarında havaalanındayım. Dönüşte de aynı yolu gelicem, bozuk para lazım oluyor.


Yanımda bir miktar euro oluyor ama eğer Budapeste'ye  indiysem, havaalanında bir şeyler almam gerekiyor. Oradan evime nasıl gideceğime göre değişse de (bazen servis bazen tren) illaki eurolar forinte dönüşüyor. Macaristan'da AB'ye girmiş ama neden bilmem parasını değiştirmemiş. İkisi de geçiyor. Ama daha çok Forinti  tercih ediyorlar. Euro verdiğinizde para üstü forint oluyor. Sanırım çevirirken de kazanıyorlar. 1 euro yaklaşık 300 forint ediyor. Ancak bazı yerler 250 ye bile bozuyor.  Unuttuğumuz bol sıfırlı paralar yeniden elimde. Kafamı hep karıştırıyor forint. Eşim diyor sen TL ile kıyasla 1000 forint yaklaşık 7 lira.

Böylelikle cüzdanımda TL nin yanında bir sürü bozuk forint oluyor. Bir bozukluk cüzdanı taşıyorum bir de normal cüzdan, bozuklukların hepsi bir araya gelince ayır ayırabilirsen.


Derken Kosice'ye geliyorum. Eve otobüsle gitmek için bilet almalı, bozukluk lazım. Bozuk eurolar yanımda, sıra onlarda. Bir ayırım da onlara. Bu döngüden fenalık geliyor bana. Üç ayrı bozuk para çantası taşımam lazım ama minik omuz çantama sığmıyor. (not: Avrupa'da euro kullanan ülkelerin bozuk paralarının üzerindeki semboller hep farklıymış. Hangi ülkede basıldıysa onun temsili sembolleri, kişileri falan var. Böyle bir koleksiyona başladım gibi. Hoşuma giden bozuklukları saklıyorum.)

Eve gelince masanın üzerinde üç yığın oluyor. TL ler, forintler ve eurolar bir küme. Dönüşte yine aynı döngüyü kullanacağım, kim bilir bunu daha ne kadar yapacağım.

Macar hava yolları ile gidince, anonslara dikkat kesiliyorum. İngilizce anonsun neredeyse 3-4 katı uzunluğunda sürüyor macarca anonslar. Allahım ne kadar uzun bir dil öyle. Trende falan insanlar konuşurken öyle uzun geliyor ki.  Mesela bizim dilde iki harflik SU onlarda tam onüç harf  SZENSAVMENTES. Tahmin edin artık. Eşime diyorum ki Macar erkeklere allah acısın, kadın dırdırıyla birleştiğinde ne kadar çekilmez olduğunu tahmin edemiyorum artık.