Aylık Mektuplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aylık Mektuplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2018 Cuma

Helo’ya Mektuplar: 77. Ay

Ağustos 31, 2018 9 Comments
Canım kızım;

İki gün sonra okul açılacak ve sen 3. grup olacaksın. Hollanda’da okuma yazmanın yoğun olarak öğretildiği yıl bu yıl. Türkiye’de olsaydık 1. sınıfa başlayacaktın ki iki ülkede de okuma öğrenme yaşı aynı seneye tekabül ediyor. Tek fark orada ilk öğretimi bitirmek için senin yaşındaki biri 8 yıl okuyacak, sen ise toplam 8 yılın 2 yılını geride bırakmış oldun. 

Bu yıl yeni bir öğretmen, yeni sınıf ve arkadaşlarla başlayacaksın eğitime. Eski sınıfından birkaç arkadaş var ama sevdiğin arkadaşların başka şubeye düştü. Fakat daha önce üçüncü sınıfları tanımak amacıyla şimdi yeni öğretmeninin sınıfına gitmişsiniz ve öğretmenini çok sevmişsin. Şansına bu öğretmen geldi ama arkadaşlar mı öğretmen mi konusunda ikilemde kalmıştın. Belki ısrar edersek şubeni değiştirebilirdik ama istemedin. Arkadaşlarımla yine oynarım dedin. Bunları daha okul kapanmadan konuşmuştuk.

Geçen gün okulun açılmasından korktuğunu, eski öğretmenlerini ve sınıfını istediğini, onları özlediğini söyledin. Ve ağladın. Biliyordum aslında seni korkutan bilmediklerindi. Sınıfın nasıl olacak, arkadaş edinecek misin, öğretmenin seni sevecek mi? Ya iyi yapamazsam dedin, öğretmen bana kızar mı?

Dedim öğretmenin anlamı öğreten kişi demek, o çocuklar yanlış yaptığında onları düzeltsin, öğretsin diye var. Onun işi bu zaten, hiç merak etme. Yanlış yapa yapa öğreneceksin.

Ve öğretmenin de arkadaşların da seni çok sevecek. Bak gör daha ilk günlerde afspraak (playdate randevusu) yapalım mı diyecekler. Çünkü sen çok sevgi dolu bir çocuksun. Herkes seni seviyor, oynamak istiyor. Onlara iyi davranıyorsun.

Gerçekten öyle bir karakterin var, bu sadece benim gözlemim değil. Her tanıyan senin ortama sevgi yayan bir enerjin olduğunu söyler ki bu adının anlamıyla da örtüşüyor. Çok sevdiğim Farsça anlamına göre, gönülden seven demek Dilâ.

Yani zaten olduğun gibi davrandığın zaman işler her zaman yoluna girecek bebeğim, çünkü sevgi her kapının anahtarı.

Biraz önce uyku öncesi sevişmelerimizde konuştuğumuz gibi,
- beni ne kadar sevsen de doymuyorum anne!
- seni ne kadar sevsem de doymuyorum yavrum!

4 Şubat 2017 Cumartesi

56,57,58. Ay Mektupları

Şubat 04, 2017 2 Comments
Önceden ayın 23'ü geldiğinde aklıma direkt sen geliyordun kızım, ne oldu da bu değişti, ben neden yazmayı bıraktım inan bilmiyorum.  Fakat en azından 60 ay boyunca yazmak istiyordum. Yani çok kalmadı aslında fakat belki de yine devam ederim bilmiyorum. Şimdi hatırladığım kadarıyla geçmiş mektupları yazacağım. Telefonumu da değiştirdiğim için geçmiş fotoğraf albümleri işe yaramadı bu sefer, iyi ki instagram var.

Kasım -56. Ay

Kasım ayı Hollanda'da iki aydan fazla sürecek olan festival aylarının başlangıcıdır. Artık sen de bilincinde olduğun için, kasım ayındaki Sint Maartin günü için çok heyecanlıydın. Bu günde çocuklar genelde kendi yaptıkları fenerlerle hava karardıktan sonra kapı kapı dolaşıp, bir şarkı eşliğinde şeker dilenirler :) O gün havanın feci soğuk olmasına rağmen (-2 dereceydi hatırlıyorum), bir saatten fazla dolaşıp bir torba şeker topladın. Ben peşinde dolaşırken soğuktan donmuş eve geldikten bir saat sonra bile hala ısınamamıştım. Sen ise gayet keyifliydin. 

 
Bu ay boyunca okul sonrası aktivitelerin ve haftasonu gittiğimiz (artık sona erdiği için gitmiyoruz) Düşle Yaşa atölyesi tam gaz devam etmişti. Hava da soğuduğu için kapalı oyun alanları ve arkadaş ziyaretleri de yaptık. Bugünlerde kardeşinin inatlarını yaşadığım için düşünüyorum da, gezme konusunda hiç sorun çıkarmadın. Gezmeyi hep sevdin ve çoğunlukla sen talep ettin. Hatta bugünlerde daha fazla etkinliğe gitmeyi talep ediyorsun ancak biraz boş vaktinin kalmasını tercih ediyorum.

Aralık -57. Ay

Aralık ayına damgasını vuran ve daha dün yeniden gidelim dediğin Maldivler seyahatimizdi. Orada nasıl özgür ve mutlu olduğun hala gözümün önünde. Her geçen gün kendinden emin tavırların artıyor ama bence orada bir sıçrama oldu. Bazen gerçekten hayret ediyorum, hayranlıkla seni izliyorum ve sonra sen ka.ka, pi.pi, po.po gibi ayıp kelimelerden oluşan uydurma şarkını söylüyorsun ve ardından klasik kikirdeyişini yapıyorsun ya, tamam diyorum zıpır geri döndü :) Böyle bir hanım hanımcık bir kuduruk hallerin arasında gidip gelirken hayatımın ne kadar renkli olduğunu tahmin edersin.

 
Kardeşinle olan ilişkin hep iyiydi ama o konuşmaya başlayıp da kendini daha iyi ifade ettikçe biraz daha güçlendi sanki. Artık beni işe karıştırmadan birlikte oynuyor, bir çok hain plan yapıyor, evin içinde koşuşup, kikirdeyip, bağrışıp duruyorsunuz. Arkadaşlarınla olan oyunlarında dahi hep oyun kurup kural koyan kişi olduğun için, kardeşinle oynarken kendine iyi bir kurban bulduğunu söylememe gerek yok herhalde. Sen şimdi şurda dur, şunu yap, oldu mu Eren, tamam mı? sesleri yankılandı evde. Kardeşin ise senin oyuncağın olmaktan gayet memnun kafasını sallayıp "damam" derken, ben de sizi gizlice izliyordum... İzlerken çok da normal bulmadığım Sam ve Stella çizgi filmindeki Stella'ya benzetenler oluyor seni (filmde stella kardeşini çok iyi idare eden, oyunlar bulan, güzel yönlendiren bir abla) ki ben de zaman zaman benzediğini düşünüyorum. Aranızın böyle iyi olduğunu gördükçe şükredip duruyorum.

Aralık ayında ayrıca Hollanda'nın gündeminde Sinter Klaas olur. Bir aya takın süreyle sürekli bu temada süslemeler, etkinlikler yapılır, hediyeler dağıtılır. Sen de bunlardan bol bol nasiplendin, her gittiğin yerden hediyeler edindin. Gerçekten bu dönemde Hollanda'da çocuk olmak çok güzeldir ve bu ayrıcalığı sen de hissettin.

Ocak-58.Ay

Aralık'ın son haftasını ve Ocak'ın ilk haftasını kapsayan okul tatili nedeniyle bol bol evdeydik bu ayında. Tabi ki yine kişisel gezmelerimiz oldu ama hava gerçekten çok soğuktu, dışarda fazla kalamadık. Doğrusu sen de ben de eskiden olduğu gibi saatlerce parklarda takılmamızı çok özledik. Tatilden sonra okul başladığında heyecanla gittin, hatta hasta olduğunda bile gitmek isteyecek kadar çok seviyorsun.

Bu ay tamamen kutlamalarla geçti diyebilirim. Okulda Kerst etkinlikleri ve yemeği, ardından yılbaşı, ardından  kardeşinin ve babanın doğumgünleri. Üstelik arkadaş çevremizde de doğum günü olan çok kişi vardı. Üç haftasonu ardarda (bir tanesinde hem cts hem pazar) toplam 4 doğumgünü partisine katıldık. Biri Eren'inkiydi tabiki. Böyle organizasyonlardan çok zevk alıyorsun. Gelen herkese vermek üzere el yapımı kartlar hazırladın, ufak hediyelikleri paketledik, alışverişe çıktık, süslemeler yaptık, yiyecekleri beraber hazırladık... Çok dolu dolu geçti çok eğlendin. 

 

Blogda hiç bahsettim mi hatırlamıyorum belki bir yıldan fazla zamandır atlara hayransın. Eski yazılarda söylemişimdir, bu Spiderman, ninja turtles ve ben10 sevginden daha uzun süren bir dönem oldu. Muhtemelen de kolay geçmeyecek. Şimdiden at sürme hayalleriyle yanıp tutuşuyorsun. At figürlü bir sürü eşyan var. Atların genelde kahverengi olanını seviyorsun ama unicorn'lara da özel bir ilgin var. Bu fotoğrafı kasabamızın çiftliğinde çekmiştim. Bu at orada hep var ama her zaman yakında olmuyor ve kendini sevdirmiyor. Yüzündeki ifadeden ne kadar mutlu olduğun belli oluyor.

Nice aylara Gül yüzlüm ❤️

Annen
Amsterdam

4 Kasım 2016 Cuma

55. Ay Mektubu

Kasım 04, 2016 0 Comments

Güzel kızım,

Artık geç yazmalarıma alıştınız değil mi? Yine geç kaldım. Üstelik Ekim ayı için kardeşinin mektubunu yazamadım, seninkini yetiştireyim. Günlerimiz gerçekten çok yoğun geçiyor öyle ki bu ayın çoğunda akşamları sizinle birlikte uyuya kaldım.

Çok önceden diyeyim, artık çok uzakta kalmış gibi geliyor ama aslında yazdan önce, baban seni ben kardeşini uyuturdum. Yazın ananende beraber uyumaya alıştık bu yüzden hala böyle. Bir tarafımda sen bir tarafımda kardeşin hepberaber uyuyoruz. Önce biraz kudurma, masal ya da sohbet sonra uyku. Kimi zaman bir tarafıma dönük kardeşini emzirirken diğer kolum senin sırtını kaşıyor zorlanarak. Ama illa ki ayak masajı istiyorsun uyumadan önce ki çom iyi geldiğini söylüyorsun. Zaten o kadar atlayıp zıplamaya bir masaj iyi gider :) Yani artık ikinizi tek başıma uyutuyorum ve bundan gurur duyuyorum elbette ama haydi uykuya dediğimde kardeşinin de senin de heyecanla ve sevinçle yukarı koşmanızı sağladıysam ne mutlu diyorum. Tabi uykuya geçme süresi her zaman çok kolay olmayabiliyor fakat eninde sonunda uyuyacağınızı bildiğim için dert etmiyorum. Yine de sen kardeşinden hep daha önce uyuyakalıyorsun.

Bu ay yine bol oyunlu bol gezmeli geçti. Okulunu çok seviyor, arkadaşlarınla günden güne daha çok şey paylaşıyorsun. Sınıfında sevilen bir çocuksun. Okulumun ilk zamanlarındaki çekingenliğimi düşününce, senin rahat oluşunu ve popülerliğini görmek beni şaşırtıyor doğrusu. Okul dışında çok farklı yerlerde karşılaştığımız arkadaşların, yolun karşısından mesela Dilaaa diye bağırıp el sallıyorlar sana :) 

Sadece okulundan bahseden bir yazı yazacaktım ama biraz burada da değineyim. 1. sınıftasın ama 2. sınıflarla bir arada olduğunuz için onların sorumluluğunda olan harfleri öğrenme konusunda sen de gelişme kaydediyorsun. Zaten son bir yıldır harflere ve yazmaya karşı ilgin vardı. Bir çok ismi baka baka yazdıktan sonra bakmadan yazmayı öğrenmiştin. Şimdi okulda harfler ve sesleri öğrettiklerinde bana da hemen anlatıyorsun. L harfinin küçük yazılışının sadece çizgi olduğunu söyledin geçen gün, iki a harfini yanyana içeren sesin yer aldığı nesnelere örnek at (paard) götürmek istedin okula. Böyle iki sınıf bir arada olunca, ilgisi olan çocuklar da kapıyor bilgileri, ancak zorlama olmadığı için bir sıkıntı olmuyor. İkinci sınıf da okuma yazma konusunda nispeten rahat geçecek ama üçüncü sınıfta ciddi çalışmalara başlayacakmışsınız. Gerçi bunu duyduğum kişiler başka okullarda okuyor, senin gittiğin Dalton okulu olduğu için bir farklılık olacak mı yaşayınca göreceğiz.

Hala hiç giymediğin bir sürü kıyafetin olsa da kıyafet krizlerini azalttık sayılır. Üç tane yumuşak kışlık tayt (biraz daha kalın dokulu), üç tane yumuşak kilotlu çorap ve birkaç etek, 4-5 yeni uzun kollu penyeyi döndürüp döndürüp giyiyorsun. Aslında hava epey soğudu, üzerine ince penye değil de sweat kalınlığında veya triko kazak giymenin zamanı çoktan geldi ama hala inat ediyorsun. Bakalım ne zaman olacak.

Nice aylara kuzucum.

Annen
Amsterdam




11 Ekim 2016 Salı

53. ve 54. Ay Mektupları

Ekim 11, 2016 0 Comments
Canım kızım 

23 Ağustosta 53. ayını, Eylül'de 54. ayını bitirdin ama ben yazamadım. Üstelik, 23 Ekim'e de ne kaldı şunun şurasında. Fakat bu ayı ayrıca yazıp düzeni yeniden kuracağım o yüzden şimdi eski dönemleri yazmalıyım.

O aylar neler yaptığını hatırlamak in nerede olduğumuzu yazsam iyi olacak. 53. ayın tamamı Türkiye'de geçmişti. 31 Ağustos'ta döndükten sonra da hemen okula başladın. Bu yüzden sonraki ay da okul ve yeni başlangıçlar ile doluydu. Okulunu ve arkadaşlarını çok özlemişsin, o günden beri hergün gittin. Okul çıkışında bol bol arkadaşınla oynadın. O kadar çok hareketlisin ki, sana uygun olacağını düşündüğüm ritmik jimnastiğe başladın. Dün beşinci haftayı bitirdik ve inanılmaz hızlı gelişme kaydediyorsun. 

Bunun dışında geçen ilkbaharda başladığın yüzme dersleri devam ediyor, ayrıca bir de müzik okuluna başladın, bütün bunlara haftada birer gün gidiyorsun. Hepsinden keyif alıyorsun şimdilik ama bunlarla hayatımıza müthiş bir tempo geldiğini itiraf etmeliyim. Hafta nasıl çabuk geçiyor anlatamam.

Türkiyeden döndükten sonra bir ay kadar Amsterdam'da da hava çok sıcaktı. Aynı yazlık kıyafetlere devam ettin ve geceleri tamamen çıplak uyudun. Ve sonra hava soğudu ve işte bu sırada yeni bir sorun ortaya çıktı: yazın rahatlığına alışmış vücudun uzun ve kalın giysilere, ayakların sıkı ayakkabılara girmek istemedi. Her sabah kıyafet tartışması yaşamaya başladık, tüm kalın ve sert kıyafetler seni rahatsız ediyor. İnce be yumuşak olanlar artık ısıtamıyor. Yine de buna rağmen çok soğuk havalarda bile ince giyinmene izin verdim. Zaten inadından aksini yaptırmam mümkün olmuyordu. Hala aynı sıkıntımız devam ediyor. Bu konuda 29 eylül'de instagrama şöyle yazmıştım.

"Uzun bir aradan sonra yağmurlu bugün hava... Hava gibi içim de kapalı biraz bugün, sabah yine kıyafet tartışması yaşadık. Dün uzun uzun dolaşarak bir spor ayakkabısı almıştık Helo'ya. Bu sabah yine onu rahat bulmadı ve giymeyecekmiş. (Geçen hafta da pullu bir ayakkabı almıştık, henüz onu da hiç giymedi) Ağla ağla şişti. Bu ara arkadaşlarında gördüğü cicili bicili kıyafetler ile kendini rahat hissettiği kıyafetlerin çatışmasını yaşıyor içinde. Rahat hissettiğini görsel olarak beğenmiyor, gözüne hoş gelende rahat hissetmiyor. Özenerek aldığı ama hiç giyilmemiş ya da çok az giyilmiş eşyalar doldu ortalık. Sert çıkmak ters tepiyor, yumuşak davranmak tatminkar olmasını engelliyor, iki arada kaldık. Bugün olay şiddetli olduğu için yazdım ama bu durum haftalardır hatta aylardır böyle. Bakalım ne zaman ve nasıl çözülecek... 😔"

Bugün yine gayet soğuk bir hava vardı (artık herkes kışlık mont, şapka atkı giyiyor) ve yazlık penye bir tayt ve ince penye bir tişört ile gittin. Ayakların her fırsatta çıplak zaten ve ne zaman ellesem buz gibi ( ama sen hissetmiyorsun genelde) ve artık nedeni bu mu başka şey mi bilmiyorum ama bugün okuldan sonra karnın ağrımaya başladı. Çok acı çektin ve artık sözümü dinleyeceğini söyledin, bakalım birşey değişecek mi?

Bugün ayrıca Dünya Kız Çocukları Günü'ymüş (11 ekim) ve ben de sana birkaç öğüt vermek isterim.

Hayatta en önemli şey sağlıktır annecim, sağlığın yerinde olduktan sonra, ekmeğini kazanacak gücün, hakkını arayacak kuvvetin, dik durabilecek özgüvenin hepsi olur tatlım. Yeter ki sen iyi ol, kendine iyi bak. Geri kalan herşey isteyince yapabileceğin detaylardır.

Canımın içi güzel bakışlı kızım...

Annen
Amsterdam


4 Ağustos 2016 Perşembe

52. Ay Mektubu: İlk Kez Unuttum

Ağustos 04, 2016 2 Comments
Canım kızım,

Dün birden bire bu ay mektubunu unuttuğumu farkettim. Nasıl oldu hiç fikrim yok, çok şaşkınım. Bazen hatırlıyorum ama geç yazıyorum o ayrı ancak, bu sefer gerçekten ne günü farkettim ne de mektubu yazmam gerektiğini.

Neyse geç olsun güç olmasın diyelim amma şimdi de o ay neler yapmıştın pek hatırlayamıyorum. Sağolsun telefonun fotoğraf arşivi ve instagram imdadıma yetişiyor. Bu ayın son bir haftası İstanbul'da geçmiş oldu. Dolayısıyla önceki üç hafta da okulun son günleriydi.

Okula yine keyifle gidip geldin, bol bol oynadın. Kapanmadan önceki hafta öğretmeninle bir değerlendirme görüşmesi yaptım. O gün instagrama yazdığım notu buraya da alayım.


Can kızım bal kızım gül yüzlü kızım. 24 Martta başladığı ilkokul macerasının ilk yaz tatiline az kaldı, haftaya çarşamba kapanıyor okulu. Dün öğretmeniyle ilk kez detaylı görüşme yaptık. Çok duygulu bir andı, not etmeden geçemeyeceğim. Sınıfta çok rahat olduğunu, çok sevildiğini söyledi. Oldukça akıllı ve yaratıcı bir çocukmuş. Yaptığı çalışmaları örneklerle gösterdi, çok farklı dedi. Hollandaca'sının ne durumda olduğunu merak ediyordum, diğer çocuklarla hiç fark yokmuş. Bir deste kavram kartı gösterdi, bunların hepsini sorduğumda doğru biliyor dedi, çok hızlı öğreniyor ve öğrenmekten zevk alıyor. Ayrıca narin gözüküyor ama çok güçlü bir çocuk dedi. İçimde tarifsiz bir mutluluk, bir gurur. Biliyorum evlatlarımız kendimiz için değil ama emeklerinin karşılığını bulduğunu görmek çok güzelmiş. Öğretmen de bizim okuldan memnun olup olmadığımızı sordu, çok seviyor, bol bol oynuyor, onun keyif alması herşeyden önemli dedim ben de. Keyif olunca gerisi gelir... 🙏🏼#helodunya

Bundan başka bu ay yazmaya olan ilginin daha da arttığını söyleyebilirim. Kendi ismini yazıyordun zaten. Şimdi 4-5 arkadaşının ismini de bakmadan yazabiliyorsun ve çeşitli yerlerdeki yazıları baka baka yazmaya çalışıyorsun. Özellikle öğretmiyorum harfleri sadece sorduklarına cevap veriyorum ama şu harfler konusu benim de kafamı karıştırmıyor değil. Uzmanlara göre herkes kendi dilinde telaffuz etmeliymiş ama bazen Türkçe, İngilizce ve Hollandaca karışıyor tabi. Bakalım okuma yazma öğrenme sürecin nasıl ilerleyecek ben de çok merak ediyorum.

Bu ay yine bol bol gezdik, doğada bolca vakit geçirdik ve doyasıya oynadın. Son zamanlarda İstanbul için gün sayıyordun zaten, bu yüzden gelince çok mutlu oldun. Kuzeninle çok yoğun vakit geçirdin ve geçirmeye de devam ediyorsun.

İstanbul'a gelince huyun suyun biraz değişse de tatil nedeniyle çok önemsemiyorum. Ne de olsa tatil özgürlük ve dilediğince şımarmak demek :)) Fakat yine de her geçen gün nasıl büyüyüp olgunlaştığın gözümden kaçmıyor. 

Nice aylara kınalı kuzum.
Annen
İstanbul

28 Haziran 2016 Salı

51. Ay Mektubu: İki tekerlekli bisiklete giriş :)

Haziran 28, 2016 0 Comments

Canım kızım,

Hollanda'da yaşayan her çocuk bisiklet kültürüne fazlaca maruz kalıp daha çok küçük yaştan itibaren kullanmayı öğrendiklerindeklerinden dolayı senin için de bu durum kaçınılmazdı tabi. Okullarda da bunu destekleyen eğitimler oluyor hatta daha önce gittiğin oyun okulunun dönemlik raporlarında, bisiklet kullanma becerinin seviyesi de belirtiliyordu. Bunu gördüğümde gerçekten şaşırmıştım. 

Üç tekerlekli bisikletleri sokakta ve nadir de olsa trafikte kullanmayı öğrenmiştin ( bisiklet sürmek sadece pedal çevirmek anlamına gelmiyor, dönüşleri düzgün ve zamanında yapmak, trafik kurallarına uymak, yolda düzgün gitmek vs) ama iki tekerlekliler konusunda çekimserdin. Buradaki çocuklar genelde denge bisikleti ile başlayıp sonra doğrudan (yandaki minik tekerlekler olmadan) iki tekerlekli bisiklete geçiyorlar. Benim de niyetim buydu ama, oyuncakçılardaki denge bisikleti denemelerinde hiç hoşlanmamış ve reddetmiştin.

Demek ki hazır olmanı beklememiz gerekiyormuş diye düşünüyorum şimdi - ki olay şöyle gelişti- seninle yaşıt oğlu olan bir arkadaşımıza gitmiştik bir gün. O, denge bisikletini geçmiş iki tekerlekliyi gayet iyi kullanıyordu. Dolaşmaya çıktığımızda kendi bisikletini aldı, sana da denge bisikletini verdi, ve o gün ilk defa denge bisikletini açık alanda ve uzun bir rotoda kullandın. Ve öyle çok sevdin ki, o günden sonra sana aldığımız güne kadar sabırsızlıkla hergün bekledin.

Bazı günler okula onla gidiyorsun, neredeyse her gün dışarda sürüyorsun. Hatta sana minik maceralar veriyorum bensiz şurdan git burdan dolaş gel diye, çok hoşuna gidiyor. Şu anda olayı çözdün sayılır, sanki pedallıya geçsen sürebileceksin gibi görünüyor ama biraz daha bekleyeceğim bunun için. Zaten okul tatili başlayacak Türkiyede olacağız falan yaz bitecek. Belki sonbaharda alabiliriz bilmiyorum.

Bu ay ayrıca önceki ay olduğu gibi yine bol bol Aletta ile oynadın, hopladın zıpladın, bol bol konuştun, herhalde yeteri kadar yedin ki büyümüş olmalısın. Zira üç ay önce aldığım ayakkabıların sıktığını söylüyorsun veya sandaletin rahatlığına fazlaca alışmış olman da mümkün tabi 😂

Nice aylara kuzucum.
Annen
Amsterdam





27 Mayıs 2016 Cuma

50. Ay Mektubu: Hiç Oyuna Doyulur mu?

Mayıs 27, 2016 1 Comments

Canım kızım,

Bu ay öyle dolu geçti ki, günler haftalar geçmek bilmedi sanki. Gün içinde birçok farklı şey yapıyoruz ve sonuçta akşamları hepimiz sızıp kalıyoruz. Hava arada soğuk ve yağmurlu olsa da, bahar havası yine bambaşka. Yağmurlu günlerde bile dışarda oynamayı bırakmadınız ve bol bol eğlendin bu ay.

Okula başladığın gün, bizimle aynı gün yan sınıfa başlayan bir kızla tanışmıştık. Okul sonrası bahçede oynarken arkadaşlığınız gelişti, şimdi kanka oldunuz. Tüm okul dağılmış oluyor ve bahçede sadece siz kalıyorsunuz. Okulun bahçesi gerçekten çok güzel ve siz de en az bir buçuk saat oynuyorsunuz. Açlığınız olmasa akşama kadar duracaksınız ya neyse. Yanımda atıştırmalık şeyler getiriyorum ama tabi onun da etkisi bitiyor bir süre sonra.

Okula başladıktan sonra fiziksel becerilerinde büyük bir gelişme oldu. Zaten çok hareketliydin ama biraz temkinliydin ve bazı yeni hareketler seni korkutuyordu. Bunda bugüne kadar benim aman düşeceksin diye panik yapmış olmamın da etkisi olabilir tabi. Şimdi okulun bahçesinde oynarken diğer çocuklardan cesaret alıyor olmalısın.

O kadar ardarda oldu ki bu gelişmeler hala çok şaşkınım. Önce tırmanma çubuğunda başaşağı durabildiğini söyledin, sonra boyundan yüksek bir yerden zıplayarak atladın. Salıncak sallanırken hızlanmak için yaptığımız öne arkaya esneme hareketini bir türlü senkronize edemiyordun. Ve bir sonraki gün şak diye oldu. Bir başka gün de itfaiye direği gibi direklerden kaydın. Benim için de hergün bir heyecan vardı doğrusu.

Hele bugün aklım başımdan gitti. Okulun bahçesinde yüksek bir kaydırak var, kollarımı uzatınca zor yetişiyorum iki metreden fazla vardır yüksekliği. Bu plastik bir kaydırak ve kenarları hafif yüksek hepsinde olduğu gibi. Sen bu kenarlardan birine ata biner gibi binip geriye doğru kaydın tepeden, bir tarafın boşta ve o kadar yüksekte, ben dur bile diyemeden kayıp indin. 🙀

Ayrıca bugün yüzme kursunun ilk dersine katıldın ve ben yine şoklardaydım. Evde banyo yaparken değil gözüne burnunun ucuna su damlasa çığlığı basan sen, kendi kendine duş aldın, havuzda oynadın, suya daldın ve sonunda yine yıkanıp çıktın. Bir daha evde yine ağla göreceğim seni o zaman 😉

Tabi tüm bu oyunlarında kardeşinle seni bekleyip durduk. O da sana eşlik etti, bol bol oynadı, bense ikinizi böyle mutlu gördükçe şükredip durdum.

Neşen, coşkun, enerjin hep daim olsun kuzum ve Allah sizi kazalardan korusun.

Annen
Amsterdam




28 Nisan 2016 Perşembe

49. Ay Mektubu: Unicornlu Masallar

Nisan 28, 2016 0 Comments

Melek kızım; 

Evet yine geciktim aylık mektubun için biliyorum. Bu ay yine dolu dolu geçti senin için. Okuluna alıştın, okulla birlikte yeni beceriler kazandın, daha da büyüdün. Bu ay yazında neler yaptığından ziyade bir masalı yazmak istiyorum. Fırsat bulduğumuz zamanlarda seni ben uyutuyorum ve uykudan önce benden atlı bir masal istiyorsun. Ben de verdiğin anahtar kelimelerden bir masal uyduruyorum. Bu gece uydurduğum masalı dinlerken çok eğlendik. Zira ben biraz konuyu değiştirdim, senin istediğin sonuca bağlayacaktım ama tabi ki sen sabredemiyordun ☺️

Anne bu akşam Ege ve Dila'nın masalını anlat, bir beyaz unicorn varmış o Ege'ninmiş, bir de pembe varmış o da benim.

Tamam hadi yat başlıyorum.

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Dila ile Ege adında iki kuzen varmış. Birbirlerini çok severlermiş. Günlerden bir gün Dila ile Ege sokağa oynamaya çıkmış. Sokakta oynarlarken çalılıkların arasında uğur böcekleri görmüşler.

Uğur böceği değil at görsünler, biri pembe biri beyaz.

Yat bakayım yerine bekle biraz, daha at görmemişler. Biraz uğur böcekleri ile oynamışlar. Ege demiş ki keşke biz de uğur böcekleri gibi minicik olsak onlarla beraber oynasak çok merak ediyorum nasıl olurdu demiş. Dila da onaylamış. Tam o sırada böyle konuşurkarken yaprakların arasından minicik bir peri çıkmış. Bu peri eğer isterseniz sizi bir süreliğine küçültüp benim gibi peri yapabilirim demiş. Birkaç saat oynarsınız sonra yine eski halinize dönersiniz. İster misiniz? diye sormuş. Onlar da sevinerek istediklerini söylemişler ve minik peri sihirli sözleri söyleyince, uğur böcekleri ile aynı boyda minicik insan olmuşlar.

Anne hani nerde atlar, at istiyorum.

Dila ile Ege uğur böcekleri ile oynadıktan sonra toprağın üzerinde yürürken bir çukura düşmüşler. Bu çukur uğur böceği yuvalarından biriymiş. Önce çok korkmuşlar, minik periye seslenmişler ama kimse onları duymamış. Sonra hafif hafif gelen imdat kurtarın beni diye bir ses duymuşlar. Kulaklarını toprağa dayamışlar bu ses toprağın altından geliyormuş. Hemen buldukları sopalarla toprağı kazmışlar. Bir de ne görsünler.

Ne ne?

Bir tane oyuncak beyaz bir unicorn at. Toprağın altında öylece kirli perişan bir halde yatıyormuş. Dila sormuş, ne oldu sana böyle? Burada ne yapıyorsun?

At cevap vermiş. Ben bir çocuğa hediye edilmiştim ama o atları sevmiyormuş, benimle oynamadı beni fırlatıp çamura attı. Kirlenince de annesi kızmasın diye beni buraya sakladı.

Dila ile Ege atı topraktan çıkarmışlar. O sırada minik peri de gelmiş. Ege kızmış periye, neredeydin diye. Peri anlatmış, kusura bakmayın pembe unicorn beni çağırdı. Ayağı acımış ona yardım ettim o yüzden geciktim.

Sonra Dila ile Ege'yi eski boylarına döndürmüş. Dila merak etmiş. Minik peri acaba bu oyuncak atı gerçek at yapmak için bir sihirin var mı? Olmaz mı demiş peri, hokus pokus ulala, oyuncak at gerçek ola. Veee birden bire beyaz oyuncak unicorn, tertemiz güzel bir unicorna dönüşmüş.

Kanatları da varmış dimi?

Evet olmaz mı. Bu sırada pembe unicorn uçarak perinin yanına gelmiş. Ayağı için ona teşekkür edecekmiş. O sırada beyaz atı görünce onunla arkadaş olmuş. Beyaz at da Dila ve Ege'ye onu kurtardıkları için teşekkür etmek istemiş. Onları sırtına bindirip uçmuşlar.

Dila pembeye, Ege beyaza binmiş di mi?

Evet evet öyle olmuş tabi. Unicornlar onları gökyüzünde bir süre dolaştırmışlar. Sonra Ege, hadi geç oldu eve gidelim, annelerimiz merak etmiştir demiş. Atlar onları kapının önüne bırakmışlar ve ertesi gün yeniden buluşmak üzere ayrılmışlar. Atlar ve çocuklar dost olmuşlar ve böylece Dila ile Ege'nin pembe ve beyaz at maceraları başlamış.

Bir maceraya daha gitsinler, bu sefer düğüne gidiyorlarmış.

Yok o macera yarın şimdi uyku zamanı. 

Ama anne biraz daha, bu sefer Dila gelin olsun, Ege de damat. O beyaz ata binsin Dila pembe ata.

Tamam söz o da bir sonraki maceraya.

:)))

Annen
Amsterdam



5 Nisan 2016 Salı

48.Ay Mektubu: 4. Yaşın Kutlu Olsun

Nisan 05, 2016 10 Comments

Güzel yavrum

Artık mektupları gecikmeli yazmama alışmışsındır değil mi? Yine geciktim tam 12 gün. Fakat bir önceki ay mektubunda belirttiğim gibi çok yoğun günler yaşadık. Bu ayın üç haftasını İstanbul'da geçirdik. Çok eğlendin, kuzdnin Ege ile bol bol oynadın. Dönmek istemiyordun hatta ondan ayrılmamak için. Falat geldikten birkaç gün sonra da keşke Egelerle karşı evlerde otursak demeye başladın. Ben de sordum biz mi orada oturalım? Yok hayır onlar Hollanda'da otursunmuş, burası daha güzelmiş çocuklar için.

Döndükten sonraki bir haftamız çok yoğundu. Yeni başlayacağın okula iki ayrı gün oryantasyon ziyareti yaptın. Hepsi başlı başına çok heyecan vericiydi. Ardından tam doğum gününün olduğu 23 Martta devam ettiğin oyun okulunda veda partisi oldu. O gün sen de çok duygulandın. Arkadaşlarına hazırladığımız hediyeleri dağıttık, öğretmenlerinle vedalaştın. Eve döndüğümüzde her zamankine göre daha durgundun. Ben hepsini bilmiyorum elbet kimbilir ne anıların oldu iki yıl boyunca. Son zamanlarda sıkılmaya başlasan da severek gidiyordun.

Şimdi yeni okula başladığın için yeni heyacanlar, mutluluklar yaşıyorsun ama bunu bir başka yazıda anlatacağım.

İstanbul'dan dönünce biraz korkular ortaya çıktı. Orada birşeyden korkmuştun ve dönünce hemen atlatamadın. Sihirli sprey, dua ve babanla uyumaların sonucunda artık düzeldi çok şükür. Bunun dışında 4 yaş sendromuna da girdin tabi ki. Huyun değişti, huysuzlandın, inadın arttı falan. İki gündür biraz daha azaldı ve geçti gibi. Bakalım?

İstanbul'dayken ara vermek zorunda kaldığımız bale derslerin devam ediyor, temmuza kadar sürecekmiş. Bundan başka Düşle Yaşa Atölyesi'ne başladın. Gruptaki çoğu kişi zaten tanıdığın Türk arkadaşların ama çok eğleniyorsun. Atölye'de türkçenizi geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılıyor ve bunları yaparken çocukların hayal gücünü de geliştirmek hedefleniyor. Senin türkçen henüz bozulmaya başlamadı gayet iyi ama hayal gücüne katkısı oldu çokça. Masal dinleme hevesin de becerin de arttı. Fotoğraf o atölyeden.

Yeni yaşınla birlikte daha büyüdün sanki. 4 yaş kontrolünde boyun 103cm, kilon 15kg çıktı (evet gayet incesin 😜) ve karma aşısı oldun. İfadelerin daha olgun, konuşmaların daha farklı. Çok sık kullanılmayan edatları, kelimeleri kullanıyorsun ve duyunca beni hayrete düşürüyorsun nerden öğrendin diye. Genelde okulda neler yaptığını bülbül gibi anlatırken bugün sorduğumda, "kimse okulda ne yaptığını anlatmıyor anne ben de söylemicem" dedin. Bak bak öyle olsun bakalım.

İyi ki doğdun güzel kızım, nice yaşlara nice yıllara. Gönlündeki yüce sevgiye layık insanlarla karşılaş, yüzün hiç solmasın inşallah.

Annen 
Amsterdam

6 Mart 2016 Pazar

47. Ay: Yeni Yaşına 1 Kala

Mart 06, 2016 1 Comments

Güzel yavrum,

Bu ay mektubunu, neredeyse iki hafta gecikmeli yazarak rekor kırdım sanırım :( Ama mazeretim var :) Ay dönümünün ertesi günü tatil için İstanbul'a geldik. Bu yüzden öncesi ve sonrası epey yoğun geçti hepimiz için. 

Bu ay içinde yaptıklarını düşününce aklıma en çok evde oluşumuz geliyor. Yine kısa gezilerimiz, hafta sonu aktivitelerimiz oldu ama hafta içi çoğunlukla evdeydik. Amsterdam'da hava genelde çok soğuktu. Karla karışık yağmur yağdığı zamanlar oldu ama soğuğu kar soğuklarından daha fazlaydı. Fırtınalı rüzgarlı soğuklar. Bu yüzden evde kalmak daha cazipti. Gerçi evde olmaktan memnunsun, bol bol boyama ve çeşitli aktiviteler yapıyorsun. Fakat en çok yaptığın şey hediye hazırlamak/ paketlemek oldu bu ay. İstanbul'a gideceğimiz için, yaklaşan doğum günün için durmadan her gün hediyeler hazırladın, paketledin ve onlara gözün gibi baktın. Hergün sevdin okşadın, bazen de öptün :)

Evet 4 yaşına bir ay (hatta bugün itibariyle 17 gün kaldı. Hollandalı çocuklar için 4 yaş müthiş önemli bir yaş oluyor. Artık okul değiştirecekler, bir çok kursa katılabilme hakkı kazanacaklar, bir nevi büyüme basamağı atlamış olacaklar çünkü. Sen de bunu sabırsızlıkla bekliyorsun aylardır zaten. Biz de en az senin kadar heyecanlıyız ve bir çeşit gurur hissediyoruz. Takip eden günlerde bizi heyecanlı olaylar bekliyor.

Yukarıdaki fotoğrafta, şimdiki okulunda en sevdiğin arkadaşlarınla berabersin. Sırayla; Kay, Elias, sen, Elan ve Yana. Elan, Yana'nın kardeşi araları bir yaş civarı o yüzden aynı sınıftalar. Fakat Yana ile senin aran 5 gün ve yakında ikinizde aynı yeni okula geçmiş olacaksınız.

Fotoğrafı çektiğim sabah, evdeki oyuncak atlarını okula götürmek, arkadaşlarınla paylaşmak istedin. Biraz da okuldaki oyuncak atlardan alıp beraber oynadınız. Arkadaşlarınla oyuncak paylaşma konusunda artık daha rahatsın.

Seni çok seviyorum canım kızım
İstanbul

31 Ocak 2016 Pazar

46. Ay Mektubu: Dopdolu Bir Ay

Ocak 31, 2016 1 Comments

Bal kızım

Bu ay öyle yoğun geçti ki, fotoğraf albümüne bakınca fotoğraf seçmekte zorlandım. Hayatında birçok yenilik oldu.

İlk maceramız tekne ile Amsterdam kanallarını dolaşarak Amsterdam Light Festivali gezisiydi. Daha önce tekneye bindin elbette ama böyle karanlıkta bir gezi hiç yapmamıştın. Hava karardığında dışarda olmak, buradaki çocuklar için pek ender bir durum. Nitekim sen ve bize eşlik eden arkadaşın da çok heyecanlıydı.

Ardından okul tatili geldi, bir kere arkadaşlarınla buluştuk, bol bol oynadınız. Sonra xmas tatilinde ailecek büyük bir eğlence merkezine gittik, birkaç gün kaldık. Orada nasıl eğlendiğini anlatamam. Atlı karıncaya, teleferiğe bindin, pony sürüşü, oyuncak trenler, arabalar, çeşit çeşit dönme dolaplar sabahtan akşama kadar eğlendin. Kaldığımız ev de çok şirindi, bahçesinde dolaşıp oynadınız kardeşinle.

Sonra yılbaşında arkadaşlarla birlikteydik, yılbaşı ruhu senin için apayrı bir heyecan zaten. Hediyeler paketler bayılıyorsun bu etkinliklere :)

Tatilden bir hafta sonra bu sefer de Avusturya'ya gittik kayak için. Daha önce 2 yaşında gittiğimiz kapalı kayak merkezinde kayakla tanışmıştın, çok az süre de olsa kayakların üzerinde durmuştun. Bu sefer çok heveslendin ve çocuklar için özel kayak derslerindem aldın iki kez ikişer saat. İlk dersin ortalarında çok yorulmuş ve pes etmiştin ama sonra yine heveslendin hatta ikinci dersi kendin istedin. Daha da devam edecektik aslında ama ben hastalanınca pek mümkün olamadı. Fakat bu tecrübenin sonunda yan yan yürüyüp tepeye (tam tepe değil tabi hafif eğimli) tırmanmayı, kaymayı, pizza yaparak yavaşlamayı ve durmayı, yürüyen yoldan tepeye çıkmayı öğrendin. En önemlisi de artık senin için korkulacak birşey değil kayak, bundan sonraki tecrübelerinde önyargısız kolayca başlayacağından eminim.

Tatilden sonra tekrar rutin hayatımıza döndük tabi. Haftaiçi okul hafta sonu bale. Bu ay biraz kış hastalıklarından ötürü okula gidemediğin dönemler oldu. Evde herkes sırayla hastalanınca benim için çok uzun geldi bu ay.

Bu ay içinde ayrıca, Amsterdam müzik okulunun deneme dersine katıldık. Burada birçok ensturman eğitimi 6 yaşından sonra başlıyor (herhalde okuma yazma öğrensinler diye). Fakat baban çok iyi bulduğu müzik kulağını desteklemek istiyor. Bu müzik okulunda da ufak çocuklar sınıfı mevcut ve deneme dersini görünce çok hoşumuza gitti. Her derste öğretmen belli bir şarkıyı (çocuk şarkıları muhtemelen) öğretecek. Önce şarkıyı el ve ayak ritmleri ile öğretiyor. Sonra kendisi bir enstürman çalıyor, gruptaki çocukları da gruplandırıp farklı enstürmanlar sunuyor. Neredeyse her müzik aleti var sınıfta. Sırayla ve kim hangi aleti isterse onu çalarak şarkıya eşlik ediyor. Bu derslerde müzik aletini tam öğretmekten ziyade çocuğun tüm enstürmanlarla tanışıp hangisini seveceği/ yatkın olduğu bulunmaya çalışılıyor. Derse tam anlamıyla bayıldın, sürekli ne zaman gideceğini soruyorsun. Daha kayıt yaptırmadık ama yakında olacak gibi görünüyor.

Bu ay ayrıca gündemimizde yine ve tabi ki doğum günü partin vardı. Hazırlık yapmaya başladık, sen de her gün arkadaşlarına davetiye hazırlıyorsun. Kağıtlar boyayıp stickerlarla süslüyorsun, bunlar doğum günü kartların olacakmış :).

Tabi ki gün içinde yaptığımız daha bir sürü şey oldu, herbirini yazamam. Geçenlerde hasta olduğunda bütün gün solgun ve mutsuz  yatmıştın. Sonra bir sabah o güzel gülücüğünle uyandın, sebep olmasa da gülümsüyor, etrafına neşe saçıyordun. O zaman düşündüm işte çocuk olmak bu, neşeyle uyanmak, cıvıl cıvıl neşe saçmak.

Hep daim olsun bebeğim.

Annen
Amsterdam



30 Aralık 2015 Çarşamba

45. Ay Mektubu: Anneyi Paylaşmak

Aralık 30, 2015 7 Comments

Güzel yavrum;

Bu ay düşününce en yoğun aklıma gelen bana düşkünlüğün. Sanki eskisi kadar birlikte vakit geçiremedik bu ay.Kardeşinin  hastalıkları, bu aya mahsus kutlamalar sebebiyle gezmeler derken böyle oldu. Ve sanırım bunun eksikliğini hissettiğin için her fırsatta kucağıma atladın, anne beraber uyuyalım/yapalım/gidelim taleplerin daha da sıklaştı. Her istediğini yapmaya çalışıyorum böyle anlarda ama pek tabi ki her zaman mümkün olamıyor. Ve işin ilginci, artık kardeşin de seni kıskanıyor. Ne zaman bana yaklaşsan o da koşuyor. Çoğunlukla aynı anda ikiniz birden kucak için ağlıyorsunuz, böyle bir çekişme oluyor, bir çığırtı kopuyor, genelde ikinizi de aynı anda kucağıma alıyorum ben de. Çekişme, birbirimize sarılarak sonlanıyor.

Yine de ben de seninle birebir zaman geçirmenin hasretini çektiğimi itiraf etmeliyim. Beraber başladığımız bir oyunun bölünmeden devam etmesi çok zor oluyor. Bir süre önce anne kız günleri yapmaya başlamıştık hafta sonları fakat o da sekteye uğradı. Bu ay içinde, bir craft workshopuna beraber gidip böyle bir gün geçirdik. 

Gün içinde kardeşinin uyuduğu zamanların bazılarında birlikte birşeyler yapıyoruz. Ancak yapamadığımjz zamanların hepsinin nedeni ben değilim. Artık kendi kendine oyun kurma konusunda daha iyisin ve bazen bir oyun kurmuş oluyorsun. Ben birlikte birşey yapmayı teklif ettiğimde ise hayır anne şu an oyun oynuyorum deyip beni reddediyorsun. 

Bu günlerde ayrıca gözüme daha büyümüş görünüyorsun. Farkettim ki artık seni bir yetişkin gibi görüyor ve hissediyorum. Fakat sonra hatırlatıyorum kendime sen daha ufacıksın annem. Dün gibi doğumun, bebekliğin, yürümen, konuşman. Ne kadar büyürsen büyü gözlerinin ve gülüşünün ifadesi hiç değişmiyor, görünce yüzüm aydınlanıyor.

Hep gül annecim

Amsterdam


2 Aralık 2015 Çarşamba

44. Ay Mektubu : Festival Ayı

Aralık 02, 2015 2 Comments
Güzel bebeğim

Aylardır bir hafta gecikmeyle yazma döngüsünü kıramadım, yine geciktim. Bu ay yine dolu dolu geçti senin için öyle çok şey yaptık ki...

Artık bu yaşlardaki gelişim sürecini kitaplardan takip etmediğim için bilmiyorum her çocuk böyle mi, yoksa sana mı özel ama bu ay kes-yapıştır-boya işlerinde bir çağ atladın diyebilirim. Oyunlarının çoğu masa başı aktivitelere dönüştü, oyuncakçıda en çok incelediğin bölüm craft meteryalleri olmaya başladı ve bu tip videolar izliyorsun. Bir şeye ihtiyacımız olduğunda "anne bunu yapabiliriz" diyorsun ve bazen de çok farklı şeyleri birleştirip resimler yapıyorsun. Bu ay ayrıca boyamaların da belirgin şekilde iyileşti. Önceden okulda boyama zamanında tümünü boyamayı bitiremediğin için ağlarken şimdi çabucak bitirip sınıftaki küçük arkadaşlarına bile yardım ediyorsun.

(Kendi yaptığı at şapkası)

Ve kasım ayı Hollanda'da festival ayıdır. Önce 11 Kasım'da Sint Maartin kutlaması vardı. Diğer çocuklarla beraber elinde fenerle kapı kapı dolaşıp şeker topladın. Aynı haftanın cumartesi günü (14 kasım) Sinter Klaas'ın gelişini kutladık. Gerçi hala Sinter Klaas'a karşı çok hevesli ve heyecanlı değilsin gerçek Hollandalı çocuklar kadar -bence hiç zararı yok :)-ama hediyesini heyecanla bekliyorsun. Bu süreçte oyuncak mağazasının dergisini inceledin, içinden seçtiklerine "ja yaptın" (senin deyiminle), sonra yetmedi sayfalar dolusu mektup yazdın ve ayakkabının içine koydun. Somra o da yetmedi torba şeklinde kesilmiş bir kağıda sevdiğin oyuncakların resimlerini kesip yapıştırdın ve bundan üç sayfa var şuan ;))

(Sint maartin günü şeker toplamaya çıkmadan hemen önce)

Evet bir süre hediye seçmekte zorlandık ama sonunda karar verdik. Bu cumartesi günü (Sinter Klaas'ın gitme zamanı) ayrılırken hediyeyi bırakacak.

Bu süreci takip etmeye yönelik takvimler var marketlerde. Hergün bir kutucuk açıyorsun ve içinden çıkan çikolatayı yiyiyorsun. Her sabah bunu yaparken sayıları, kaç gün bitti/kaldı mevzusunu konuştuğumuz için ayrıca yararlı oldu ve gerçekten hergün sadece bir tane açtın fazlasını istemedin.

(Çikolata takvimi)

Gerçi bazen hediyelerini günlerce açmadığını düşünürsek pek şaşırtıcı değil. Paketle yatıp kalktığın çok oldu. Hiç açmadan cebinde taşıdığın süpriz yumurtalar da. Sint Maartin'de topladığın bir sürü şekeri ne kadar sürede yiyeceğini soran arkadaşıma dediğim gibi, Dila yiyici değil sevici, sahip olma duygusunu seviyor. Şimdi şekerlerle yatıp kalkacak, onları doldurup boşaltacak, şekercilik oynayacak... Evet yediklerin de oldu ama hala bitmediler şuan.

Eşyalarının kıymetini bilen bir çocuksun şimdilik. Hep böyle kal yavrum...
(En sevdiği şey oyuncak mağazalarını gezmek)

Annen
Amsterdam

2 Kasım 2015 Pazartesi

43.Ay Mektubu : Naif Kızım

Kasım 02, 2015 1 Comments

Özgür kelebeğim,

Günlerdir taslakta olan bu yazıyı tamamlasam iyi olacak. Yoksa o bitsin bu gelsin derken yeni ay da bitecek. 

Bu ayının son iki haftasında İstanbul'da olduğumuz için hatırladıklarım daha çok o zamanlara ait. Giderken çok istekliydin, orda da çok iyi vakit geçirdin ama sonlara doğru burayı da özlemiş, dönmek istemiştin. Döndüğümüzden bir hafta sonra yeniden eski haline döndün çok şükür. Çünkü orada iken bazen dilinle, bazen de davranışlarınla belirttin ki, İstanbul havası senin huyunu değiştiriyor. Daha çok kişinin ilgisine maruz kaldığın ve onlar da seni seyrek gördükleri için her istediğini yapmaya çırpındıklarından, her gördüğünü istemeye başladın. Diğer yandan sokaklarda parklarda alışverişte gördüklerin/ maruz kaldıkların seni oldukça etkilemiş olmalı. İnsanlar daha agresif, sokaklar daha gürültülü, doğa daha az olunca huyun değişti. Daha kolay kızıyorsun, daha çok inatlaşıyorsun mesela. Birisi seninle oyuncağını paylaşmadığında daha çok içerliyorsun.

Kesinlikle söyleyebilirim ki İstanbul'un haşin şartları yanında çok naif kaldın. Oysa seni tanıyanlar oldukça özgüvenli olduğunu düşünüyorlar. Burada herkes bunu söylüyordu, orada ise kelimenin tam anlamıyla şaşkındın. Neden parktaki çocuklar böyle garip davranıyordu? İlk kimlik çatışması diyebiliriz buna sanırım. Bunun hakkında sık sık konuştuk.

Döndükten sonra burayı çok sevdiğini tekrarlıyorsun. Ege'yi çok özlüyorsun ama sen gitmeyecekmişsin, Ege buraya gelsinmiş ve çooook kalsınmış. Burdaki parklara, eğlence merkezlerine, okula gidermişsiniz beraber. Hem senin yatağın da kocamanmış, beraber uyurmuşsunuz ve ona dinazorlu pijamanı bile verirmişsin.

Ah güzel yavrum, saflığın, neşen bu duru temiz kalbin hiç solmasın annecim.

amsterdam



1 Ekim 2015 Perşembe

42. Ay Mektubu, Yeni Hobin Bale

Ekim 01, 2015 5 Comments

Minik kelebeğim,

Geçen sezon gittiğimiz jimnastik derslerine biraz ara verip, biraz daha müzikal etkinlikleri denemeye karar vermiştik. Aklımızda bir dans bir de enstürman kursu vardı ama baleyi pek düşğnmemiştim doğrusu. Bu yaz tanıştığımız Melis'lerin (iki tane var) bale kursuna gittiklerini öğrenince hemen sen de istedin. Eylül'ün ilk cumartesi sabahı gittiğimiz derste ardına bile bakmadan sınıfa koştun. Hatta diğer arkadaşlarının aileleri böyle hiç tereddüt etmeden adapte oluşuna şaşırdılar.

Sonrasında her cumartesi sabahı 45 dakikanı kursta geçirdin ama bale hayatımıza daha fazla girdi. Haftanın her günü bale kıyafetleriyle dolaştın evde. Yaz kış çorapsız gezen ayaklarına bale ayakkabılarını giydin ve ben de bi nebze rahatladım çünkü yerler buzzzz. Ben çorapsız gezemiyorum mesela :))

Baleyle birlikte acaba kızsal hal ve edalara girer misin diye merak ettim ama hala bir değişiklik yok. Hatta dün alışverişte yine erkek reyonlarından ayrılamadın, Batman, spiderman, ninja turtles baskılı kıyafetler için ağladın. Yine bu ay aldığımız çizmeler de erkek reyonundan ve superman baskılı zaten :) Zamanla anlayacağız ama galiba mayanda yok, düz beyaz atletlerin bile minicik kenar dikişlerini kız işiymiş diye istemiyorsun.

Bu ay ayrıca bol bol gezdin, yeni arkadaşlar edindin, sınıfına ilerde kankan olacağını tahmin ettiğim bir kız geldi. Öyle ki sınıfa girer girmez birbirinize koşuyor, ayrılırken sarılıyor, ayrılamıyorsunuz. Annesi endonezyalı, babası hollandalı Yana, tip olarak bizlere benziyor. Bir de bizim evin çok yakınına taşındılar. O da seninle aynı okula gidecekmiş, galiba ilerde bol bol görüşeceğiz ailecek. 

Bugün söylediğin ve çok hoşuma giden bir cümlenle noktalayayım. Sabah yatağımızda zıplarken, "anne güneş gözüme ışık atıyo" dedin ve ben de diyorum ki,
- canım kızım sen de benim hayatıma ışık atıyorsun...

Annen
Amsterdam




28 Ağustos 2015 Cuma

41.Ay Mektubu: Sohbetine Doyum Olmuyor

Ağustos 28, 2015 2 Comments

Neşesini sevdiğim yavrum,

Yine gecikmeli yazıyorum yazıyı ama sanma ki unutuyorum. Artık hayatımın en önemli rakamları 13 ve 23. Her ay bu günleri asla kaçırmıyorum, kardeşinin ve senin kaçıncı ayda olduğunuzu hesaplıyorum.

Bu ay tam seninle ve kardeşinle evde tüm gün zaman geçirmeye alışmıştık ki okul açıldı :)) Hevesle başladın okula, heyecanlı geçiyor ve artık sınıfında yaşı büyükler arasındasın. Bir çok arkadaşın diğer okula geçmişti, sınıf mevcudu epey azalmış ama yenileri gelmeye başladı. Son bir iki gündür daha kalabalık.

Okuldan gelirken genelde omzuma oturuyorsun bu ara. Elimde bebek arabasında Eren, onzumda sen hoplaya zıplaya konuşa konuşa geliyoruz. Son birkaç aydır çok belirgin sohbetler ediyoruz senle ama bu ayı düşününce en çok hatırladığım yoğun sohbetlerimiz. Öyle kısa ve üstünkörü deği, gerçekten ciddi ciddi detaylı ve uzun konuşuyoruz. Ve bazen ilgini çeken mevzuları duymadım anne nolur bi daha anlat diyorsun. Aslında demek istediğin duymadığın değil tabi, tüm ayrıntıları kafana sokmak.

Önce Yiğitlerin tuvalet nasıl tıkanmış da taşmış onu konuştuk bol bol. Sonra dinazorların neden artık yaşamadıklarını. Dün witch'lerin (ben öğretmedim videolardan öğrenmişsin) solucan yediğini söyledin. Ben de sana witchleri ve nasıl iksir yaptıklarını anlattım. Yeni öğrendiğin şeyleri paylaşmayı seviyor ve baban işten gelir  gelmez ona da anlatıyorsun.

Ama en sık konuştuğumuz konu ise kuş olmak istemen. Keşke kanatların olsaymış da uçsaymışsın sen de. Ama bunun için bir de kuş gözlerine ve kuş gagasına ihtiyacın varmış. Ben sana bir de kuş kostümü dikmeliymişim. Yüzüne de gagayı maskeyle yapabilirmişiz. Keşke zürafalar da uçsaymış ama onların kulakları çok ufakmış. Belki biraz daha büyük olsalar uçabilirlermiş. Ben balık mı olsam kuş mu diye kararsız kaldığımda balık olma sen de kuş ol diyorsun. Balıklar uçamaz ama kuşlar hem uçabilir hem de yüzebilir.

Konuşurken hayal gücüne, kelimeleri telaffuz edişine, mimiklerine, ciddiyetine bayılıyorum. Sohbeti uzatmak için elimden geleni yapıyorum ama bir süre sonra da çenenin hiç kapanmadığından şikayet ettiğim doğrudur :) Bir başlayınca asla susmuyor ve kimseyi konuşturmuyorsun.

Bir de çok hoşuma gittiği için unutmadan yazayım. Dün kendine süper kahraman isimleri ararken (uyduruyorsun birşeyler) kendine Lilla, Eren'e de Balla adını verdin. Ve o andan itibaren artık senin adın Dila değil, Lila imiş (lilla telaffuz kaymasına uğrayıp lilaya dönüştü). Neden senin adını Lila koymamışız da Dila koymuşuz, sen beğenmiyormuşsum ismini. Hay allahım bakalım daha neler görücez :))

Seni çok seviyorum canım kızım
Annen
Amsterdam






30 Temmuz 2015 Perşembe

40. Ay Mektubu: Arkadaşlığın Tadı

Temmuz 30, 2015 4 Comments

Can kızım,
Bu ay yine geç yazıyorum mektubunu. Günlerin yorgunluğu içinde yazı yazacak havaya giremedim bir türlü. Okulun tatil olduğu için tüm ay boyunca evde beraberdik. Tabi bu daha fazla can sıkıntısı çektiğin anlamına geliyor. Havanın güzel olduğu hergün dışarı çıktık, gezmeye gittik ama artık gittiğimiz parklar, birlikte yaptığımız aktivitelerden de sıkıldığını hissediyorum. Yine oynuyorsun, eğleniyorsun ama dilinde sürekli arkadaşların var. Onları her gün görmek, onlarla oynamak istiyorsun.

Bu ay yeni Türk arkadaşlar edindik, bol bol da görüştük. Fakat ne yazık ki uzak oturuyorlar ve sadece hafta sonları falan görüşebiliyoruz. Şimdi de çoğu tatile gidecek,bir süre görüşemeyeceğiz ama hergün o arkadaşlarınla bir daha ne zaman görüşeceğimizden, neler yapacağından falan bahsediyorsun. Bu kış birlikte bol vakit geçirirsiniz umarım.

Beraber gayet güzel oynadığınızı, çok eğlendiğinizi ve hiç ayrılmak istemediğinizi söylememe  gerek yok sanırım. Yaşlarınız yakın, dilleriniz ortak, kimbilir ilerde çok uzun sürecek dostluklarımızın başlangıç günleri bu zamanlar. Yine İstanbul'daki arkadaşlarını da özlediğini, sık sık Ege'yle oynamak istediğini söylüyorsun. Biliyorum gerçekten özlüyorsun ama kendimi suçlamaya başlamadan önce bunları daha çok canın sıkıldığı zamanlarda tekrarladığını, burada da mutlu olduğunu kendime hatırlatmalıyım.

Tabi bu sürecin bir getirisi de var şimdilik, okulun açılmasını dört gözle bekliyorsun. Ağustos'un 16'sında yeniden başlayacak. Korkarım en iyi arkadaşın Marcus, artık büyük okulunda olacağı için (basis school un senin lügatındaki adı büyük okulu), biraz zor günler bizi bekliyor olabilir :/ Sen de zaten "yavaş yavaş büyümek istemediğini, hemen büyük olmak istediğini" bolca tekrarlıyorsun. Doğum gününden sonra basis school'a başlayacağın için, doğum gününe ne kadar kaldığının hesabını yapıyoruz sık sık tabi...

Benim de arkadaşım yok dediğim zaman, senin arkadaşın var ya babam diyorsun. Eren'in de senin arkadaşın olduğunu kabul ediyorsun ama Eren, çok yavaş büyüyormuş, çabucaktan büyü Eren diyorsun ona :) Ancak tabi ki Zeynet (zeynep) in yeri ayrı, hala onu anıyor, İstanbul'a gidince onu görmek istediğini söylüyorsun.

Karşına hep iyi arkadaşlar çıksın bitanem, ve sen arkadaşlıklarını doyasıya yaşa inşallah.

Annen
Amsterdam

30 Haziran 2015 Salı

39. Ay Mektubu: yeni yeni takıntılar

Haziran 30, 2015 3 Comments

Can kuzum,
Bir hafta gecikmeli olarak aylık mektubunu nihayet yazıyorum. 10 gün kadar önce Türkiye'den geldikten sonra yapılacak çok iş vardı ve ben bir türlü yazı yazma havasına giremedim. 

Bu ayın tamamı Türkiye'de geçmiş oldu. Genelde keyifli bir tatildi, yakınlarımızla doyasıya zaman geçirdik. Sonlara doğru buradaki arkadaşlarını ve oyuncaklarını özlediğini dile getirmeye başlamıştın. Bizim için Amsterdam hala yeni bir yer olsa da senin için ömrünün çoğunu geçirdiğin yer burası. Ne ilginç belki de yıllar sonra nerde olursak olalım, bizim çocukluğumuzun geçtiği yerleri özlememiz gibi sen de burasını özlemle anacaksın.

Fotoğraf, İstanbul'da bir blog arkadaşımı ziyaret ettiğimizde çekildi. Oğluyla çok iyi anlaştığınızı söylememe gerek yok. Arkadaş listene onu da ekledin ve bahsederken anne benim çooook arkadaşım var çoook deyip, elini de sallıyorsun. Görüldüğü üzere o gün çok eğlendin, ilk defa parmak boyasını bu kadar abarttın.

Kırılmaz inadın hala devam ederken, yeni eklediğin takıntılarla birlikte başedilmez bir hal aldı. Zaten kıyafet konusunda epey zorlanıyorum. Hala sadece belli başlı şeyleri giyiyorsun ve olmayacak şeyler istiyorsun. İlk başlarda desensiz düz kıyafetler giymek istiyordun ve eşofman altı ve düz tişört giydin uzun süre. Üstelik eşofmanlar kışlıktı. O sıcakta bunları giymekte ısrarcıydın. Sonra o eşofmanların ipleri varmış diye istemedin erkek şortlarına geçtin ama ilave bir takıntıyla. Hala da devam eden bu takıntına göre bütün tişörtler pantalonun içinde gepgergin olmak zorunda. Hareket edince biraz bollaşıyor ya sinir olup dakka başı bana düzelttiriyordun. Sonra kendin öğrendin bunu yapmayı, şimdi durmadan lastiğin içine elini sokup yukarı çekiyorsun. Bu ne yazık ki tik haline geldi, dans ederken oyun oynarken bile sürekli yapıyorsun :( Üstelik tayt giydiğinde bol tişörtleri sokunca ve bazı büyük kıyafetleri göğsüne kadar çekince çok komik görünüyorsun ama asla değiştiremiyorum. Sonra bir de çorapları mümkün olduğunca yukarı çekme takıntısı eklendi buna ve tabi ki uzun çorapları istiyorsun. Göğüs altına kadar çekilmiş şort, dize kadar uzanmış çorap (üstelik istanbul sıcağında off) ile pek nostaljik göründüğünü söylemeliyim. Tabi ki bunlardan seni vazgeçiremedim ve bu ay defalarca dolap önünde kıyafet kavgası yaptık. Şık giyinmek gereken yerlerde bile böyle giyindin veya kirli de olsa hep aynı şeyi giymek istedin.

Babana göre İstanbul'da çok kişinin ilgisine maruz kalmamdan ve tabi sınırlarının biraz esnemesinden dolayı çıkıyor bu sapmalar. Şimdi eski rutinimize dönünce biraz düzelmeye başladı. Mesela çorap olayı bitti gibi. 

Eski fotoğraflarına bakınca ne kadar büyüdüğünü görüp hayrete düşüyorum. Sana her bakışımda, sen benim kızım mısın, nasıl büyüttüm seni böyle neler yaşadık neler, ne yaptım da böyle akıllı bıcır bıcır oldun, nasıl seviyorum seni nasıl, ne kadar şükretsem az... diye iç geçirip duruyorum.

Sen ve kardeşinle ilgilenmek bana zor gelmiyor ama, gerçekten bazen içimdeki sevginin çokluğundan delirecekmişim gibi hissediyorum. Bunu anlatmaya tarif etmeye mecalim yok, umarım hissediyorsunuzdur.

Annen 
Amsterdam


24 Mayıs 2015 Pazar

38. Ay Mektubu: Oyuna Hiç Doyulur mu?

Mayıs 24, 2015 1 Comments

Canpârem;

Bu ay İstanbul'da oluşumuz nedeniyle çok oyunlu, çok neşeli geçiyor. Daha epey buradayız umarım çok güzel anılar biriktirmiş olarak döneceğiz. Kuzenin Ege ile her gün sabahtan akşama kadar berabersiniz. Sürekli birbirinizi isteseniz de, ayrılamasanız da, bazen bol kavgalı geçmiyor da değil. Paylaşamadığınız oyuncaklar yüzünden evi inim inim inleten çığlıkların tek zararı kardeşine oluyor. Garibim bu hengamede ne uyuyabiliyor ne de sakin kalabiliyor. Tabi diğer yandan uyanık olduğunda sizin oyununuza katılmak için can atıyor.

Gelirken sana birsürü kıyafet getirdim ve şu ana kadar neredeyse hiçbirini giymedin. Hediye gelen birkaç tişört, Ege'nin küçülen birkaç kıyafeti dışında hiç birşey giymek istemiyorsun. Hepsinin erkek kıyafeti olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Tek tesellim bu erkek kıyafetlerinin kardeşine kalacak olması :)

Bu ay fiziksel becerilerin Ege'nin her yaptığını yapmak istemen yüzünden epey arttı. E o senden bir yaş büyük, haliyle daha tehlikeli hareketler yapıyor ama sen ondan geri kalmıyorsun tabi. Yüksek koltuktan atlama, koltuk üzerinden yere eğilip takla atma, koltuğun yüksek arka tarafından atlayıp yere inme ve çıkma, parkta duvara tırmanma gibi çok tehlikeli işler peşindeydin. 

Bu ay ayrıca babanla bizi çok şaşırtan bazı soruların oldu. Sanırım erkendi bu sorular için, bize öyle geldi. İlki "anne Eren nasıl geldi" idi. Doktor çıkardı geldi deyince; "hayıır karnına nasıl geldi onu soruyorum" dedin. Çok hazırlıksız yakalanmıştım, ben de Allah verdi dedim. Sonra da Allah'ı anlatmamı istedin tabi.

Bu güne kadar günlük konuşmaların içinde Allah kelimesi geçse de sana özellikle anlatmadım. Ne dua etmeyi anlattım, ne günah-sevap sözcüklerini kullandım, ne de meleklerden falan bahsettim. Senin sormanı bekliyordum ve şimdi anne Allah'ı oku diyorsun bana. Okumuyorum kızım anlatıyorum desem de her seferinde yine oku kelimesini kullanıyorsun çok ilginç. Ben de anlatıyorum. O'nun korkulacak birşey değil de sevilecek birşey olduğunu söylüyorum sana ve bir de nasıl dua edeceğimizi öğrettim tabi. İşin biraz suyunu çıkarsak da istediğin herbir oyuncak için tek tek dua ediyoruz. Ve şimdilik diyebilirim ki bu konulardan bahsettikten sonra çok mutlu görünüyorsun.

Seni çok seviyorum, Allah da tüm çocuklarını çok seviyor, onları korumak için meleklerini gönderiyor.

Annen
İstanbul


23 Nisan 2015 Perşembe

37. Ay Mektubu: Dağlar Yıkılır İnadın Kırılmaz

Nisan 23, 2015 5 Comments

Canparem, 

Geçen ay mektubunu yazamayınca acaba mektupları yazmayı bıraksam mı diye düşündüm amma, ne defterine ne de başka bir yere yazamadığım için, ne kadar kayıt olursa kârdır diye elimden geldiğince yazmaya karar verdim. Fotoğrafına bakınca şirinliğin insanın içini ısıtıyor ama dışı seni içi beni yakar halleri yaşadık bu ay.

Başka annelerden de duymuştum, tam üç yaşına girince çocuğuma bir haller oldu, değişti diye valla bizde de aynısı oldu. Chanthal da benimle hemfikir, tam yaş gününden sonra çok zor bir çocuk olmaya başladın. Zaten inadın vardı, ikna etmek imkansızdı şimdi bu daha da attı. Bu değişikliğin kardeşinden ötürü olduğunu sanmıyorum çünkü hem onun varlığına alıştın hem de üç yaşından önce de kardeşin vardı ve durum böyle değildi.

Neler yaşamadık ki. Mesela daha dün mandalinadan çıkan çekirdeği bana vermen. Tabağına koy diyorum koymazmışsın, çöpe at diyorum atamazmışsın, illa ben atacakmışım kucağımda çocukla. Ben de atmadım ağla ağla mahfettin kendini. Birkaç gün önce de okula gitmeden önce tam yarım saat sürdü çorap giymen. Bi dünya çorabın var illa ninjalı giyecekmişsin, e bizde ninjalı çorap yok evde, nasılsa sabahın köründe bulup yaratacakmışım, giyme çıplak ayak git dedim ona bile razı oldum, hayır onu da kabul etmedin, yine ağladın durdun. Böyle abuk subuk bir sürü inat. Ha bak şimdi bir tane daha aklıma geldi. Geçen gün yine markete giderken önce okuluna uğradık sonra oradan başka bir sokaktan geçerek her zamanki yola çıktık. Markete gelinceye kadar hayır bu sokaktan değil geri dönüp diğer sokaktan gidelim diye ağladın. Slingde Eren, arabada sen zırıl zırıl. Bi de sadece ağlama değil bana bağırıp çağırman da var, gören hakikatten sana zarar verdim sanacak. Ah bir de o gün marketin oraya geldik, yanındaki bankanın çatısına kargalar konmuş. Neden efendim bizim bankanın çatısına karga konmuş, konmasınmış, kovaymışım onları diye ağladın. Ağlamaya ihtiyacın var herhalde diye bırakıyorum ama öyle sakin sakin ağlamıyorsun ki kendini harap ediyorsun ve kendini böyle hırpalamana çok üzülüyorum.

Neredeyse hergün yaşasak da bu kriz anları dışında çok iyisin, mutlu neşeli cıvıl cıvıl bir çocuksun. Oldukça enerjiksin ve sürekli tırmanma hoplama zıplama çalışmaları yapıyorsun evde. Boyun iki ay öncesine göre epey uzamış, zaten kıyafetlerinden de farkediliyordu. Yeni kıyafetler aldık bu ay tabi çoğu yine erkek reyonundan.

Ninja kaplumbağalara olan hayranlığın devam ediyor ve 3 tişört 1 sırt çantası ve oyuncaklara sahipsin şuan. Ama hergün sayıyorsun, bir çarşaf takımı, bir suluk ve tüm karakterlerin oyuncaklarını istiyormuşsun. Bu ay içinde bir gün jimnastiğe giderken Leonardo'nun sırtındaki kılıçları düşürmüşüz. Ara tara bulamadık, söylememe gerek yok epey ağladın. Baban jimnastiktekilere mesaj attı orda mı diye baksınlar diye, bulamadılar. Sonraki hafta baban onu jimnastik merkezinin otoparkında buldu. Çok sevindik tabi ki :)) İşte aşağıdaki resimde görülüyor, küçük bi parça aslında ama çok değerli.


Fakat ninjalara ilave yeni bir hayranlığın var ki o da Go Diego Go çizgifilmindeki Diego. Diego üzerinde yazısı resmi olmayan kıyafetler giydiği için evdeki hiç bir tişörtünü kazağını beğenmiyorsun. Bir tane küçük kalmış kahverengi düz bir tişörtün vardı onu giydin giydin, en sonunda bir tane daha düz bir tişört aldım. Yine pantalonlarından da cepli ve kız işi olmayacak şekilde bir tane giymek istiyorsun :/ Valla ne yalan söyleyeyim güzel giyinen saçlarına tokalar bantlar takan arkadaşlarına özeniyorum. Baban diyor ki annesinden görmüyor ki özensin! Haklısınız ne diyeyim ben de öyleyim :(

Bir de çoook uzun zamandır devam eden ama yazmayı unuttuğum bir alışkanlığını not etmeliyim. Zira bu olmazsa yine delleniyorsun. Yatarken çok sevdiğin oyuncaklar yanında dizilmek zorunda. Bunlar dönem dönem değişiyor ve olabildiğince çoğu seninle hergün okula gidip geliyor. Bu günlerde bunlar iki ninja, çantanın içinde (ki bu diegonun çantası oluyor, sen de diegosun zaten) atlama ipi, dürbün niyetine yaptığımız birşey, oyuncak köpek, oyuncak at, sonra doğum gününde hediye gelen kocaman bir boya seti kutusu, ninjalı çanta ve tabi ki tülbentin.

Sözümü hiç dinlememene rağmen yine de bana düşkünsün çok şükür. Uykudan önce şapur şupur öpüşüp koklaşıyor, sarılıp sırnaşıyoruz. Ve ben yanımda uyuduktan sonra o güzel yüzüne bakıp bakıp duygulanıyorum. Kardeşin gelince sana olan sevgim azalmak ne kelime sanki daha da çok arttı. Bazen kalbimdeki sevginin yoğunluğu sanki beni delirtecekmiş gibime geliyor.

Annen
Amsterdam