2 Kasım 2019 Cumartesi

# Dizi

Fleabag

Netflix’in de hayatımıza girmesiyle artık takip edemeyecek kadar çoğaldığından, kendime bir dizi  bulmak, seçmek ve izlemek pek bir zor gelmeye başladı. Genelde eşimin seçtiği dizileri, ikimizin de hoşuna giderse ortak izliyoruz ancak o benim hoşuma gitmeyenler olursa kendi izliyor, ben ise onsuz oldukça nadiren izliyorum. Bu diziyi de onsuz izledim fakat şimdi beraber yeniden başladık.

Bu dizinin Emmy ödüllerinde en komik dizi ödülünü aldığını duyunca not etmiştim ve babamın vefatından sonra hala ara sıra girdiğim depresyonlardan çıkmak amacıyla seyretmeyi planlamıştım. Hiç komik bulmayan bir ben mi varım bilmiyorum ama bence kesinlikle komedi değildi. İlk bölümü biraz saçma bulduğum halde bir şans daha vermeseydim kesinlikle kaçırdığıma pişman olurdum. Öyle damardan vurdu ki beni, hiç unutmayacağım, en favori dizilerim arasına girdi. 

Dizinin başrol oyuncusu aynı zamanda bu dizinin yaratıcısıymış. Oyunculuğu o kadar iyiydi ki, dili başka şeyler söylerken aslında yüreğinin ne kadar yaralı olduğunu çok iyi anlayabiliyorsunuz. Bir çok sahnede umutla beklediği ama erişemediği şefkat ihtiyacını, yanına gidip veresim geldi. Çok güzel replikler vardı ilk aklıma gelenlerden biri şu: pedere günah çıkarma klübesinde iken bir itirafta bulunuyor ve artık yaşamanın çok zor olduğunu, her sabah uyandığında birisinin ona ne yiyeceğinden ne giyeceğine kadar yapacağı herşeyi söylemesini istediğini, artık bunu bile yapacak gücü olmadığını söylüyor. Peder de buna karşılık olarak, aslında o iki odada buna ihtiyacı olmayan bir kişi varsa onun da kız olduğunu, asıl kendisinin bu gücü olmadığı için rahip olduğunu söylüyor. Çünkü rahipler kitapta yazılana istisnasız uymak zorundadır. Bu da aslında rahiplerin güçlü karakterli değil zayıf karakterli insanlar olduğunu gösterir. Karar alma becerisinden yoksun veya düpedüz itaatkar.

Bir diğer replik beni günlerce ağlatmıştı. Annesinin vefatından sonra, yaşadığı boşluğu şöyle tanımlıyordu başrol oyuncusu. “O öldükten sonra ona ait olan sevgimi ne yapacağımı bilemiyorum”. En yakın kız arkadaşı da “bana ver “ dedi. “Onu memnuniyetle kabul ederim”.

Elbette bu repliklerde biraz şiirsellik de var. Sonuçta rasyonel baktığında o sevginin yerine birşey koymak zorunda değilsin. Giden gitse bile ona ait olan sevgi içimizde hep kalabilir, kalır da. Fakat ne demek istediğini gerçekten anladım. Sevgi evet kalbimizde ama o sevgiyi göstereceğimiz, sarılacağımız, öpeceğimiz kişi artık yok. Başı boş kalmış bir sevgi. Hedefine varamıyor, kalbin etrafında bir bulut gibi dolanıp duruyor. Repliği duyduğumda evet tam da hissettiğim şey bu, demiştim ve günlerce o boşluğu hissetmiştim.

Sonuçta bu diziyi çok ama çok sevdim. Artık biliyorum ki kalbime dokunan yapıtlar benim onu sevme kriterimi oluşturuyor. Bu dizi de onlardan biriydi.

Dizi 18 yaş üstü için daha uygun ve bence asıl bombası ikinci sezonda. Zaten iki sezonluk altışar bölümlük ve yirmişer dakkalık bir mini seri, kolayca izleniyor.

Tavsiye ederim.


1 yorum:

  1. Hiç boş yapmayan, boş bir sahnesi olmayan dizi. Her şeyiyle müthiş tutarlı, komik, hüzünlü, gerçek, derin ve aynı zamanda gündelik. Uzun zaman sonra bu kadar güzel bir yapım izlememiştim; tavsiye edilir.

    YanıtlaSil