26 Nisan 2012 Perşembe

Dila Gürses :)

Nisan 26, 2012 15 Comments
Burada daha önce dile getirdim mi anımsamıyorum. Kulaklarımda bir miktar işitme kaybı var. Günlük hayatıma pek etki etmiyor ancak zayıf sesleri duymakta zorlanıyorum. Galiba çocukken geçirdiğim enfeksiyondan olmuş ve farkedilmemiş. Neyse konumuz o değil. Kızım doğunca acaba gece onun sesini duyanabilecek miyim diye endişe ediyordum önceden. Ablam merak etme mık dese duyacaksın diyordu ama şüpheliydim. Gerçi bu işitme sorunum biraz da psikolojik galiba. Çünkü eşim çok sessiz konuşsa da onu duyuyorum, aslında duyuyordum desem daha iyi olur çünkü bu aralar zihnim kızıma kanalize olmuş sanırım, onun en ufak seslerini duyuyorum ama eşimin zayıf seslerini duyamamaya başladım.

Ne diyordum. Helo'nun seslerini ilk günden itibaren duyma konusunda hiç sıkıntı yaşamadım. Başlarda gayet zayıf sesler çıkarıyordu, beşiğinde iken bile mık dese gece uyanıyordum. Üstelik uyku konusunda böyle hassas olabileceğimi de düşünmezdim.Çünkü önceden akşam yatıp sabah kalkar aa ne zaman sabah oldu derdim, derin bir uykum vardı yani. Şimdilerde kolay uyanmakla kalmıyor, kolayca uykuya da dalıyorum. Eskiden günün herhangi bir saati uyumak benim için imkansızdı.

Başlarda gayet sessiz olan kızım son zamanlarda coştu. Durmadan konuşuyor mıkır mıkır. Gece uyurken bile mırıldanmalar, vik vik diye sesler çıkarmalar, gayet yüksek volumde ağlamalar. Annesi kolay duysun diye Allah vergisi bir sesi var :)

Eminim her bebek öyledir, Helo'nun da kendine has bir karakteri var. Biz sanki onun isteklerini yerine getiren hizmetkarlarıyız. Kölesi bile olmaya razıyız ya :) Bedenen ve sesli ifadelerini anladıktan sonra bakımı daha kolay. Fakat anlamadığımız zaman ya da anlayıp da yerine getiremediğimiz zaman vay halimize. Eminim diğer dairelerden bile çok rahat duyuluyordur sesimiz.

Misal dün doktor kontrolünde idik. Öncesinde karnını doyurmama rağmen yol+bekleme sonucunda tam da doktorda iken acıktı. Ne desek ne yapsak susmuyor. Babamızı doktorla bırakıp çıktık karnımızı doyurmaya. Kızdığı zaman da kocakarılar gibi mokurdanıyor emerken, hem söyleniyor hem emiyor.

Kızınca olan mokurdanmaları kadar keyifli anlarındaki mırıldanmaları da öyle güzel ki. Altını açmak için tulumunun çıtçıtlarını açarken anlıyor ve keyifli sesler çıkarmaya başlıyor hemen.

En güzeli de gece uyurken çıkardığı sesler. Hani hıçkırırken bir ses çıkar ya ona benzer bir sesi kendiliğinden çıkarıyor arada. İç çekmesi gibi. Genelde uyku geçişlerinde yapıyor onu. Bebekler 30-45 dakkalık derin uykulardan sonra uyanırlarmış. Bu dönemden sonra her bebek kolayca yeniden uykuya dalamayabiliyormuş. Helocum bu periyotlarda uyanıyor, şöyle bir geriniyor esniyor, yatağında kendine rahat bir yer ayarlıyor sağa sola dönüp, işte bu sırada da o sesleri çıkarıyor. Çok tatlı bir yüzü oluyor bu esnada. Böyle tam ayık değil şaşkın ifadeli bir hal.

Eğer bu uyanmalarda müdahale etmezsek, yada bizi algılamazsa kendiliğinden yeniden uyuyor. Ama bizi görürse uykusu kaçıyor ve almamızı istiyor. Biz de uzaktan bakıyoruz, acaba gerçekten bir rahatsızlığı mı var yoksa uyku arası mı diye.

Bir şikayeti olduğunda bunu beden dili ile anlatıyor ama eğer biz orda değilsek ve göremediysek ağlıyor. Bu ağlama sesini duyurma ağlaması. İki kere ınga yaptıktan sonra bekliyor, gelen giden var mı diye. Ardından eğer tepki almazsa ıngalar artıyor arada ehe ehe diye iç çekişli ağlamalarla birlikte. Bir çoğunu numaradan yapıyor bıdık :)

Beden dili de sesleri kadar çeşitli. Karnı acıktığı zaman kolları ve ayaklarını deli gibi çırpmaya başlıyor. Eğer çok açsa bu hareketler karete yapar gibi oluyor. Hele memeyi hazırlamak uzun sürerse, bir kızıyor ki, savurduğu tokatlar tekmeler hayli sert. Babamız bol bol dayak yedi şimdiden :)

En sevdiğim ifadelerden biri ise kaka yaparkenki hali. Eğer gazı yada kakası varsa ağzını O şeklinde büzüp gözleri kocaman açıyor. Öyle konsantre bir halde duruyor ki sanırsınız ki çok mühim şeyler düşünüyor. E tabi bundan daha mühim iş olur mu canım.

Bunun dışında gazı olduğunda, kusma isteği geldiğinde hep söylüyor bir şekilde, biz sadece uyguluyoruz. Mesela eğer gazı yoksa ve ben omzuma koyup gazını çıkarıyorsam kendini geri atıyor. Bazen de aşağı doğru kayıp göğsüme yerleşiyor. Öyle uyumak istiyormuş.

Hele uykuya dalmadan önceki hallerine bayılıyoruz. Gözler geriye kayıyor, ağız binbir şekle giriyor, arada gülümsüyor arada ağlamaklı ifade takınıyor. Bu bir kaç dakikalık sürede bütün mimiklerini kullanıyor neredeyse. Biz de onu hayranlıkla seyredip "oooouuuv şuna bak yerim seni" diye eşimle fısıldaşıyoruz.

Bakalım daha neler neler keşfedeceğiz...

24 Nisan 2012 Salı

En Zor Soru

Nisan 24, 2012 27 Comments

Kızım uyurken ne yapmalıyım?

a) Biriken bulaşıkları yıkamalı
b) Leş gibi kokan vücudu banyoya atmalı
c) Uçuşan tozlarla bezenmiş evi temizlemeli
d) Akşama ne yiyeceğiz diye düşünüp bir şeyler pişirmeli
e) Ne zamandır bakamadığım derslere başlamalı
f) Blogları, twitleri kontrol etmeli
g) Uzanıp artık kaskatı olmuş sırtı dinlendirmeli
h) Bebek bakımı ile ilgili kafana takılan konuları araştırmalı
i) Fırsat bu fırsat deyip uyumalı
j) Ya da kızın başına gidip onu seyretmeli

Maddeler uzayıp giderken hiç birini yapamadan uyanacak sanırım, en iyisi gidip ben biraz yatayım :)

23 Nisan 2012 Pazartesi

Yıkanabilir Bezler ve Kalça Çıkıklığını Önleme Üzerine

Nisan 23, 2012 19 Comments
Eskiden annem dikiş diktiği için gelen gidenimiz çok olurdu. Yıllar önce bir keresinde bir kadın ve bebeği gelmişti ve bebeğinde malesef kalça çıkıklığı vardı. Yürüyebilecek yaştaki bebeğin, bir çeşit protez alçı gibi birşeyle kalçasının sarılı olduğunu görmek, sürekli yatmak zorunda kalması beni o zamanlar çok etkilemişti.

Elbette ki hayatta neyin ne zaman olacağı, başımıza neler geleceği belli olmaz. Fakat yapabiliyorsak elimizden gelen önlemleri almak gerekir diye düşünüyorum. Bebeklerde kalça çıkıklığı doğum sırasında veya kalıtsal sebeplerden olabildiği gibi, doğumdan sonra da yanlış tutuşlardan da kaynaklanabiliyormuş. Bu sayfada bu konuda çok güzel bilgiler mevcut. Bebeğin büyütülmesi sırasında yapılan başlıca hatalar, kundak yapmak, yanlış bezleme, hatalı giysiler, hatalı tutuş ve taşıma gibi başlıklarda ayrıntılı bir şekilde açıklanmış.

Bu açıklamalardan yanlış bezleme kısmında ise şöyle yazıyor
Genellikle ara bezlerinin geniş olmasına dikkat edilmemekte, küçük bezler kullanılmakta, bezler kasık hizasında bağlanmaktadır. Hazır bezler, herhangi bir bez bağlanmasına göre kesinlikle daha sağlıklı olmakla beraber ülkemizde üretilen bezlerin hiç birinin boyutu diğerini tutmamaktadır. Bezin, dar ve küçük olması, kasık hizasında bağlanması kalça gelişimini olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir.
Aynı sayfada bir diğer açıklama ise şöyle
Geniş bez kullanımının bacakların eğri olmasına yol açacağı düşüncesi, yukarıda saydığımız hataları arttıran bir diğer yaygın inanıştır, oysa gerçekle hiç bir ilgisi yoktur. Bebeklerin 1 yaş civarında bacaklarında içe doğru hafif bir eğrilik olması normaldir ve kendiliğinden düzelir. Aşırı eğrilikler ise vitamin yetersizliği, aşırı kilo veya başka bazı hastalıklar nedeniyle ortaya çıkar, çocuk doktoruna ve ortopedi uzmanına başvurmayı gerektirir. Sebebi kesinlikle geniş bez değildir.

Hastanede kaldığım zaman, bebeğin altına hazır bez üzerine bir de kalın pamuklu bir bez konduğunu yazmıştım. O zaman hemşire anlatırken bunun önemini ve kalça sağlığı için olduğunu vurgulamıştı. Ancak ben eve geldiğimizde ekstra bez koymayı bırakmıştım ve önemli olduğunu düşünmemiştim. Çünkü son yıllarda çevremde doğan bebeklerde hiç böyle birşey yapıldığını görmemiştim ve herhalde modası geçmiş, önemsiz bir uygulamadır diye düşünmüştüm.

Ta ki birkaç gün önce ortopedi doktoruna gidinceye kadar.

Hastaneden çıkmadan önce bir pediatri doktoru ayarlamızı istemişlerdi ve bundan sonra kızımın takibini o yapacaktı. Doğumunun 6. gününde doktoruna gittiğimizde bize bir ay içinde, ortopedi ve işitme kontrollerini yapmamızı söyledi. Geçen hafta gittiğimiz ortopedi doktoru, ultrason ile kalça ve bacak kemiklerini inceledi ve 4. ayda yeniden gelmemizi söyledi. Çok şükür bir sorun çıkmadı.  Giderken de altına sadece hazır bez bağladığım için, bezin üzerine mutlaka kalın bir bez koymamı vurguladı. Çok rahat iletişim kuramadığımız için herhalde, doktorların yapmamı söyledikleri şeyleri sorgulayamıyor ve koşulsuz kabul etmeliyim gibi hissediyorum.

Doktor kontrolünden bir gün önce ise, yıkanabilir bezleri denemeye başlamıştım. İtiraf etmeliyim ki ilk gün kullandığımda, aldığıma pişman olmuştum. Kafamdan "benim kızım daha ufacık, poposu böyle kocaman oluyor, hiç kullanmasam mı acaba. Hem sık sık değiştirmem lazım, uyandırmaya kıyamam ki. Cümle aleme de duyurduk, kullanmasam bak gördün mü diyecekler. Çevre koruması falan dedim ama canım kızım herşeyden değerli" gibi bencilce düşünceler geçmişti.

Fakat doktor kalın bez deyince, ben bu yıkanabilir bezlere bir şans daha vereyim dedim ve ondan sonra içim daha rahat şekilde kullanmaya başladım. Fakat geceleri uykusunu fazla açmamak için hala hazır bez kullanıyorum ve hazır bezin üstüne kalın olsun diye, yıkanabilir bezlerin çıtçıtlı dış katmanını da bağladım. Hastanede düz bir bez konmuştu ve onun kaymadan durması daha zor diye, çıtçıtlı parçayı takmak bana çok pratik geldi.

Fakat ertesi gün, elimde iki tane bulunan küçük beden çıtçıtlı bez kirlenince ve ben de yıkayamayınca, hazır bezin üzerine ne koysam diye düşünürken iki tane hazır bez bağlamak aklıma geldi. Üstelik üstteki bezi zıbını yukarı çıkmasın diye zıbının üzerinden bağladım, kalınlık olarak da iyi oldu.  İki tane üst üste hazır bez koymak özellikle geceleri işimi daha da kolaylaştırdı, çünkü içteki kirli bezi hemen alıyorum, üsttekini bağlıyorum. Fazla zaman geçmiyor, bebek üşümüyor ve bez de sıcak oluyor böylece. Ayrıca hiç alt açma bezi falan sermeme de gerek kalmıyor :) Şimdi hazır bez kullandığım her zaman çift olarak bağlıyorum.

Yıkanabilir bezlere gelince. Daha önce aldıklarımı bu yazıda anlatmıştım. Yazıdan sonra, gelen yorumlar üzerine Fuzzibunz'ın iki tane de yenidoğan boyundan almıştım . Bu bezin ebatı şu anda tam geliyor, yakında olmayabilir. Bizim hazırladığımız ara bezlerini çıtçıtlı dış bez üzerine koyuyorum ve üstüne de liners kaplıyorum. Yalnız hazırladığımız bezler oldukça büyük geldi ben birkaç tanesini ikiye kestim ve yarım kullandım. Yaklaşık iki saatte bayağı ıslanmış oluyor ancak üzerine koyduğum linersın, poposunu nispeten kuru bıraktığına (elbetteki hazır bezler kadar kuru değil) şahit oldum ve çok sevindim. Çünkü ara bez gayet ıslak iken, liners neredeyse kuru ve popo da sadece biraz nemli.

yıkanabilir bez, ara bezi ve liners ile birlikte

çişli bez, liners oldukça kuru
Aşağıdaki resimde de bezin kalınlığı gözüküyor. Kızım ne kalınlığından ne de çişli bezden rahatsız olmadı şimdilik. Bir kere de kaka tecrübe ettik fakat biraz fazla yaptığı için, liners ve bezin kaka direnci konusunda çok sağlıklı bir bilgi veremeyeceğim henüz :)

Bugün ayrıca kızım tam tamına bir aylık. Doğduğu gün doğum tarihini düşünürken ilk aklıma gelen "aaa ne güzel 23 Nisan'da tam bir aylık olacak kızım" diye geçti aklımdan. Bir çok kişi gibi 23 Nisan benim de en sevdiğim günlerden biri. Kutlu olsun tüm çocuklara ve çocuk kalanlara..

18 Nisan 2012 Çarşamba

Günler Hızla Geçiyor

Nisan 18, 2012 64 Comments

Zamanı yakalamak imkansız olmaya başladı ama hiç şikayetçi değilim. Günüm gecem önüm arkam aklımın her köşesi Helo oldu artık. Evimizin dışında bir hayat var mı dünyada neler oluyor farkında bile değilim. Twitterdan ve bloglardan okuduğum kadarıyla biliyorum dünyayı.

Yazacak çok şey var ama şimdi toparlayamıyorum nedense. Kızım uyrken unutmak istemediklerimi not edeyim dedim. Twitterda bazen paylaştığım resimleri ekledim bu yazıya.

Lohusalık nasıl gidiyor derseniz, pek lohusa olmadım ben. Ne yeni bir gecelik giydim ne bir kırmızı kurdele adetini yerine getirdim. Yalnız olduğumuz için pek de umursamadım doğrusu. Duygusal olarak kendimi melankolik hissettiğim zamanlar oldu ama salmadım kendimi. Toplamda 4-5 kere ağlamışımdır bu güne kadar. Yalnız bir tanesi baya içliydi, belki çocukluğumdan beri öyle içimi çeke çeke ağlamamışımdır.

Ağlama nedenlerim genelde özlemdi. Kendimi yetersiz hissetme, yorgunluk, bunalma gibi sebepler değil de yakınlarıma olan özlem. Bir de bu özlemle içim kavrulurken onlardan gelen "ne zaman geleceksiniz" sorusuna karşı nasıl cevap vereceğimi bilememem. O kadar çok gitmek istiyorum ama biraz kızımın büyümesi, hayatımızın düzene girmesi lazım. Bir de pasaport işlemleri var tabi. Böyle hasretle içim kavrulurken, kızımı sevdiklerime göstermek, kucaklarında görmek isterken, anneme sarılıp bende anne oldum diye ağlamak isterken, sorulara karşı güçlü olmaya çalışmak ve onları teselli etmeye çalışmak çok üzüyor beni. Tek ağlama sebebim bu oldu ve asıl teselliye ihtiyacı olan benim aslında. Yazarken yine doldu gözlerim bak, neyse. Kısmetse gideceğiz elbet.

Emzirme konusunda ise her telden çalıyoruz. Hastanede başta çok güzel emiyorken, sonra almamaya başladı, biz de çözümü silikon uçlarda bulduk. Fakat onunla da ilk başlarda sıkıntı yaşadım, yapışmıyordu yada ben yapamıyordum. Eve gelince bir süre biberon ile verdik sütü çünkü ağlayınca babası dayanamıyordu. Zayıf olduğu için de pek zorlamak istemedik, karnı doysun ve toplasın diye. Sonra ilk açlık hissini biberonla giderip, daha keyifli olduğu zamanlarda silikon uçlarla verdim aldı. Göğüs uçlarım hamilelikte normaldi ama doğumdan sonra süt dolunca çok küçük kaldılar. Yine de sabrettim ve ara ara silikonsuz da denedim. Şu an her şekilde emiyor çok şükür. Keyfine ve bazen de bizim keyfimize göre tabi, biberonla, silikonlu veya silikonsuz meme ile besliyorum.

Biberon olarak Tommee Tippee kullanıyorum. Haplarımın içinden promosyon olarak çıkmıştı çok memnun kaldım. Bir tane de MAM marka aldım ama diğerleri önceliğim. Eskiden hayal ettiğim gibi geceleri bir seans babası besliyor. Biberon uçları anne memesine çok yakın tasarlandığı için şimdilik sıkıntımız yok.

Emzirme ile ilgili bir not düşmek isterim. Memeyi almadığı zamanlarda (ki çok normal şekilde emerken birden bire aniden vazgeçmişti, inatla kendini itiyor, memeye yaklaşmıyordu bile) ablam bir tavsiye verdi. Meğer bebeğe nazar değdiği gibi memelere de nazar değebiliyormuş, oku dedi.  Ben ve eşim okuduktan sonra ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi emmeye başladı. Mucize gibiydi. Belki de lohusa cinleri gibi meme cinleri de vardır (kem gözlere, kem fikirlere şiş). Yani aklınızda bulunsun, eğer meme almıyor, sütünüz azalıyor, yada yetmiyor ise memelerinizi okuyun anacım. Size bir bilim adamından çoook bilimsel bir tavsiye :) Anne olunca bilim milim kalmıyor vallahi.

Sütlerden midir nedir, Helo'nun dudakları çok kurumuştu. Yanda görülen dudak kreminden aldık kızıma. Sürüyorum kurudukça. Daha şimdiden süse püse başladık :)

Uykularımız zaman zaman bozulsa da fena değil şimdilik. Dikkat ediyorum da karnımdaki uyku düzeni doğduktan sonra da devam ediyor. Karnımda iken de iyi uyuyordu. Tabi uykusunun iyi olması için biz de elimizden geleni yapıyoruz. Ninniler masallar söylüyoruz, babası ona çeşitli şarkılar dinleterek tepkisine göre bir albüm bile hazırladı. Yediklerime dikkat ediyorum, geçende kahve içeyim dedim uyumadı mesela. Meğer kafein sütten bebeğe geçiyor ve onun vücudunda 96 saat kalıyormuş. Ne kadar canım çekse de içemiyorum artık, kıyamıyorum. En önemlisi de annenin huzuru imiş ki, dikkat ettim de ben gergin isem o da geriliyor.

Uyandıktan sonra gerinirken sırtına masaj yapıyoruz bayılıyor. Bir de elime alıyorum, başını geri atarak ters köprü yapıyor, çok hoşuna gidiyor öyle durmak.

Eğer kaşları çatılmış ise, bu yorgun olduğunun ve başının ağrıdığının işaretidir. Hemen kaşlarına ve başına masaj yapıyorum. Eskiden yeğenlerime de yapardım ve işe yarardı. Kaşlar normale dönene kadar devam etmeli masaja. Bebeklerin çatık kaşlarla uykuya dalması neredeyse imkansızdır.

Her gün çamaşır yıkanıyor neredeyse. Çünkü kıyafetlerimizin çoğu çok büyük geldi. Biz de birkaç tane 0 month yazan bedenden tulum aldık. Benim aldıklarım genelde 0-3 aydı, onlar bile büyüktü. Şimdilerde toplamaya başladı ama hala üç beş tane kıyafeti giydiğimiz için sürekli yıkamak gerekiyor :) Bir de bebek mendilleri var ya durmadan kirleniyor onlar, 12 li set almıştım, günde ona yakın kirleniyordur kesin. Tabi biz ay yere düştü, ay tozlandı vs diye biraz abartıyor olabiliriz :)

Bugüne kadar Pampers Premium Care kullandım. Dün liners siparişimiz geldi ve yıkanabilir bezlere başladım bu sabah. Şimdilik minik poposuna kıyamadığım için sürekli değil de ara ara kullanacağım. Sabahtan beri üç kez çişli bez değiştirdik ama sonra hazır bez taktım. 2 saatte bir değiştirmem gerektiğine karar verdim ama uzun süre uyuyacağı zaman ıslak kalsın istemiyorum. Bu yüzden geceleri de hazır bez kullanacağım şimdilik. Zaten geceleri uykuyu bölmemesi için mecbur kalmadıkça bez değiştirilmemesi tavsiye ediliyor.

Henüz anne kız dışarı çıkamadık yalnız ama babasıyla çıkıyoruz. Arabada ve bebek arabasında gezmeyi çok seviyor, dışarda hep uyuyor. Havalar hala çok sıcak olmasa da (10 derece civarı) temiz hava almasına özen gösteriyoruz. Sabahları balkon kapısını açıp bakınıyor ve soğuk temiz hava soluyoruz beraber.

8. günde göbeği düştükten sonra, bir gün arayla banyo yaptırmaya başladık. Bebek için aldığımız küvette, plastik bir derece var ve suyun sıcaklığını ordan ayarlıyorum. Banyodan ziyade çıplak kaldığı için ağlıyor başlangıçta sonra banyo sırasında hoşuna gidiyor. Küvette denedikten sonra bir kere de babasıyla banyoda yıkamayı denedik ve daha kolay oldu. Şimdi babasıyla birlikte yıkıyorum ikisini :) Sonra da hemen sarıp sarmalayıp yatak odasına koşuyoruz, saç kurutma makinası ile ısıtarak giydiriyoruz. Başlarda tirtir titriyordu ama şimdilerde hafif eti de dolduğundan daha az üşüyor. Evin sıcaklığı genelde 23 derece oluyor ayrıca bir ısıtıcı çalıştırmadım ama, ablam daha da ısıtmam gerektiğini söylüyor. Bu konuda görüş alabilirim sizlerden.

Her geçen gün yeni şeyler öğrenerek, yeni duyguları yaşayarak keyifle geçiyor günlerimiz. Evlendiğimiz ilk zamanlarda hiç çocuk düşünmeyen biz, iyi ki olmuş, keşke daha önce olsaymış diyoruz. Bu lafı kocacımın ağzından duydum ya, hem inanamıyorum hem de inanılmaz mutlu oluyorum. Darısı tüm anne baba olmak isteyenlerin başına. Allah gönlünüze göre versin inşallah.

Of yine ne uzun yazmışım. Buraya kadar okuma sabrı gösterdiğiniz için teşekkürler

12 Nisan 2012 Perşembe

Çilek Kızım 20 Günlük

Nisan 12, 2012 29 Comments
Annesinin canı hamileyken hep çilekli şeyler istedi, bol bol yedi. Sonra da yumurtadan çilek kız çıktı :) 20 gün geçti bile, zaman ne çabuk geçiyor. Hiç bitmeyecek sandığım hamilelik günleri aklıma bile gelmiyor, sanki Helo'cum yıllardır bizimle. İyi ki var canım kızım.

10 Nisan 2012 Salı

İyi Uyuyan Bebekler için DHA

Nisan 10, 2012 9 Comments
Hamile olduğumu ilk öğrendiğim zaman, eşim daha önceden bildiği için, hamilelikte DHA (Docosahexaenoik asit) kullanmam için bana haplar almıştı. İlk başlangıçtan itibaren, folik asit, demir ve diğer vitaminler ile birlikte bu hapları her gün aldım. Başta balık olmak üzere, ceviz,fındık yumurta gibi yiyeceklerde de bulunuyor DHA asitleri ancak en çok balıkta bulunuyor. Bu ülkede özellikle balık konusunda sıkıntı yaşadığımız için (genelde dondurulmuş balık var) ben hap şeklinde kullanmayı tercih ettim.

Hamilelik döneminde alınan DHA nın bebeğin beyin ve zeka gelişimine yardımcı olduğu biliniyor. Kullandığım DHA tabletlerinin üzerinde ise, hem hamilelik hem de emzirme döneminde kullanılması tavsiye ediliyordu. Ben de emzirme döneminde de kullanmaya devam ediyorum.

Helocum şu ana kadar uyku konusunda bizi fazla zorlamadı. Elbetteki henüz bu konuda bir yargıya varmak doğru değil, birçok alışkanlığı gibi bu da değişebilir ama umarım kötüye gitmez. Geçenlerde Bebek Yapım Bakım Onarım blogunda bu yazıya raslamıştım. DHA'nın bebeğin uykusuna katkıda bulunduğunu, yapılan araştırmalar DHA alan annelerin bebeklerinin daha iyi uyuduğunu söylemiş.

Daha sonra bu konuda acaba yabancı kaynaklarda ne diyor diye baktım. Eğer anne sütünde DHA asitleri bulunuyorsa, bunun gerçekten uykuya yardımcı olduğunu destekleyen araştırmalar yapılmış. Birkaç kaynak şöyle : bir, ikiBurada da ayrıntılı bir Türkçe yazı var DHA ile ilgili.

Bu sitede de yazar hamilelikte DHA kullandığını ve ikiz bebeklerinin iyi uyuduğunu söyleyip, diğer annelerden görüş almış. Elbette ki uyku konusunda tek etmen bu değil ama yorumlarda fikri destekleyen ve desteklemeyen durumlar çıkmış ancak ben de bizim ülkemizdeki annelerin görüşlerini merak ediyorum. DHA asitlerini hap olarak tüketmek şart değil, ülkemiz ve mutfağımız balık ve birçok besin açısından çok zengin olduğu için, hamilelik ve emzirme döneminde DHA içeren aşağıdaki besinleri düzenli tükettiğini düşünen anneler, acaba bebeklerinizin uyku düzenleri nasıl? Paylaşırsanız sevinirim.

DHA içeren besinler:
- Somon, sardalya gibi yağlı balıklar
- Yumurta
- Et
- Ceviz, fındık
- Çilek
- Tam tahıllar
- Koyu yeşil yapraklı sebzeler
- Lahana, kabak, karnabahar
- Keten tohumu yağı

8 Nisan 2012 Pazar

Hastane Günlerimiz

Nisan 08, 2012 22 Comments
Doğum hikayemiz burada

Doğum şekli ne olursa olsun her anne ve bebeğin doğumdan sonra en az dört gün hastanede tutulduğunu daha önceden öğrenmiştik, ancak annenin yanına refakatçi alınıyor mu yoksa yalnız mı kalıyor bilmiyordum. Bunu doktora soracaktık ama doğum aniden başlayınca öğrenememiştik. İki tip oda bulunduğu için daha pahalı ve lüks olan odada kalırsam, eşimin yanımda kalabileceğini umuyordum ama yanılmışım. Lüks olan odalar doluydı ama her iki oda tipinin de bulunduğu koridor refakatçilere ve keyfi girişlere tamamen kapalıydı.

Malesef doğumdan sonra koridorda çok az eşimi gördükten sonra çoğunlukla yalnızdım. Takip eden günlerde birkaç kere çok az süreyle görüşebildik ve o bebeği neredeyse hiç göremedi. Toplamda 5 dakika falan görebilmiştir ancak beş gün boyunca. Ben de ona her gün cep telefonumdan çektiğim resim ve videoları göndermeye çalıştım. Onun için ikimizden de uzak olmak, bizi sürekli merak ediyor olması, beni güçlü olmaya sevkediyordu. Onun durumu daha zordu çünkü.

Dışardan bakınca bunu duyan herkes durumu yadırgayıp sistemi sövdü, ben de başta öyle düşünüyordum ama yaşadıktan sonra farklı düşünüyorum artık. Bir kere toplumu düşündüğümde böyle bir yasak zorunlu aslında. Kaldığım hastane üniversite hastanesi ve yeterince yoğun bir yer. Her kesimden insanın doğum yaptığı düşünülürse, pek de titiz olmayan insanların, ziyaretçilerin odalara doluşması hijyen açısından zorluk çıkarabilir bu ülkede. Bu yüzden annelerin ve bebek odalarının olduğu koridor tamamen kapatılmış, dışarıdan hiç kimse alınmıyor, bebekler uzaktan gösteriliyor ve anne ziyaretçilerle görüşmek isterse, kapalı bölmenin dışına çıkıp orada görüşüyor.

Tabi dışarda görüşmek ilk iki gün benim için imkansızdı, çünkü dikişler bayağı zorluyordu. Fakat yine de eşim, pasaportumu almak için kısa süreliğine olsa da birkaç kere yanıma gelebildi. Diğer günlerde ise ben de dışarı çıktım.

Ameliyattan sonraki ilk 24 saat boyunca dümdüz yattım. Yatağın arkasının yükseltilmesi baş ağrısı yapabilirmiş ve bu yüzden hiç kaldırmadılar. Sadece sıvı tüketmem gerektiği için, şekerli çay getirdiler ve 24 saat içinde üç litre içtim, çok açtım çünkü. 24 saatin sonunda beni kaldırıp, odada bulunan lavaboya yürümemi istediler ve orda elimi yüzümü yıkadım. Kalkmak ve sonrasında yatmak öyle zordu ki. 36 saat sonunda ise, beni banyoya götürüp duş almamı söyledi hemşire, bu sırada sonda da çıkarıldı. Ondan sonra tuvalete gitmek için kalkmaya mecbur olduğum için zorunlu olarak çaba göstermem gerekiyordu. Sonda çıkarıldıktan sonraki saatlerde kalkıp yatmak çok ama çok zordu. Hatta twitterda şöyle yazmıştım
Normal dogumu bilmiyorm ama sezeryana kolay diyenlere sastim, cok aciyomus bu ameliyat yeri kac gunde gecer acaba, belki de yalnizim diye :(

İkinci gün böyle geçti, üçüncü gün ağrılarım hafiflemişti ama 4. gün çok daha iyiydim. Mümkün olan her fırsatta yürüdüm, ayakta durdum, dolaştım. Bu süre içinde belki 8-10 tane serum verilmiştir. İlk iki gün daha yoğun verildi serumlar ama diğer günlerde de hemşireler sürekli ilgileniyor, iğneler yapılıyor, tansiyonlarımız ölçülüyordü. Her gün doktorlar dikişlerimizi kontrol ettiler. Böyle sürekli ilgilenildiği için kendimi bebek gibi hissediyordum. Hastaneden çıkmadan önce ise ultrason ve vajinal kontrol ile muayne edildim. Sanıyorum rahmin durumuna bakmak için.

Bu arada, doğumdan sonra rahim kasılmaları aynı bebek hareketleri gibiydi. O kadar yoğun hissediyordum ki, sanki kızım tekmeliyordu içerden. İşin ilginç yanı onu emzirirken bu hareketler artıyordu. Meğer emzirirken salgılanan oksitoksin, rahim kasılmalarını destekliyormuş. Kasılmalar sonunda bir hafta sonra, rahim, hamileliğin 20. haftasındaki ebatlara (yaklaşık 1 kg) dönermiş. Gerçekten de karnımın büyüklüğü o zamanlardaki gibiydi. 6 hafta sonunda ise hamile olmadığımız dönemdeki haline gelecekmiş. Merakla bekliyorum. Toplamda +11 kilo almıştım, eve geldiğimde ise sadece +2 kalmış olduğunu gördüm :)

İlk günden itibaren bebeğim (ve tüm diğer bebekler) bebek odasında tutuluyordu. 2-3 saatte bir, bir çeşit bebek arabası ile dağıtıp yanımıza getiriyorlardı bebekleri. Genelde sakin, uysaldı kızım. Bazı bebekler öyle ağlıyorlardı ki, koridordan seslerini duyunca ben de hemen kapıya koşuyordum kızımı almak için.

Her seferinde 1-1,5 saat yanımızda kaldılar. Bu sürede genelde emziriyorduk ama bir kaç sefer emmeye devam ederken almışlardı, çok üzülmüştüm. Fakat sonradan bu sürelerin, bebeği eğitmeye yardımcı olduğunu gördüm. Mesela bazı bebekler emerken uyur ve sürekli emmezler, bu da hem yorucu hem de uzun sürmesine sebep olur. Dila öyle değildi, geldiğinde aktif şekilde emiyor ve doyunca sonlarında uykuya dalıyordu. Genelde yanımıza getirme periyotları 2-3 saatte bir oluyordu ama geceleyin bir defaya mahsus 5 saatlik bir aralıktan sonra getiriyorlardı. Mesela gece 12 de geldikten sonra bir sonraki geliş 5 de oluyordu. Sanırım bu da alışkanlık oldu çünkü evde de, eğer karnı iyi doymuşsa, geceleyin tek bir seferlik böyle uzun bir periyodumuz oluyor. Bu sürede de hepimiz uyuyoruz. Şimdilik bir kaç kere bozulsa da devam ediyor ve umarım nazar değip de bu rutinimiz bozulmaz (maşallah deyiniz lütfen) :)

En başından itibaren her bebeği getirdiklerinde meme emmesi için yardım ediyorlar bakıcılar. Eğer sorunsuz ise kendi başınıza bırakıyorlar. Sorun olduğu zamanlarda ise, emmeyi öğretiyorlar. İlk başta alıştırmak ve doğru emmesi için, bebeğin ağzına ve meme ucuna glikoz damlattılar. Bu tadı alınca bebek hemen emmeye başlıyor.

4. gün sabahı, o zamana kadar 4 gece kalmış olduğum için eve dönebileceğimizi ummuştum. Fakat dönemedik, bir gün daha kaldık. Her sabah anne ve bebek doktorları dolaşıp rapor veriyorlar, kontroller yapıyorlardı. O sabah gelen çocuk doktoruna gidip gidemeyeceğimizi sorduğumda, Dila'nın  raporlarını gösterdi. Normalde bebek doğduktan sonra kilosu düşer ve sonradan yeniden almaya başlar. Doktor kilo grafiğini gösterdi ve grafikte yükselişi görene kadar herkesi orada tuttuklarını söyledi. Kilo düşüşünü önceden biliyordum ama unutmuşum, zaten zayıf doğduğu için, daha da düştüğünü görünce çok üzülmüştüm. Raporda ayrıca diğer kontroller de yazıyordu, göz kontrolü, kalça kontrolleri gibi, hepsi maşallah çok iyiydi. Zayıf ama güçlü bir bebekmiş. (Bu arada ben zayıf olduğunu düşünüyordum ama slovakya standartlarında hiç de zayıf değilmiş, hastanedeki tüm bebekler aşağı yukarı aynı irilikte idi)

Hastanenin kilo artışını görene kadar bebeği kontrol altında tutmaları önemliymiş. Çünkü eğer kilo düşmeye devam ederse, yada beklenen zamanda artışa geçmezse bu başka şeylerin işareti olabiliyormuş. Neyseki ertesi gün, yeniden artışa geçtiğini öğrendik ve bizi o gün saldılar.

İlk üç gün bebekler, bebek odasında kalıyorken, 4. günden itibaren anne yanına getiriyorlar ve artık gece gündüz annenin yanıda kalıyor. Odaya getirdiklerinde hemşire, bebeği nasıl tutacağından, nasıl altını alacağına dair her şeyi anlatıp öğretiyor. O sabah hastaneden çıkamayacağımıza üzülürken, hemen ardından bebeğimin yanıma gelmesi beni çok mutlu etti. Sürekli beşiğinin başındaydım. Yanımda benimle aynı zamanda doğum yapan kadın ise, o kadar umarsızdı ki. Kaç kere ağlayan bebeğine ben baktım, o dışarılarda bir yerdeydi.

Hastanede sabun, havlu, ped, diş macunu fırçası gibi kişisel ihtiyaçlar dışında hiç bir şeye ihtiyacım olmadı. Gecelikleri ve bebek kıyafetlerini onlar verdiler. Hazırladığım çanta hiç açılmadan geri döndü. Bebekleri ise kundaklıyorlardı. Çok değişik bir kundak yapmışlar. Arkası tam uzun, önü yarım (eller açık) olacak şekilde içinde sert birşey olan kundak ile sarmışlardı. Özellikle ilk günlerde bu kundak ile bebeği tut mak ve taşımak çok kolaylaştırdı işimi. Kundağın içinde ise, bir üst gömlek, altında ise etek gibi sarılmış bir bez vardı. Bir de bebek bezinin üzerinden yeniden başka bir kumaş bezi, bebek bezi gibi bacak aralarından geçirmişler. Bunun kalça çıkıklığını önlemek için yapıldığını söylediler ve büyük ablama anlattığımda hastabakıcı olan kayınvalidesinin de eskiden öyle yaptığını söyledi.

Eşimden ayrı kalmak ne kadar zor ve üzücü olsa da, böyle ilgilenildiği için şuan çok memnunum. Yanımızda kimse olmadığı için bu tecrübeleri yaşamasaydım belki daha rasgele ve zor geçecekti ilk günlerimiz. Bugün 16 günlük olduk ve şu ana kadar yenidoğan sarılığı yaşamadık ama umuyorum bu günden sonra da yaşamayız. Hastanedeki edindiği alışkanlıktan mı, yoksa zaten kızım öyle olduğu için mi bilemeyeceğim, çok zorlanmadan geçiyor günlerimiz ve çok şükür ikimiz de iyiyiz.

3 Nisan 2012 Salı

Doğum Hikayemiz

Nisan 03, 2012 79 Comments

23.03.2012 tarihinde (38+4 haftasında) aramıza katılan melek kızımız.

Doğum hikayemiz, hamileliğimin bir çok aşamasında olduğu gibi sürprizli ve yine Helocuğuma has şekilde gerçekleşti. Burada yazdığım üzere, en son doktor görüşmemizde ayın 27 si için randevu verilmiş, istersek o gün doğumu gerçekleştirebileceklerini öğremiştik. Çünkü malesef bebeğimiz hala dik pozisyondaydı ve doktorlar son haftalarda dönmesine ihtimal vermiyorlardı.

Doğum hikayemizi, doğum anı ve doğumdan sonra 5 gece 4,5 gün hastanede kaldığım için hastane günleri şeklinde iki aşamada yazsam iyi olacak. Slovakya'da doğum yapacak olan başka kişiler çıkar mı bilmiyorum ama yaşadıklarım bilgi verecektir. En azından şahsen ben böyle bir bilgiye açtım ve yaşayana kadar başıma neler geleceğini hiç bilmiyordum.

22 Mart Perşembe akşamı o günün dizisi olan Drop Dead Diva'yı izledik. Oldukça keyifliydi ve ben keyif aldıkça kızım da çok hareketlendi. Böyle hareketli olduğu zamanlarda acaba bu gece mi gelecek diye içime bir kuşku düşerdi ve o akşam yine aynı şeyleri düşünmeye başlamıştım.

Günlerdir erken kalktığımız için diziden sonra saat 10 gibi eşim yatalım dedi ve yattık. O tabi hemen daldı, ben ise karnımdaki hareketlerin geçmesi için yatakta oturur vaziyette durup karnımı seviyordum. 15-20 dakka sonra tuvalate kalktım ve oturur oturmaz büyük miktarda su boşaldı. Bir anda ne yapacağımı bilemedim ve eşime seslendim. Öyle panik oldum ki su durmadan geliyordu, ayağa nasıl kalkacaktım, hastaneye gitmemiz gerekiyordu vs.

O ana kadar kızımın hareketleri dışında sancı yada ağrı gibi birşey hiç hissetmedim. Var mıydı da ben anlamadım, yoksa hiç yok muydu bilemiyorum. Eşim hemen doktoru aradı, Dr. Peter eşime telefonda hastaneye gitmemizi, eğer gelen amniyos sıvısı ise onlar gerekeni yapacaklarını değilse geri göndereceklerini söyledi. Ben de içimden diyorum "salak adam bizi cahil sanıyor, o kadar farkı bilemeyecek miyiz". Zaten en son kontrollerdeki soğuk tavırları yüzünden sinir olmuştum ve nedense içimden bir ses onun doğumu yapmayacağını söylüyordu. Tabi o olmazsa kim olacaktı o da ayrı mesele.

Hemen ped takviyeleri yaparak giyindim, çantamıza birkaç şey ekledim ve yola çıktık. Yolda ve arabada, hatta hastaneye vardığımızda su hala geliyordu. Bacaklarımdan süzülmeye başlamışlardı hatta. Yolda annemlere, kayınvalidemlere haber verdik, dua edin bu gece geliyor kızımız diye. En son yazdığım gebelik günlüğü yazılarımda, perşembe yada cuma olacağına dair içimde bir his olduğunu yazmıştım. Yanılmamışım. 

Hiç sancım yoktu, çok heyecanlıydım, ama çok korkuyordum ki, korkumun asıl sebebi doğumdan ziyade, bilinmezliklerdi. Öyle çok bilinmeyen vardı ki benim için. Bazılarını daha sonra telefon edip Dr. Peter'a soracaktık ama o an itibariyle sormaya vakit olmamıştı. Öncelikle su geldiği için elbette kızım iyi mi değil mi merak ediyordum ardından ise diğer sorular beynime doluşuyordu. Doktorlarla anlaşabilecek miyim, eşim yanımda olacak mı, doğum fotoğrafı çekebilecek miyiz, iki tip olan odalardan lüks olanı seçebilecek miyim, onu seçersem eşimin benimle kalabileceğini umuyordum, onlar boş muydu acaba vs vs..

Hastaneye varınca daha önce Peter'a kontrole gittiğimde alındığım bölüme gittik. O akşamın nöbetçi doktorları ve hemşireleri benimle ilgilenecekti. Eşim ve bizimle hastanede buluşan eşimin arkadaşı yanıma alınmadı, ben tek başıma içeri girmiştim. Suyumun geldiğini söyledik hemen nstye bağladılar. Bebeğin kalp atışları normaldi, bu arada doktor bana sorular sorup formları dolduruyordu. Bu esnada Dr. Peter da arayıp bilgi verdi. Dosyamı buldular, bilgileri doldurmaya başladılar. Nöbetçi doktor ingilizce biliyor çok güzel, akıcı konuşuyordu ama ben nst nin sesinden ve kafam sürekli kzım iyi mi, neler olacak meselelerini düşünmekten sorulara konsantre olamıyordum. O süre nasıl geçti hiç bilmiyorum. Bir de bayan doktor o kadar güzeldi ki, gözlerinin güzelliği sinirimi bozuyordu nedense, gecenin o yarısı makyajlı ve formda gözükmek konusunda çok iyi bu slovaklar.

Nst'den sonra bana beyaz bir gecelik giydirdiler, tansiyonuma baktılar ve vajnal muayne ile suyu kontrol ettiler. Ardından ultrason ile pozisyonunu tekrar kontrol etti doktor ve hala dik olduğunu, sezeryana alınacağımı, anestezi uzmanlarına haber verilip onlar gelir gelmez başlayacaklarını söyledi. Bu sırada bir hemşire de bana sonda taktı. Sonra sondayı elime alıp çıkardığım kıyafetleri kapıya eşime götürdüm, onunla vedalaştık ve doğumhaneye doğru yürüdüm. Şimdi yazınca emin olamadım bak, sonda belki de daha sonra takılmıştı, bir de yeşil ameliyat önlüğü giymiştim sahi, belki de onu giymeden önceydi, neyse...

Doğumhaneye gittim, beni sedyeye yatırdılar. Biri konuştuğum bayan olmak üzere, ameliyatı yapacak iki doktor vardı, diğeri erkekti. Bir tane çok tatlı başka bir kız vardı ve benimle sohbet etmeye başladı, nereli olduğumu, Türkiyeye tatile gittiğini, bebeğin adını vs soruyor, beni rahatlatmaya çalışıyordu. Sonra epidural iğnesini yaparken nasıl durmam gerektiğini anlattı (ameliyat şekli epidural mi tam emin değilim, bahsederken lokal anestezi diye söz ediyorlardı). Bir ara korktuğumu söyledim, normal dedi ama buraya kadar çok cesurmuşum, moral verdi. Sonra sedye üzerinde yan dönüp büküldüm ve iğneyi yaptı o kız. Birbirine yakın birkaç yerden yapıldığını hissettim, çok acımadı ama biraz tedirgindim, bu sırada sürekli dua ediyordum.

Birkaç dakka sonra bacaklarımın ağırlaştığını hissettim, sol bacağımı kaldırmamı söyledi kaldıramıyordum. Ameliyat sırasında hareketleri hissedeceğimi ama acı hissetmeyeceğimi söyledi. Doktorlar çalışmaya başladılar, derimin sağa sola çekildiğini hissediyordum ama hiç acım yoktu. Çok değişik bir his gerçekten.

Bu arada kız benimle hala konuşuyordu ama ben cevap veremiyordum, nedense sesim kısılmıştı, my voice has gone dedim. O da benimle konuşmayı bıraktı doktorlarla konuşmaya başladı, buna sevindim zira sadece dua etmek istiyordum. 15-20 dakka sonra Dila'nın sesini duydum ama çıkar çıkmaz göstermediler, alıp temizlemeye götürdüler. Saate baktım tam tamına 00.40'tı. Yaklaşık iki dakka sonra yanıma getirip bana yüzünü gösterdiler, çok güzeldi, kızım Dilacım dedim, sesimi duyunca ağlaması kesildi. Aynı kız kıyafetlerini giydirmek için bebeği alacaklarını, ardından benim odama götüreceklerini söyledi. Benim dikişlerimin yapılması gerekiyordu.

Sanırım bir yarım saat daha dikiş için orada kaldım, aklım sürekli bebekteydi, acaba Cem görmüş müydü, hala ağlıyor muydu, iyi miydi vs.

Ameliyat bitince beni bir yatağa aldılar ve odaya götürdüler. Bu andan itibaren kendimi su içinde yüzüyor gibi hissediyordum. Bilmem öyle miydi ama derimi sanki şişirmişler, içine su doldurmuşlar ben de suyun içindeymişim gibi sallanıyordum. Odaya giderken yolda Cem ile arkadaşını gördüm koridorda. O ana kadar eşim hala bebeği görmemişti. Bu arada birkaç şey konuştuk ama tam hatırlamıyorum. Sonra beni bir odaya koydular, üç kişilik yatak vardı ama benden başka kimse yoktu. Bir de bebeğin doğum kartını verdiler bana, kilosu 2680gr ve 49 cm boyunda olduğu yazıyordu. Çok şaşırdım çünkü 38. hafta kontrolümüzde yaklaşık 3kg demişti Janka. Yanlış mı ölçmüştü, neden böyleydi..

Bu odada ne kadar kaldım bilmiyorum. Sürekli üşüyordum, ameliyatı yapan bayan doktor yanıma geldi, durumumu sordu. Üşüyorum dedim, normal olduğunu söyledi. Ameliyatın nasıl olduğunu rapor verdi. Herşey ve bebek normalmiş, iyi gitmiş yalnız bebek kordona dolanmış 4 kez. Ancak hiç bir sorun yokmuş tüm fonksiyonları normalmiş.

Gittikten sonra, zihnimden düşünceler gitmiyordu, belki de dolandığı için dönememişti bebeğim, ama ultrasonda görünmez miydi, neden hiç bir şey demediler. Biliyorum ki sıvı içinde iken kordon dolansa da riski yok, susuz kaldığında ve doğum sırasında risk olabiliyor. Allahtan iyi ki evden hemen çıkmışız. Ya evde sıvının tamamı boşalsaydı ve susuz kalsaydı. Erken gittiğimiz için orada iken hala suyu vardı, ameliyata girene kadar akmaya devam etmişti. 

Doğum konusunda hep hayırlısını ve bebeğin sağlığı için hangisi iyi ise onun için dua etmiştim. Çok şükür dualarım kabul olmuştu, kilosu da çok düşük değildi nasılsa. Yalnız hem Peter'a hem Janka'ya öfke duyoyordum. Fakat sonradan düşününce dolanmış olduğunu önceden söyleseler bile, onu döndürmek için ne yapabilirdik ki, belki de bilmem durumunda çok daha gergin zamanlar geçirebilirdim. Diğer yandan bu dolanmanın ne zaman olduğunu da bilmiyorum. Belki doğumdan hemen önceki aşırı kıpırdanmalarında olmuş bile olabilirdi.

Böyle düşüne düşüne, kah uyuyup kah uyanarak ne kadar zaman geçti bilmiyorum.Sürekli bebeği getirmelerini bekliyordum. Bebeğin odada olacağını zannetmiştim ama değilmiş ve o kadar merak ediyordum ki nasıl olduğunu, görmeden içim rahat edemeyecekti.

Sanıyorum saat 5 civarı ağlama sesleri duydum. Daha sonradan 5 gün kaldığımda tecrübe edeceğim gibi, bir çeşit bebek arabasıyla bebekleri dağıtıyorlardı. Kızımı yanıma getirdiler, biraz emsin diye yardım ettiler ama sürekli uyuyordu (ağlayan o değil diğer bebeklermiş) Hemşire " it's ok, she is so fresh now, maybe later" dedi. Yanıma bıraktı. Bir saat yanımda, kolarımda yatarken onu seyrettim, kokladım. Dila, Diiiilaaa, kızım, hoşgeldin dünyamıza, güzel kızım benim, canıııım, çok güzelmiş benim kızım, meleğimmmm...

Ancak ne ameliyathanede onu ilk gördüğüm zaman, ne de o sabah yanıma getirdikleri zaman, ne de hastanede kaldığım yaklaşık 5 gün boyunca hiç ağlayamadım. Ta ki babamız bizi hastaneden alıp evimize geldikten sonraya kadar. Üçümüz birbirimize sarılıp doya doya ağlayıp şükrettik.


Hastane Günlerimiz Yazısı burada