12 Mart 2024 Salı
9 Şubat 2024 Cuma
Yeni Bir Is
14 Kasım 2023 Salı
Yeni Instagram Hesabim: Living Happy & Healty
Merhabalar,
Son yazilarimda bahsettigim saglikli yasamaya dair ipuclarini paylasmak uzere yeni bir instagram hesabi acmistim. Bu hesapta her postta saglikli yasamak icin gerekli oldugunu dusundugum maddeleri birer birer ekleyecegim ve onlarla ilgili videolar cekecegim. Asagida ig hesabimin ekran goruntusunde goruldugu gibi, her bir maddenin gonderisinin altinda aciklayici bir yazi bulunuyor ve onunla ilgili videolari da hikayelerde paylasip, ilgili numarayla one cikanlara sabitliyorum. Su ana kadar paylasmis olduklarimi ig hesabimdan izleyebilirsiniz: Living Happy & Healty
31 Ekim 2023 Salı
Hollanda Vatandaşı
Normalde Hollanda’da 5 yıllık oturumun ardından sınırsız oturum kartı alma hakkı veriliyor. Ve eğer dil sınavlarını geçerseniz beş yıldan sonra vatandaşlık hakkına başvurulabiliniyor. Günümüzde yeni göçmenlerin çoğu bilinçli ve istekli göç kararı aldığından, çoğunlukla beş yıl dolar dolmaz pasaport alıyorlar. Hatta benden sonra göçmüş olan çoğu kişi çoktan pasaportlarını almıştı. Benimki neden bu kadar uzun sürdü kısaca anlatmak istiyorum.
Bilinçli göçmenlerin çoğu pasaport için dil öğrenmenin gerekliliğini farkında olduklarından gelir gelmez hatta daha gelmeden önce bu yönde girişimlerde bulunuyorlar. Kurslar araştırılıyor, varsa ücretsiz eğitimlere başvuruluyor, çocuklar için bakıcılar, kreşler ayarlanıyor vs. Bizim durumumuzda ise şartlar şimdikinden çok farklıydı.
Hollanda’ya 3 yıllık slovakya macerasının ardından 2013’ün mayıs ayında gelmiştik. Kucağımda 1 yaşında bir bebek ve aklımda çok uzun kalmayıp nasılsa döneriz hayalleri. Taşındıktan sonra ilk 2 yıl hiç bir arkadaşımın olmayışı, bir nevi göç depresyonu yaşadığımı farketmem ise yıllar sonra oldu. İngilizce bilmemiz (ki onu bile konuşmaya çekiniyordum), dili öğrenme konusunda kendimizi çok mecbur hissettirmedi. Sosyal medyada kısa sürede hollandaca öğrendiğini söyleyen hesaplar var, çoğu ingilizce bilmediği için mecburiyetten öğrendi ki bunu kötü birşey olarak görmüyorum, ne güzel onlara büyük bir itki oldu. Fakat bizim durumumuzda biz bu mecburiyeti hissetmiyorduk.
Kızım 2 yaşındayken hamile kaldım, oğlum 2015’de doğdu ve benim iki çocukla delilik günlerim başladı. Pandemiden önce eşim haftanın 5 günü full time işe gidiyordu (şimdiki anneler çok şanslı evden çalışma imkanı çok yaygınlaştı hollandada), ve ehliyetimi 2018’de alana kadar her yere iki çocukla , ön ve arkada iki koltuğu olan anne bisikletiyle gidiyordum. Ah ne günler.
Oğlum 2 yaşından itibaren oyun okuluna gitmeye başladığında, gittiği günler için sadece 2,5 saat boşluğum oluyordu fakat bu günlerin sayısı önce haftada bir sonra iki sonra 3, maksimum 4 gün olarak çıksa da bunlar birden bire olmadı. Bir yıla yayıldı günlerin çoğalması, yani oğlum 3 yaşına geldiğinde ancak 4 gün gitmeye başlamıştı. Bana kalan boş 2,5 saat en yakındaki dil kursuna gidip gelmem için yeterli zaman değildi ve o zamanlar da online eğitimler şimdiki kadar yaygın değildi. Hatta en sonunda birebir ders alacağım bir hoca bulup online ders yapmaya başladığımda, bunu duyan herkes çok yadırgıyordu çünkü online öğrenme kimsenin tercih etmeyeceği birşeydi, sınıfta öğrenmek daha iyi şeklinde tepkiler aldım.
Başka zamanım olamadığı için haftada iki sabah online ders ile belki kursa göre çok daha hızlı şekilde kısa sürede B1-B2 seviyesine geldim. Dil öğrenmeye başlamam 2018 tarihine rastlıyor yani taşındıktan 5 yıl sonra ancak başlayabilmişim. Öncesinde sadece çocuk kitaplarından falan çat pat kelimeler öğrenme şeklindeydi. Buna rağmen 2019 un baharında pasaport için girmem gereken 5 sınavı da vermiştim. Sınavların arasına 1-2 aylık zaman koyuyor bu arada onlara odaklanıyordum. 5 türdeki (okuma, yazma, konuşma, dinleme, hollanda kültürü) sınavdan hariç bir de hollanda’da iş bulman gerekirse diye bir hollandaca iş bulma süreçlerinin hepsinin simulasyonunu yaptığın bir süreçten başarılı olmak gerekiyor. Bu süreç, CV hazırlama, beceriler, iş ilanları, iş bağlantıları vs hepsini içeren bir form doldurup, bu onaylandıktan sonra hollandaca konuşarak bir iş mülakatı şeklinde iki aşamalı bir süreç. Bu kısım çalışmak istemeyenler için biraz saçma gibi geliyor ama düşününce devlet vatandaşım olacak kişinin iş potansiyelini bilmek isterim diyor ki haklılar.
Bu aşamaya hemen başvurmadım çünkü iş bulup çalışmak istiyordum ve eğer bir işte çalışıyorsan bu süreci otomatikman geçmiş sayılıyorsun (eşim yapmadı mesela). 2019 yılı benim için biraz zor bir yıldı, Temmuz’da babamı kaybettikten sonra toparlanmam ve işlere başvurmam Eylül-Ekim’e rastlar. Bu dönemde sadece akademi işlerini düşündüğümden ilanların çıkması ve başvuruların sonuçlanması aylar sürüyordu. Senede 2-3 ilan çıkıyor akademide :( Zaten Mart 2020’de de pandemi patladı.
Pandemide ilk şaşkınlığın ardından pasaportun bu son sürecine girişmeye karar verdimdi fakat belediyeler çalışmıyordu ve süreç zaten normalden çok daha uzun sürüyor diye haber geliyordu. Nitekim benim son aşamayı geçip de pasaportu almam 1,5 yıl kadar sürdü. Bahsettiğim formu ücret karşılığı uzmanlara doldurtmak veya bir kursa daha gidip bu süreçten muaf olmak gibi daha hızlı gelişen yöntemler var (bir çok kişi bunları tercih ediyor) fakat benim için o kadar da elzem değildi. Formu kendim doldurmayı tercih ettim, yanlışlar yapmışım düzelttim (bütün bu gönder-cevap al süreçleri aylar sürüyor tabi), hollandaca mülakat yap (çok da güzel başardım oley), diploman gelsin, vatandaşlığa başvur, kralın onayını bekle, belediyeye başvur vs vs …
Olacak mı olur mu derken o gün dünmüş ve Hollanda pasaportlarımıza kavuştuk. Eşim pasaport alırken türk vatandaşlığından çıkması gerekiyordu ama ben sonra aldığım için çıkmam gerekmiyor ve çift vatandaşlığım korunmuş oldu. Çocuklar da benimle birlikte vatandaşlığa geçtikleri için onlar da çifte vatandaş (galiba 18 yaşına kadarmış).
Vatandaşlık aldım diye farklı bir şey hissetmiyorum doğrusu. Dünya dengelerinin an be an değiştiği bu günlerde güçlü paspaport kavramları da çok değişken. Şu anda bize belki tek faydası, çocuklar için belki aidiyet hissi (ki onlar kendilerini buranın kültürüne daha yakın buluyorlar) ve daha rahat seyahat avantajı. Hakkımızda hayırlısı 🙏🏼
12 Ekim 2023 Perşembe
Kaygilarimizin Eseri
Ruh ve bedenin bir bütün olduğu ve bir birini etkilediği konusunda herkes hem fikirdir sanıyorum. Bunu en iyi ekstrem durumlarda farkederiz. Mesela çok acı verici bir olay yaşadığımızda elimiz kolumuz kalkmaz olur, yani beden o acının etkisiyle enerjisini kaybetmiştir. Veya tam tersi, mesela grip olup yatak döşek yattığımızda ise hemen depresif hissederiz, bu durumda bedenin enerjisindeki düşüklük, ruhsal dünyamızı da etkiler. Ne kadar istesek de neşeli olmakta zorlanırız.
Ruhtan Bedene Bilgi Taşıyan Ulaklar isimli yazımda, ruhtaki dalgalanmaların bedende etki etmesini sağlayan şeylerin Nöropeptitler olduğunu anlatmıştım. Duygusal değişimlerimiz ve bunlara bağlı olarak oluşan düşüncelerimizin ürettiği zihinsel aktiviteler sonucu oluşan nöropeptitler aracılığıyla vücudumuzu doğrudan etkiler. Bunu ruhun bedene etkisi olarak tanımlayabiliriz.
Bu dan başka ruhumuz sadece bedeni değil, bizim kişisel frekansımızı da etkiler. Bu yazıda, ruh-alan ilişkisinden ve bu alanın çevremizi ve bizi nasıl etkilediğinden bahsetmek istiyorum.
Yine herkesin çok iyi bildiği ve tecrübe ettiği bir örnek, bu gün yataktan ters mi kalktın? cümlesidir. Bazen gün içinde işler üst üste hep ters gider ve bu sıkıntı bizim dış görünüşümüze o kadar yansır ki, bir tanıdıkla karşılaştığımızda ne o bu gün yataktan ters kalktın galiba? isyanını duyarız. Ya da bazen moralimiz o kadar bozuktur ki daha ağzımızı açmadan bir arkadaşımız ne oldu hayırdır Karadeniz’de gemilerin mi battı? diye sorar. Bunlar hep ruh-alan ilişkisine örneklerdir, içinde bulunduğumuz ruh hali frekansımızı düşürmüştür ve bu frekansı çevremize yayarız. Bazı insanlar vardır, frekansları o kadar düşüktür ki yanında bulunmakla bile içiniz sıkılır, bazıları ise o kadar yüksek frekansladır ki hiç konuşmadan otursanız bile içinize sevinç dolar.
Gün içinde frekanslarımız dalgalanabilir fakat asıl soru şu? Herhangi anormal bir durum yaşamadığında senin etrafına yaydığın frekans nedir? Özellikle anneler için bu sorunun cevabı çok daha fazla önem kazanıyor çünkü çocukların bariyerleri henüz oluşmadığından, sünger gibi bu frekansı emiyor.
Kaygılı bir anne çocuğuna sürekli kaygı frekansı (düşük frekans), rahat ve mutlu anne yüksek pozitif bir frekans yayar. Ve ayrıca kaygılı bir hamilelik geçirdiyse, anne karnındayken nöropeptitler aracılığı ile veya kaygılı bir emzirme süreci geçirdiyse, sütle taşınan nöropeptitler ile bu kaygı çocuğa da aktarılmıştır.
Günümüzde oldukça yaygınlaşmaya başlayan çocuklarda otizm, duygu durum veya bilişsel gelişim bozukluklarında, modern dünyanın kadına ve anneye yüklediği zorunluluklardan ve ya tamamen ailevi meselelerden ötürü annede süregelen kaygıların hem hamilelikte nöropeptitler, hem de doğumdan sonra etrafına yaydığı frekans aracılığıyla çocuklara aktarılıyor oluşunun rolü çok büyüktür. Çoğu zaman anne iyileşmeye başladığında başta çocuklar olmak üzere onun frekans alanında bulunan kişiler de iyileşir.
Evet ne yazık ki bu gerçek, anneye yüklenen sayısız misyonların yanında ekstra yeni bir yük getiriyor gibi görünse de, bir o kadar da mucize bir durum çünkü kimi zaman çocuklarımızın iyiliği için denemediğimiz yollar, okumadığımız kitaplar, başvurmadığımız çareler kalmıyor. Oysa anneyi iyileştirmek tüm bunların toplamından çok daha kolay.
Peki nasıl iyi olacağız? Ne yazık ki şıp diye olmuyor. Fakat bunun birinci adımı kabullenmektir. Frekansımızı düşüren bir çok duygu durumunda (sadece kaygı değil, öfke, nefret, kızgınlık, kıskançlık, değersizlik, yetersizlik, kendini sevmeme, güvensizlik, onaylanmama gibi…) ilk adım önce bununla yüzleşmektir. Sadece yüzleşmek bile bir çoğunun yok olmasına vesile olur. Eğer yüzleşme metodu yeterli gelmiyorsa, o duygu durumları için ilave başka çalışmalar yapmak gerekebilir. Fakat eninde sonunda bunlardan kurtulmak ve frekansımızı yükseltmek mümkündür.
27 Eylül 2023 Çarşamba
Hucreleriniz Ac mi?
11 Temmuz 2023 Salı
Ruhtan Bedene Bilgi Tasiyan Ulaklar: Noropeptitler
Herkesin bildigi gibi bilim turleri pozitif ve sosyal bilimler olarak ikiye ayrilir. Fizik, kimya, matematik gibi her tekrarda ayni sonucu veren bilimlere pozitif bilimler, isin icinde insanin bulundugu her turlu disipline de (psikoloji, hukuk, ekonomi, iletisim vs) sosyal bilimler diyoruz. Tip ve saglikla ilgili bilimler bu iki kategorinin hangisine giriyor? Evrim agaci bir yazisinda Tip Bir Bilim Dali midir? sorusunu irdelemis. Uygulamalar acisindan pozitif bilime yakin ancak, isin icinde insan oldugu icin ve her bir uygulama her insanda ayni sonucu vermedigi icin de pozitif bilim kabul edilemez.
Gercekten cevremizde ve kendimizde cokca tecrube ettigimiz gibi, her bir bedensel rahatsizlikta, hastalikta A kisisinde ise yarayan ilac, B kisisinde yaramaz, herkeste farkli sonuclar verir. Bunda insanin henuz bilimin cozemedigi muazzam bir yaradilista olmasindan baska, kisinin ruhsal dunyasinin bedeniyle direkt baglantili olmasinin ve haliyle daha ilk dogdugu andan itibaren icinde bulundugu ortam ve cevreyle, yedikleri ictikleriyle, yasayip tecrube ettikleriyle sekillenmis bedensel ve hucresel yapisinin insandan insana degisiklik gostermesiyle alakalidir. Yani her insanda kalp vardir ama bu organ her insanda en kucuk yapitasindan, calisma sekline kadar, icindeki damarlara, kanin akisina kadar bir cok yonden farklidir ve yetmedi bunun ustune ayni kisinin ayni organi da zamanla ayni kalmamaktadir.
Gercekten cok ilginc. Ruhumuz ve bedenimiz birbirine bir sekilde bagli ve bu baglantiyi da kuran seyin adina Nöropeptid demisler. Asagida ingilizce wikipedia tanimini aldim, Turkce sayfasindaki biraz daha kapali ifade etmis. Diyor ki " Nöropeptidler, nöronlar tarafindan sentezlenen ve salinan, kucuk aminoasit zincirlerinden yapilmis kimyasal ulaklardir. Nöropeptitler tipik olarak nöral aktiviteyi ve bağırsak, kaslar ve kalp gibi diğer dokuları modüle etmek için G proteinine bağlı reseptörlere bağlanır."
Neuropeptides are chemical messengers made up of small chains of amino acids that are synthesized and released by neurons. Neuropeptides typically bind to G protein-coupled receptors to modulate neural activity and other tissues like the gut, muscles, and heart. Wikipedia
Peki bu ne demek oluyor. Nöronlarin beynimizdeki sinir hucreleri oldugunu biliyoruz. Beynimizdeki her aktivite nöronlar tarafindan kaydedilir ve yeni aktiviteler yeni nöron aglari olusturur. Yani dusuncelerimiz, duygularimiz hepsi nöronlarda bir elektriksel uyarilmaya ve harekete sebep olur, boylece nöronlar nöropeptitler yaratir ve onlar da kana karisarak damarlarla vucuda dagilir.
Soyle ki eger duygu ve dusunceleriniz yapici ise(mutluluk, nese, huzur,...) , nöropeptitler yapici; yikici ise (uzuntu, keder, sikinti, stres...), nöropeptitler yikicidir. Bunun en basit ve herkesin tecrube ettigi ornegi, stres aninda karninizin agrimaya baslamasidir. Nöropeptitler stresten dolayi beyinde olusmus, aninda ilgili organa ulasmis ve onu yikmaya baslamistir.
Dusunce soyut bir varlik iken, onu noropeptitler araciligiyla somut bir varlik olan agriya donusturuyoruz. Bu oyle buyuk bir mucize ki, matrix gibi bilimkurgu filmlerinde anlatilan soyuttan somuta donusebilme ve donusturme becerisini, aslinda her insan, insanligin var olusundan beri farkinda olmadan kendi kendine yapabiliyor. Muhtesem sihirli bir gucumuz var ve bunu farkinda degiliz.
Bu durumda senin dusundugun, hissettigin, beyninde kurguladigin her sey, dogdugundan itibaren vucudunu etkiledi ve sekillendirdi, bunu yapmaya da devam ediyor. Baska insanlarin sana attigi kaziklarda, yasattigi haksizliklarda, hissettigin kiskancliklarda aslinda sen en cok kendine, kendi bedenine zarar veriyorsun.
Ilk genclikte vucudumuzdaki hucrelerin yapim hizi, yikim hizindan fazla oldugu icin, yikici noropeptitlerin hasari belki cok da gun yuzune cikamiyor fakat yas aldikca hucrelerin yapim hizi yikim hizina gore oldukce duser ve bir de yikici noropeptitler sebebiyle resmen toplu intihara baslarlar. Bu yuzden yaslilikta psikosomatik hastaliklar denen hastaliklarin birden bire ortaya cikmasi daha yaygindir. Baslica psikosomatik hastaliklar sunlardir:
- Kilo
- Bas agrisi, migren
- Sirt, bel, boyun, omuz agrilari
- Sac dokulmesi,
- Egzama, sedef, akne gibi cilt problemleri,
- Kas agrilari
- Surekli yorgunluk ve bitkinlik
- Gorme bozukluklari
- Yuksek tansiyon
- Bagirsak sorunlari, kabizlik
- Ulser, gastrit gibi mide sorunlari
- Diyabet (Seker hastaligi)
- Astim
- Alerjiler
- Kanser
1 Mayıs 2023 Pazartesi
50 Gunluk Su Orucu Hakkinda
Facebookta 50 gunluk su orucu hakkinda yapilan bir paylasimin altina yazilan yorumlari gorunce, dehsete dusup bir uyari anlaminda asagidaki yorumu yazmistim. Bu yorumumu burada da paylasmak istedim.
Paylasimda 50 gun boyunca sadece su ve bir miktar hafif sulu yiyeceklerin tuketilip, cesitli hastaliklardan kurtulunabilecegi iddia ediliyordu.
“
Gunumuzde saglikli ve kaliteli gidaya erisim sikintisi sebebiyle, bazi gidalardan bir sure uzak kalmak bu gidalardaki zararli maddelerden uzak durmak anlamina gelir ve evet vucudun temizlenmesine yardimci olur. Bu temizlik vucuttaki toksin ve agir metalleri arindiracagi icin, hucrelerin nefes almasini ve kendi islerine odaklanmasini saglar. Boylece diyelim ki bir organ hasta, vucut enerjisini o bolgeyi iyilestirmeye ayirabilir. Cunku hucrelerimiz kendi isinden haric bir de ne yazik ki disardan gelen bu cer cop ile ugrasmak zorunda kaliyor.
Fakat diger yandan hucrelerimizin gunluk ihtiyaci olan vitamin ve mineralleri almasi gerekir. Eger bu ihtiyaci doktor veya uzman kontroluyle cesitli takviyelerle alirsaniz su orucu faydali olabilir. Fakat bunlarin kesilmesi, hucrelerin olumune davettiye cikarmak demek. Mide ve bagirsaklardan her gun vucuda giren vitamin ve mineraller, vucutta oncelik sirasina gore dagitilir ve boylelikle hucreler calisir. Zaten amac zararli maddelerden vucudu arindirip hucrelerin kendi islerini yapmaya odaklamakti fakat hucreye yeterli enerji gitmezse o isi de yapmasi mumkun olmayacak. Diyelim ki hic besin girisi yok, vucut sizi hayatta tutmak icin depolarinizi kullanir. Anne hamileyken yeterli kalsiyum almamissa vucuttaki kalsiyumun bebege aktarilip annenin dislerinin curudugunu hep duyariz. Ayni bunun gibi kemikleriniz ve kaslariniz zayiflamaya, organlariniz daha dusuk performansta calismaya ve vucudun bazi acil olmayan bolumlerin tabiri caizse salterleri indirmeye baslanir. Bu durumda ic organlarda olusacak deformasyon, su orucunun size saglayacagi kazanctan kat kat fazla olabilir ve sonrasinda bunu onarmak cok daha guc olabilir. Bu yuzden holistik tiptan destek almadan bu ise girismemek iyi olur.
“
1 Nisan 2023 Cumartesi
Tarikat
28 Mart 2023 Salı
Merhaba
Su an bilgisayarda ders calisirken blogumu ve yazmayi ozledigimi farkedip yazmaya koyuldum. Yasim neredeyse 44 oldu ama hala ders calisiyorum evet. Calismayi seviyorum o ayri ama sanki ogrencilik karakterimin bir parcasi oldu gibi. Muhakkak ki her insan hayati boyunca bir ogrencidir ama buna gonullu olusu veya olmayisi kisiden kisiye degisir. Kimininki mecburi ogrencilik kafasina vura vura ogretir hayat, kiminin ki gonullu ogrencilik daha nerden ilham alsam nerelere kossam diye dolanir durur. Benimki ikinci tur :)
Epey zaman once facebookta uyesi oldugum bir grupta bir uye soyle sormustu: yakinda emekli olacagim ve kendime ugraslar ariyorum ne yapsam? Ohooo dedim icimden bendeki listeleri bir bilsen. Tabi bir kac oneri de yazdim oraya. Fakat tabi benim emekliligi bekleyecek tahammulum yok, bu listeler her an uygulaniyor, degisiyor, cogaliyor, azaliyor, guncelleniyor... Zamanimin, hevesimin, merakimin elverdigi kadar artik ne kadar olursa ama illa ki bir seyler olacak sekilde. Bu blog bile tek basina benim kisisel merak tarihimin ufak bir guncesi.
Sabah kapiya gelen patatesci ile tamamen hollandaca konustum. Elbette hala sakir sukur degil ama eskiye gore daha iyi. Gecen hafta da hollanda pasaportu almak icin gerekli olan sinavlardan sonuncusunu gectigimi ogrendim. Bes tane bilgisayara karsi yapilan sinavi zaten uzun zaman once gecmistim (pandemiden cok once) fakat sonuncusu bir juriye karsi tamamen hollandaca konusmani gerektiren ve hollanda'da is hayatina nasil katki sunacagina dair onlari ikna etmen gereken bir sinavdi. Bu sinavi hali hazirda ise girmis ve calisiyor isen otomatikman geciyorsun ve ben de olur da ise girerim diye erteliyordum. Pandemi, o, su, bu derken benim is bulma surecim belirsiz bir acmaza girince sinava girmeye karar verdimdi (ki o da neredeyse bir yil once-sureci biraz uzun surdu). Neyse ki gorusmem guzel gecti, simdi vatandaslik icin tum sartlarim bitmis oldu, kismetse yakinda turk vatandasligimi kaybetmeden hollanda vatandasi da olacagim. Fakat tabi ki dili ogrenme surecim belki de omur boyu devam edecek.
Bir diger dersim de is bulmaya yonelik yaptigim yeni kariyer degisikligi uzerine. Data Science/ Engineer bolumune kaydim ve cesitli sertifikalar aldim, almaya devam ediyorum. Bu hafta bir sinavim var mesela ve henuz tarihini belirlemedigim bir baska sinavim. Calisacak cok sey var ama genelde calisirken kendimi unutuyor ve zamanin nasil gectigini anlamiyorsam o konu benim icin dogru konu demektir. Data konusu da simdilik oyle gidiyor cok sukur.
Daha once paylastigim gibi kilo vermek icin katildigim saglikli yasam kampinda, fazla kilolarimi hizlica vermistim. Ondan sonra bir miktar daha vermeye devam etti ve simdi durdu. Ne kadar yersem yiyeyim kilo almiyorum. Bedenimi ve ruhumu tanimama yardimci olan bu programda ogrenme surecim ise her gun devam ediyor. Eskiden bilinenler ve yeni ogrenilenler yeniden simdiki bakis acimla, simdiki aklim ve kalbimle yeniden isleniyor, harmanlaniyor ve ortaya yeni seyler cikiyor. Ayni bir nehir yataginda suruklenen taslar gibi, kimileri surukleniyor, kimileri yari yolda takiliyor kaliyor kimi taslar henuz yeni eklenmis akintiya. Hep birlikte aka aka gidiyoruz.
Ebeveynlige dair ogrenmelerimiz ise her gecen gun esik atliyor tabi ki. Sanirim belli bir yastan sonra cocuk yetistirmek sadece neyi nasil yapacagin degil, bir sonraki gelen yenilige veya duruma ne kadar hizli adapte olacagin anafikrine indirgeniyor. Sanirim tempoyu artik yakaladik, durmadan tikir tikir ilerliyoruz.
Blog ve instagram postlarimda gecmise baktigimda, kendimde gordugum ve her zaman boyle bir ozelligim oldugu icin gurur duydugum seydi bilgilerimi paylasmak. Bir zaman bolca ve cokca paylastim. Sonra bir donem bunu insanlara akil vermek gibi gormeye basladim ve hic icimden gelmedi. Kimseye istemedikce akil vermemek gerektigini cok eskiden daha universitede calisirken zaten ogrenmistim ama etraftaki internet coplugunde o kadar cok sey var ki ben de paylassam ne olacak dusuncesiydi hakim olan. Simdi ise yine hasa akil vermek degil ama suna inaniyorum, belki siz de cokca tecrube etmissinizdir bana hep olur mesela, hani bir arayistasinizdir karsiniza pat diye o bilgi cikiverir, sonra sevinirsiniz; iste ayni onun gibi tersi de dogru, eger icimden gelen bir sey varsa yazmaliyim ki belki baska biri tam da onu ariyor o sirada. Sen yazmazsan ben yazmazsam korkarim ki ortalik AI robotlarina kalacak.
Bu yuzden ara sira da olsa gorusmek uzere ❤️