I ♥ Barcelona
GeCe
Ocak 31, 2011
6 Comments
Geçen haftasonu için Ce ile birlikte kısa bir tatil yaptık ve Barcelona'ya gittik. O haftanın başında eşimin doğum günüydü, bir nevi doğum günü hediyesi oldu. Bu kısa gezide Barcelona'yı olabildiğince çok gezmeye çalıştık ama bazılarına imkan bulamadık tabi ki. Eşimin çok istediği benim ise olsa da olur olmasa da olur dediğim Barcelona maçına giderek, hayatımda ilk defa bir maça gitmiş oldum. Tabi ilk defa hangi maça gittin dendiğinde Barcelona demek biraz abes olacak belki ama kısmetim böyleymiş :p
Oraya giderken doğrusu kafamda hiç bir plan veya ön hazırlık yoktu. Öncesinde stresli olduğum için bu geziye can atacak bir heyecana da sahip değildim. Ancak havaalanında indiğimiz andan itibaren büyülendim. Atatürk havaalanı kadar beğendiğim başka bir yer olmamıştı, şimdi Barcelona havaalanı da oldu.
Havaalanından 10 kullanımlık biletlerden alarak otobüsle otelimizin bulunduğu Espanya meydanına gittik, yaklaşık 20 dakka sürdü. Meydanda Bercelona'nın arenası vardı, ancak tadilattaydı. Aşağıda çeştli görünümleri mevcut.
Barcelona demek geniş caddeler, uzun mesafeler demekmiş. Resmen ayaklarımıza karasular indi. Ne kadar metro ve otobüs kulansak da, indikten sonra bile bayağı bir yürünüyor. Bu yüzden herkes motorsiklet yada bisiklet, yada kaykay kullanıyor.
Espanya meydanından metro girişi. Budapeşte'nin metro istasyonlarından sonra buranınkiler harika geldi. O kadar iyi düşünülmüş ki. Haritalar, yönlendirmeler şahane. En çok hoşumuza giden ayrıntılardan biri sesli yönlendirme oldu. Mesela Macaristan'da durak yaklaşırken durak adının geçtiği bir cümle söylüyor. Ancak durağın adı, cümlenin ortasında, sonunda değil. Ve macarca bilmeyen biri kesinlikle anlamıyor. Barcelona'da sonunda söylemeleri bir yana, kadın ve erkek sesi olarak ayırmışlar. Mesela gelecek istasyon kelimelerini erkek sesi, durak ismini kadın sesi söylüyor. Dili bilmeyen kesinlikle anlıyor. Bunun dışında metro temizliği, canlılığı ve pratikliği ile de gönlümüzü fethetti.
Cumartesi sabahı oraya vardıktan sonra, öğlen stadyum civarına gidip maç bileti aldık. Yukarıdaki resim ise o yol üzerinde bir otel sanırım. Barcelona bu mevsimde soğuk olmasına rağmen palmiyeler ve yemyeşil çimler ile yaz gibi görünüyordu. Bizim güney şehirlerinde falan palmiyeleri muşamba ile sarıyorlardı. Burda hava gerçekten çok ama çok soğuk olmasına rağmen gayet doğal ve yemyeşildiler.
Biletleri internetten yada Caxia (idi sanırım) adlı bankamatik benzeri ofislerden alabiliyorsunuz. Ancak eşim maç için önceden araştırmış, belli yükseklikte ve belli konumlardan seyretmeye karar vermişti. Her bir konumun bilet fiyatı farklı oluyor. O dediğim bilet ofislerinden konum seçme şansı olmuyordu. Biz de stadyuma bir ön gezi yaptık.
Adamlar gerçekten turizm konusunda aşmışlar. Turist oldukça çoktu. Maça gelen avrupalılar, FCB müzesini gezmek için gelen turistler ve tabi de takım ürünleri mağazası. Biz de bazı orjinal ürünler aldık, mağazayı bile stadyum şeklinde dizayn etmişlerdi.
Barcelona'da gördüğüm kadarıyla iki farklı stilde yerleşim söz konusu, biri daha geniş caddelerden oluşan lüks ve modern yerler, diğeri ise dapdaracık sokaklı, cümbüş havasında eski gotik binalar. Her biri konusunda resimler koyacağım ama sanırım diğer postlara kalacak, zira sadece hafta sonu için gitmemize rağmen 600 tane resim çekmişim :(
Bu binalar lüks semtlerden..
Ve gittiğimiz maç ile stadyum. Şansımıza o günkü maç zor bir takım ile değildi. Hatta kıran kırana bir maç olsa eşim daha sevinecek diye düşünüyordum. Bu takımı yeneceği belliydi (3-0 yendi) ama maçla zerre kadar ilgisi olmayan benim için bile harika bir tecrübe oldu.
Buradaki atmosferi yaşamaya gerçekten değermiş. Giderken tıklım tıklım bir metro ile, sokaklardan (bknz aşağıdaki cadde) büyük bir kalabalık eşliğinde yürümek daha maça giderken heyecanlanmamıza sebep oldu. Üstelik dediğim gibi turisler, kızlar, gençler çocuklar hep birlikte gidiyorlardı, sanki maça değil de gayet normal bir etkinliğe mesela sinemaya gider gibi. Çok şaşırdım. Bir diğer şaşırtıcı husus da, onca kalabalığın hiç bir izdiham, sıkışma bekleme yaşamadan içeri girmesi ve yerleşmesi oldu. Biz sadece 3 dakka kala koltuğumuza oturmuştuk ve çoğu insan da öyle geldi, aşırı erken saatlerde değil yani.( O gün maça gelenlern sayısı 70 bin imiş, stadyum ise 100 bin kişilikmiş, zorlayıcı bir maç olmamasına rağmen katılım oranı bizi çok şaşırttı ayrıca)
Çıkarken yukarıda görünen caddede (ortasında geniş bir ağaçlık yol var, yanlarında ise araba yolları) motorsikletin görüldüğü kısım sıkış sıkış motorsiklet doluydu. Sayısını bilmeyeceğim ama hiç bu kadar fazla bir arada görmemiştim)
Resimlerin sıralaması biraz karıştı ama daha fazla uğraşamayacağım, buraya kadar bile bayağı zamanım geçti.
Bizim Turkish Airlines FCB takımının ana sponsorlarındanmış, ilgilenenler biliyordur da ben bilmiyordum bak sen.
Bu da maçtan bir görüntü, Kim kimdir bilmiyorum, çok anlamadım da ama orda bulunmak, trübünleri seyretmek, aşağıdaki videodaki gibi dalga yapmak derken 2 saatin nasıl geçtiğini anlamadım .
Oraya giderken doğrusu kafamda hiç bir plan veya ön hazırlık yoktu. Öncesinde stresli olduğum için bu geziye can atacak bir heyecana da sahip değildim. Ancak havaalanında indiğimiz andan itibaren büyülendim. Atatürk havaalanı kadar beğendiğim başka bir yer olmamıştı, şimdi Barcelona havaalanı da oldu.
Havaalanından 10 kullanımlık biletlerden alarak otobüsle otelimizin bulunduğu Espanya meydanına gittik, yaklaşık 20 dakka sürdü. Meydanda Bercelona'nın arenası vardı, ancak tadilattaydı. Aşağıda çeştli görünümleri mevcut.
Espanya meydanından metro girişi. Budapeşte'nin metro istasyonlarından sonra buranınkiler harika geldi. O kadar iyi düşünülmüş ki. Haritalar, yönlendirmeler şahane. En çok hoşumuza giden ayrıntılardan biri sesli yönlendirme oldu. Mesela Macaristan'da durak yaklaşırken durak adının geçtiği bir cümle söylüyor. Ancak durağın adı, cümlenin ortasında, sonunda değil. Ve macarca bilmeyen biri kesinlikle anlamıyor. Barcelona'da sonunda söylemeleri bir yana, kadın ve erkek sesi olarak ayırmışlar. Mesela gelecek istasyon kelimelerini erkek sesi, durak ismini kadın sesi söylüyor. Dili bilmeyen kesinlikle anlıyor. Bunun dışında metro temizliği, canlılığı ve pratikliği ile de gönlümüzü fethetti.
Cumartesi sabahı oraya vardıktan sonra, öğlen stadyum civarına gidip maç bileti aldık. Yukarıdaki resim ise o yol üzerinde bir otel sanırım. Barcelona bu mevsimde soğuk olmasına rağmen palmiyeler ve yemyeşil çimler ile yaz gibi görünüyordu. Bizim güney şehirlerinde falan palmiyeleri muşamba ile sarıyorlardı. Burda hava gerçekten çok ama çok soğuk olmasına rağmen gayet doğal ve yemyeşildiler.
Biletleri internetten yada Caxia (idi sanırım) adlı bankamatik benzeri ofislerden alabiliyorsunuz. Ancak eşim maç için önceden araştırmış, belli yükseklikte ve belli konumlardan seyretmeye karar vermişti. Her bir konumun bilet fiyatı farklı oluyor. O dediğim bilet ofislerinden konum seçme şansı olmuyordu. Biz de stadyuma bir ön gezi yaptık.
Adamlar gerçekten turizm konusunda aşmışlar. Turist oldukça çoktu. Maça gelen avrupalılar, FCB müzesini gezmek için gelen turistler ve tabi de takım ürünleri mağazası. Biz de bazı orjinal ürünler aldık, mağazayı bile stadyum şeklinde dizayn etmişlerdi.
Barcelona'da gördüğüm kadarıyla iki farklı stilde yerleşim söz konusu, biri daha geniş caddelerden oluşan lüks ve modern yerler, diğeri ise dapdaracık sokaklı, cümbüş havasında eski gotik binalar. Her biri konusunda resimler koyacağım ama sanırım diğer postlara kalacak, zira sadece hafta sonu için gitmemize rağmen 600 tane resim çekmişim :(
Bu binalar lüks semtlerden..
Ve gittiğimiz maç ile stadyum. Şansımıza o günkü maç zor bir takım ile değildi. Hatta kıran kırana bir maç olsa eşim daha sevinecek diye düşünüyordum. Bu takımı yeneceği belliydi (3-0 yendi) ama maçla zerre kadar ilgisi olmayan benim için bile harika bir tecrübe oldu.
Buradaki atmosferi yaşamaya gerçekten değermiş. Giderken tıklım tıklım bir metro ile, sokaklardan (bknz aşağıdaki cadde) büyük bir kalabalık eşliğinde yürümek daha maça giderken heyecanlanmamıza sebep oldu. Üstelik dediğim gibi turisler, kızlar, gençler çocuklar hep birlikte gidiyorlardı, sanki maça değil de gayet normal bir etkinliğe mesela sinemaya gider gibi. Çok şaşırdım. Bir diğer şaşırtıcı husus da, onca kalabalığın hiç bir izdiham, sıkışma bekleme yaşamadan içeri girmesi ve yerleşmesi oldu. Biz sadece 3 dakka kala koltuğumuza oturmuştuk ve çoğu insan da öyle geldi, aşırı erken saatlerde değil yani.( O gün maça gelenlern sayısı 70 bin imiş, stadyum ise 100 bin kişilikmiş, zorlayıcı bir maç olmamasına rağmen katılım oranı bizi çok şaşırttı ayrıca)
Çıkarken yukarıda görünen caddede (ortasında geniş bir ağaçlık yol var, yanlarında ise araba yolları) motorsikletin görüldüğü kısım sıkış sıkış motorsiklet doluydu. Sayısını bilmeyeceğim ama hiç bu kadar fazla bir arada görmemiştim)
Resimlerin sıralaması biraz karıştı ama daha fazla uğraşamayacağım, buraya kadar bile bayağı zamanım geçti.
Bizim Turkish Airlines FCB takımının ana sponsorlarındanmış, ilgilenenler biliyordur da ben bilmiyordum bak sen.
Bu da maçtan bir görüntü, Kim kimdir bilmiyorum, çok anlamadım da ama orda bulunmak, trübünleri seyretmek, aşağıdaki videodaki gibi dalga yapmak derken 2 saatin nasıl geçtiğini anlamadım .