22 Eylül 2014 Pazartesi

İleri Düzey Ultrason Testimiz ve Novadünya'nın Cinsiyeti

Eylül 22, 2014 24 Comments
Cuma günü gittiğimiz kontrolde Nova'nın cinsiyetini öğrendik ve o akşam yukarıdaki pinterestten bulduğum fotoğrafı instagramda paylaştım. Bu yazıyı yazarken de aynı pozu çekip koymak amacındaydım fakat henüz fırsat bulamadım. Yazıyı da kafamdakiler kaybolmadan yazmalıyım zira ikinci tecrübem olmasına rağmen bazı yeni bilgiler öğrendim.

Evet bebeğimiz bir erkekmiş, benim ve ablamın rüyası, babannesinin içine doğması, karnıma bakıp erkek diyen tüm tanıdık tanımadık insanların tahmini doğru çıktı. Ve beni görüp de kız diyen hiç olmamıştı. Çok sevindik elbette ama kız olsaydı yine aynı derecede sevinecektik biliyorum. Sanırım netleşmesinin getirdiği bir rahatlık geliyor insana ve tabiki de sağlıklı olduğunu bilmek mutlu ediyor. Daha önce beslenme-cinsiyet ilişkisi yazımda erkek olabilme ihtimalinden bahsetmiştim (

19. Hafta yazısında arkadaşımla ani bir kararla bir hastaneye gidip cinsiyetini öğrenmeye çalıştığımızı ama öğrenemediğimizi söylemiştim. Gittiğim doktoru tanımıyordum, karşıma ne çıkarsa farketmezdi nasılsa sadece ultrasonla baktıracaktım. Fakat her olayın belli bir nedeni varmış demek ki, şimdi o doktora gittiğime memnunum. O zaman ileri düzey test için nereye gitmem gerektiğine dair kafamda bir soru vardı. Doktordan tavsiye istedim iki yeri söyledi ama birisinin özellikle alanında çok iyi olduğunu en çok onu önerdiğini söyledi: Prof.Dr.Murat Yayla.

Tatile gitmeden önce, daha önce annemin evine yakın olan ve telefonla fiyat aldığım hastaneyi aradım. Aradan çok zaman geçmemişti ama meğer benim sorduğum dr hastaneden ayrılmış, sadece cts günleri çapadan gelen başka bir dr bakıyormuş ileri düzeye. Onu da ben eledim çünkü sadece tek bir günümüz boştu o da cuma günü, biz cts yolda olacaktık. Diğer önerilen iki yerden Murat beyin zamanı bize uyuyordu, ikşnci yer ise yine cts günleri o hizmeti veriyormuş sadece, dolayısıyla otomatik olarak Murat Bey oldu fakat nedense ilk andan itibaren içimden geçen de oydu.

İstanbul'da olsaydım sürekli doktorum olmasını çok isterdim çünkü hem ilgisi hem bilgisi açısından eşim de ben de tatmin olduk. Bir ön bilgi vermenin ardından, detaylı taramayı yaptı ve her ayrıntıyı bilmeyenlerin kolayca anlayabileceği şekilde açıkladı.

Çok şey anlattı ve konuştuk elbette, ancak bu yazıda bazı öğrendiğim birkaç konudan bahsetmek istiyorum.

Birincisi karnımın büyüklüğünün sebebi hakkında, meğer benim suyum çokmuş. Bebeğin içinde yüzdüğü suyu ölçtü, olması önerilen üst sınırdan biraz daha fazlaymış suyun miktarı. Tabi bu fazlalık göreceli bir durumdur, bazı doktorlar bunu makul bulabilir, ben tecrübelerime dayanarak fazla buluyorum ve nedenlerine bakılmalı dedi. Birkaç nedeni olabilirmiş.
1- bebeğin suyu yutma ve boşaltma döngüsündeki bir aksaklık olabilir hemen bakalım dedi ve bebeğin sindirim organlarını inceledi. Çok şükür bir sorun çıkmadı yani sebebi bebek değil.
2- gebelik şekerinin işareti olabilir. Şekeri dengelemek için vücut fazla su tutuyor olabilirmiş. Gebelik şekeri testi 24-28. haftalarda yapılmasına rağmen, benden vakit kaybetmeden test yaptırmamı istedi.  Çıkarsa diyet yaparak suyu normal seviyeye düşürebilirmişiz. 
3- hiç bir sebep olmayabilir, son zamanlarda aşırı su tüketmişimdir veya benim vücudumun yapısı böyle olabilirmiş.

Bakalım hangisi yakında göreceğiz.

Bir diğer konuşmamız da kordon dolanması hakkındaydı. Kızım 38+4 de suyunu patlatıp gelmeye kalkana kadar hiç sancı çekmemiştim. Son kontrolde pozisyon almadığı belli olunca (makat gelişi) hemen sezeryana alındım ve ameliyat sonrasında 4 kez dolanmış olduğunu öğrendim. Murat Bey, bebeğin en iyi yolu bildiğini, belki de daha fazla sarılı şekilde kalamadığı için doğumu başlattığını söyledi. Ve benim hep düşündüğümün aksine kordon dolanmasının bebek değil de anne yüzünden olabileceğini anlattı :(

Ben hep kızımın yaramazlığına dem vuruyordum ta ki bana hamileyken dans edip etmediğimi sorana kadar. Evet dedim ederdim. Peki şu hareketi yapar mıydın diye sordu: yürürken aniden bir yöne dönerek. Evet dedim, genelde acele acele iş yapmaktan olabilir. Yapma dedi. Biz aniden döndüğümüzde bebek suyun içinde ters yönde döner ve kendini durduramaz, bir kaç kere ardarda bu hareket olursa kordona birkaç kez dolanabilir dedi. Yani büyüklerimizin hep söylediği aman hamileyken yavaş hareket etmeli lafını açıkladı.

Bunları duyduktan sonra, o ana kadar Helo ile oyun oynamaktan, kutu kutu penselerle dönmekten ve kontrolden hemen önceki tatilde özellikle çok fazla onu kollarından tutup döndürdüğümden dolayı beni bir panik aldı. O da hemen baktı ve neyse ki kordon incelemesinde bir dolanıklık yoktu. Şimdi daha çok dikkat ediyorum.

Bundan başka Hollanda'da doğum ile ilgili konuştuk. Meğer kendisi stajını Rotterdam'da yapmış ve sağlık sistemlerini çok iyi incelemiş. Sistemi bizden çok bildiği için tavsiyelerde bulundu, doğrusu beni çok rahatlattı. Ayrıca ve tabi en önemlisi çok şükür Nova'nın gelişiminde herşey normal seyirdeymiş, bir sorunumuz çıkmadı. Rabbime şükürler olsun.

21 Eylül 2014 Pazar

Parmak Zeytin

Eylül 21, 2014 6 Comments

Hollanda'da ve gördüğüm kadarıyla sanırım diğer tüm Avrupa ülkelerinde zeytinler çekirdekleri ayıklanmış olarak satılıyor. Tabi Türk menşeili olmayanlar. Helo bu zeytinleri öyle çok seviyor ki 5 hafta boyunca Türkiye'de iken bir tane bile zeytin yemedi. Bu zeytinler tuzsuz ve acımsı bir tadı yok, Türk zeytinlerine acı diyor. Galiba bizim zeytinlerimiz beklerken bir şekilde daha asidik oluyor. Bense bu tatsız tuzsuz zeytinleri biraz zeytinyağı ile karıştırıp baharatlar eklemeden yiyemiyorum. Biz de kendimize ve ona ayrı alıyoruz çoğunlukla.

Beni asıl düşündüren neden çekirdeksiz satıldığı. Bunun sadece kolay tüketilsin diye olduğunu zannetmiyorum. Tonlarca zeytin çekirdeğinin toplanacağını düşünürsek, artık olarak düşünülen bu ürünün aslında farklı amaçlarla kullanılması mümkün. Özellikle yakıt olarak. Bu yüzden sofralarımıza giren çekirdekli zeytinlerin çekirdeklerinin çöpe atıldığını düşünürsek, o kadar çok miktarda enerji kaybına sebep olmuş oluyoruz ki... 

Diğer yandan aklıma gelen bir diğer şüphe ise, çekirdeksiz satılmasının tohumları korumak için yapılıyor olması. Her zeytin çekirdeği zeytin ağacı için bir tohumdur. Günümüzde, sağlıklı tohumların ne kadar değerli olduğunu bilmeyen yok. Belki de bu çekirdeksiz zeytin satan ülkeler, tohumlarının dünyaya yayılmasını istemiyorlar. Oysa bizimkiler her yerde.

Hal böyleyken, yani dünyada zeytinin çekirdeği bile bu kadar kıymetliyken, yakın zamanda gündeme düşen zeytinliklerin imara açılacağı haberine (http://www.internethaber.com/zeytinlikler-imara-mi-aciliyor-701225h.htm) isyan etmemek çok zor. Ülkemizin iklimsel avantajlarını değere çevirmek yerine yıkıma sebep olmak, zeytinliklerden ekmek kazananların mağdur olması bir yana, aynı zamanda doğayı katletmek demek. Üstelik bu tasarı nükleer santral kurulumu için ruhsat almak amacıyla yapılıyor...

Umarım bu yasa meclisten geçemez.

18 Eylül 2014 Perşembe

2.gebelik günlüğüm 21.hafta

Eylül 18, 2014 11 Comments
Bir hafta daha geride kaldı. Bu haftanın tamamında tatildeydik. Evet bu tatilimizi bir haftadan uzun ayarlamıştık. Doya doya yaşadık ve doyduk. Uzun bir süre tatil aramam herhalde. Bu gün öğle saatlerinde dönüyoruz artık.

Genelde Nova da tatilde memnundu. Yüzdüğüm -aslında çocuk havuzunda ve denizdeysek kıyıda Helo ile birlikte durduğum zamanlarda desek daha doğru olur- keyfi yerindeydi. Öyle yan gel yat tatili olamadığından bütün gün hareketli olmamdan hoşlanıyor sanırım. Çünkü gece yatar yatmaz tepinmeye başlıyor, hareket edersem susuyor. Hani anne karnında nasıl alışırsa öyle gider ya, bu da çok gezmeci olacak sanırım.

Bir de artık sesleri duymaya başladığı için tüm gün en yoğun duyduğu ses ablasının sesi olmuş oluyor. O kadar çok konuşuyor ki Helodünya, beni o ses sanabilir :) Ya da doğduktan sonra sakinleştirici ses olarak benim yerime ablasının sesini arayabilir :) Bana konuşmaya fırsat kalmıyor hiç.

Bu haftaya kadar bebeğin varlığını bilse de ona karşı belirgin bir ilgi göstermeyen Helocum, bir kaç kez göbeğimin hemen altına oturup karnımı sevdi. Kar yağınca büyüyecek di mi anne, şimdi napıyor diye soruyor.

Dün gece ilk defa rüyamda gördüm bebeğimi. Yeni doğmuştu ama sanki 8-9 aylık kadar büyük ve afacandı. Görüntüsü şu an tamamen gözümün önünde acaba gerçekten öyle olacak mı? Tabi o zamana kadar unutmazsam.

Cuma günü ileri düzey ultrason olacak inşallah herşey yolunda gider. Son olarak bir foto ekleyip kaçayım.
Bu fotoğrafı 20+5 günlük iken sabah saatlerinde çekmiştim. Sabah ve akşam arasında biraz fark oluyor tüm gün yediğim yemeklerden ama aşağı yukarı durum budur. Aslında fotoğrafta görüldüğünden daha kocaman hissediyorum kendimi, yatar vaziyetten kalkma işi zorlaşmaya başladı mesela. Çok yürümüşsem (tabi genelde koştur koştur oluyor yürümeler) kasıklarım ağrıyor. Bir de biraz ayaklarım şişiyor ki daha tam nedenini çözemedim sıcaktan mı çok yürümekten mi yoksa hamilelikten mi ilerleyen günlerde anlarız.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Yazasım Var

Eylül 15, 2014 4 Comments
Aslında her gün kısa kısa yazsam ne güzel olur diye düşünüyorum, kafamda çok şey de var aslında. Nedense illa ki bir konuyu detaylıca ele almam gerekiyormuş fikrine saplanıp kalıyorum.

Geçtiğimiz salı gününden beri tatildeyiz, iyi geçiyor. Zaman zaman yorucu ama güzel yine de. Dönüşte artıları eksileri ile yazacağım.

Hamilelik de Helocum da iyi gidiyor çok şükür. Tatilde olmaktan memnun, yeme içme uyku konusunda fazla zorlamıyor şimdilik. Belki de bazı konularda şartlanmayı bıraktığım için böyle oldu. Yemek yedirme konusunda çok çektiğim için bunu nasıl aştığımızı da yazmalıyım mutlaka. Neydi ne oldu nasıl oldu diye.

Kaldığımız otelde hep yaşlılar (çoğu ingiliz ve hollandalı) var. Helo tek çocuk dolayısıyla epey ilgi odağı oldu. Her yemekte yanına gelip merhabalaşan bir teyzesi var. Garson abiler özel hizmet veriyorlar. Daha uzaktan görünce mama sandalyesini getiriyorlar :) Geçen akşam erkenden uyuya kalmıştı bebek arabasında. Garson onun uyuduğunu bilmeden getirmişti sandalyeyi, yemeyecek uyuyor deyince götürdü.

Bir diğer memnun edici durum da hamile oluşuma gösterdikleri tepki. Herhalde çoğu için güzel anıları hatırlatıyorum, hepsi bana ve karnıma şefkatle ve imrenerek bakıyorlar. Bu bakışlarındaki pozitiflik bile beni çok iyi etkiliyor. Belki yıllar sonra ben de aynı özlemi duyacağım hamileleri görünce.

Bu arada kitap okumaya devam ediyorum, üst menüde kitap sekmesine ekliyorum okuduklarımı. Yorumlarımı ayrı postlar şeklinde yazmakla yazmamak arasında gidip geliyorum belki yazarım. Bu zamana kadar okuduklarımın sayısı beni tatmin ediyor. Bakalım yıl sonuna kadar kaç olacak. Tabi illa ki çok sayıda olsun diye dertlenmiyorum. Okumak istemediğim birkaç hafta elime almadığım dönemler de oluyor.

Dün akşam bitirdiğim kardeşimin hikayesi aklımda ve kalbimde tuhaf duygular bıraktı. Hem beğendim hem beğenmedim. Yer yer saçma buldum, yer yer kurguya bayıldım. Öyle tuhaf bir kitaptı ki hangi kefeye koyacağımı kestiremiyorum şu an. Sanırım şimdi birkaç livaneli kitabı daha okuyacağım (daha önceden bazılarını okumuştum ama listede yok elbet, listedekiler bu yıla ait)

Bu cumartesi artık amsterdama döneceğiz. Önümüzde yeni bir dönem başlayacak bundan böyle. Helo'nun daha yoğun okulu ve dolayısıyla etkinlikleri/ dil gelişmeleri, benim ilerleyen hamileliğin getireceği hazırlıklar hepsi de çok heyecanlandırıyor. Kafamda bir sürü şey var, bakalım ne kadarı mümkün olacak.


11 Eylül 2014 Perşembe

2.gebelik günlüğüm 20. Hafta

Eylül 11, 2014 6 Comments
Şa la lal lal laaaaa. Yirminci haftaaaa inanamıyorum yolun yarısına geldik :)

Bu haftanın ilk yarısı düğün sebebiyle maksimum yorucu ikinci yarısı ise yaz başından beri dört gözle beklediğim tatile kavuşmamdan dolayı pek bir keyifli geçti. Yeğenimin düğününü yaptık pek güzel oldu ve ben hamile hamile göbek attım. Çok yoruldum ama oynarken belki bir altı ay veya bir yıl bebe bakmaktan bir halt yiyemem tadını çıkarayım kurtlarımı dökeyim dedim. Galiba Novacım da annesinin tepinmesinden memnun gıkınu çıkarmadı. Fakat ben hoplaya hoplaya oynarken insanların bana tuhaf bakıyorlarmış gibi gelen tepkisi de kafamı kurcalamadı değil. Neyse efendim geçti bitti, hiç pişman değilim :)

Salı günü sabah erkenden Dalyan'a geldik dalaman havaalanından. Ama önce dalamanda yaşayan eşimin amcasını ziyaret ettik. Doğum sırasında kordon dolanıp oksijensiz kalması nedeniyle sakat kalmış bir kızları var, 10-12 yaşlarında. Yürüyemiyor, konuşamıyor sürekli yatıyor tek başına hiç bir ihtiyacını gideremiyor. Her ne kadar allahın takdiri deyip fazla etkilenmesem de hamileyken böyle örnekleri görmek insanı çok üzüyor.  

Şimdi iyiyim, denizde/havuzda yüzmek, az da olsa güneşlenmek, Helo ile kumlarda oynamak çok iyi geldi. O kadar uzun zamandır tatil yapmamışım gibi geliyordu ki, şimdi tadını çıkarıyorum.

Bu hafta ayrıca detaylı ultrason için randevuyu aldım. Orda mı yapsak türkiyede mi ikileminden ve bizim mümkün boş vakitlerimizde uygun bir dr bulunabilir mi problemini çözdük. Bir sürü yerle konuştuktan sonra haftaya cuma için (19 eylül) randevu aldık. Fakat şimdi de başka bir gereksiz endişe türedi. Ya yine cinsiyetini göstermezse, ya hollandada bir daha kontrol olmaz da (genelde olmuyor) doğuma kadar hiç öğrenemezsen telaşı. Çünkü Helo da bu taramada göstermemişti. Elbette sağlıklı olması daha önemli ve durmadan dua ediyorum ama gerçekten meraktan da çatladım :)

3 Eylül 2014 Çarşamba

2. Gebelik Günlüğüm 19. Hafta

Eylül 03, 2014 2 Comments
Nihayet kocamın gelmesiyle nasıl geçtiğini anlamadığım bir haftayı daha geride bıraktık. Helo babasını çok özlemiş, bol bol oynuyorlar :) Eşim geldiği için gezmelerimiz çoğaldı, kayınvalidemde kaldık, neredeyse her gün alışveriş için dışarı çıktık ve nihayet yeğenimin düğünü için eksikleri tamamladık. 

Ablalarım, annem, akrabalarım hepsi o kadar şık olacaklar ki düğünde, koca göbeğime uyan ve onlardan eksik kalmayacak bir kıyafet bulmak çok zordu. Yine ne yazık ki onlarınki kadar şıkırdaklı bir elbise olmadı ama en azından denediğim bir çok modelden daha iyi duran birşeyler bulabildim. Zira ne giysem bülent ersoy gibi çiçek açıyordum :)

Geçen hafta yazımda bahsettiğim arkadaşımın annesinin vefatı üzerine zaten çok heyecan duyamıyorum. Bir de üstüne aylar önce kanser olduğu haberini verdiğim (http://ge-ce.blogspot.com.tr/2014/03/kanser-hastas-bebegimiz-icin-dua-ricas.htmlbebeğin yarın (perşembe günü ) ameliyata girecek olması yüreğimizi pırpır ettiriyor. Yazıyı yazdığımdan beri kemoterapi oluyordu. Yanlış hatırlamıyorsam ilk turda yeterince küçülme olmamıştı, bu hafta başında yapılan ikinci turun taramalarında ameliyat olabilecek kadar küçüldüğü görüldü ve hemen ameliyat kararlaştırıldı. İnşallah Allah'ın izniyle bu süreci de atlatıp sağlığına kavuşacak.

Bu hafta bebeğime dair en önemli gelişme aniden gittiğim doktor kontrolü oldu. Dün annesi vefat eden arkadaşımla buluştum, dertleştik ve ona destek olmaya çalıştım. Konuşurken konu bebeğe ve onu görmek istemesine geldi. Ani bir kararla bulunduğumuz civardaki en yakın hastaneye gittik, şansımıza fazla beklemedik ve ultrasonda Nova'yı gördük. Özellikle cinsiyetini öğrenmek istememize rağmen, bize poposunu dönüp uyumasın mı yaramaz. Sonuç; hala ne olduğunu bilmiyoruz :)

Fiziksel durumumdan bahsedecek olursam, keyfim yerinde, kocaman göbekli hayata yeniden uyum sağlamaya başladım, çok yürüyünce ayaklarım ağrıyor, geceleri çok tekme atıp uyandırıyor, canım hala hafif yiyecekler istiyor ve pek kilo almadım belki en fazla 2kg.

Neredeyse yarıladık bile inanamıyorum. Çok şükür.

2 Eylül 2014 Salı

Çocuklara Söz Dinletmek İçin Korkutma Yöntemi

Eylül 02, 2014 6 Comments
Hollanda'da yalnız yaşadığımız için çocuğumuzun yetişirken maruz kaldığı dış etmenleri daha bir kontrol altında tutabiliyoruz şimdilik. Zamanla sosyal çevresi genişledikçe kontrolümüz zayıflayabilir elbet, ancak o zamana kadar da belki bazı alışkanlıkları kazanmış olur, neye nasıl tepki vereceği konusunda bir davranış/karakter geliştirebilir diye umuyorum.

İstanbul'da bulunduğumuz yaklaşık bir aydır, yalnız yaşam ve kalabalık içinde yaşam arasındaki farklar hergün kendini gösteriyor. Elbette çocuğun kalabalık içinde büyümesinin, eksileri olduğu gibi (kontrol etmek gereken şeyler çok daha fazla) artıları da var. Bu yazıda özellikle yaşlılarda gözlemlediğim çocuğu korkutma konusundan bahsetmek istiyorum.

Muhtemelen içinde bulunduğu yaş aralığından olsa gerek, Helo korkular geliştirmeye yatkın bir dönemde şu anda. Kaynağını anlayamadığı seslerden korkuyor, bazen başkalarının korkularından etkileniyor. Buna rağmen yemezsen polis gelir/ doktor iğne yapar/ bilmemneci gelir gibi korkutmaya yönelik teşebbüslere maruz kaldı. Bunu duyduğum her an müdahale ettim, söyleyeni uyardım, kızıma açıkladım ve korkutma girişimini berteraf ettim. 

Kimi zaman anneler bile, böyle tehditler savurmanın yanlış olduğunu bildikleri halde çaresizlik anlarında bu yola başvurabiliyor.  Annemle konuştuğumuzda ise, eskiden neredeyse tüm çocukların korkutma yöntemiyle büyütüldüğünü söyledi. Hatta örnek verdi mesela bir toprak testiye korkunç bir yüz resmedilir kapının arkasına konurmuş, ve çocuk her yaramazlıkta o şey (artık ne ad verilirse) ile korkutulurmuş.

Geçenlerde çocuğunu korkutarak tehdit eden iki annenin konuşmasına şahit olduğumda, biraz daha derin düşüncelere daldım. Biri, diğerini korkuttuğu için yanlış davrandığı konusunda uyarıyordu ama bence o uyaran anne, başka bir yöntemle kendi çocuğuna çok daha derin korkular empoze ediyordu. Bunları o an açıklayıp uyaramadım fakat yazmaya karar verdim.

Yukarıda bahsettiğim şekilde, çevremizde sıkça duyduğumuz somut şeylerle çocuğu korkutmak elbette hoş değil ve zararlı. Fakat bu nispeten tamir edilmesi mümkün bir durum çünkü farkedilmesi kolay ve geri dönüşü mümkün. Daha ciddi olduğunu düşündüğüm çocuğa bilmeden gizli korkular empoze etmek ise, genelde anne baba farkında olmadığı için geri dönüşü zor. Mesela nedir bunlar;

- en önce annenin kendi korkularından ötürü verdiği tepkileri sayabiliriz. Çocuk görerek, model alarak öğrendiğine göre annesinin vereceği tepkilere göre korkulacak/korkulmayacak nesneleri&davranışları öğrenecektir. İlk akla gelen böcekler, hayvanlar gibi somut şeyler olsa da bunların içine annenin insanlara karşı çekingenliği (insanlardan korkması), aşırı titizliği (kirlenmekten korkması)... gibi soyut durumları da sayabiliriz. 

- ikinci grup olarak da, annenin kendisinin şahsen korkmadığı ancak çocuğunu koruma dürtüsüyle engellediği bazı şeyleri sayabiliriz. Mesela 
  *düşecek diye tırmanması ve zıplamasını engelleme, düşersin, yara olur, kan akar diye korkutma; 
   *diğer çocuklar içinde hırpalanmasın diye kalabalığa girmesine izin vermeme (kalabalığın korkulacak bir şey olduğunu düşünebilir)
   *kötü davranışlar edinmesin diye sokağa çıkmasına izin vermeme  ... gibi. 

Çocuklar bu engellerin nedenleri açıkça belirtilmediği için kafalarında doğru değerlendirme yapamayacaktır ve anne babanın sebebini kolayca anlayamadığı korkular geliştirmesine sebep olabilir.

Elbette yüzde yüz mükemmel ebeveyn olmak mümkün değil, hepimiz bilerek veya bilmeyerek hatalar yapıyoruz. Hatta bazı hataların çocuğun karakterini olumlu etkilemesi bile mümkün olabilir fakat pek tabi ki hatalar farkedildiği ve ders çıkarıldığı sürece.

28 Ağustos 2014 Perşembe

2.gebelik günlüğüm 18.hafta

Ağustos 28, 2014 4 Comments
Bu haftanın başlarında cinsiyetini öğrenme merakım öyle depreşmişti ki kaç kere doktora gitme isteğimi bastırmak zorunda kaldım. Fakat kendimi frenledim ve gitmedim. Aslında ulltrason kontrolünün zararlarından kaçınmak bahanesini öne sürsem de, bu o kadar kafama taktığım bir konu değil. Sonuçta allah göstermesin acil bir rahatsızlığım olsa ve misal her gün ultrasona girmem gerekse girerim.

Bu hafta yine benzer seyirde geçti. Fazla katkı yapamasam da yeğenimin çeyizi serildi, hazırlıklar gerçekten tatlı bir telaş, onlara ortak olduk. Hala kıyafet alamadım düğün için, teşebbüs ettiğim iki seferde de Helo'nun terör estirmesi yüzünden elim boş döndüm. Yarın eşim gelince daha rahat edeceğimi umuyorum.

Bu haftanın en önemli gelişmesi artık kızıma kardeşi olacağını söylemem oldu. Karnımın üzerinde ısrarla zıplayıp beni kaydırak yapmak isteyince anlatmak zorunda kaldım. Çok şaşırdı ve şimdilik gayet olumlu tepki verdi. Aaa nerden aklına geldi diyor. Sık sık büyüdü mü diye soruyor (büyüyünce çıkacak demiştim). Artık en sonunda mevsimleri anlatarak ne zaman geleceğini açıkladım, sormayı bıraktı :)

Dün akşam bazı blog arkadaşlarımla buluştum. Hayata Dair Herşey (Tüten) ile bir kere bizim evde görüşmüş, geldiğimde onları ziyaret edeceğime söz vermiştim. Kaç sefer geldim döndüm, görüşemedik. Nihayet dün akşam onlara gittim, blogu olmayan twitter ve ig den yazıştığımız iki anne ve Bal Yanağın Hikayesi (merve) de katıldılar, çok keyifli bir akşam geçirdik. Bana çok iyi gelmişti ta ki bu sabah aldığım üzücü habere kadar.

En yakın arkadaşlarımdan birinin annesi 4 yıldır kanserle mücadele ediyordu. Son zamanlarda çok ağırdı durumu ama insan umudunu hiç yitirmiyor, ben de konduramıyordum hiç ölümü. Daha elli yaşında bile yoktu, arkadaşım tek çocuk olarak ve ne yazık ki çevresinde pek akraba/eş-dost desteği olmadan çok didindi annesini hayata bağlamak için. Elbette takdiri ilahinin önüne geçilmez ama içim acıyor. İşin içinde çocuklar ve bebekler olduğunda bu kadar güzel olan hayatın ; işin içinde ölümler olduğunda ise bu kadar acımasız olması ne büyük bir çelişki ya rabbim.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Happy Sweet Gifts

Ağustos 25, 2014 3 Comments

Mayıs ayında Happy Sweet Gifts'i açmıştık hatırlarsanız. Daha çok geniş kitlelere ulaşmış değiliz ama beğenenler ve talep edenler oluyor. Bu yaz boyunca birkaç çalışmamız daha oldu, önümüzdeki günlerde yenileri de olacak, hepsi Instagram hesabında ve blogda yayınlanıyor.


Geçtiğimiz aylarda yaptığımız yüzük yastığı ve lavanta keseleri, düğünde kullanıldı ve sonradan öğrendim ki fotoğrafçısı Aylin Çiftçi imiş. Nasıl memnun oldum anlatamam. Aylin'i daha kendi blogumu açmadan evvel annesi Sünter Anne'nin blogundan biliyor ve her ikisini de takip ediyordum. Aylin'in Fotoğraf Çekmecesi'nde paylaştığı çalışmalarını çok özgün buluyorum ve bu alanda en iyi bulduğum birkaç fotoğrafçıdan biridir. 


Keşke diğer fotoğrafları da paylaşabilseydim, gelinimiz gerçekten rüya gibiydi. Tüm diğer düğün detaylarını kendisi planladı ve konsept "la vie en rose" ve lavanta idi. Dolayısıyla düğün mekanının içinden keselerin ve yastığın fotoğrafları daha bir güzel.


Ben de ne zamandır güzel görselli bir yazı yazmıyordum, çok iyi geldi. 


LA VIE EN ROSE:

(Fransızca orjinali)

des yeux qui font baisser les miens, 
un rire qui se perd sur sa bouche,
voilà le portrait sans retouches 
de l'homme auquel j'appartiens. 
quand il me prend dans ses bras 
il me parle tout bas, 
je vois la vie en rose. 
il me dit des mots d'amour, 
des mots de tous les jours,
et ça me fait quelque chose. 
il est entré dans mon coeur 
une part de bonheur
dont je connais la cause. 
c'est lui pour moi. 
moi pour lui 
dans la vie,
il me l'a dit, l'a juré pour la vie. 
et dès que je l'aperçois
alors je sens en moi 
mon coeur qui bat 
des nuits d'amour à ne plus en finir
un grand bonheur qui prend sa place 
des ennuis, des chagrins, des phases
heureux, heureux à en mourir. 
quand il me prend dans ses bras
il me parle tout bas, je vois la vie en rose. il me dit des mots d'amour,
des mots de tous les jours, 
et ça me fait quelque chose. 
il est entré dans mon coeur 
une part de bonheur 
dont je connais la cause. 
c'est toi pour moi. 
moi pour toi 
dans la vie,
il me l'a dit, l'a juré pour la vie. 
et dès que je l'aperçois
alors je sens en moi 
mon coeur qui bat

(İngilizce versiyonu)

hold me close and hold me fast 
the magic spell you cast 
this is la vie en rose
when you kiss me, 
heaven sighs 
and though i close my eyes 
i see la vie en rose
when you press me to your heart 
i'm in a world apart 
a world where roses bloom
and when you speak 
angels sing from above 
every day words 
seem to turn into love songs 
give your heart and soul to me
and life will always be 
la vie en rose 
i thought that love was just a word
they sang about in songs 
i heard it took your kisses to reveal 
that i was wrong, and love is real 
hold me close and hold me fast
the magic spell you cast 
this is la vie en rose 
when you kiss me, heaven sighs
and though i close my eyes 
i see la vie en rose 
when you press me to your heart
i'm in a world apart 
a world where roses bloom 
and when you speak
angels sing from above 
every day words 
seem to turn into love songs
give your heart and soul to me 
and life will always be 
la vie en rose 

Oto Koltuğunu Ana Kucağı Olarak Kullanırken Dikkat Etmeli

Ağustos 25, 2014 8 Comments
Hafta sonu henüz 2,5 aylık bir bebek sevdim. Kucağa alışmaması için çoğunlukla oto koltuğunda bırakıyorlardı. Çocuk mızırdanmaya başladığı halde bile pek kucağa almak istemediler. Ben de uzun süre oto koltuğunda yatırmanın bebeğin fizyolojisi için çok sağlıklı olmadığını söyledim. Bu koltuğun aynı zamanda ana kucağı olduğunu ve sakıncası olmadığını söylediler.

Yurt dışında her bebeğin/çocuğun oto koltuğu olması gerektiğini, hastaneden çıkarken bile oto koltuksuz çıkamadığını biliyoruz. Ülkemizde bu kadar yaygın kullanılmıyor ama artık günden güne anneler bilinçleniyor. Bir de satın alınırken, evde de ana kucağı olarak kullanırım fikri ağır basıyor. Ama aslında ana kucağı ile oto koltuğu aynı şeyler değil.

Yukarıdaki resimdeki gibi, bebeğe fazla esneklik tanımayan (araçta güvenli olması için) modeller ana kucağı değil oto koltuğudur. Fakat aynen böyle yapıda olup da ana kucağı diye satılan modeller (bunların araca sabitleme kısımları yok) görmüştüm. Bir de oto koltuğunu satarken ana kucağı+oto koltuğu adıyla satanlar var. İki amaçlı kullanılabilir diye.

Bu şekilde satılıyor olmaları insanları yanlış yönlendirebilir. Bebeğin hareket edemediği, hep belli pozisyonda yatması gereken bu koltuklarda uzun süre bebeği bırakmayınız. Ne kadar bırakabileceğimiz kullanma talimatlarında mutlaka yazar. Benim kızımda kullandığım modelde bu süre 1 saatti, internette 2 ve 3 saat yazanlar gördüm.

Yenidoğan bir bebek 2-3 saatte bir zaten kucağa gelmek zorunda kalacaktır, ya emmek için ya bez değiştirmek için. Fakat ara verilmiş olsa dahi tüm gün bu tip koltuklarda uyuması bana pek sağlıklı görünmüyor. Zira anne karnında bebeğin nasıl hareketli olduğunu hatırlayın. Sık sık tekme atıyor, geriniyor, esniyor. Oysa bu koltuklarda bunu yapamıyor. Zaten eminim bebeğin kendisi mutlaka orada yatmaktan memnun değilse bunu ifade ediyordur.

Yukarıdaki görseldeki oyuncaklı modeller de asıl ana kucağı denilen eşyalar. Bunlarda bebeğin kol ve bacak esnekliği daha fazla. İlla bir ana kucağı kullanılacaksa evde kullanım için bunlar daha uygun.

Oto koltuğunu kullanmanın gerekliliği kadar, doğru kullanmak da önemli. Bizim koltuk 1 saat limit verdiğinden, bundan uzun süren yolculuklarda yolda durup kucağa alıp masaj yapıyorduk. Lütfen oto koltuklarının talimatlarını dikkatlice okuyun ve bebeğinizin işaretlerini ciddiye alın.