29 Ocak 2017 Pazar

Katlı Servis Tepsilerinin Farklı Kullanımları

Ocak 29, 2017 1 Comments
Mutfağımda dönem dönem saksı içinde fesleğen nane gibi otlar oluyor ama ben onlara hala yer bulamadım. Hem dekoratif olsun istiyorum hem de kolay ulaşılabilir (şimdi yüksek bir yere koyuyorum ve yemek yaparken unutuyorum kullanmayı). İşte bunun için fikir ararken aşağıdaki ilk fotoğrafı gördüm çok sevdim. Sonra diğerlerini de görünce bir ilham geldi ki sormayın gitsin :))


Meyvelerin de konması fikri çok güzel, hem çocuklar da kolayca alabilir. 


Yine bitkilerce kavanozlarla süslenmiş aşağıdaki ama bence burda fincanlar anlamsız olmuş.



Bu tamamen dekoratif olmuş hoş görünüyor.

İşte buna da bayıldım, tematik servis seti gibi.
 



 

 

 

 


 

 

 
 

27 Ocak 2017 Cuma

Çocuklarla Telepatik İletişim

Ocak 27, 2017 18 Comments
Daha önce bu konuyu yazmaya birkaç kez niyet ettim ama vazgeçtim. Sonuçta biraz özel alanımı ihlal ediyormuşum hissine kapıldım. Bilmem telepatiye ilginiz var mı? Dahası inanır mısınız? Eşimle ilk tanıştığımızda (18 yıl önce) bu konuya ve benzerlerine ilgimiz vardı (hala da var ama artık fazla tartışamıyoruz). Bir fizikçi nasıl olur da metafiziğe inanır derseniz, yaptığımız uzun araştırmalar sonucu (biyofizik alanında bu konuda çok ciddi çalışmalar var ve hatta yakın zamanda Japon'lar kuantum telekinezi deneyleri başardılar) metafiziğin henüz açıklanamamış bir bilim olduğuna karar verdik. Muhtemelen herkeste bu tip yetenekler var ancak nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz ve bu yüzden henüz tesadüfen keşfedip nasıl yapacağını öğrenenler dışında yapabilen insan sayısı çok değil. Bir örnek verecek olursam kolumuzu kaldırma işini düşünelim. Kolu kaldırmak için beynimize bir komut veriyoruz ve kol harekete geçiyor fakat bunu bir diğer kişiye anlat, senin anlattığından itibaren o da yapsın desem kimse anlatamaz. Çünkü kolumuzu bir şekilde kaldırabildiğimizi keşfetmişizdir ve bu arada vücudumuzda olan şeyleri bir düzen içinde tanımlayamıyoruz. Ne olduğunu da bilmiyoruz nasıl anlatacağımızı da. İşte telepati ve diğer benzer yetenekler de böyle olmalı. Nasıl yapıldığı anlatılmaya çalışıldığında bile (çünkü filmlerde falan görüyoruz işte gözünü kapa odaklan vs) bu, her kişide aynı şekilde işe yarayacak mı ve asıl önemlisi beyinde o sırada neler olacak bunu betimlemesi zor.

Herkeste var olduğu kanısına ise nerden vardım derseniz mutlaka hayatınızda şöyle şeyler yaşamışsınızdır. Birini düşünürsün mesela, çok geçmeden onu görür veya telefonunu alırsın; toplulukta iki kişi aynı anda ağzını açıp aynı şeyi söyler; veya çok başımıza gelen dejavu halleri, ben bu anı daha önce yaşamıştım dersiniz. Bütün bunlar metafizik yeteneklerin bizdevar olduğunun ufak belirtileri. Kimilei bunlara önem verip daha çok gelişmesine sebep olmuştur, kimileri ise görmezden gelmiştir.

Kendimden bahsedecek olursam, elbette ki iddialı olamam ama bulduğum her fırsatta telepati yapmaya, altıncı hissimi geliştirmeye, kendime küçük deneyler türetmeye devam ettim. Tam 18 yıl boyunca hep yaptım yapıyorum. Ve anne olduktan sonra çocuklarımda sık sık uyguladım.

Yine araştırmalarıma ve deneyimlerime göre en iyi telepati iletişimi birbiriyle yakın bağ olan kişiler arasında oluyor. Şart değil ama birbirini çok gören çok vakit geçiren kişiler arasında daha yoğun. Kan bağı olması gerekmez fakat çocuklarımız en çok vakit geçirdiğimiz kişiler olduğu için ideal. Bir de telepatiyi düşünce ve duygu telepatisi olarak ikiye ayırabiliriz ki duygu telepatisi kısmen empati olarak da adlandırılabilir fakat bir farkla. Ne hissettiğini anlıyorum (yani idrak ediyorum, düşünce olarak ne anlama geldiğini biliyorum değil), ne hissettiğini hissediyorum şeklinde olanı. Zira açıdan kıvranan birinin acısını kendin yaşamışçasına hissedersin duygu telepatisinde.

Benim en çok yaptığım ve başardığım bu duygu telepatisi. Bunda kaynak kişinin yoğunluğunun etkisi var. Diyelim bir gönderici bir de alıcı olsun. Her ikisinin de konuya iyi odaklanması gerekir. Göndericinin bir düşünceye odaklanması çok uğraş gerektiren bir konu, çünkü düşünceler çok hızlı akıyor ve kontrol edilemiyor. Fakat bir duyguya odaklanmak çok kolay, çünkü insan olarak bazı güçlü duygulara yapışıp kalıyoruz. İstesek de kurtulamıyoruz. Bu durumda gönderen kişinin iyi odaklandığı bir duyguyu, telepatik olarak almak daha kolay oluyor. Çocuklar ise saf duygu demek, tertemiz duygu kaynağı. Dolayısıyla telepati için çok uygun adaylar.

Çocuklarımla telepatiyi en çok kullandığım zaman ise uyku zamanı. Ne zaman uyuyacaklarını anlıyorum. Bu çok faydalı oluyor çünkü boşuna zaman kaybetmemiş oluyorum. Aslında yine zaman kaybediyorum çünkü iki çocukla aynı anda uykuya gidiyoruz birinin uykusu geliyor diğerinin gelmiyor bekliyoruz falan ama, tam uyumadan birkaç dakka önce anlıyorum uyuyacaklarını ve bu yüzden bekleme süresi stresli geçmiyor benim için. Bazen eşime diyorum uğraşma daha o hissi almadım, uyumayacak sadece bekle.

Bunu nasıl yaptığımı anlatmaya çalışayım bendeki haliyle. Farketmem kızımın bebekliğine rastlar. Onu uyuturken benim de çokuykum gelir ve esnerdim, sanki uykuya dalacakmış gibi ama o daldıktan sonra birden herşey biterdi. Sanki o çok uykusu olan ben değildim. Sonradan bu uyku sinyalinin bana ait değil kızımınki olduğunu anladım. Hani uykuya dalmadan önce bir ara hal vardır,dünyadan kopmaya başladığın, uyur-uyanık bir hal. İşte bu sırada beyinde bir takım uyulmalar olur. İşte hissettiğim şey kendi başımda bu uyuşmalardı. Fakat sonradan farkettim ki bu his kendim uykuya geçerken hissettiğim yerde değil. Yani başımın farklı bir bölgesinde hissediyorum aynı hissi. Oğlum olunca da benzeri oldu. Hatta çok ilginç ki onun hissi de başımın farklı bir bölümünde. Şimdi bir yanımda kızım bir yanımda oğlum yatarken ben sadece bu histen kimin önce uyuyacağım anlayabiliyorum.

Bunun dışında onların duygularını anlamada, ne demek istediklerini çözmede daha bebekliktentibaren kullanmaya çalıştım telepatiyi. Çoğunlukla işe yaradı,yarıyor. Belki ilerde daha farklı tecrübelerimiz de olur kim bilir.








20 Ocak 2017 Cuma

Türkiye'de Olsan Yapamazdın

Ocak 20, 2017 13 Comments
Kimi zaman aleni kimi zaman da içses olarak (yani insanların bakışlarından itibaren) bana bu sözün söylendiğine tanık oluyorum. Ne üzerine derseniz, çocuklarla olan hayatım, gezmelerimiz, onları aktivitelere götürmem ya da onlar için yaptığım herşey için. Hollanda'da gerçekten çocuklar için çok sayıda alternatif var ve bunlar hem konum olarak hem de ücret olarak erişimi kolay fırsatlar. Ancak bunu tercih etmek de etmemek de kişiye kalıyor. Çünkü burada yaşayıp da çocuğunu hiç bir aktiviteye götürmeyen, götürse de sürekliliğini sağlayamayan, boşveren birçok  aile var. Biliyorum, görüyorum.

Dolayısıyla insanın içinden gelen birşey bu. Nitekim İstanbul'a gidip de birkaç ay kaldığımızda sıcak soğuk demeden durmadan gezdirdim çocukları. Üstelik yanıma yoldaş bulamadığımda iki çocuğu da bebek arabasına attım öyle gittim. Anneler bilirler çocukla biryere gitmenin aslında ne menem bir yorgunluk olduğunu. Gitmeden önce kafanda canlandırmak bile vazgeçme sebebidir ve sanırım çoğu anneyi alıkoyan da budur.

Ben yorulmuyor muyum derseniz yorgunluktan dökülüyorum. Fakat nedendir ben de anlamıyorum, içimde böyle bir heves var. Bir hareket hali, bir merak, onları yeni deneyimlerini yaşarken görme arzusu. Bu yüzden Türkiye'de olsam dahi aynı tempomuz devam ederdi sanıyorum.

Bir de işin maddi boyutu var tabi. Cimri asla değilim ama gereksiz harcayan biri de değilim. Lüks yerlerde yiyip içelim takıntım yoktur. Yanımıza sandviç meyve vs alıp en alakasız yerde yiyip, yedirebilirim. Ya da çocukları evde besler tok götürürüm. Gideceğimiz yerleri önceden araştırırım, ücretli etkinlik ise fiyat/performans analizini iyi yaparım. Ulaşım imkanı çok zorlayacaksa gitmem ama genelde toplu taşımaları kullanırım (gerçi bu ara ülkemizde toplu taşıma olayı çok korkutuyor ama önceden öyle yapardım diyeyim).

Bir de çoğu arkadaşıma da söyledim, ben olsam orada çocuklarımın yaşıtlarından bir oyun grubu kurardım. Her hafta birinin evinde, ya da varsa uygun bir mekanda çocuk toplanmaları. Gerekirse oyun kuruculuğunu da üstlenirdim. Ve ya toplanıp her hafta bir müzeye/ sergiye falan götürürdüm çocukları. Ya da o işi gerçekten yapmıyordur belki ama mesela resim yapan birini bulurdum, haydi bizim çocuklara ders ver masraflar bizden derdim. Haftada bir saat ders veren kişi için zor olmaz ama çocuklar için büyük adımdır. Benzer şekilde başka bir spor veya sanat dalı. Grup olunca fırsat yaratmak daha kolay. Seviyorum böyle şeylerle uğraşmayı.

Şu anda kızım sabah 8.30-14.15 arası okulda. Haftanın üç günü aktivitesi var, ritmik jimnastik, müzik ve yüzme. Bunlar için ödediğimiz rakamlar Türkiye'deki muadillerine göre çok komik. Daha çok aktivite bulunur ama diğer günlerin boş kalması iyi oluyor. Bazen arkadaşlarına gidip geliyor bazen de biz birlikte birşeyler yapıyoruz.

Oğlum için henüz düzenli bir süreklilik sağlayamadık aktivitelerde. Bir dönem müzik okuluna gittik ama bitince başka olmadı. Yakında onun için de düzenli bir sistem başlatıyorum. Bir sabah müzik okulu bir sabah yüzme olacak. İki sabah da oyun ablası ile oyun oynayıp dil öğreniyor zaten. Yakında oyun okuluna da başlıyor haftada bir sabah ile (bir süre sonra iki sabah olacak, 2.5 yaşından sonra dört sabah). Öğleden sonraları ise beraber olacağız. 

Bu yoğun gündemimizden ötürü bazen tüm gün dışarıda geçiyor. Günde kaç kere eve girip çıkıyorum. Bazen sadece çocukları oradan oraya götür işi yapıyormuşum gibi geliyor, dışarda olmaktan yemek bile pişiremediğim günler oluyor. Fakat onlarınyüzündeki  mutluluk ve tatmin olmuş ifadeyi görünce, herşeye değiyor.

16 Ocak 2017 Pazartesi

Bize Düşen

Ocak 16, 2017 2 Comments
Anne olarak hayatta çocuklarımız için yapmayacağımız şey yok ve yine onların iyiliği için çok daha kaygı duyuyoruz. Özellikle de gelecekleri hakkında.

Ülkemizdeki gelişmeleri ben de büyük bir üzüntüyle takip ediyorum. Yönetimdeki muhtemel değişiklikler, eğitim sistemindeki eksiklikler insanda hiç umut bırakmıyor ve ne yazık ki hiçbirşey yapamıyoruz. Elimizden birşey gelmiyor, biz uyurken bazı adamlar bizim adımıza kararlar alıyor :(

Fakat düşünüyorum da gerçekten yapabileceğimiz birşey yok mu? Aslında çözüm hepimizin gözü önünde. Bugün için olmasa da yarın için çocuklarımızı düzgün yetiştirmek bizim elimizde.

Biliyorum annelik hiç kolay değil, çoğu zaman sadece getir götür, pişir yedir, yıka pakla işlerinden çocukları eğitmeye, beraber bilişsel aktiviteler yapmaya zaman kalmıyor. Fakat kısa vadede değil uzun vadede düşünmeli. Haftada bir iki saat yapmak hiç yapmamaktan iyidir, en iyi örnek olan kişi bizler olduğumuz için değiştirmek istediklerimize şimdi başlamak hiç başlamamaktan iyidir. Zaman hızla geçiyor inanın hiç birşey yapmayınca daha hızlı veya daha kolay değil, sadece boşa geçmiş oluyor.

Önce kendimizi toparlayacağız, ahlarla vahlarla ne yapsaklarla zaman kaybetmeyeceğiz. Zamanımızı boşa harcayan şeylerden kurtulacağız. Elbette dinlence zamanlarını boş zaman olarak değerlendirmiyorum, çünkü insan olarak hepsine ihtiyacımız var.

Çocuklarımıza iyi davranışlarımızla örnek olacağız, iyiye güzele teşvik edeceğiz. Bir kereden birşey olmaz diyerek hataları örtbas etmeyeceğiz. Problemlerimizi çözmeyi, sosyalleşmeyi, doğayı, bilimi, sanatı göstereceğiz.

Evet hepimiz herşeyi öğretemeyiz bazı şeyleri okullardan öğrenecekler ama kim tam anlamıyla okulundan tatmin oluyor ki. Tatmin olmadığımız konularda başka destekler, fırsatlar arayacağız. Çocuğun ilgisi olduğu yönleri besleyeceğiz, gerekirse kendimiz araştırıp öğrenip sonra ona öğreteceğiz. Beraber öğrenmeyi öğreneceğiz.

Dil ve bilgisayar. Lütfen İngilizce ve bilgisayar öğretin çocuğunuza. Bilmiyorsanız da bulun araştırın, çok kaynak var yapılabilecek çok şey var. Çocuklar biraz teşvik edildiklerinde kolayca kapıyorlar. Fakat elbette özünde oyun olmalı, zorlama olmamalı. 

Çocuk okuma yazma biliyorsa nasıl araştırma yapacağını, düzgün kaynaklara nasıl ulaşacağını, yabancı sitelerdeki bilgilere nasıl erişeceğini öğretin. Daha ilerleyen yaşlarda farklı bilgileri kıyaslamayı,sorgulamayı, düşünmeyi, araştırmayı...

Artık çağımız daha farklı bir çağ. Eğitimde bazı konular literatürden kaldırılıyor mesela. Elli yıl önce olsaydı, çocuklar eksik bilgiyle büyürdü ama şimdi farklı. Dünyanın her yerinden gelen bilgiler var. Çocuklarımız bunları görür ve farkı farkedebilirlerse sorgulayacaklar. Neden bunlar böyle yazıyor da bizim kitapta böyle, neden? Sorgulamayı bilen merak eden düşünen çocuk yetiştirelim lütfen. O zaman kendileri için doğru olanı da düşünüp seçebilecekler. 

Düşününce yapılacak çok şey bulunabilir. Bilgilerimizi potansiyelimizi boşa harcamadan yeni nesle aktarmak, bizden daha donanımlı, gözü açık, vicdan sahibi, dürüst çocuklar yetiştirmek elimizde. Bu hem bireysel olarak çocuğumuz için, hem de toplumumuz için yapabileceğimiz en iyi şey. Çocuklarımız var oldukça umut her zaman var.




15 Ocak 2017 Pazar

Novacım 2 yaşında !!

Ocak 15, 2017 11 Comments


Zaman su gibi geçiyor, 13 ocak cuma günü oğlum 2 yaşını doldurdu. Ele avuca sığmayan, tatlı, bıcır bıcır konuşan bir yumurcak oldu.

Son iki aya ait aylık mektuplarını yazamadım. Gerek kişisel gündemimizin yoğunluğundan, gerekse ülke gündeminin. Fakat ne yazık ki unutuluyor. Yazmadığım hergünün hatırası bir sonraki günde bilinmezliğe karışıyor. Onları ilk fırsatta toparlayıp yazacağım.


Kızım kardeşine doğum günü hediyesi olarak bir değil dört tane kart hazırladı. Anne, ben kardeşimi çok çok çok çok seviyorum diyor. Kartlara da yazdı bunu. İki çocuklu hayatın başlarında "nasıl olacak acaba" şeklindeki endişelerimin akibetini izlediğim günlere ulaştık. Çok şükür birbirlerini çok seviyorlar ve iyi anlaşıyorlar. İyi ki doğmuşsun diyoruz Nova'ya sık sık iyi ki doğdun!  :)

Nice güzel yaşlara oğlum. Seni çok seviyoruz.


7 Ocak 2017 Cumartesi

Novadünya Konuşuyor

Ocak 07, 2017 2 Comments
Kızımla kıyaslandığımda oğlum için o kadar çok yazmadığım şey var ki bunu da kaçırmak istemedim. Zira bu bilişsel sıçrama o kadar barizdi ki günü saatini bile biliyorum. 4 ocak sabahı kahvaltıda iken ablasının yumurtasındaki salamdan istemiş, babasının itirazlarına rağmen alıp yemiş ve "suduk aaldım beğendim" (sucuk diyor salama da) şeklinde ilk üç sözcüğün durmaksızın ardarda sıralandığı cümlesini kurmuştu. Ondan sonra da devamı geldi. Artık ikili ve üçlü sözcüklerden oluşan tüm cümleleri kurabiliyor, nerede ne söyleyeceğine doğru karar veriyor. Bu son üç gündeki hızı bile inanılmaz.

Aslında ben bu kadar erken konuşmaya başlamasını beklemiyordum. Zira hem erkek çocukları geç konuşur, hem de çok dile maruz kalan çocukların daha geç konuşması normaldir. Novacım iki yaşına 9 gün kala geçmiş oldu, 20 aylıkken konuşmaya başlayan ablasına göre geç ama onun içinde bulunduğu şartlar için çok erken. Doğrusu onunla gurur duydum.

Hollanda'ya taşındığımızda 15 aylık olan ablası, öncesinde yine yurtdışında olmamıza rağmen yabancı dile Nova kadar maruz kalmadı. Oğlum doğduğundan beri İngilizce Hollandaca ve Türkçe duyuyor. Üstelik ilk yıl neredeyse hiç kitap okumalı veya oturmalı bilişsel becerilerini geliştiren aktiviteler yapamadık. 9. ayında yürüyene kadar öncelikli hedefi sadece yürümekti ve diğer tüm oyunları reddediyordu. Bütün gün sabahtan akşama kadar yürüdük. Hatta eşim Dila'ya yaptığın gibi bilişsel oyunlar oynayın bak geri kalacak diye bana sitem ederdi. Eh sanki ben yaptırmıyorum, doğrusu az da olsa oturmak hoşuma giderdi.

Neyse ki yürümeyi öğrendikten sonra oturup arabalarla, yapbozlarla oynamaya başladık. Ablası boya kesme işleri yaparken o da başındaydı. Başlarda sadece kalemleri dağıtıyordu tabi.  Böyle bire bir oyunlarda, bebekler sözcükleri daha iyi öğreniyor çünkü tane tane, nesnelerle ilişkilendirerek konuşuyoruz. Sonra kitap sevgisi de başladı. Kitaplardaki nesneleri önce biz söyledik o tekrar etti sonra bu ne, şu ne diye sorduğumuzda hepsini söyler oldu.

Sanırım son 3 aydır falan herşeyi söylüyordu ancak tek kelime halinde. Öyle ki on gün kadar önce mesela, memea, memea diye bağrınırken, meme ne? Meme ver diyeceksin de bakayım diye ısrar ettiğimde bile duraksıyor söyleyemiyordu. İşte bu yüzden birden bire açılması çok şaşırtıcıydı.

Bu arada Hollandacası ne durumda derseniz, geçtiğimiz Eylül ayından itibaren haftada iki gün 2,5 saat onun için oyuna gelen ablamızın dediğine göre, onun söylediği herşeyi anlıyor, evet hayırlı sorulara doğru cevap veriyor ve 20 civarı kelime söyleyebiliyor. Ki o da, Nova'nın gelişimini çok iyi buluyor. Bakalım iki yaşını geçtikten sonra başlayacağı oyun okulunda neler olacak bu açıdan.

Tabi konuşmaya erken başlamasında hiç susmayan ablasının da etkisi büyük. Çoğu zaman oğlumdan duyduğum yeni kelimelere şaşardım, bunu ben öğretmedim hangi ara öğrenmiş diye. Fakat kızıma kardeşiyle konuşurken nasıl konuşacağını anlatmıştım. Taleplerini basit tutmasını, istemediği birşeyi yaptığında avaz avaz hayır diye bağırmak yerine ne yapmasını istediğini söylemesini (mesela sadece "hayıııır" değil "hayır yırtma" demesini) vurguladım. Söz konusu ikinci çocuk olunca olumsuz kelimeler de öğreniyor tabi, ablasından ilk öğrendiği kelime kakaydı :)

Evde bu durumun sonuçları ise pek fena, resmen atışmaya başladılar biri hiç susmazdı şimdi diğeri de eklendi. Birbirlerine kızdıkları zaman bebeksin anlamında bebeeeek diyorlar, oğlum da nüansın farkında bazen bana bile bebet diyor:))

Çok şeyi söylüyor söylemesine de her kelime doğru değil, böyle tatlı tatlı konuşurken benim kalbim eriyor içim gidiyor. Her sesini her mimiğini kayda almak istiyorum ama ne yazık ki mümkün olmuyor.