Hayalet GeCe
GeCe
Ocak 29, 2010
23 Comments
Merhabalar, bir gözden kayboluyorum bir ortaya çıkıyorum. Hayalet gibi oldum resmen.
Artık bu lafı söylememe kararı almıştım ama işlerim yoğun, biraz da uzaklaştım blogumdan ne yalan söyliyim. Bazen hayatta herşey anlamsız gelir ya o modlardayım bu günlerde.
Benim gibi işlerde çalışanlar için motivasyonu sürekli canlı tutmak çok zor. İnsan emek verdiği şeylerden karşılık bekler ve bunun karşılığını almak yıllar alıyorsa, buna sabır göstermek kolay değil.
Bir öğrencim bu konuda şöyle bir yorumda bulunuyor. Fizik yapabilmek için çok zeki olmamalısınız. Çünkü çok zekiler tahammül edemez. Ancak aptallar bu sürece tahammül edebilir. Tabi biraz abartarak yorum yaptı ama aşağı yukarı böyle. Şimdi 10 yıl sabır gösterdiğim için belki de aptallar sınıfındayım?
Asıl bahsetmek istediğim, buna ve hayatın diğer sıkıntılarına nasıl dayanabildiğim. Eş, dost arkadaş önemli rol oynuyor bu konuda, orası açık. Ancak başka bir konu var değineceğim.
Hayatımın her döneminde bir hobim oldu. Kimi zaman bunlar çok fazla görünse de, hiç bir zaman meşgul olmadığım bir şey yoktu. Örgü örmek ise ilk okul yıllarımdan itibaren hayatımdaydı. Bir çok şey değişti, okullar, mekanlar, konumlar ama örgü örmeyi hiç bırakmadım.
Bu konuda yazı yazmayı uzun zamandır düşünüyordum ama tesadüfen dün Anne ve Bebişi 'nin bu konuyla alakalı yazısını okudum. Aşağı yukarı aynı yaşlarda olduğumuzdan benim dönemimde de dantele karşı iki bakış açısı mevcuttu. Ancak ben onun gibi düşünenlerden değildim. Örgü örenler ve okuyanlar ayrımında her ikisini de yapanlar kısmını seçmiştim. Okumama engel olacağını hiç düşünmedim, ve sanırım bu yazıyı okuyacak olan birçok kişiden daha fazla okudum (yıl olarak). Üstelik okumama yardımcı olduğunu düşünüyorum.
Dantel ipi yerine yünlerle örmeyi daha çok sevsem de bence ikisi de aynı, ve hatta başka craft işleri ile uğraşanlar için de aynı aşağıda yazacaklarım.
Örmek benim için hep terapi oldu ve bu terapi kesinlikle eğitimimde bana çok yardımcı oldu. Bana göre iki yolla terapi sağlanıyor. Birincisi örme aşaması, diğeri de sonrası.
Örme aşamasında özellikle rahatlıyorsunuz. Çünkü örmenin ritmik bir ritüeli var. Ritm insanı dengeler, sakinleştirir. Dikkat ederseniz ritm olgusunun kullanıldığı bir çok yer var. Dinimizde tesbih ve tekbir, başka dinlerde ritmik baş sallamalar, ritmik danslar, ritmik sesler. Bu ritme kendinizi kaptırdığınızda rahatlarsınız. Ben de ruh halime göre örgü örerken bazı sözler tekrarlarım içimden, bir ilmek bir söz...
Diğer yolu ise sonrası demiştim. Türk toplumu olarak ailelerin çocuklarını, eşlerin karılarını övmediği, takdir etmediği, teşekkür etmediği saçma bir geleneğin esiriyiz. Anne babalar çocuklarının başarısından dolayı takdir etmiyor (ayıptır) , eşler karılarına güzel söz söylemiyor (Türk erkeği serttir) . Bu yüzden kadınlar içlerindeki övülme güdüsünü gidermek için çeşitli yollara başvuruyorlar bana göre. Kültürel düzeye,ekonomik duruma göre değişse de, genelde dantel örmek, tarif denemek, dikiş dikmek gibi yapabileceğimiz çeşitli aktiviteler ile toplumda kendimize yer açmaya çalışıyoruz.
Çocukluğumda dantel ören genç kızların toplaşıp ördükleri ortamlarda bolca bulundum. Kim hızlı örecek, kim daha güzel yapacak yarışları yapılır, yeni bir motif bulunduğunda "aaa çok güzel bana da versene örneğini" laflarının ardından, iç sesin "veremem sadece benim çeyizimde olmalı" bakışlarına rastlardım.
Kadınların elindeki imkanlarla yapabilecekleri bu şeylerde beğenilme duygusu için bir çaba olduğu çok açık. Yine aynı duygu, rekabetten başka sergilenme yoluyla da gideriliyor. Kadın tv üzerine bir dantel örüp koyduğunda, onu her görüşünde zihninden "ay ne güzel yapmışım ne de hoş duruyor" düşünceleri geçiyor. Ya da misafirler geldiğinde evinin güzelliğinden gurur duyup motive oluyor. Ve blog yazan bizler de yaptıklarımızın beğenilmesi ve o iltifatlar için (farkında olarak yada olmayarak) bir açlık duyuyoruz.
Şahsen ben bu duyguya muhtacım, işimdeki çabalarımın karşılığını almak için beklerken, yaptığım minik hobilerle sizlerin yorumlarını almazsam, psikolojik dengem bozulabilir. Yararlı, üretken, faydalı olabilmeye ihtiyacım var.
Artık bu lafı söylememe kararı almıştım ama işlerim yoğun, biraz da uzaklaştım blogumdan ne yalan söyliyim. Bazen hayatta herşey anlamsız gelir ya o modlardayım bu günlerde.
Benim gibi işlerde çalışanlar için motivasyonu sürekli canlı tutmak çok zor. İnsan emek verdiği şeylerden karşılık bekler ve bunun karşılığını almak yıllar alıyorsa, buna sabır göstermek kolay değil.
Bir öğrencim bu konuda şöyle bir yorumda bulunuyor. Fizik yapabilmek için çok zeki olmamalısınız. Çünkü çok zekiler tahammül edemez. Ancak aptallar bu sürece tahammül edebilir. Tabi biraz abartarak yorum yaptı ama aşağı yukarı böyle. Şimdi 10 yıl sabır gösterdiğim için belki de aptallar sınıfındayım?
Asıl bahsetmek istediğim, buna ve hayatın diğer sıkıntılarına nasıl dayanabildiğim. Eş, dost arkadaş önemli rol oynuyor bu konuda, orası açık. Ancak başka bir konu var değineceğim.
Hayatımın her döneminde bir hobim oldu. Kimi zaman bunlar çok fazla görünse de, hiç bir zaman meşgul olmadığım bir şey yoktu. Örgü örmek ise ilk okul yıllarımdan itibaren hayatımdaydı. Bir çok şey değişti, okullar, mekanlar, konumlar ama örgü örmeyi hiç bırakmadım.
Bu konuda yazı yazmayı uzun zamandır düşünüyordum ama tesadüfen dün Anne ve Bebişi 'nin bu konuyla alakalı yazısını okudum. Aşağı yukarı aynı yaşlarda olduğumuzdan benim dönemimde de dantele karşı iki bakış açısı mevcuttu. Ancak ben onun gibi düşünenlerden değildim. Örgü örenler ve okuyanlar ayrımında her ikisini de yapanlar kısmını seçmiştim. Okumama engel olacağını hiç düşünmedim, ve sanırım bu yazıyı okuyacak olan birçok kişiden daha fazla okudum (yıl olarak). Üstelik okumama yardımcı olduğunu düşünüyorum.
Dantel ipi yerine yünlerle örmeyi daha çok sevsem de bence ikisi de aynı, ve hatta başka craft işleri ile uğraşanlar için de aynı aşağıda yazacaklarım.
Örmek benim için hep terapi oldu ve bu terapi kesinlikle eğitimimde bana çok yardımcı oldu. Bana göre iki yolla terapi sağlanıyor. Birincisi örme aşaması, diğeri de sonrası.
Örme aşamasında özellikle rahatlıyorsunuz. Çünkü örmenin ritmik bir ritüeli var. Ritm insanı dengeler, sakinleştirir. Dikkat ederseniz ritm olgusunun kullanıldığı bir çok yer var. Dinimizde tesbih ve tekbir, başka dinlerde ritmik baş sallamalar, ritmik danslar, ritmik sesler. Bu ritme kendinizi kaptırdığınızda rahatlarsınız. Ben de ruh halime göre örgü örerken bazı sözler tekrarlarım içimden, bir ilmek bir söz...
Diğer yolu ise sonrası demiştim. Türk toplumu olarak ailelerin çocuklarını, eşlerin karılarını övmediği, takdir etmediği, teşekkür etmediği saçma bir geleneğin esiriyiz. Anne babalar çocuklarının başarısından dolayı takdir etmiyor (ayıptır) , eşler karılarına güzel söz söylemiyor (Türk erkeği serttir) . Bu yüzden kadınlar içlerindeki övülme güdüsünü gidermek için çeşitli yollara başvuruyorlar bana göre. Kültürel düzeye,ekonomik duruma göre değişse de, genelde dantel örmek, tarif denemek, dikiş dikmek gibi yapabileceğimiz çeşitli aktiviteler ile toplumda kendimize yer açmaya çalışıyoruz.
Çocukluğumda dantel ören genç kızların toplaşıp ördükleri ortamlarda bolca bulundum. Kim hızlı örecek, kim daha güzel yapacak yarışları yapılır, yeni bir motif bulunduğunda "aaa çok güzel bana da versene örneğini" laflarının ardından, iç sesin "veremem sadece benim çeyizimde olmalı" bakışlarına rastlardım.
Kadınların elindeki imkanlarla yapabilecekleri bu şeylerde beğenilme duygusu için bir çaba olduğu çok açık. Yine aynı duygu, rekabetten başka sergilenme yoluyla da gideriliyor. Kadın tv üzerine bir dantel örüp koyduğunda, onu her görüşünde zihninden "ay ne güzel yapmışım ne de hoş duruyor" düşünceleri geçiyor. Ya da misafirler geldiğinde evinin güzelliğinden gurur duyup motive oluyor. Ve blog yazan bizler de yaptıklarımızın beğenilmesi ve o iltifatlar için (farkında olarak yada olmayarak) bir açlık duyuyoruz.
Şahsen ben bu duyguya muhtacım, işimdeki çabalarımın karşılığını almak için beklerken, yaptığım minik hobilerle sizlerin yorumlarını almazsam, psikolojik dengem bozulabilir. Yararlı, üretken, faydalı olabilmeye ihtiyacım var.