28 Temmuz 2017 Cuma

Evde Oyun Alanları

Temmuz 28, 2017 4 Comments
Çocuklu evlerin en büyük problemlerinden biri, gitgide büyüyen oyuncak nüfusu, bu oyuncakları koyacak yer sıkıntısı ve tabi ki oyuncakların sebep olduğu dağınıklık. İki çocuklu bir ev için oyuncak sayımız çok az olmasa da gördüğüm bazı evlere göre fazla da değil. En azından oyuncakların dağılımı dengeli ve çoğu özel amaca yönelik.

Bir yıl önce salonu yeniden dekore ederken oyuncakların gruplanmasını ve yerleşimini yeniden düzenledim ve bir yıldır düzenimiz aynı şekilde devam ediyor. Bizim evimiz katlı olduğu için oyun alanı olarak üst kattaki çocuk odasını değil salonu kullanıyoruz. Bir yıl önce henüz onları odalarında bırakacak yaşta değillerdi ve eğer onlar orada kalırsa benim de başlarında durmam gerekecekti. Salonda olunca hem ben işlerimi yapıyor hem de onları gözetebiliyorum. Bu düzenleme zamanlarında okuduğum bir makale şöyle diyordu. Oyuncakların dağınık ve gruplanmamış olduğu bir odada çocuklar en fazla 5 dakikalık oyunlar kurabiliyorken, oyuncakların kategorilendiği, yeterli boş alanın olduğu ve toplu bir odada saatlerce oynayabiliyorlar ve yaratıcı oyunlar türetebiliyorlarmış. Gerçekten de benzer etkiyi ben de düzenlemeden sonra gözlemledim. Neler yaptım yapıyorum madde madde yazmak istiyorum.


Salonu mutlaka toplu, ferah ve aydınlık tutmaya çalışıyorum. Bir grup oyuncak yere dökülüp oynandıktan sonra tekrar yerine konulur ve ancak bu şartla diğer oyuna geçilir. Bazen iki farklı grup oyuncak da dökülüyor (salon büyük olduğu için yer sorunum yok ama) oyunlar sonunda mutlaka toplanıyor. Çocuklar bu döngüye alıştıkları için artık kendi topluyorlar veya bazen zorlanırlarsa beraber topluyoruz.

İkinci olarak oyuncaklar mutlaka gruplanmış haldedir. Bu gruplana oyuncak türüne göre de olabilir, onların oynayış şekline göre de (mesela birkaç araba ve birkaç insan figürünü beraber oynamayı seviyorsa aynı kutuya koymak gibi). Bizde bu gruplar şöyle, legolar, ahşap ve metal trenler, arabalar, minik oyuncaklar (hepsi grubuna göre şeffaf zipli poşetlerde), müzik aletleri, puzzle bölümü, boyalar, oyun hamurları... gibi.

Üçüncü mevzu bu oyuncaklar çocuğun kendi alabileceği yerlerde, kendi açabileceği kutularda ve her oyuncak her zaman aynı yerde olması. Yerlerini hep aynı tutunca, çocuk istediği zaman istediği oyuncağı alır ve işi bitince yeniden ona koyar. Bizim iki tane içinde birden fazla grubun bulunduğu karışık oyuncak kutumuz var. Bazen onlar karışıyor, ayda bir falan yeniden ayıklıyor ve herşeyi yerine koyuyorum. 

Oyuncakların çoğunu çocuğun yaratıcılığına imkan veren oyuncaklar olarak seçiyorum ama zaman geçtikçe okullardan hediye olarak gelen, restoranlardan verilen gibi genelde ucuz ve pek bir işe yaramayan oyuncak stoğu oluşuyor. Bu tip oyuncakların oynanma ömürleri genelde kısa oluyor. Bunları ara sıra ayıklayıp çöpe atıyor veya çevremizde isteyen çocuk olursa onlara dağıtıyorum. Bunları kontrol altında tutmak önemli. Gün geliyor hiç bir işe yaramayan bir kutu plastik oyuncak doluyor ev.

Bir diğer dikkat ettiğim konu ise evin boş ve düzenli olması kadar bazı oyunlar için çocuğa hazır alanlar sunmak. Bazı annelere göre bu dağınıklık olarak kabul edilebilir tabi ama ben o kadarını göze alıyorum. Salondaki çocuk masasının yakınında boya kalemlerinin ve boş temiz kağıtlarının olmasına özen gösteririm. Kızım piyanoya gittiği için evde çalıştığı org, ortada kolayca erişebilecekleri yerde (oğlum aklına estikçe gider çalar). Duvara yapıştırdığım kara tahtanın yanında hep bir kutu tebeşir vardır, bunu görmezlerse yazmak akıllarına gelmez. O dönem favori olan oyuncakları da ortadadır (mesela oğlumun araba kaydırdığı otopark oyuncağı bir köşede yerdedir, kızımın Littlest pet shop oyuncaklarının evi oyun masasının üstündedir ). Bu ortadaki oyuncaklar onlara ilham olur diğer parçaları alıp oynarlar. 



 Bazen ben de oynuyorum tabi 😉


Bazen oynayacak şey bulamazlar hadi derim bütün oyuncakların olduğu yerlere sırayla bakın, sonra bulup birini seçerler.

Asla yapmamaya çalıştığım şey ise büyük bir kutuya tüm oyuncakları yığmak, kutuları üstüste istiflemek ve tamamen bomboş bir oda bırakmak. Bu durumda benim çocuklar tablet ve telefonlara saldırıyor. Tabi onları da oynuyorlar ara sıra ama, kızım boyaların cazibesine kapılıp resim yapmaya, oğlum kitap dolabına gidip kitaplara bakmaya daldığında kurduğum düzenin en azından şimdilik bizim için işe yaradığını görünce mutlu oluyorum. 

16 Temmuz 2017 Pazar

Nova'ya Mektuplar:30. Ay

Temmuz 16, 2017 1 Comments


Canım oğlum, aylık mektuplarına çok uzun bir ara verdim ne yazık ki. Çoğu zaman ay dönümünde yazacak fırsatım olmadı, aradan günler geçtiğinde ise bir sonraki aya yaklaşmış oluyorduk. Öyle mi böyle mi derken yazılmadan kaldı. Şimdi tam 2,5 yaşında oluşunun şerefine yeniden yazıyorum ve bundan sonra aksatmadan yazmaya çalışacağım.

En son nerede kalmıştık hatırlamıyorum ama artık, galiba'lı, gerçekten'li, o zaman'lı cümleler bile kurabilen bir çocuksun. Her şeyi anlıyor ve söyleyebiliyorsun. Şarkılar söylüyor, bazen kendin uyduruyor, hikayeler anlatıyorsun. Dil konusunda hiç bir sıkıntımız yok çok şükür. Hollandaca ise anlayışın gayet iyi (imiş) ve bir ay kadar önce suskunluğunu bozup konuşmaya başladın. Tam cümle formunda değil elbet ama kelimelerle derdini anlatıyorsun.

Hiç uğraşmadan kendi kendine verdiğin tuvalet eğitimiyle gündüz bezini de bıraktık tam 2 yaş 2 aylık iken. Gece annenin tembelliği olmasa o da olacak ama şimdilik devam ediyoruz. 

2 yaşını 15 gün geçe başladığın oyun okuluna da alıştın. Hatta ilk kez geçtiğimiz hafta, ilk defa okul öncesi mızmızlanmadın ve okula gitmek istiyorum dedin. Orada Damla ile iyi oynuyorsun, Diego'ya hayransın ve Yuna'dan hoşlanıyorsun. Öğretmenlerinle de aran iyi.

Artık bebeklik emareleri birer birer biterken geriye tek kalan hala meme. Onu da çözmemiz lazım ama hala gelişme olmadı. Telkinler pek işe yaramıyor nasıl bir yol bulacağım hala çözemedim. Ama artık epey seyreldiğini belirtmeliyim.

Gelelim huyuna suyuna :) Terrible two hiç bu kadar terrible olmamıştı ablanda. Üstelik tecrübeli anneyim, bence bu ataklarına karşı doğru davranışı gösteriyorum  ama atlatman benim davranışım ile değil zamanın dolmasıyla mümkün olacak sanırım. Çok inatçısın, yerlere yatıp seni kucaklamaya çalışan kollarımdan kurtulacak kadar güçlüsün.

Pek kilolu bir çocuk sayılmazsın ama yeme şeklin hoşuma gidiyor. Çoğunlukla sağlıklı seçimler yapıyorsun ve ablana göre daha geniş bir yelpazen var. Üstelik senin yiyiyor olman onu da özendirip yemesine vesile oluyor 🙏🏼 Çok atlayıp zıplayan bir anlam olduğu için onun yaptığı herşeyi yapmaya çalıştığın için bedensel becerilerin de iyi durunda. Yakın zamanda tek ayak üzerinde sekmeyi çalışmaya başladın şimdi birkaç adım zıplayıp ilerleyebiliyorsun.

En çok sevdiğin hayvandan bahsetmesek olmaz. Tavuskuşu. Önceden çiftliğimizde vardı, kış boyunca başka bir yerdeydi herhalde görünmedi, baharda tekrar geldiğinden beri her sabah onu görmeye gidiyoruz. Daha çiftlik açılmamış oluyor ama sırf tavuskuşunu görmek için etrafını dolanıyoruz. 

Arabalar hala en favori oyuncakların. Okula giderken ve uyurken bir iki tane elinde olugor hep. Onun dışında balık tutmak Yeni heveslerinden. Oyuncak olanlarını bahçedeki şişme havuzda oynuyorsunuz ama uzun ağaç dallarını da olta yapmayı çok seviyorsun. Geçen gün aramızda geçen şu konuşmayı da eklemeden geçemeyeceğim. Ormanda iki eline iki sopa almış yürürken iki tane sopan var bak biiir-iki dedim, sen de hemen ardından hayır beeeş tane var, dööört beş demedin mi? Şaştım kaldım☺️

İnadının çok tuttuğu ve benim sabrımın az olduğu günler kızdığımda hatanın farkına varıp boynuma sarılıyorsun ve "seni dok deviyom" diyorsun ya ölüp bitiyorum.




5 Temmuz 2017 Çarşamba

Sebze Sevdalısı

Temmuz 05, 2017 10 Comments


Amsterdam'da yaşayan Türk annelerinden oluşan bir Facebook grubumuz var. Her türlü konuda tartışıyoruz. Son tartışmalardan biri, Türkiye'deki sebze meyvelerin tadını burada bulamamak üzerine. Gerçi bunu savunanlar çoğunlukla İstanbul harici şehirlerden gelenler. Eminim haklılar ama ben şahsen İstanbul'dan sonra buradaki meyve sebzelerden şikayet etmiyorum, hatta kimilerini çok daha fazla beğeniyorum. Belki şimdi İstanbul'da da organik pazarlar, dalından satıcılar vardır ama ben oradayken ve çalışıyorken bunları bulup alacak zamana sahip değildim. Evime en yakın market ve pazarları kullanıyordum.

Tabi tam zamanlı anne olunca, evde hergün yemek pişince biraz daha bilinçleniyor insan.  Hangisi taze/değil, hangi sebzeler çocukların seveceği şekilde pişmeli, hep aynı yiyecekler olmasın çeşit çeşit alayım... şeklinde kendi içinde bir dünya şu mutfak olayı. Bizim evde biz de dahil çok miktarda yemek tüketilmez ama hergün mutlaka bir çeşit sebze veya salatanın olduğu menüler hazırlarım.

Grupta bazı sebzeleri beğenmedikleri için pişirmeyenleri (veya onlar için tr ziyaretlerini dört gözle bekleyenleri) okuyunca şaşırdım. Çünkü benim için olay biraz da şuna dönüşüyor. O benim damak tadıma uygun değilse bile ben birşeyler yapabilirim, seveceğimiz bir şekilde pişirebilirim veya dönüştürebilirim. Bu şekilde istisnasız neredeyse her sebzeyi tüketiyoruz evde. Yeni şeyler denemeyi, uydurmayı ve yakışacak şeylerle harmanlamayı seviyorum.

Markete gidip de taze sebzeler görünce almadan duramıyorum, onların kokularını içime çeke çeke alışveriş yapıyorum. Dokunuyorum seviyorum böyle biriyim :))

Bu yazıda Hollanda'daki sebzeleri (tabi aklıma gelenleri) ve nasıl pişirdiğimi kısaca toparlayayım istiyorum.

Yukarıdaki fotoğraftan ilham alayım:

Dolmalık biber: Türk bakkallarında bizdeki gibi minik yeşil dolmalık biberler var ama onunla yapılan biber dolmasındaki acımsı tadı eşim beğenmiyor diye kıymalı biber dolmasını şu renkli dolma biberlere yapıyorum. Öyle lezzetli oluyor ki, çocuklar bile bayılıyor. Yeşil minik dolmalık biberlerden yapılmış zeytinyağlı dolmaya da (hani fıstıklı falan olan) ben bayılıyorum.

Patlıcan: en sevdiğim sebzelerden biri, karnıyarık, oturtma, bazen patatesle karıştırıp musakka, imam bayıldı ve en çok da köz salata bizim evin en çok pişenlerinden. Bazen az kaldıysa falan sebzelerden bir harç hazırlayıp börek yaptığımda içine patlıcan da giriyor. Markette genelde tombul patlıcan bulunuyor, Türk bakkalında ise bizim uzun patlıcanlardan. Ancak ben tombulları daha çok beğeniyorum çünkü çekirdeği (dolayısıyla acı tadı) daha az.

Biber: dolma biber harici yeşil kırmızı turuncu biberleri kastediyorum. Salatalara genelde doğrarım. Çarliston biberlerden sabah kahvaltı için peynirli biber kızartması yaparım (normalde çökelek ile yapılır ama sert beyaz peynir de oluyor), çok yemeyelim diye fazla kızartmasam da bazen kızartma, kırmızı köz biber gibi.

(Ara not: yazarken düşündükçe bile ağzım sulanıyor ya 😂 neyse devam edeyim)

Bezelye: genelde burada Türkiye'deki gibi alıp ayıklanacak bezelye bulmak zor. 100-200 grlık paketlerde böyle yeşil satılıyor ama çok minik taneli öylece yemek için. Dondurulmuş alıyorum genelde bezelyeyi ama tadı tr den azıcık farklı. Genelde daha minikler ve tatlılar. Artık Türkiye'dekiler bana çok otumsu gelmeye başladı. Bezelyeyi de genelde içine patates veya havuç koyup zeytinyağlı yemek şeklinde, bazen et yemeklerinin içine falan koyuyorum.

Pırasa: tam şu anda bir yandan pırasalı böreğimi yiyiyor bir yandan yazıyorum. En çok börek oluyor bizim evde, böyle herkes yer. Bazen taze soğan niyetine salatalara doğradığım da oluyor. Zeytinyağlı yemeğini de benden başka yiyen yok diye nadiren yapıyorum. 

Taze fasulye: aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi burda iki çeşit var taze fasulye. İnce olanları genelde buharda haşlama, turşu, ya da haşladıktan sonra galete ununa bulayıp azıcık kızartma şeklinde yapıyorum. Kalın olanlar ise epey kalın bir parmak genişliğinden fazla. Onları da ayıklafıktan sonra bir de dikey ikiye keserek zeytinyağlı yemeğini yaparım çok lezzetli olur.



Brokoli: kızım ufakken o yemediği için yesin diye daha çok önce haşlayıp sonra karnabahar kızartması gibi kızartarak yoğurtla yenilebilecek şekilde yapıyordum. Fakat illa ki o demetin bir kısmı çorba olur. Şimdilerde oğlum buharda haşlanmış halini limon ve zeytinyağı karışımına banarak yemeyi çok seviyor. Bu yüzden uzun zamandır bu şekilde pişiyor.

Karnabahar: benim favorim tabi ki bol limonlu biraz kıymalı yemek formu. Ama bazen kızartması da olur. Çok iştahlı olmasalar da yedikleri sebzelerden. 

Lahana: eşim sarmasını çok sever ama sarmalık lahana bulmak zor veya bitiremeyeceğimiz kadar büyük oluyor. Genelde küçük boy alıp coleslaw salata olarak yiyoruz. Yemeğini benden fazla seven olmadığı için (eşim yer ama mecbur kalırsa) seyrek pişer. Yine kırmızısını salata olarak kullandığım için bazen kavanozda doğranmış turşu gibi olanları alıyorum salata için. 

Havuç: en çok çorbalara, yemeklere, salatalara kullanıyorum ama ara sıra haşlayıp tavada birazcık kızartarak şöyle sarımsaklı yoğurtla yemenin keyfi başka. 

Enginar: ah enginar çok severim. Buralarda genelde kabuklu satılıyor diye kabuklarıyla haşlayıp, yapraklarını koparıp limon+zeytinyağı+tuz karışımına bandıra bandıra yeriz. Çocuklar çok severler. Fakat Türk bakkalında dondurulmuş halde bir paket (içinde 10-15 çanak var) buldum, son birkaç seferdir alıyorum ve haşlıyorum. Yine aynı sosla yiyoruz hatta bazen salataya bile doğruyorum.

Celery (kereviz sapı): Türkiye'deki kereviz sapları tam böyle değil sanki, daha çok yapraklı ve daha ince. Burada kapkalın bir sopa gibi. Bizim evde çorbalara girer, salatalara doğranır, hatta tek başına salata olur.

Kabak: sadece burada deneyeceğim diğer AB ülkelerinin bazılarında da benziyor, makette kabak ile salatalığı ilk geldiğinizde ayırt edemeyebilirsiniz. Türkiye'deki kabaklar, açık yeşil olur bunlar koyu yeşil. Ama bence tat olarak çok farkları yok. Eskiden patates ile karışmış az pirinç eklenmiş yemeğini yapardım ama son zamanlarda dilimleyip fırın kabına diziyorum, arasına biraz ince bulgur, üst katına bol dilimlenmiş domates ve mozerella parçaları zeytinyağı falan gezdirip fırında pişiriyorum. Bulgur tüm suyu emiyor çok hafif bir yemek oluyor. Bir diğeri de tavada kavrulup üzerine sarımsaklı yoğurt dökülmüş hali.

Avokado: sade haliyle, salataların içinde ve sandöviçlerin arasında ve üşenilmezse sos olarak her haliyle çok seviliyor.

Bakla: iç bakla ve kabuklu bakla şeklinde iki çeşit var. İç bakla genelde haşlanıp buğday, taze soğan, avokado, çeşitli otlar eklenmiş zengin salataya dönüşüyor. Taze bakla da fasulye gibi zeytinyağlı yemeğe.

Ispanak: çocuklar seviyor diye en çok mücver, sonra börek ve salata en son da yemek oluyor bizim evde.

Kereviz: en çok cevizli salatası (mmmm) bazen de portakallı zeytinyağlısı oluyor. Genelde ben yiyorum ama.

Brüksel lahanası: hemen hemen aynı boyutlarda kesilmiş patates ve havuçla birlikte haşlayıp sonra sarımsak *sirke (veya limon) * zeytinyağı ile hazırlanmış sosu döküp öyle yiyoruz. Nefisss.

Daha çok sebze var ama şimdilik bana ayrılan sürenin sonuna geldik. Devamı bir sonraki yazıya 😉

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Guney Fransa Tatili

Temmuz 01, 2017 4 Comments
uzun uzun yollari astim geldim gozumu kararttim kactim geldim sana

Haziran'in ilk haftasi tadi damagimizda kalan bir tatil yapmistik. Simdi elimden geldigince anlatayim istiyorum. Bu tatil bizim icin bircok acidan bir ilk. Ilk defa bizimkilerle yasit cocuklari olan baska bir aile ile gittik ve ilk defa 12 saat kadar suren araba yolculugu yaptik. Yol uzun oldugu icin gunde 6 sar saat olmak uzere gidis ve donuste birer gece konaklamali toplam 4 gunu yollarda gecirdigimiz bir seyahat oldu. 2 veya 3 saatte bir de mola verdik. Cocuklar hic ummadigimiz sekilde uyumluydu ve yolculuk genel olarak rahat gecti. Elbette yorulduklari sIkIldiklari oldu ama dusundugumuz kadar korkunc degildi. Ustteki fotografta goruldugu gibi, ilk gidis gunumuzde aksam saatlerinde maruz kaldigimiz siddetli yagmur ve firtinayi saymazsak manzara sahaneydi.

Gittigimiz yer Marsilya yakinlarinda bir sehir ismi Beziers'mis. Daha dogrusu bu sehrin daha kirsal bolgesine kurulmus bir camping alani. Ayrica baglari ve sarap fabrikasi da varmis. Cok buyuk bir arazi dusunun, resmen kasaba gibi planlamislar, icine yuzlerce bungalow koymuslar, karavan ve cadirlar icin parseller ayirmislar. Icinde marketi, ekmek firini, birkac restorani, yuzme havuzlari, oyun alanlari vs hepsi vardi. Biz bungalowda kaldik fakat karavan tatili hayalimiz vardi. Burada karavan tatili yaparsak neler lazim olur diye bolca gozlemleyip notlar aldik. Camping alaninda her karavan icin kullanilabilecek mutfak banyo elektrik hatti gibi seyler var, sadece karavanda uyuyorsun farkli olarak. Yine cadir icin de benzer hizmetler var.

Bungalowlar ise degisik degisik, bizimki prefabrik seklindeydi ve iki oda bir salon (salonda mutfak) banyo tuvalet ve genisce bir varendasi vardi. Oda sayisi farkli olanlari varmis ve bir de catisi olup da duvarlari kalin cadir bezi gibi olanlar da vardi. Hepsinin fiyatlari degisiyor ama bizimki icin konusacak olursak icinde klima bile vardi.

Boyle bir yerde kalinca tabi, yemek icme temizlik gibi hizmetler sana ait oluyor. Giderken nevresimlerimizi, tuvalet kagidina varincaya kadar ihtiyaclarimizi goturduk (oradaki marketten de alinabilir bazi seyler tabi cok ucuk degildi fiyatlar). Fakat tum mutfak malzemeleri (eksiksiz), yorgan yastik, masa sandalye, camasir askisi vs hersey var. Bir de oda o kadar temizdi ki gercekten cok sairdik. Meger ayrilmadan once odayi buldugun gibi tertemiz birakman gerekiyormus, eger onlarin temizlemesini istiyorsan bir miktar para odemen. Biz kendimiz temizledik ve yildizli pekiyi aldik :))


beraber oyun

Odalardan birinde cift kisilik yatak digerinde iki tane tek kisilik yatak vardi. Fakat birlikte uyumaya alismis bunyemiz oldugu icin butun yataklari ayni odaya koyduk, odalar da ufak oldugu icin bir duvardan diger duvara yatak seklinde bir oda oldu. Cok keyifliydi beraber uyuduk - uyandik tatilde bir arada olmanin tadini cikardik. Son birkac tatilde boyle yapiyoruz bir nevi gelenek haline geldi. Zaten This is Us dizini izledikten sonra boyle ozel gunlere ozel gelenekler yapma konusunda heveslendim. Yukaridaki fotografta yataklar birlesmeden onceki hali gorunuyor.

canim varendam :)

Varenda ise bu tatilin kalbini olusturuyor. Havuzda denizde falan olmadigimiz her an varendadaydik. Sahsen ben yerden hafif yuksek varendalari cok severim. Evimde on ve arka bahcem olmasina ragmen varenda gibi degil . Icerde masa sandalye takimi vardi ama varendada da ayrica var, tum yemeklerimizi disarda yedik denebilir. Iki aile gittigimiz icin yemek kismi sanki daha kolay oldu. Kahvaltilarda ortak saatte pek bulusamadik ama oglen ve aksam yemeklerinde beraberdik. Oglenleri genelde havuz kenarinda atistirmalik veya restoranlardan pizza falan seklinde gecti. Ancak aksamlari sirayla birimizde yedik ve beraber yaptigimiz icin fazla yorucu olmadi. Bir de sicaktan mi havasindan midir nedir, canimiz oyle pek yemek istemiyordu, cogu yemek hep kaldi iki gun seklinde yedik. Yani hergun tam yemek pisirme gibi olmadi, kalanlara ilaveler yaptik. Bu acidan yemeksiz tatil olusu bizi hic zorlamadi diyebilirim. Zaten ben her zaman ozenli besleniyoruz bir hafta da hafif beslenelim ne cikar kafasindayim.

keyif

fotograftaki hatayi bulunuz :)

Kamping alani plaja sifir degildi yuruyerek 15 dakika falan ama upuzun bir kumsal yuruyorsunuz zaten, gercekten cok genis bir kumsaldi. Denizde fazla yuzemedik ne yazik ki. Henuz yaz basi oldugundan herhalde su cok soguktu. Bozcaada'ya gittiyseniz onun suyu ile ayniydi diyebilirim. Ben bir dalip ciktim ve ciktimda tuuuuz diye bagirdim. Zira bu tatil oncesi birkac kez hollanda sularinda yuzmus hem gol hem denizde hic tuz bulamamistim. Tuzlu deniz ile hasret giderdim. Cocuklar kumlarla oynadilar, biz dalgalari dinledik. Bir aksamustu ise arkadasimla kizkiza ve birer cocukla gidip romans yaptik :)

ay isiginda akdeniz

Kamp alaninin benim icin ozel ayri bir tarafi vardi. Etraftaki agaclar, cicekler, ruzgarin esisi, gunesin yakisi hersey ama hersey cocuklugumdaki yaz tatillerimle ayniydi. Kavaklarin hisirtisi, gelincikler, igne yaprakli camlar. Bunlar hollandada da var ama farkli, buranin bitki ortusu bizimki ile birebir ayniydi. Helo'cum ise kiraladigimiz bisiklet ile bisiklet surmeyi ogrendi. Gecen yil aldigimiz denge bisikletinden sonra, bu yaz normal bisiklete gecirmeyi dusunuyorduk ama henuz satin alacak firsat olmamisti. Hazir oldugunu yapabilecegini biliyordum ama bu kadarini beklemiyordum. Ilk seferde tutup biraktim ve gitti. Hic yan tekerlegi olmadan ve (masallah) hic dusmeden. Oysa kendi ogrenisimi hatirliyorum da bir hafta surmus ve yara bere icinde kalmistim. Dondukten sonra hemen bir bisiklet aldik ve simdi hergun okula bisikletle gidip geliyor.

kavakli yollar en sevdigim

Denize giremedik ama bol bol havuzda yuzduk. Her cesit havuz vardi. Fakat en iyisi de etrafi camekanla kapli olan bir havuzun olmasiydi. Zira ilk uc gun hava feci ruzgarliydi ve sudan cikinca donuyorduk. Camekanli havuzda rahatca yuzduk o gunlerde. Havuz alanina yiyecek icecek sokmayi yasaklamislar ve terlikleri kapida birakip bir ayak havuzundan gecerek iceri girmeyi saglamislardi. Boylece ne pislik ne de bortu bocek vardi (yani kirinti olmadigi icin karinca falan yoktu demek istiyorum). Isteyen havuzdan cikip masalarda ve restoranlarda yiyordu. Boyle basit bir uygulamayla hem temizligi saglamalari hem de is yukunu/calisan sayisini azaltmalarini cok akillica bulduk.

dal-cik

kapali havuz
Arkadaslarla gitmis olmamizin da faydasi cok oldu tabi, cocuklar beraber guzel oynadi, biz de anneler veya babalar olarak keyif yapabildik. Birlikte oyle eglendik ki hem cocuklar hem biz her yil bu tarz bir tatil yapmayi diledik. Hatta daha kalabalik gidebilmeyi istedik.
ozledigimiz dev boyutlu zakkumlar
Turkiyede eskiden bu tip kamp alanlari oldukca yayginmis, ben hic yasamadim ama arkadasim cocuklugunda her yazini boyle gecirirmis. Saniyorum simdi bir cogu ozel otellere donustuler, oysa bu tip bir tatilin keyfi bambaska. Instagramda soyle yazmistim


Gercekten de bu acidan basarili bir tatil oldu. Doya doya oynadilar, dayatilan aktiviteler disinda canlari istedigi gibi davrandilar. Cocuklar buyuyup de kendi tercihlerini yapana kadar bu tur tatilleri her yil yapmayi istiyorum. Umarim yapabiliriz.

Bu tarz kamp alanlari guney avrupa kiyilarinda bolca varmis ama bizimkini merak edenler olursa burasiydi http://www.campinglayole.nl/ Sezon disi gitmis oldugumuz icin gayet uygun fiyatliydi. Bence deniz-havuz sezonu olmayan zamanlarda bile gidilebilir.

Ara Sira

Temmuz 01, 2017 3 Comments

Son on gundur falan acayip bir duygusal durumdaydim. Normalde icimde kendiliginden dogan nese ve mutluluk kaybolmus, icime bir huzun dolmustu. Nedeni bir cok sey olabilir, asiri yorgunlugum, kafama taktigim herhangi birsey falan. Nedeni muhim degil simdi zaten ben de hatirlamiyorum. Sadece dokunani yakarim halleri, icimden tasan sinir, neye catacagini bilememe durumlari. Haliyle bu haldeyken hersey ama hersey gozume batiyordu. Ozellikle de esimin yaptiklari, yapmasinin gerekli oldugunu dusunup yapmadiklari, hersey... Dolayisiyla evde gergin bir ortam hakimdi. Bu donemde en son oglumun dogumunda gelmis olan babannemizin bir haftaligina bize gelmis olmasi pek iyi bir tesaduf degildi ama bence iyi idare ettim. Olabildigim kadar huzuru korumaya calistim. Zaten son iki gunumuz daha var kamufle edebilirim.

Bunlari yazdim ama asil anlatmak istedigim baska. Bu gecenin ortalarinda Nova'nin uyanmasiyla uyandigimda icimdeki o huznun kalktigini, eski nesemin geldigini farkettim. Birden bire ve ustelik yine kocamla atismistik uyumadan once. Gayet yogun bir kirginlik icindeyken ve hatta bu sebeple zor uyumusken, birkac saat sonra gecmis bitmis olmasi (cozume dair bir girisim de olmadi) cok ilginc geldi. Anlam veremedim neydi bu degisiklige sebep. Yildizlar mi, gezegenler mi, hormonlar mi yoksa bilmedigimiz baska gucler mi? Ilk defa bu kadar keskin sekilde farkediyorum bu duyguyu.

Dolayisiyla bu sabah mutlu uyandim, son on gundur kafamda evirip cevirdigim bunlarin hesabini kocama soracagim dedigim maddelerin hepsi ucmus gitmis. Hatta ekstra ilgiler falan. Kendime sastim yeminle, dur bu ne hal diye.

Elbette yine meseleleri konusmadan atlamayacagim ama acaba nedne oldu, nasil oldu, baska neler neler var boyle hayatimizda olan, biz neyiz bu kadar pasif miyiz, yere goge sigdiramadigimiz akil bu kadar mi ustunmus, dusunceler duyguyu etkiler diye dusunurdum, oysa duygum ondan bagimsiz miymis.... seklinde deli sorularla basbasa kaldim.