3 Eylül 2010 Cuma

# ben

Değişim Sürecim - Yazı 1

Merhabalar herkese, günaydın, hayırlı ve neşeli günler herkese...

Ben biraz uykusuz ve duygusal olarak yorgun olsam da, uzun zamandır düşündüğüm yazıyı yazmaya başlayacağım artık. Bir süredir doğru dürüst yazmıyorum, sıkıntılarımdan üstü kapalı bahsediyorum, şimdi dillendireyim.

Biliyorsunuz İstanbul'da bir üniversitede Fizik Bölümü'nde araştırma görevlisiyim. Zaman zaman buraya işimle ilgili bazı şeyler yazmıştım. Şimdi en baştan alacağım ve yaşadıklarımı paylaşacağım.

Üniversiteden mezun olduktan 2 yıl sonra kadroya girdim ve bugün toplamda 8 yıldır araştırma görevlisiyim. Eskiden araştırma görevlisi olunca, doktora tezini bitirene kadar geçici olan bir kadroda oluyordunuz (adı 50/d) sonra teziniz bitince kalıcı denebilecek kadroya geçiyordunuz (33/a). Bu kadrolar pek tabi devlet memuru gibi düzenli aralıklarla (1 yıl yada 2 yılda bir) atanmanın yenilenmesiyle uzatılıyordu ama siz uyumlu ve çalışan bir insan olduğunuz sürece sorun çıkmıyordu.

Bundan bir kaç yıl önce işler değişti, yök yeni bir yönetmelik çıkardı. Buna göre tezini verip kadrosu biten kişiler, ancak yeniden kadro açılıp ona herhangi biri gibi başvurup (diğer bir çok adayla birlikte) kadroya girmek zorundaydılar. Yani onca emek verdikten sonra ortada kalabilirdiniz ve en kötüsü de o yaşa gelmiş bir insanın, üniversite dışındaki bir yerde iş bulması imkansıza yakındır. farklı bir alanda tecrübesi yoktur ve etraf fıkır fıkır yeni mezun az maaşa işe başlayabilecek insan doludur. Bu değişime karşı çok protestolar yapıldı ama doğru düzgün bir çözüme varılmadı. Üstelik yıllar önce böyle birşey olmadan kadroya girenler, sonradan değişen bu duruma maruz kaldı.

Mağdur olunmasını engellemek amacıyla, rektörlükler çeşitli arayışlara gittiler elbet. Kimi zaman yeni açılan kadrolar, sadece ilgili kişinin alınmasını sağlayacak şekilde sınırlandırıldı (ilana çeşitli koşullar eklenerek), kimi zamanda üniversite içinde gecici kadrodan kalıcı kadroya aktarımlar yapıldı. Az da olsa bazı kişiler atıldı.

Ancak her üniversite bu geçişler için kendi içinde bazı kurallar getirdi. Kimi yayın sayısına baktı, kimi hocasının rektörle olan yakınlığına. Sonuçta bir şekilde çözümler oldu. Çok da karamsar yazmak istemiyorum ama yeni başvuran, akademisyen olmayı düşünen kişilerin bütün bunları göz önünde bulundurması gerek. Gerçekten tezlerin bitiminden sonra ne olacağınızın garantisi yok.

Bugün üniversiteden mezun olup, yüksek lisans yapmaya karar verenlerin %90 ı bana göre, mezun olduktan sonra ne iş yapacağına karar verememiş, iş dünyasına hazırlanmak için altyapısını geliştirmemiş, evde işsiz oturmaktansa anneleri çevreye yüksek lisans yapıyor desin diye, akademik hayata başlayan kişiler. Yoksa ben akademisyen olacağım, bilimsel çalışmalar yapacağım diyen çok azdır. Ve tüm bunların hepsi kadro umuduyla başlarlar bir iki yıl sonra patır patır dökülürler.

Tüm öğrencilerime diyorum, gerçekten yaz tatili oldukça uzun, mutlaka ücretsiz de olsa bir yerlere gidin, staj yapın çalışın diye. İki yaz da olsa staj yapan birisi, mezun olur olmaz işini bulacaktır. Ama genelde yapmıyorlar, bütün yıl çalıştık dinlenelim diyorlar. Oysaki bir tatil yerine gidip dinlenmek en fazla 15 gündür.

Kendime gelecek olursam, ben de üniversiteye büyük hayallerle başladım. Parası az olsa da gönlümdeki işi yapacağım diye göze alıyorsun. Ancak zamanla iş değişiyor. Öncelikle ilk okul sınıf öğretmenlerinin bile senden çok maaş alması, yarım gün çalışması, 3 ay tatil yapması sinirine dokunuyor. Yıllar geçtikçe özel sektördeki arkadaşların birer birer kıdemlenirken, (maaşları da ayrı), senin hükümetin memurlara yaptığı %3 lük zamla 40-50 tl maaş artışının harcadığın çabaya değmediğini düşünüyorsun. parayı boş verdim maddi karşılık değil manevi karşılık alıyorum desen o da yok. En azından doçent olana kadar üniversite ortamında doğru dürüst saygı görmüyorsun, sürekli senden daha üst kişiler oluyor ve onların en angarya işlerini bile yapmak zorundasın.

Hiç unutmam kadroya yeni girdiğim zamanlarda, nemalar hesaplanacaktı ve muhasebe işlerinin tüm fakülte personelinin tüm ödemelerini hesaplaması gerekiyordu. Bu yüzden personel kaç yıldır orda çalışıyorlarsa ay ay tüm maaşlarının excele girilmesi gerekiyordu ki bunun yetiştirilemeyeceği anlaşılınca, araştırma görevlileri arasında paylaştırılmış günlerce excele veri girmiştik. Sonraaa bir keresinde mezuniyet töreni veli efendi hipodromunda yapılıyordu ve bizde çeşitli konularda görevliydik. Benim grubum daha çok çevrede dolaşıp ihtiyaçları görüp gidermek gibiydi. Sonra birden veliler bastırınca özel güvenlik görevlileri yetersiz kalmış ve biz güvenlikçi olmuştuk. O gün abartısız 5000 kadının çantasına bakmışımdır. Akşam başım dönüyordu. Bunun gibi daha bir sürü şey.

İşin garibi bize bu işler mecburiyetmiş gibi geliyordu. Çünkü bizden öncekiler de yaptı, biz de yapıyorduk, işimiz böyle ne iş olursa yapmaktı sanki.

Yine de bu angaryaların pratik çözümler üretme becerime katkıda bulunduğunu ve hızlı iş bitirme yeteneğini verdiğini söylemeliyim.

Devamı yarın

17 yorum:

  1. Seni o kadar iyi anlıyorum ki...

    YanıtlaSil
  2. canım valla okurken bile bunaldım. hakkını yiyorlar bunu bilirim ben.

    YanıtlaSil
  3. Türkiye'de akademisyenlik ve doktorluk yapılacak en son işlerden başlıcaları... En değerlileri olmalarına karşın...

    YanıtlaSil
  4. iyide madem memurluk iyi değil ve özel sektör çook çok iyi,neden millet memur olabilmek için bu kadar çaba serfediyo?üstelik son memur zammı çoook çok iyi bir mebla

    YanıtlaSil
  5. Devamını bekliyorum. Benim kızımda idealleri yüzünden ortada kalmaz inşallah.Moralini de bozmak istemiyorum. Yoksa bu yazını ona aktarırdım.

    YanıtlaSil
  6. senı cok ıyı anlıyorum.yazını keyıfle okudum sımdı.uzun cumlelere vaktım yok ama sunu dıyeyım sıstem bastan bozuk guzel ulkemızda canım.sevgılerımle.

    YanıtlaSil
  7. memur olmak isteyenlerden biri olarak söyleyebilirim ki, mimarlık benim taa ortaokuldan beri hayalimdi, kendi büromu açacak tasarımlar yapacaktım. evet mimarlık okudum ama piyasa hiç de öyle değilmiş, arkası sağlam olmak gerekmiş!! halen bir büroda çalışıyorum ama Gece senin de dediğin gibi angarya, başka birşey değil. ve kamudaki mimarlar (kurumlara göre değişmekle birlikte) benden 2 kat fazla maaş+ikramiye alıyor. ben artık özel sektörde "hırpalanmanın" anlamsız olduğunu düşünüyorum

    YanıtlaSil
  8. bu konularda pek fikrimn olmamasına rağmen...bi çırpıda okudum anladım ve üzüldüm...keşke böyle olmasa...allah kolaylık versin sana ve bu yola baş koyanlara...

    YanıtlaSil
  9. Seni merak etmemden ötürü olsa gerek,sıkıntılarını üzüntüyle okudum. Çok iyi anlıyorum seni, eşimde şu an seninle hemen hemen aynı durumda diyebilirim.
    Umut ediyoruzki bu düzen değişir bizde güzel günler görürüz.
    Kendimden örnek vericek olursam, özel bir bankada çalışırken istifa ettim ve şimdi daha önce hobi olarak başladığım Yoga'yı eğitmenlik eğitimi alarak geliştirdim. Şimdi severek yaptığım ve mutlu olduğum bir işim var.Çok güzel bir duygu... Bence herkes sevdiği mutlu ve huzurlu olduğu işi yapmalı.
    Yazının devamını merakla bekliyoruz (eşimle birlikte okuduk:)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  10. bende özel sektörde yıllarca çalışmış biri olarak,memurluğu özel sektöre yeğlerim,çünkü özel sektörde hiçbir haklarınız verilmiyo,yani haklarınız patronun insifiyatine bağlı oluyor.patron işleri bahane gösterip,o yıl zam vermediği oluyor ve hatta bazen hiçbir gerekçe gösterilmeden tazminatsız işçi çıkarmaları dahi oluyor,çoğu çalışanların sigortası yatırılıyor,gösterilip,gerçekte yatırılmıyor ama memurlukta bunlar yaşanmıyo ve haklar korunuyo.çevremedeki çok sayıdaki özel sektörde çalışanlar,kpss ye girip,memur oldu ve şimdi çok rahatlar.Sizin mesleğinizin çalışma koşullarını fazla bilmediğim için çok fazla kıyaslama yapamam ama normal memurluk ve özel sektör arasında kıyaslama yaptığımda,memurluk özel sektörden kat ve kat avantajlı.

    YanıtlaSil
  11. İşte o bankacı benim:))İlişkilerin işten üstün olduğu bir ortamı bırakmak, daha elit ve huzurlu olduğunu düşündüğüm akademik çevreye girmeyi düşünmüştüm ama, anladım ki aslolan insanmış, orası da kaynar kazanmış, allah gönlüne göre versin GeCe cim ama çok zor seni şimdi daha iyi anlıyorum.Sevgiler Sinem

    YanıtlaSil
  12. Merhaba galiba ilk kez okudum blogunuzu. Muhtemelen aynı üniversiteden ve aynı bölümden mezunuz. Bende yaklaşık 4 sene araştırma görevlisi olarak çalıştım. Sonra hem eşimin tayin durumu ve ondan da çok doktora danışmanımın tavırlarından kafayı sıyırıp istifa edip memuriyete geçtim. Şimdi iyi yapıp yapmadım mı düşünüyorum. Başka br yerde doktoraya başlayıp tekrar akademik hayat dönsem mi diye de düşünüyorum. ama gerçekten sıkıntılı bir yer akademik hayat. Allah sana kolaylık versin.

    YanıtlaSil
  13. Benimki de Edinburg'da poster sundu dün. Kimin umurundaysa? İnşallah işine yarar ilerde:(

    YanıtlaSil
  14. ''Öncelikle ilk okul sınıf öğretmenlerinin bile senden çok maaş alması, yarım gün çalışması, 3 ay tatil yapması sinirine dokunuyor.' bu cümle benim gibi sınıf öğretmenleri için çok yaralayıcı yazının bütününe bakıldığında haklı olabilirsiniz ama kendinizi savunurken ne şartlarda nasıl çalıştığını bilmediğiniz kişiler hakkında yaralayıcı konuşmayın derim.siz İstanbulun göbeğinde yaşarken,ben 1.5 sene suyu olmayan bir köyde öğretmenlik yaptım.Neyse bu yazıyı yayınlamayın isterseniz ama fikir olsun dedim .Kolay gelsin ...

    YanıtlaSil
  15. Sizde hakli olabilirsiniz ama benim size degil duzene sitemim, kidem ve emek kiyaslaninca bizimki gercekten az ustelik 45 dakkalik dersleri bos gecirmeye ugrasan oyle cok ogretmen gordumki. Yazima bile tepki verdiginize gore bizim durumumuzda olsaniz daha da fazlasini yazardiniz

    YanıtlaSil
  16. ZAten ben size hak vermiyorum değil,kesinlikle haklısınız ama herkesi ne iş yaparsa yapsın ,bir tutup genelleme yapmamak lazım!Yoksa sisteme ,işleyişine bende çok karşıyım Ben bu bozuk sistem yüzünden en çok acı çekenlerdenim ne yazık ki.Umarım en yakın zamanda hayat size istediğiniz şeyleri verir.Ama inanın yüz yüze konuşsak anlatacak çok şeyim olurdu,hiç bir şey karşıdan göründüğü gibi değil malesef.Hayatınızda ve işinizde mutluluklar:)

    YanıtlaSil
  17. yazdıklarınızı okuyunca ben de değişimi fark ettim. benim gördüğüm de, genelde iyi okullardan mezun, yetkin insanlar iş yaşamıyla birlikte yüksek lisans ve doktorayı birlikte götürüyor. ama iş yaşamından ödün verilemediği için okuldan ödün veriliyor. zaten o kişilere akademik alanda garanti gelecek sağlansa, ücretlere daha iyi olsa, kendilerini araştırmalarına verecekler. ama şu anda akademisyen maaşıyla ev geçindirmek çok zor:(

    YanıtlaSil