17 Kasım 2013 Pazar

Zaanse Schans; Masal Gibi Bir Kasaba vol 2

Kasım 17, 2013 5 Comments
Daha önce bir yazıda ( cep telf daki app ile link vermek çok zahmetli bir kaç yazı öncesine bakınız) çektiğim fotoğrafların bir kısmını paylaşmıştım. Kalan fotoğrafları yeniden düzenleme işini ancak yapabiliyorum. Gezerken hissettiğim ruhu çektiğim fotolarda yakalayamamışım, bunda havanın da etkisi var. Hepsinin yeniden düzenledim (keşke önceki posttakileri de bu formatta düzenleseymişim) daha gerçekçi oldu.
Köprüyü geçince turistik bölgenin karşıdan görünen ilk başlangıcı
Hoşgeldiniz ;)

16 Kasım 2013 Cumartesi

Helo ile oynadığımız oyunlar

Kasım 16, 2013 7 Comments
An itibariyle 19,5 aylık olan kızımla bütün gün evde beraber olma şansına sahip olduğum için, oyunlarını ve günlük aktivitelerini takip etme ve düzenleme imkanım oluyor. Bu yazıda neler yaptığımızı, benim ve onun oyunlara olan yaklaşımımızı yazacağım.

Oyun sever bir anne olduğumu ve doğduğundan beri onunla hep oyunlar oynadığımı Bebekler İçin Oyunlar blogumda yazmıştım. Doğduğundan beri neredeyse her gün dans ettik (bunu hiç abartmıyorum gerçekten), şarkılar söyledim ve yaşına uygun fiziksel ve zihinsel oyunlar oynattım. Son bir kaç aydır oyunları eğlence oyunlarından çok eğitici oyunlara dönüştü ancak bu konuda da, her konuda olduğu gibi kızımı gözlemleyip onun tercihleri, hevesi ve merakı doğrultusunda oyunlar oynatıyorum. Genelde neyi oynayacağımıza o karar vermiş oluyor, biz eşlik ediyoruz. Yazı çok uzun olduğu için devamını okumak için tıklayınız

13 Kasım 2013 Çarşamba

Tadı damağımda anılar

Kasım 13, 2013 11 Comments
Geçenlerde beyaz peynirli maydanozlu makarna yapmış ve instagramda en son ne zaman yediğimi hatırlamadığımı yazmıştım. Yerken öyle lezzetli geldi ki, galiba hamileliğimden beri ilk defa tadını çıkararak yediğim ilk yemekti. Üstelik beni alıp çocukluğuma ait unuttuğum günlere götürdü.

Babam makarnayı daima peynirli yer ve çocukken biz yoğurda boca ederken o hep peynirle karıştırırdı. Bazen ben de öyle yapardım ama az gelirdi herhalde bir de ketçap veya salça ne varsa onu eklerdim. Sonra düşündüm çocukken öyle şahane şeyler yemiyorduk ki her zaman, makarna bizim için şimdiki zamanın hamburgeriydi belki, bir de annemin yaptığı patates kızartması.

O zamanlar sık sık teyzemlere veya halamlara giderdik ve onlar da bize gelirdi. Düşünüyorum da annem, benim şuan bir misafir ağırlayacağım zaman yaşadığım telaşeyi hiç yaşamıyordu, belki de ben farketmiyordum ama kimse kimsenin evini veya ikram ettiğini çemkirmezdi. Belki de bu yüzden daha rahattılar. Allah ne verdiyse ortaya çıkarılır hep birlikte yerdik. Kimi zaman kekler börekler tatlılar yapılırdı elbet, fakat aniden bir misafir gelse annem akıtma yapar yanına zeytin peynir reçel turşu evde ne varsa çayın yanına çıkarırdı. Bazen de bir türlü tadını ve kıvamını tutturamadığım lokmalar dökerdi hemencecik un su tuz biraz yoğurt ile hazırladığı. Öyle güzel olur ki yanına hiç katık aramazdı insan onu yerken. Tatlı bir sohbetin eşlik ettiği çay ve lokmalar en has böreklerden daha lezzetliydi.

Küçükken teyzemlere gittiğimizde o zamanlar genç kız olan teyzemin kızı daha bizi kapıda görünce hemen mutfağa gider çay suyunu koyarmış. Biz üstümüzü çıkarıp oturana kadar da bir kek karıştırmış, evdeki kraker ve bisküvileri çıkarmış olurdu. Ne zaman bunları hazırladığını sorunca da e işte siz şunu şunu yaparken derdi. Fakat kendisi de muhabbeti hiç kaçırmaz, ara sıra mutfağa giderek her şeyi hazır ederdi. O zamanlar öyle şaşırırdım ki bu hızına, şimdi onun kadar olmasa da ben de öyleyim :)

Az kalmış herkese yetmez derdine düşmeden çekirdekler kuruyemişler çıkarılır, hep beraber yerdik. Az ya da çok  ne ikram edeceğini şaşırırdı insanlar.  Azar azar çok sayıda çeşitle kurulan bereketli zengin sofralardı onlar. Ve öylesine lezzetli. Aç olunca ne yenirse yensin güzel geldiği için mi yoksa o sıcak art niyet içermeyen sohbetler miydi herşeyi lezzetli kılan bilmem ama ben o anları çok özledim. Misafirin Allah ne verdiyse gelirken alıp getirdiği (bazen ekmek, simit ya da galete), ev sahibinin allah ne verdiyse çıkarıp paylaştığı keyif dolu sofraların yerini sanki tabak çanakların, sunum şekillerinin ve tariflerin yarıştığı davetlere bıraktı sizce de öyle değil mi? :(

10 Kasım 2013 Pazar

Kuru Maydanoz

Kasım 10, 2013 8 Comments

Slovakya'da iken taze maydanoz bulmak da zordu almak da. Çok pahalıydı çünkü. Maydanozsuz günlerin ardından baharat bölümünde kuru maydanoz bulunca çok sevinmiştim. Ah ne günlerdi. Bir şey ararken önce slovakça ne olduğunu bulmak gerekiyor, ardından nerede bulabiliriz aşamasına geçiyorduk. Hollanda'da da durum farklı olmasa da, bazı kelimelerin ingilizce ve almancaya benzerlikleri yüzünden, slovakça kadar zorlanmıyoruz.

Kuru maydanoza bir alıştım pir alıştım. Evde artık tazesi olsa bile her daim kurusu bulunmalı. Yemeklerin içine, köftelere atmak için çok pratik.

Bazı kişiler (önceden ben de öyleydim) maydanoz yiyemez. Boğazına takılır, kusacak gibi olur ve yutamaz. Kuru maydanozda böyle bir sorun yok, salatalara, köftelere, nane eklediğim çorbalara mutlaka onunda katıyorum. Bazı yemekler var ki maydanozsuz olmuyor mesela. Kurusunu atınca o lezzeti tutturuyorum.

Türkiyede iken marketlerde hazır kuru maydanoz hiç görmüyordum, belki şimdi vardır bilmiyorum. Olur mu bilmem ama nane gibi kurutulabileceğini düşünüyorum. Hem alınan demetin bozulmadan tüketme derdi de olmuyor kuru olunca. Tavsiye ederim :)

9 Kasım 2013 Cumartesi

Yine Başımızda Nöbette Yine

Kasım 09, 2013 0 Comments

On Kasım'larda, 29 Ekim'lerde dilime çocukken öğrendiğim şarkılar gelir, birer birer dökülür. Bunları söylerken, o zaman yaşanılanları kafamda tasavvur etmeye çalışırım. Kalbimden bir dua, bir şükran geçer. Yine son bir kaç gündür bu hallerdeyim. Zira benim için Kasım ayı sadece Atatürk'ü ifade ediyor. 

Bu marşı söylerken içime bir cesaret doğuyor, ilkelerin yaşayacak sen bize inan!

izindeyiiiiz yüce ataaam
seninle güldü bu güzel vataaan
ilkeleriiiin yaşayacaaak 
Şeref sözüdür sen bize inaan!

Mus-ta-fa kemal!
Öz-gür-lük demek!
en güzel şarkıdır dudaklaaardaa
yinee başımızda
nööbette yine
Kim demiş bizden uzaklardaaa!

8 Kasım 2013 Cuma

Kendi işini kendi yapanlar ülkesi

Kasım 08, 2013 7 Comments
İlk taşındığımız zamanlarda, temizlik konusunda epey bir tedirginlik yaşadım. Sokağımızdaki her ev oldukça bakımlı ve hepsinin önünde iki araba olunca, acaba temizliklerini kendileri mi yapıyorlar, ben bu şekilde görülürsem yadırganır mıyım, çok kro bir Türk imajı çizermiyim diye korktum vallahi. Her gün böyle gizli gizli insanları gözlüyorum, pek bir bilgi edinemesem de yan eve bir kadın geldiğini, çamaşırları alıp gittiğini, aynı kadının ütülü çamaşırlar getirdiğini gördüm. Tabi şok oldum. Ütü için bile özel yardımcı varsa diğer işleri herhalde hiç yapmıyorlar deyip daraldım.

Ancak zaman geçtikçe, başta temiz olan camların silinme vakti geldi. Ay nasıl gözüme batıyor anlatamam, ben şimdi nasıl sileceğim diye her gün kafamda kuruyorum. Gece bile silmeyi düşündüm ama bu ülkede hava kararmıyordu ki. O zamanlar 11 de bile hala aydınlıktı. Bir sabah kafama koydum, artık ne derlerse desinler camları sileceğim, zaten Helo dan dolayı camlar anormal derecede batık, sokaktan bakınca üst kattaki parmak izleri bile gözüküyordu o derece. Kızı pusetine attım kapıdan çıktım, kilitlerken bir adam yanıma geldi. Karşı evin camlarını dışardan merdivenle siliyormuş o sırada. Kendini tanıttı kartını verdi, bu sokakta şu şu şu evlere geliyorum diye bir çok evi işaret etti. Tam da cam silmeye karar verdiğim gün bununla karşılaşmak hiç hoş olmadı ama öyle azmetmişim ki, kararımdan caymadım, kartı aldım yoluma koyuldum. O adamı çağırmayı pek düşünmedim doğrusu. Çünkü yeni taşındığımızdan epey masraf yapmıştık ve biraz tasarruflu yaşamaya çalışıyordum.

Biraz park biraz alışverişin ardından gelmemiz öğleni buldu. Camlar çok büyük olduğu için silecek sopa vs almıştım. O günü nedense çok iyi hatırlıyorum. Dönerken güneş parlıyordu, hava açmış ışıl ışıldı her yer. Son birkaç gündür yağışlıydı da o yüzden böyle tam temizlik havası gibi bir hava vardı. Benim gibi düşünen başkaları da varmış demek ki, bizim sokağa yaklaşırken bir kadının dışardan ön camı sildiğini gördüm. Nasıl sevindiğimi tahmin edersiniz. Eve yaklaşınca bir de ne göreyim yan komşum (ütü için gelenin olduğu ev değil, diğer ev ama o da çok süslü ve havalı bir kadındı) aynı camı sandalye üzerinde temizliyor. Oh oh içimden göbek atıyorum, demek ki anormal bişey değil, hemen içeri girdim ve camları silmeye koyuldum.

Daha sonraları çok daha fazla gözlem yapma imkanım oldu tabi ki. Herkesin bahçesi olduğundan, insanlar bahçelerini ve kapı önlerini süpürüyor, otları ayıklıyor, evindeki tamirat işlerini yapıyor, eşya  vs taşıyor, yani normal insanlar gibi davranıyorlardı. Fakat daha sonra bunu biraz abarttıklarını da gördüm ve neredeyse bizim Türkiye'de yapmayacağımız işleri bile kendilerinin yaptıklarına şahit oldum. Camları sildiğini gördüğüm komşumun eşi, arabasının yıkama ve iç temizliğini hep kapı önünde yapıyor. Fakat görseniz her biri için özel aletleri, malzemeleri var. Geçenlerde mutfaklarını değiştirdiler, mobilyalar ve beyaz eşyalar dahil her şey evin önüne yığıldı, taşıma ve montajı kendileri yaptılar sanırım gördüğüm kadarıyla. Cem bu ülkede insan gücünün değerli olduğunu ve hizmet sektörünün çok pahalı olduğunu söyledi. Bu yüzden insanlar genelde işlerini kendileri yapıyorlarmış.

Zaten kendimi bildim bileli her işimi kendim yapmaya alışkın biri olarak buna memnun oldum ama galiba ben hiç bir zaman şöyle hanımağası gibi baş köşeye kurulamayacağım bu gidişle ona yanarım :)

7 Kasım 2013 Perşembe

Amsterdam'da Bisiklet Yolu Kuralları

Kasım 07, 2013 7 Comments
Aslında bu sadece Amsterdam için geçerli değil elbette, tüm Hollanda ve hatta bisikletin yaygın olarak kullanıldığı diğer ülke şehirleri için de geçerli. Mesela daha önce Macaristan'da da tanık olmuştum. Budapeşte'de pek yaygın olmasa da Szeged'de çok vardı bisikletliler. Bir yaya olarak ne kadar dikkat etmem gerektiğini daha o zamanlar anlamıştım. Amsterdam ise dünyada en çok bisikletin olduğu şehirlerden biri, daha önce bisiklet yığınları fotosu çekmiştim ama şimdi bulamadım, aşağıdakini internetten aldım.


 Yayalıktan bisiklet kullanıcılığına terfi edince, kurallara daha dikkat etmeye başladım haliyle. Geçenlerde sevgili Tüten ve ailesi bizi ziyarete geldiklerinde, şehri gezerken bisiklet yolunda neredeyse ezileceğinden bahsedince, özellikle turistik gezi yapmayı planlayanlar için bir yazı yazmanın iyi olacağını düşündüm.
genelde eşim olmadan sürüşe çıktığımızdan adam gibi bir fotomuz yok, bu da evden ayrılmadan önce

Amsterdam'da bisiklet yolları bazen otoyol ile yanyana olduğu gibi, bazen bir ara kaldırımla ayrılmış olabiliyor. Fakat her iki durumda kırmızı renkli asfalt veya taşla belirtilmiş oluyor. Kırmızı yol gördüğünüzde bunun bisiklet yolu olduğunu derhal anlamalısınız. Bir diğer unutulmaması gereken husus da trafikte önceliğin daima bisiklette olduğudur, ne yaya ne motorlu araç, daima bisikletlilere öncelik verilir.

Yaya olarak dikkat edilecek hususlar:
-Kırmızı yol gördüğünüzde yola atlamadan önce mutlaka sağınıza solunuza bakıp dikkat edin.
-kırmızı yol üzerinden yürümeyin
-Kırmızı yol üzerinde asla bekleme yapmayın, kaldırım muamelesi etmeyin.
-Bisiklet yolları sadece bisikletler için değil aynı zamanda motorsiklet ve motorsiklet benzeri motorlu araçlar için kullanılıyor. Dolayısıyla aniden bir motorsiklet gelmesi çok muhtemel.
-Bazen yaya geçitlerinde ışıklarda beklerken, asla kaldırımdan dışarı taşmayın (eğer ara kaldırımsa arkadan, kenar kaldırımsa önden mutlaka bisiklet ve motorsiklet geçebilir)
-Bebek arabaları ile gezerken, bebek arabasının bu yola taşmadığından emin olun.
-Yaklaşan bir bisiklet varsa, ben koşarak geçerim o gelene kadar demeyin, bisiklete panik yaptırmayın ve geçmesini bekleyin.
-Bisikletin size yol vermesini asla beklemeyin, durmazlar.
-Bisikletler sağa ve sola döneceklerini, döneceği yönde kol kaldırarak belirtirler. Köşede duruyorsanız bu işaretlere dikkat edin.
-Bazı yerlerde trafik lambaları gibi ayrıca bisikletler için de daha küçük olan lambalar bulunuyor, karşıya geçişlerde bu lambalara da dikkat edin.

Bisiklet sürerken dikkat edilecek hususlar:
-Mutlaka bisiklet yollarından gidin, kırmızı yol yok ise trafiğin akış yönünde yolun mümkün olduğunca kenarından gidin.
-Yol ağızlarında ve dönüşlerde mutlaka yavaşlayın araç gelip gelmediğini kontrol edin.
-Eğer bisiklet yolunda yavaş seyrediyorsanız, diğer bisikletlerin sollaması için sağdan gidin,
-Dönüşlerde arkanızdan araç gelsin ya da gelmesin mutlaka dönüş yönünü işaret eden kolunuzu kaldırın.
-Bir çok bisikletin aynı anda yolculuk ettiği yerlerde ani duruşlar yapmayın, tenha yerlere kadar bekleyin.
-Bisikletinizi park ederken, kilit ve zincir kullanın, bisiklet park yerlerine bırakmayı tercih edin.

Araç kullanırken dikkat edilecek hususlar:
-Bisikletler trafikte her zaman öncelikli olduğu için ortak yollarda seyrederken önünüzde bir bisiklet varsa mutlaka onu bekleyip, onun hızında arkadan gitmelisiniz.
-Uygun şartlar sağlandığında sollayabilirsiniz.
-Karşıdan gelen bir bisiklet varsa ona mümkün en  geniş yolu bırakacak şekilde sürmelisiniz.
-Dönüşlerde mutlaka bisiklet ve yayalara öncelik vermelisiniz, buralarda yavaşlayıp durmalısınız.
-Bisiklet sürücülerinin dönüş sinyallerine dikkat etmelisiniz.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Umarım turistlere faydalı olur, çünkü benim de az daha başıma geliyordu, bisiklet kazaları hiç de küçümsenecek şeyler değiller.


5 Kasım 2013 Salı

Ekim Ayının Temaları

Kasım 05, 2013 1 Comments
Bu ay yine Merkürde bir sorun mu vardı (her işin ters gitmesine sebep o muydu bilmiyorum bile) , yoksa benim kızımın cadılığına mı denk geldi bilmem başladığım her iş bir aksi gitti bir uzun sürdü anlatamam. Aslında başlamış olduğum daha çok çalışma var ancak bu aya yetişmedi :(

Bu ayın biten temalarına değinecek olursak ilki Doula Anne Esra'nın wordpress blogunun özel hostinge taşınması ve yeniden düzenlenmesiydi. Özel hostingli blog tasarımlarında ayrıca destek verip, wordpress kurulumu, temaların tamamen türkçeleştirilmesi, gerekli ve faydalı eklentilerin kurulması gibi işler de yapıyorum.


İkincisi Ada ve Aras'la Hayat bloguna ait. Sahibi Saadet hanım, araları çok yakın olan iki çocuklu bir anne, öyle güzel yazıyor ki okumaya doyamıyorum. Mor renkleri tercih ettiği için mor ağırlıklı ama şirin ve ferah bir tema üzerinde çalıştık.


Üçüncüsü, yıllar önce blog tasarımını yaptığım Pasta Tasarım blogunun biraz daha iyileştirilmesi idi. Blog arta içerik yüzünden kolayca gezilemiyordu ve galerilere ihtiyaç vardı. Temanın görsel tasarımını biraz değiştirsek de muhafaza ettik ama altyapısını yeniledim, galeri sayfaları oluşturdum ve anasayfaya slayt ekledim. Şimdi özellikle galeri sayfalarından tüm görsellere tek seferde bakmak mümkün oluyor.


Dördüncüsü daha önce Kuki Cookie ismiyle yayın yapan ama artık ürün yelpazesini genişlettiği için adını değiştiren Bonito Gifts'in tasarımı. Beyhan hanımla uzun yazışmalar sonucunda istediği gibi tasarım oluşturabildik ve benim de çok içime sindi sonuç


Bundan başka tamamen bitmiş olan fakat kullanmaktan vazgeçilen blogu da sayarsak 5 tema tamamen bitmiş bu ay. Eh idare eder napalım. Kasım ayında çok çalışıp tüm talepleri bitirmeliyim ki Aralık'taki İstanbul seyahatinde kafam rahat olsun.

3 Kasım 2013 Pazar

Zaanse Schans; masal gibi bir kasaba

Kasım 03, 2013 5 Comments
Geçtiğimiz hafta Amsterdam içinde yer alan eve yarım saat kadar uzaklıktaki bu kasabayı ziyarete gitmiştik. O gün instagramda paylaştığı bir iki fotoğraftan sonra bol fotoğraflı bir yazı yazacaktım ama ancak bu gün yazabiliyorum çünkü çok fazla foto çekmişim. Bölge hakkında daha ayrıntılı bilgiyi buradan bulabilirsiniz. 

Kasabaya yaklaştığımızda daha arabadan inmeden burnumuza keskin bir koku geldi. Sanırım yakınlarında bulunan fabrika gibi binalardan biri peynir fabrikasıydı ve tüm kasaba peynir kokuyordu. Yer yer bu koku dayanılmayacak halde olsa da, genelde aşırı rahatsız etmiyor ama sürekli duyuluyordu. Bu yüzden orası bizim için peynir kokan kasaba olarak kalacak.


Fotoğrafları ekledikten sonra bu yeri bir kaç yazıya bölmemin uygun olacağına karar verdim, hepsini yüklemem zor oluyor. Bu yazıdaki görseller, kasabanın yerleşim yerine ait. Biz arabayı buraya parkettik ve değirmenlerin yer aldığı turistik kısma yürüyerek gittik.

Blogunuz çok yavaş mı açılıyor?

Kasım 03, 2013 1 Comments
Sağ tuş engeli yazısının sonunda blogunuzun açılışında yavaşlamaya neden olabileceğinden bahsetmiştim. Bu yavaşlama elbette ki sadece sağ tuş engeli için değil, eklediğiniz her türlü gadget ve eklenti için söz konusu. Hatta blogunuzdaki her eleman için diyebiliriz.

Blogunuz açılırken aşağıdaki görselde işaret ettiğim yere hiç dikkat ettiniz mi?


Bu kısımda, herhangi bir siteyi açtığımızda, sayfa yüklenirken yapılan işlemler bilgisi, akış halinde sunulur. Blogunuzu açtığınıza önce yazılar ve yazılardaki görseller, tasarımda kullanılan görseller ve ardından tüm eklentiler sırayla yüklenir. Bu yükleme aşamasında bağlanılan sitelerin url adresleri hızlı bir şekilde gözükür. Bazen burada gösterilen bir url adresi o kadar uzun süre değişmeden durur ki, bu o siteye bağlanılamadığını gösterir ve genelde hata mesajı olarak karşımıza çıkar.

Bazen de uzun süre takılır ama yeniden yüklemeye devam eder. İşte o takılma sırasında işaret ettiğim yere bakılırsa, takılmanın neden olduğu url (dolayısıyla hangi gadgetin sebep olduğu) anlaşılır. İlgili eklenti (link, görsel, uygulama artık her neyse o) kaldırıldığında tekrar hızlı çalışacaktır.

Gadgetlere gelecek olursak, sağ tuş engeli, istatistik bilgileri (bazı sayfalarda 4-5 çeşit yüklenmiş oluyor bir tane yeterli), çeşitli süs püs gadgetleri (işte imleç resmi ekleme, bloga kar yağdırma, kuş uçurma gibi gadgetler) gibi eklenen her gadget bir kaynak siteye bağlanmaya çalışır. Ve bunlar ne kadar çok olursa sayfanın yüklenmesi o kadar uzun sürecektir.

Bloggerın kendi geliştirdiği gadgetler ile facebook twitter gibi gadgetler dışındaki diğer her gadget aslında gereksizdir. Dolayısıyla blogtaki yazılar ve yazının içine eklenmiş fotoğrafların getirdiği yükün üzerine bir de bu tip gereksiz eklentilerin yükünü eklememekte fayda var.

Ben de tasarım yaparken tasarımda kullanılan görsellerin hızlı yüklenebilir olmasına çok dikkat ediyorum. Eskiden gadget başlıklarını her biri süslü püslü görsellerden hazırlardım ama bu yüzden ondan vazgeçtim. Tasarım yapmak sadece görsel olarak değil teknik olarak da iyileştirme yapmak anlamına geliyor çünkü.