14 Kasım 2023 Salı

Yeni Instagram Hesabim: Living Happy & Healty

Kasım 14, 2023 0 Comments

 Merhabalar,


Son yazilarimda bahsettigim saglikli yasamaya dair ipuclarini paylasmak uzere yeni bir instagram hesabi acmistim. Bu hesapta her postta saglikli yasamak icin gerekli oldugunu dusundugum maddeleri birer birer ekleyecegim ve onlarla ilgili videolar cekecegim. Asagida ig hesabimin ekran goruntusunde goruldugu gibi, her bir maddenin gonderisinin altinda aciklayici bir yazi bulunuyor ve onunla ilgili videolari da hikayelerde paylasip, ilgili numarayla one cikanlara sabitliyorum. Su ana kadar paylasmis olduklarimi ig hesabimdan izleyebilirsiniz: Living Happy & Healty



31 Ekim 2023 Salı

Hollanda Vatandaşı

Ekim 31, 2023 7 Comments

 


Hollanda’ya taşınmamızın üzerinden geçen 10 yılın ardından nihayet dün, çocuklarla birlikte Hollanda pasaportu aldık. Eşim pandemiden önce zaten almıştı fakat benimki ve beraber alırız dediğimiz için çocuklarınki gecikmiş oldu.


Normalde Hollanda’da 5 yıllık oturumun ardından sınırsız oturum kartı alma hakkı veriliyor. Ve eğer dil sınavlarını geçerseniz beş yıldan sonra vatandaşlık hakkına başvurulabiliniyor. Günümüzde yeni göçmenlerin çoğu bilinçli ve istekli göç kararı aldığından, çoğunlukla beş yıl dolar dolmaz pasaport alıyorlar. Hatta benden sonra göçmüş olan çoğu kişi çoktan pasaportlarını almıştı. Benimki neden bu kadar uzun sürdü kısaca anlatmak istiyorum.


Bilinçli göçmenlerin çoğu pasaport için dil öğrenmenin gerekliliğini farkında olduklarından gelir gelmez hatta daha gelmeden önce bu yönde girişimlerde bulunuyorlar. Kurslar araştırılıyor, varsa ücretsiz eğitimlere başvuruluyor, çocuklar için bakıcılar, kreşler ayarlanıyor vs. Bizim durumumuzda ise şartlar şimdikinden çok farklıydı. 


Hollanda’ya 3 yıllık slovakya macerasının ardından 2013’ün mayıs ayında gelmiştik. Kucağımda 1 yaşında bir bebek ve aklımda çok uzun kalmayıp nasılsa döneriz hayalleri. Taşındıktan sonra ilk 2 yıl hiç bir arkadaşımın olmayışı, bir nevi göç depresyonu yaşadığımı farketmem ise yıllar sonra oldu. İngilizce bilmemiz (ki onu bile konuşmaya çekiniyordum), dili öğrenme konusunda kendimizi çok mecbur hissettirmedi. Sosyal medyada kısa sürede hollandaca öğrendiğini söyleyen hesaplar var, çoğu ingilizce bilmediği için mecburiyetten öğrendi ki bunu kötü birşey olarak görmüyorum, ne güzel onlara büyük bir itki oldu. Fakat bizim durumumuzda biz bu mecburiyeti hissetmiyorduk.


Kızım 2 yaşındayken hamile kaldım, oğlum 2015’de doğdu ve benim iki çocukla delilik günlerim başladı. Pandemiden önce eşim haftanın 5 günü full time işe gidiyordu (şimdiki anneler çok şanslı evden çalışma imkanı çok yaygınlaştı hollandada), ve ehliyetimi 2018’de alana kadar her yere iki çocukla , ön ve arkada iki koltuğu olan anne bisikletiyle gidiyordum. Ah ne günler.


Oğlum 2 yaşından itibaren oyun okuluna gitmeye başladığında, gittiği günler için sadece 2,5 saat boşluğum oluyordu fakat bu günlerin sayısı önce haftada bir sonra iki sonra 3, maksimum 4 gün olarak çıksa da bunlar birden bire olmadı. Bir yıla yayıldı günlerin çoğalması, yani oğlum 3 yaşına geldiğinde ancak 4 gün gitmeye başlamıştı. Bana kalan boş 2,5 saat en yakındaki dil kursuna gidip gelmem için yeterli zaman değildi ve o zamanlar da online eğitimler şimdiki kadar yaygın değildi. Hatta en sonunda birebir ders alacağım bir hoca bulup online ders yapmaya başladığımda, bunu duyan herkes çok yadırgıyordu çünkü online öğrenme kimsenin tercih etmeyeceği birşeydi, sınıfta öğrenmek daha iyi şeklinde tepkiler aldım. 


Başka zamanım olamadığı için haftada iki sabah online ders ile belki kursa göre çok daha hızlı şekilde kısa sürede B1-B2 seviyesine geldim. Dil öğrenmeye başlamam 2018 tarihine rastlıyor yani taşındıktan 5 yıl sonra ancak başlayabilmişim. Öncesinde sadece çocuk kitaplarından falan çat pat kelimeler öğrenme şeklindeydi. Buna rağmen 2019 un baharında pasaport için girmem gereken 5 sınavı da vermiştim. Sınavların arasına 1-2 aylık zaman koyuyor bu arada onlara odaklanıyordum. 5 türdeki (okuma, yazma, konuşma, dinleme, hollanda kültürü) sınavdan hariç bir de hollanda’da iş bulman gerekirse diye bir hollandaca iş bulma süreçlerinin hepsinin simulasyonunu yaptığın bir süreçten başarılı olmak gerekiyor. Bu süreç, CV hazırlama, beceriler, iş ilanları, iş bağlantıları vs hepsini içeren bir form doldurup, bu onaylandıktan sonra hollandaca konuşarak bir iş mülakatı şeklinde iki aşamalı bir süreç. Bu kısım çalışmak istemeyenler için biraz saçma gibi geliyor ama düşününce devlet vatandaşım olacak kişinin iş potansiyelini bilmek isterim diyor ki haklılar. 


Bu aşamaya hemen başvurmadım çünkü iş bulup çalışmak istiyordum ve eğer bir işte çalışıyorsan bu süreci otomatikman geçmiş sayılıyorsun (eşim yapmadı mesela). 2019 yılı benim için biraz zor bir yıldı, Temmuz’da babamı kaybettikten sonra toparlanmam ve işlere başvurmam Eylül-Ekim’e rastlar. Bu dönemde sadece akademi işlerini düşündüğümden ilanların çıkması ve başvuruların sonuçlanması aylar sürüyordu. Senede 2-3 ilan çıkıyor akademide :( Zaten Mart 2020’de de pandemi patladı. 


Pandemide ilk şaşkınlığın ardından pasaportun bu son sürecine girişmeye karar verdimdi fakat belediyeler çalışmıyordu ve süreç zaten normalden çok daha uzun sürüyor diye haber geliyordu. Nitekim benim son aşamayı geçip de pasaportu almam 1,5 yıl kadar sürdü. Bahsettiğim formu ücret karşılığı uzmanlara doldurtmak veya bir kursa daha gidip bu süreçten muaf olmak gibi daha hızlı gelişen yöntemler var (bir çok kişi bunları tercih ediyor) fakat benim için o kadar da elzem değildi. Formu kendim doldurmayı tercih ettim, yanlışlar yapmışım düzelttim (bütün bu gönder-cevap al süreçleri aylar sürüyor tabi), hollandaca mülakat yap (çok da güzel başardım oley), diploman gelsin, vatandaşlığa başvur, kralın onayını bekle, belediyeye başvur vs vs …


Olacak mı olur mu derken o gün dünmüş ve Hollanda pasaportlarımıza kavuştuk. Eşim pasaport alırken türk vatandaşlığından çıkması gerekiyordu ama ben sonra aldığım için çıkmam gerekmiyor ve çift vatandaşlığım korunmuş oldu. Çocuklar da benimle birlikte vatandaşlığa geçtikleri için onlar da çifte vatandaş (galiba 18 yaşına kadarmış).  


Vatandaşlık aldım diye farklı bir şey hissetmiyorum doğrusu. Dünya dengelerinin an be an değiştiği bu günlerde güçlü paspaport kavramları da çok değişken. Şu anda bize belki tek faydası, çocuklar için belki aidiyet hissi (ki onlar kendilerini buranın kültürüne daha yakın buluyorlar) ve daha rahat seyahat avantajı. Hakkımızda hayırlısı 🙏🏼



12 Ekim 2023 Perşembe

Kaygilarimizin Eseri

Ekim 12, 2023 4 Comments

Ruh ve bedenin bir bütün olduğu ve bir birini etkilediği konusunda herkes hem fikirdir sanıyorum. Bunu en iyi ekstrem durumlarda farkederiz. Mesela çok acı verici bir olay yaşadığımızda elimiz kolumuz kalkmaz olur, yani beden o acının etkisiyle enerjisini kaybetmiştir.  Veya tam tersi, mesela grip olup yatak döşek yattığımızda ise hemen depresif hissederiz, bu durumda bedenin enerjisindeki düşüklük, ruhsal dünyamızı da etkiler. Ne kadar istesek de neşeli olmakta zorlanırız.


Ruhtan Bedene Bilgi Taşıyan Ulaklar isimli yazımda, ruhtaki dalgalanmaların bedende etki etmesini sağlayan şeylerin Nöropeptitler olduğunu anlatmıştım. Duygusal değişimlerimiz ve bunlara bağlı olarak oluşan düşüncelerimizin ürettiği zihinsel aktiviteler sonucu oluşan nöropeptitler aracılığıyla vücudumuzu doğrudan etkiler. Bunu ruhun bedene etkisi olarak tanımlayabiliriz. 


Bu dan başka ruhumuz sadece bedeni değil, bizim kişisel frekansımızı da etkiler. Bu yazıda, ruh-alan ilişkisinden ve bu alanın çevremizi ve bizi nasıl etkilediğinden bahsetmek istiyorum. 


Yine herkesin çok iyi bildiği ve tecrübe ettiği bir örnek, bu gün yataktan ters mi kalktın? cümlesidir. Bazen gün içinde işler üst üste hep ters gider ve bu sıkıntı bizim dış görünüşümüze o kadar yansır ki, bir tanıdıkla karşılaştığımızda ne o bu gün yataktan ters kalktın galiba? isyanını duyarız. Ya da bazen moralimiz o kadar bozuktur ki daha ağzımızı açmadan bir arkadaşımız ne oldu hayırdır Karadeniz’de gemilerin mi battı? diye sorar. Bunlar hep ruh-alan ilişkisine örneklerdir, içinde bulunduğumuz ruh hali frekansımızı düşürmüştür ve bu frekansı çevremize yayarız.  Bazı insanlar vardır, frekansları o kadar düşüktür ki yanında bulunmakla bile içiniz sıkılır,  bazıları ise o kadar yüksek frekansladır ki hiç konuşmadan otursanız bile içinize sevinç dolar. 


Gün içinde frekanslarımız dalgalanabilir fakat asıl soru şu? Herhangi anormal bir durum yaşamadığında senin etrafına yaydığın frekans nedir? Özellikle anneler için bu sorunun cevabı çok daha fazla önem kazanıyor çünkü çocukların bariyerleri henüz oluşmadığından, sünger gibi bu frekansı emiyor. 


Kaygılı bir anne çocuğuna sürekli kaygı frekansı (düşük frekans), rahat ve mutlu anne yüksek pozitif bir frekans yayar. Ve ayrıca kaygılı bir hamilelik geçirdiyse, anne karnındayken nöropeptitler aracılığı ile veya kaygılı bir emzirme süreci geçirdiyse, sütle taşınan nöropeptitler ile bu kaygı çocuğa da aktarılmıştır. 


Günümüzde oldukça yaygınlaşmaya başlayan çocuklarda otizm, duygu durum veya bilişsel gelişim bozukluklarında, modern dünyanın kadına ve anneye yüklediği zorunluluklardan ve ya tamamen ailevi meselelerden ötürü annede süregelen kaygıların hem hamilelikte nöropeptitler, hem de doğumdan sonra etrafına yaydığı frekans aracılığıyla çocuklara aktarılıyor oluşunun rolü çok büyüktür. Çoğu zaman anne iyileşmeye başladığında başta çocuklar olmak üzere onun frekans alanında bulunan kişiler de iyileşir. 


Evet ne yazık ki bu gerçek, anneye yüklenen sayısız misyonların yanında ekstra yeni bir yük getiriyor gibi görünse de, bir o kadar da mucize bir durum çünkü kimi zaman çocuklarımızın iyiliği için denemediğimiz yollar, okumadığımız kitaplar, başvurmadığımız çareler kalmıyor. Oysa anneyi iyileştirmek tüm bunların toplamından çok daha kolay. 


Peki nasıl iyi olacağız? Ne yazık ki şıp diye olmuyor. Fakat bunun birinci adımı kabullenmektir. Frekansımızı düşüren bir çok duygu durumunda (sadece kaygı değil, öfke, nefret, kızgınlık, kıskançlık, değersizlik, yetersizlik, kendini sevmeme, güvensizlik, onaylanmama gibi…) ilk adım önce bununla yüzleşmektir. Sadece yüzleşmek bile bir çoğunun yok olmasına vesile olur. Eğer yüzleşme metodu yeterli gelmiyorsa, o duygu durumları için ilave başka çalışmalar yapmak gerekebilir. Fakat eninde sonunda bunlardan kurtulmak ve frekansımızı yükseltmek mümkündür. 




27 Eylül 2023 Çarşamba

Hucreleriniz Ac mi?

Eylül 27, 2023 1 Comments

 


Bir insan vucudunda ortalama 38 trilyon hucre bulunur. Her gun bazi hucreler olur ve yeni hucreler yapilir. Vucudumuz saniyede 3,8 milyon yeni hucre uretir. 

Bir an durup dusunun, saniyede 3,8 milyon hucre olusuyor vucudumuzda. Muazzam bir is! Yeni hucrelerin yapilmasi icin ve vucudumuzda hali hazirda bulunan hucrelerin calismasi icin enerjiye ihtiyaclari var ve biz bu enerjiyi yedigimiz besinlerden sagliyoruz.

Cocuklarda hergun yapilan yeni hucre sayisi cok fazladir, boylece cocuk buyur, boyu uzar, kaslari gelisir vs. Belli bir yastan sonra (buyumenin durdugu donem) yenilenen hucre sayisi yavas yavas azalmaya baslar ve yaslanma doneminde bu artarak devam eder. Belli bir yastan sonra olen hucrelerin sayisi, yeni yapilan hucrelerden daha fazladir ve boylece bunun etkileri vucutta yavas yavas gozlenmeye baslanir. Bunlar cildin esnekliginin kaybolmasi, sac dokulmesi, tirnaklarda zayiflama, kemiklerde kuculme gibi sekillerde kendini gosterir, yani vucudumuz bize sinyal gondermektedir. Bu sinyaller bize su mesaji soyler: "yeni hucre yapmak icin yeterli enerjim yok, bana besin gonder! "

Hucrenin hem normal isini yapabilmesi hem de vucutta yeni hucreler yapilabilmesi icin gerekli olan vitamin ve mineralleri, aminoasitleri, yaglari, yedigimiz besinlerden aliyoruz. Besinler, vucudumuza girip mide ve bagirsaklarda hazmedildikten sonra kana karisarak, damarlar araciligiyla ilgili hucrelere tasinir. Boylece hucre, ihtiyaci olan enerjiyi kullanarak isini yapar. Fakat kan, vucuda bu besinleri bir plana gore dagitir. Vucudu hayatta tutmak icin en acil hangi hucrelerin veya organlarin bunlara ihtiyaci varsa besinler oncelik sirasindan itibaren o organlara, sonra digerlerine olacak sekilde paylastirilir. Ve eger yeterli miktarda besin yoksa diger hucrelere o gun teslimat yapilamaz ve enerjisiz kalan hucreler birer birer olmeye baslar :( Genelde bunun belirtileri vucutta halsizlik, yorgunluk, sac, cilt ve tirnaklarda zayiflik gibi isaretlerdir ve bu ayni zamanda vucudun bizim ile iletisim kurma yoludur, cunku icimizde neler olup bittigini cogu zaman bilemeyiz. 

Disardan gorebildigimiz bu etkilerden baska, vucudumuzun icindeki eksiklikler ise, zamanla hastaliklar olarak karsimiza cikar. Bagisikligimizin zayiflayip sik sik hasta olmamiz, tiroid ve diger hormonal dengesizlikler, damar sertlesmeleri, diyabet hastaliklari, kalp ve diger organlardaki yetersizlikler gibi... Isin ilginc yani, vucudumuz bizi hayatta tutmaya programlanmis olarak yaratildigi icin, ne kadar kayip yasarsa yasasin calismaya devam eder ve organlarimiz %80 oraninda islevsiz kalsa bile %20 calisarak bize hizmet etmeyi surdurur. Ama tabi ki artik tam saglikli degildir, kisi yasiyordur ama surunuyordur. 

Son 50 yilda kilolu ve hasta insan sayisindaki muthis artisa baktigimizda bunun beslenmemizle dogrudan iliskili oldugunu gormek zor degil. Artik ne yazik ki gunluk yedigimiz besinlerin icinde olmasi gereken besin degerleri elli yil onceki gibi degil. Ne yedigimiz portakallarda vitamin, ne yedigimiz domateslerde leptin var. Ustelik bu besinlerin olmamasi bir yana, icinde vucudun ayrica savasmasi gereken hormonlar veya tarim kimyasallari da var ( tahillar gdo'lu, etler antibiyotikli).  Bu da vucut icin iki kat yikim demek, hem vucudun calismasi icin yeterli besin alamiyoruz, hem de onu, ekstradan zorluklarla mucadele etmek zorunda birakiyoruz. Bundan baska hayatimiza buyuk oranda giren paketli gidalarda bulunan koruyucular da benzer etkiye sebep oluyor. O halde tum gun yedigimiz gidalara baktigimizda acaba bunun ne kadari gercek besindir, bu miktarlar vucudum icin yeterli midir diye dusunmemiz gerekir.

Peki vucudun ihtiyaci olan tum gidalari alabilseydik ne olurdu? Iste o zaman simdi benim de tecrube ettigim gibi, gencligimizdeki gibi sabahlari bir hisimla yataktan cikar, gun icinde hic birsey yapmaya usenmez, cildimiz parlar, yuzumuz aydinlanir ve ne kadar is yaparsak yapalim yorulmazdik! 

Dip not: bir onceki yazimda psikolojinin vucudumuza olan etkilerinden bahsetmistim, burda ise dis faktorlerin etkisinden bahsettim. Bu iki konu birbirinden bagimsiz dusunulemez. 



11 Temmuz 2023 Salı

Ruhtan Bedene Bilgi Tasiyan Ulaklar: Noropeptitler

Temmuz 11, 2023 2 Comments

Herkesin bildigi gibi bilim turleri pozitif ve sosyal bilimler olarak ikiye ayrilir. Fizik, kimya, matematik gibi her tekrarda ayni sonucu veren bilimlere pozitif bilimler, isin icinde insanin bulundugu her turlu disipline de (psikoloji, hukuk, ekonomi, iletisim vs) sosyal bilimler diyoruz. Tip ve saglikla ilgili bilimler bu iki kategorinin hangisine giriyor? Evrim agaci bir yazisinda Tip Bir Bilim Dali midir? sorusunu irdelemis. Uygulamalar acisindan pozitif bilime yakin ancak, isin icinde insan oldugu icin ve her bir uygulama her insanda ayni sonucu vermedigi icin de pozitif bilim kabul edilemez. 


Gercekten cevremizde ve kendimizde cokca tecrube ettigimiz gibi, her bir bedensel rahatsizlikta, hastalikta A kisisinde ise yarayan ilac, B kisisinde yaramaz, herkeste farkli sonuclar verir. Bunda insanin henuz bilimin cozemedigi muazzam bir yaradilista olmasindan baska, kisinin ruhsal dunyasinin bedeniyle direkt baglantili olmasinin ve haliyle daha ilk dogdugu andan itibaren icinde bulundugu ortam ve cevreyle, yedikleri ictikleriyle, yasayip tecrube ettikleriyle sekillenmis bedensel ve hucresel yapisinin insandan insana degisiklik gostermesiyle alakalidir. Yani her insanda kalp vardir ama bu organ her insanda en kucuk yapitasindan, calisma sekline kadar, icindeki damarlara, kanin akisina kadar bir cok yonden farklidir ve yetmedi bunun ustune ayni kisinin ayni organi da zamanla ayni kalmamaktadir. 


Gercekten cok ilginc. Ruhumuz ve bedenimiz birbirine bir sekilde bagli ve bu baglantiyi da kuran seyin adina Nöropeptid demisler. Asagida ingilizce wikipedia tanimini aldim, Turkce sayfasindaki biraz daha kapali ifade etmis. Diyor ki " Nöropeptidler, nöronlar tarafindan sentezlenen ve salinan, kucuk aminoasit zincirlerinden yapilmis kimyasal ulaklardir. Nöropeptitler tipik olarak nöral aktiviteyi ve bağırsak, kaslar ve kalp gibi diğer dokuları modüle etmek için G proteinine bağlı reseptörlere bağlanır."


Neuropeptides are chemical messengers made up of small chains of amino acids that are synthesized and released by neurons. Neuropeptides typically bind to G protein-coupled receptors to modulate neural activity and other tissues like the gut, muscles, and heart. Wikipedia


Peki bu ne demek oluyor. Nöronlarin beynimizdeki sinir hucreleri oldugunu biliyoruz. Beynimizdeki her aktivite nöronlar tarafindan kaydedilir ve yeni aktiviteler yeni nöron aglari olusturur. Yani dusuncelerimiz, duygularimiz hepsi nöronlarda bir elektriksel uyarilmaya ve harekete sebep olur, boylece nöronlar nöropeptitler yaratir ve onlar da kana karisarak damarlarla vucuda dagilir.


Soyle ki eger duygu ve dusunceleriniz yapici ise(mutluluk, nese, huzur,...) , nöropeptitler yapici; yikici ise (uzuntu, keder, sikinti, stres...), nöropeptitler yikicidir. Bunun en basit ve herkesin tecrube ettigi ornegi, stres aninda karninizin agrimaya baslamasidir. Nöropeptitler stresten dolayi beyinde olusmus, aninda ilgili organa ulasmis ve onu yikmaya baslamistir.


Dusunce soyut bir varlik iken, onu noropeptitler araciligiyla somut bir varlik olan agriya donusturuyoruz. Bu oyle buyuk bir mucize ki, matrix gibi bilimkurgu filmlerinde anlatilan soyuttan somuta donusebilme ve donusturme becerisini, aslinda her insan, insanligin var olusundan beri farkinda olmadan kendi kendine yapabiliyor. Muhtesem sihirli bir gucumuz var ve bunu farkinda degiliz.


Bu durumda senin dusundugun, hissettigin, beyninde kurguladigin her sey, dogdugundan itibaren vucudunu etkiledi ve sekillendirdi, bunu yapmaya da devam ediyor. Baska insanlarin sana attigi kaziklarda, yasattigi haksizliklarda, hissettigin kiskancliklarda aslinda sen en cok kendine, kendi bedenine zarar veriyorsun. 


Ilk genclikte vucudumuzdaki hucrelerin yapim hizi, yikim hizindan fazla oldugu icin, yikici noropeptitlerin hasari belki cok da gun yuzune cikamiyor fakat yas aldikca hucrelerin yapim hizi yikim hizina gore oldukce duser ve bir de yikici noropeptitler sebebiyle resmen toplu intihara baslarlar. Bu yuzden yaslilikta psikosomatik hastaliklar denen hastaliklarin birden bire ortaya cikmasi daha yaygindir. Baslica psikosomatik hastaliklar sunlardir:

  • Kilo
  • Bas agrisi, migren
  • Sirt, bel, boyun, omuz agrilari
  • Sac dokulmesi,
  • Egzama, sedef, akne gibi cilt problemleri,
  • Kas agrilari
  • Surekli yorgunluk ve bitkinlik
  • Gorme bozukluklari
  • Yuksek tansiyon
  • Bagirsak sorunlari, kabizlik
  • Ulser, gastrit gibi mide sorunlari
  • Diyabet (Seker hastaligi)
  • Astim
  • Alerjiler
  • Kanser
Vucudumuzdaki her bir organ ve hucre bizi hayatta tutmak icin bazi gorevleri ustlenmistir ancak, noropeptitlerin yogun bir saldirisina maruz kaldiginda, bunlarla ugrasmaktan kendi gorevini de yapamaz hale gelir ve o organ veya dokuda imha baslar. Bunu farketmek oyle aci ki... Yillarca dur durak bilmeden calisan organlarimiza sacma sapan sebepler yuzunden yukler bindiriyor; gecmiste yasayip unutamadigimiz aci olaylar, henuz ne olacagini bilemedigimiz gelecek hakkindaki endiselerimiz ile her gun vucudumuzu azar azar tuketiyoruz. 

Farkinda olalim. 

1 Mayıs 2023 Pazartesi

50 Gunluk Su Orucu Hakkinda

Mayıs 01, 2023 1 Comments

Facebookta 50 gunluk su orucu hakkinda yapilan bir paylasimin altina yazilan yorumlari gorunce, dehsete dusup bir uyari anlaminda asagidaki yorumu yazmistim. Bu yorumumu burada da paylasmak istedim. 


Paylasimda 50 gun boyunca sadece su ve bir miktar hafif sulu yiyeceklerin tuketilip, cesitli hastaliklardan kurtulunabilecegi iddia ediliyordu. 


Gunumuzde saglikli ve kaliteli gidaya erisim sikintisi sebebiyle, bazi gidalardan bir sure uzak kalmak bu gidalardaki zararli maddelerden uzak durmak anlamina gelir ve evet vucudun temizlenmesine yardimci olur. Bu temizlik vucuttaki toksin ve agir metalleri arindiracagi icin, hucrelerin nefes almasini ve kendi islerine odaklanmasini saglar. Boylece diyelim ki bir organ hasta, vucut enerjisini o bolgeyi iyilestirmeye ayirabilir. Cunku hucrelerimiz kendi isinden haric bir de ne yazik ki disardan gelen bu cer cop ile ugrasmak zorunda kaliyor. 


Fakat diger yandan hucrelerimizin gunluk ihtiyaci olan vitamin ve mineralleri almasi gerekir. Eger bu ihtiyaci doktor veya uzman kontroluyle cesitli takviyelerle alirsaniz su orucu faydali olabilir. Fakat bunlarin kesilmesi, hucrelerin olumune davettiye cikarmak demek. Mide ve bagirsaklardan her gun vucuda giren vitamin ve mineraller, vucutta oncelik sirasina gore dagitilir ve boylelikle hucreler calisir. Zaten amac zararli maddelerden vucudu arindirip hucrelerin kendi islerini yapmaya odaklamakti fakat hucreye yeterli enerji gitmezse o isi de yapmasi mumkun olmayacak. Diyelim ki hic besin girisi yok, vucut sizi hayatta tutmak icin depolarinizi kullanir. Anne hamileyken yeterli kalsiyum almamissa vucuttaki kalsiyumun bebege aktarilip annenin dislerinin curudugunu hep duyariz. Ayni bunun gibi kemikleriniz ve kaslariniz zayiflamaya, organlariniz daha dusuk performansta calismaya ve vucudun bazi acil olmayan bolumlerin tabiri caizse salterleri indirmeye baslanir. Bu durumda ic organlarda olusacak deformasyon, su orucunun size saglayacagi kazanctan kat kat fazla olabilir ve sonrasinda bunu onarmak cok daha guc olabilir. Bu yuzden holistik tiptan destek almadan bu ise girismemek iyi olur.

1 Nisan 2023 Cumartesi

Tarikat

Nisan 01, 2023 6 Comments
Madem son yazıda öğrenmekten bahsettik, ordan devam edelim. 

Bir arkadaşım grup şeklinde yürütülen çalışmalardan biraz ürktüğünü söylemiş ve tarikat yakıştırması yapmıştı. Çünkü özellikte biz büyürken, anne banalarımız tarikatlardan uzak durmamız gerektiğini, oralarda beyin yıkandığını söylemişlerdi. 

Arkadaşım öyle deyince düşünmüştüm, beyin yıkama nedir nasıl olur? Ben kendi aklımı kontrol edemez miyim? 

Bu yazının konusu tarikatlar değil, yukarıda sorduğum sorular…

Diyelim ki yeni bilgilerden oluşan bir BİLGİ AKIŞına maruz kalıyoruz.

Bu bilgiler, iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımı yapmaksızın her hangi bir bilgiyi kastediyorum, beynimize ulaştığında bir FİLTREden geçiyor. Bir nevi akıl süzgeci.

Bu filtre, bizim o güne kadar yaşadığımız tüm birikimler aracılığı ile oluşmuş. Bunun içinde daha ilk büyüdüğümüz aile ortamının alışkanlıkları, okuyup öğrendiklerimiz, aldığımız eğitimler, içinde bulunduğumuz ortamlar, yaşadığımız tecrübeler, seyrettiğimiz film ve videolar, izlediğimiz reklamlar… gibi bir çok unsurun harmanlanmasıyla yıllar içinde oluşmuş. Diğer bir deyişle yıllar içinde beynimiz zaten yoğun bir bilgi akışına maruz kalmış ve yıkanmış. Peki biz bu filtreyi ne kadar BİLİNÇLİ VE KONTROLLÜ ürettik. Bunun kontrol etmek elimizde miydi?

Tabi ki değildi. Üstelik filtremizi oluşturan alt yapının çoğu daha çocuklukta, bilinç üstümüzüm açık olmadığı dönemde kodlandı. Biraz büyüyüp akıllandığımızda ise toplumsal kurallar, adet ve gelenekler gibi çevresel faktörlerin etkisi devam etti. Şimdi yetişkinken bile, medya ve basın tarafından yapılan subliminal mesajların etkisi altındayız. Yani hayatımızın her bölümünde beynimize doldurduğumuz bilgilerin hiç biri yüzde yüz kontrolümüzde olmadı ve hiç bir zaman tamamen özgür düşünceli olmadık.

Bu durumda yeni bilgi akışına maruz kalmaktan neden korkuyorsun? Bunca sene tüm diğer her bilgiye yaptığın gibi, yüzde yüz kontrolünde olmasa da sana özel oluşmuş bir filtren zaten var, yine aynısını yaparsın olur biter.

Fakat eğer ben beynimdeki karmaşık filtrenin doğruluğuna güvenmiyorum, aklım bana oyun oynarsa diye korkuyorum dersen güvenebileceğin başka bir şey var : içindeki ses, kalbinin sesi veya ingilizce deyimiyle  gut. O sesi duymayı öğrendiğinde her zaman ama her zaman güvenebileceğin en doğru cevabı o verecektir. 

Evet ben bu güne kadar atıldığım tüm yeni maceralarda önce ona sordum ve hiç pişmanlık yaşamadım. Oysa akılla verdiğim kararlarda pişmanlıklarım oldu. 

O zaman, madem ona güvenmeyeceksek aklımız neden var diyebilirsiniz. Karar verme mekanizmasından başka bir sürü farklı konuda (bilgiyi işleme, yürütme, sonuçlandırma, geliştirme gibi yazmakla bitmeyecek bir sürü konuda ) akıl ve beyin çok çok önemli. Sadece şu konuda -bence- biraz yetersiz kalıyor. Diyelim ki belirsiz bir durum var ve onunla ilgili karar vermen gerekiyor. Bu kararı vermek için beyninde depolanmış tüm bilgi birikimlerinden itibaren mantıksal bir işlem yapıp sonuca varmaya çalışırsın fakat belirsizliklerden ötürü vardığın sonuç net değildir, şüpheler vardır ve risk alman gerekir. İşte böyle durumlarda referans olarak aklı değil kalbi almak daha iyi oluyor.


28 Mart 2023 Salı

Merhaba

Mart 28, 2023 8 Comments

Su an bilgisayarda ders calisirken blogumu ve yazmayi ozledigimi farkedip yazmaya koyuldum. Yasim neredeyse 44 oldu ama hala ders calisiyorum evet. Calismayi seviyorum o ayri ama sanki ogrencilik karakterimin bir parcasi oldu gibi. Muhakkak ki her insan hayati boyunca bir ogrencidir ama buna gonullu olusu veya olmayisi kisiden kisiye degisir. Kimininki mecburi ogrencilik kafasina vura vura ogretir hayat, kiminin ki gonullu ogrencilik daha nerden ilham alsam nerelere kossam diye dolanir durur. Benimki ikinci tur :)


Epey zaman once facebookta uyesi oldugum bir grupta bir uye soyle sormustu: yakinda emekli olacagim ve kendime ugraslar ariyorum ne yapsam? Ohooo dedim icimden bendeki listeleri bir bilsen. Tabi bir kac oneri de yazdim oraya. Fakat tabi benim emekliligi bekleyecek tahammulum yok, bu listeler her an uygulaniyor, degisiyor, cogaliyor, azaliyor, guncelleniyor... Zamanimin, hevesimin, merakimin elverdigi kadar artik ne kadar olursa ama illa ki bir seyler olacak sekilde. Bu blog bile tek basina benim kisisel merak tarihimin ufak bir guncesi.


Sabah kapiya gelen patatesci ile tamamen hollandaca konustum. Elbette hala sakir sukur degil ama eskiye gore daha iyi. Gecen hafta da hollanda pasaportu almak icin gerekli olan sinavlardan sonuncusunu gectigimi ogrendim. Bes tane bilgisayara karsi yapilan sinavi zaten uzun zaman once gecmistim (pandemiden cok once) fakat sonuncusu bir juriye karsi tamamen hollandaca konusmani gerektiren ve hollanda'da is hayatina nasil katki sunacagina dair onlari ikna etmen gereken bir sinavdi. Bu sinavi hali hazirda ise girmis ve calisiyor isen otomatikman geciyorsun ve ben de olur da ise girerim diye erteliyordum. Pandemi, o, su, bu derken benim is bulma surecim belirsiz bir acmaza girince sinava girmeye karar verdimdi (ki o da neredeyse bir yil once-sureci biraz uzun surdu). Neyse ki gorusmem guzel gecti, simdi vatandaslik icin tum sartlarim bitmis oldu, kismetse yakinda turk vatandasligimi kaybetmeden hollanda vatandasi da olacagim. Fakat tabi ki dili ogrenme surecim belki de omur boyu devam edecek.


Bir diger dersim de is bulmaya yonelik yaptigim yeni kariyer degisikligi uzerine. Data Science/ Engineer bolumune kaydim ve cesitli sertifikalar aldim, almaya devam ediyorum. Bu hafta bir sinavim var mesela ve henuz tarihini belirlemedigim bir baska sinavim. Calisacak cok sey var ama genelde calisirken kendimi unutuyor ve zamanin nasil gectigini anlamiyorsam o konu benim icin dogru konu demektir. Data konusu da simdilik oyle gidiyor cok sukur. 


Daha once paylastigim gibi kilo vermek icin katildigim saglikli yasam kampinda, fazla kilolarimi hizlica vermistim. Ondan sonra bir miktar daha vermeye devam etti ve simdi durdu. Ne kadar yersem yiyeyim kilo almiyorum. Bedenimi ve ruhumu tanimama yardimci olan bu programda ogrenme surecim ise her gun devam ediyor. Eskiden bilinenler ve yeni ogrenilenler yeniden simdiki bakis acimla, simdiki aklim ve kalbimle yeniden isleniyor, harmanlaniyor ve ortaya yeni seyler cikiyor. Ayni bir nehir yataginda suruklenen taslar gibi, kimileri surukleniyor, kimileri yari yolda takiliyor kaliyor kimi taslar henuz yeni eklenmis akintiya. Hep birlikte aka aka gidiyoruz.


Ebeveynlige dair ogrenmelerimiz ise her gecen gun esik atliyor tabi ki. Sanirim belli bir yastan sonra cocuk yetistirmek sadece neyi nasil yapacagin degil, bir sonraki gelen yenilige veya duruma ne kadar hizli adapte olacagin anafikrine indirgeniyor. Sanirim tempoyu artik yakaladik, durmadan tikir tikir ilerliyoruz.


Blog ve instagram postlarimda gecmise baktigimda, kendimde gordugum ve her zaman boyle bir ozelligim oldugu icin gurur duydugum seydi bilgilerimi paylasmak. Bir zaman bolca ve cokca paylastim. Sonra bir donem bunu insanlara akil vermek gibi gormeye basladim ve hic icimden gelmedi. Kimseye istemedikce akil vermemek gerektigini cok eskiden daha universitede calisirken zaten ogrenmistim ama etraftaki internet coplugunde o kadar cok sey var ki ben de paylassam ne olacak dusuncesiydi hakim olan. Simdi ise yine hasa akil vermek degil ama suna inaniyorum, belki siz de cokca tecrube etmissinizdir bana hep olur mesela, hani bir arayistasinizdir karsiniza pat diye o bilgi cikiverir, sonra sevinirsiniz; iste ayni onun gibi tersi de dogru, eger icimden gelen bir sey varsa yazmaliyim ki belki baska biri tam da onu ariyor o sirada. Sen yazmazsan ben yazmazsam korkarim ki ortalik AI robotlarina kalacak.


Bu yuzden ara sira da olsa gorusmek uzere ❤️





27 Ocak 2023 Cuma

Diy Duvar Apliği

Ocak 27, 2023 2 Comments

 Bu yazımda kablo ve elektrik tesisatı gerektirmeyen lambalardan bahsetmiş ve duvara mıknatısla yapışan düz bir model aldığımı söylemiştim. Hemen ardından bu lambalar için kendim bir aplik yaptım fakat ancak paylaşıyorum. Duvarımızın son hali şöyle: 


Bu duvar için aradığım görüntü ne çok modern ne de klasik bir şeydi. Doğal kağıt görünümü tarzı çok hoşuma gidiyordu. Bir gün pinterestte dolanırken balonun üzerine peçeteyi tutkalla yapıştırıp, kurumaya bırakılan küre şeklinde lambaderler gördüm. O doku çok hoşuma gidince benim de aklıma küreyi keserek yarım küre (veya başka şekilde) lambader yapmak aklıma geldi.

 Yöntem çok basit, istediğiniz boyutta bir balon şişirip üzerine sulandırılmış beyaz tutkalla peçeteleri yapıştırıyorsunuz. Bi fırça ile tutkalı sürerek balona yapıştırmak yeterli.

Ben biraz doku olsun diye katların arasına kekik koydum. Tohumlu kağıtlar gibi bir görünüm oldu. Bunu 5-6 kat yapıyorsunuz.



Peçetelerin işi bittikten sonra kurumaya bırakıyorsunuz. Bu birkaç gün sürdü. Saç kurutma makinesiyle kurutmadım çünkü balonun içindeki hava ısınınca genişlerse ve kağıtlar esnerse bozulursa diye riske girmedim. Fakat şimdi çok farkedeceğini düşünmüyorum, kurutma makinesi denenebilir.


Kuruyunca balonu patlatıyorsunuz ve çıkarıyorsunuz. Küre şeklinde bir kağıdınız oluyor. Ben bunu üçgen gibi kestim. Ama aslında tabi tam üçgen gibi değil çünkü yuvarlak şekilli bir kağıt bu. Daha çok yarım koni gibi diyebiliriz. Kenarlarına güçlü yapıştırıcı ile bambu chopstick leti yapıştırdım (evde vardı) ve arkasına tel gererek eğimini ayarladım.


Çok içime sindi. 

Duvara mıknatıslı lambayı yapıştırmıştım. Arkasına taktığım tel lambaya takılıyor ve düşmeden duruyor, zaten çok da hafif. Yani duvara ayrıca montaj yapmadım. İstenirse yapıştırılabilir veya telden bi askı falan yapılıp çiviye asılabilir. 

Tek pratik bulmadığım nokta aldığım lambalatın kumanda ile değil üzerindeki düğmeyle açılıp kapanması. Yine çok zor değil ama elimi sokup açmam gerekiyor. Ancak bunlar çok pahalı ürünler değildi, ilk fırsatta kumandalı olanlarından alacağım ve bunları da dolap içlerine takacağım (harekete duyarlı otomatik açılan modu da var- yani kapak açılınca yanacak). Siz en başta kumandalısını tercih edebilirsiniz.

Yine bu kağıtla istediğiniz şekilde tasarımlar yapabilirsiniz. Katmanların arasına çiçek yaprak gibi bitkiler konabilir, veya renkli peçeteler ile renkli, isterseniz suluboya gibi hafif renk geçişleri içeren lambaderler yapabilirsiniz. Sadece sizin hayal gücünüze kalmış. 

26 Ocak 2023 Perşembe

Yeni bir ben -II

Ocak 26, 2023 0 Comments

 


Ekim ayında katıldığım bir saglıklı yaşam kampından sonra, istediğim kilolardan nasıl kolayca kurtulduğumu ve ideal bedenime ulaştığımı anlattığım bir yazı yazmıştım uzun uzun. Biraz önce, telefondan o yazıdaki bazı imla hatalarını düzeltmeye çalışırken silindi. Bu yüzden kısa bi açıklama yapıp, katıldığım kamp hakkında bilgi almak isteyenlerin gecedesign@gmail.com adresinden veya instagram üzerinden bana ulaşabileceğini hatırlatmak istedim❤️.

İyi kandiller ✨